İsmihan Şimşek, “Sosyo-Ekonomik Bir Medya Gerçekliği Olarak Televizyon Vaizliği” başlıklı yüksek lisans tezini, makaleye çevirdi. medya ve din Araştırmaları Dergisinde yayınlanan makalesinde Şimşek, televizyon vaizliğini sosyo-ekonomik bakımdan sorguladı.
Şimşek, televizyon vaizliğinin dünyada 1970’li yıllarda Türkiye’de ise 1980’li yıllarda ekranlarda yer bulan bir medya ürünü olduğunu dile getirdi. Televizyonun ticari yapısıyla dinin manevi yapısı karşı karşıya geldiğinde çelişkilerin ortaya çıktığını ifade eden Şimşek, “Toplumun kayıtsız kalamayacağı din ve dini içerikler televizyon ekranında her daim karşılık bulmuş, karşılığı azaldığı zaman ilgi çekici söylemlerle renklendirilmeye ve içeriğinden uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Zamanla değişime uğrayan içerikler, dinin kendi kurallarından çok medyanın kurallarına göre şekil almıştır. Yeni şekliyle televizyon vaizliğinin, asıl amacı, yararlılığı, medya içindeki konumu ve ekonomik çıkarları eleştirilmeye başlanmış, avantajları ve dezavantajları sorgulanmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Makaleden bazı başlıklar şöyle:
Televizyon vaizliği ne demek?
“Medyanın ve dinin aynı hedef üzerinde buluşarak ortaya çıkardığını en önemli figür televizyon vaizliği olmaktadır. Televizyon vaizliği, medyanın kuralları çerçevesinde din ve dini bilginin halka ulaştırılmasıdır. Dünyada 1970’lerde başlayan ancak asıl aktif dönemini 1980’lerde magazinleşme kavramının çıkmasından etkilenerek 1990’lı yıllarda yaşayan televizyon vaizliği, son 20 yılda rağbetini giderek arttırmıştır.”
“Kanal 7, Türkiye’de televizyon vaizliğinin sürekliliğini sağlayan ilk kanaldır”
“Doksanlı yılların son çeyreğinde dini içerikli programların bilgilendirme amacının yerini din algısını yeniden şekillendirme hedefinin alması muhafazakâr kesimin medyaya karşı bakışını değiştirmiştir. Böylelikle daha geleneksel ancak hurafelerden uzak bir yayın politikasına ihtiyaç duyulmuştur. Türkiye’nin ilk milliyetçi-muhafazakâr kanalı olarak nitelendirilebilecek olan TGRT, Huzura Doğru programıyla dini ve ahlaki konularda yayın yapmıştır. Ardından 1994 yılında İslami yayın çizgisi hedefiyle Kanal 7 televizyonu kurulmuştur. Kanal 7, televizyon vaizliğinin Türk televizyonlarında hayat bulmasını ve sürekliliğini sağlayan ilk kanaldır. Kurulduğu günden itibaren yayın akışı içerisinde mutlaka dini içerikli yayınlara yer vermiştir. Huzur Sohbetleri (1995) ile başlayan dini program yayını bugün Necmettin Nursaçan’la Cuma Sohbetleri (2019) ile devam etmektedir.”
“Dini programlar, düşük bütçeyle yüksek kâr getiriyor”
“Dini programlar, diğer program kriterlerine nazaran daha az bir bütçe eşliğinde icra edilmektedir. Kurgusu, teknikleri ve koreografik boyut olarak kısıtlı bir bütçeyle, sadece sunucu eşliğinde idame ettirilebilmektedir. Kamera, yapım, kurgu gibi teknik aşamalarda ekstra harcama kanal için gözlenmez. Bu durum medya sahibine göre bir program için en paha biçilmez yöndür. Üstelik reklam, yayın kuşağı kalifiye şekilde oturduğunda program, az bütçeyi, büyük bir kâr haline getirmektedir. Reyting kaygısı ve reyting oranları tam da bu noktada büyük önem kazanmaktadır. Kanal, kazandığı bütçenin sürekliliğini sağlamak istemektedir. Süreklilik ise beklentinin yükselen çıtasını sürekli katlama ile sağlanacaktır.”
“Televizyon vaizlerine ödenen ücretler son dönemlerde çokça tartışılıyor”
Televizyon programlarında yapılan eylemler dine bağlı ve dini bilgilendirmeyi güçlendirici veriler olarak görünmesine rağmen, bu programların belli bir talep karşılığında oluşturulması talep edilen kişilerin de hayatlarını buna göre düzenlemesine, emek vermesine, zamanını harcamasına sebep olmaktadır. Amaç inanç dünyasına ulaşmak olsa bile, bir iş halini almıştır. Bu nedenle bir bedelinin de olması doğal koşullar içerisinde kabul edilecektir. Böylelikle program içerisine yerleştirilen reklamlar, teknik harcamalar, program ve program sahibine yönelik ücretlendirmeler medyanın gücü oranında belli bir büyüklüğe sahip olmaktadır. Dini program ve içeriklerde gerek program sunucusu olsun gerekse konuk olarak katılım olsun vaizlere ödenen ücretler son dönemlerde çokça tartışılmaya başlanmıştır.
Dini programlarda "magazinleşme"
“Vaizlerin, aktardıkları bilginin netliğinden ve doğruluğundan herhangi bir taviz vermedikleri ancak dinin topluma nasıl ulaştırılabileceği konusunda medya ile iş birliği yaptıkları gözlenmektedir. Söz konusu işbirliği yapılırken medya dini söylemi değiştirerek magazinsel unsurlardan faydalanmaktadır.”
“Dinde magazinleşme ise özellikle kadın kuşaklarının içerisinde var olan programların, kadın izleyiciyi etkilemek ve elinde tutabilme amacıyla kendine kriter koymadan, konuları mantık dışı tutmasıyla gerçekleşir. Fakat bu süreci sadece kadın kuşaklarında değil, kendi programlarının reytinglerini düşünen tartışma konulu programlarda da bir araya getirilen, gündem yaratacak insanlar, birbiri ile yarıştırılarak din üzerinden prim yapılmaya çalışılmaktadır. İnsanların ilgilerini çekmek ve izlenme oranında daha yüksek bir çıta yakalayabilmek için söylemler de gittikçe arttırılmıştır. Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk ile başlayan bu süreç, kendi dallarında uzman olduklarını iddia eden diğer din adamları ile çarpıştırılıp, dinin savuşturulmasına, asimilesine sebep olmuştur.”
Televizyon vaizliğinin sorunlu yanları
“Medyada belirgin bir yere sahip olmayı başaran dini programlar ve içeriklerin kitle iletişimde kullanılan argümanlarla biçim değiştirmiş olması bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilginin eğlence içeriğine bürünmesi, iletilerin kuvvetini zayıflatmaktadır. Infotaintment ile, yani bilginin eğlence içeriğine karışması toplumu enformasyona maruz bırakarak, asıl ihtiyaç olunandan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Dikkati çeken bilgi değil, bilgiyi veren ya da bilginin veriliş tarzı olmuştur. Dini programlar ve ilahiyatçıların ekrana konuk olarak çıkmasıyla daha da ulaşılabilir bir alan haline gelen din, artık kitapların, camilerin dışında konuşulmaya başlanmıştır. Televizyon vaizliği anındalık ve kolay erişilebilirlik açısından seyirci adına avantaj olarak kabul edilebilir. Ancak din ve medyanın birlikteliği her zaman olumlu sonuçlanmamaktadır. Buna göre ekrandaki vaizlik incelendiğinde şu problemler ortaya çıkmaktadır:
• Dini bilginin ticarileşmesi: Dini bilgi medyada kendine yer edinmek için ilgi çekici olması ve bunun için medya kurallarına göre şekillenmek zorunda kalması.
• Dini bilginin magazinleşmesi: Medyanın ekrana getirdiği programdan istediği geri dönüşü alamadığı durumlarda dini bilginin içeriğini değiştirerek eğlence kültürüne alet etmesi.
• Mesajın bilgi yerine enformasyon halini alması: Dini bilginin endüstriyel aşamadan geçtikten sonra ham halinden sıyrılarak temel işlevini gerçekleştiremeyecek duruma gelmesi. İhtiyacın dışında ihtiyaç oluşturarak dinden uzaklaşma.
• Bilginin yerine bilgiyi verenin kutsanması: Başta vahiy olmak üzere, ahlaki ve toplumsal öğretilerin kesin, net, anlaşılır ve açık olmasının toplum tarafından bir aracı ile daha uygulanabilir olduğunu görmesi; bireyin kendi vicdanını direkt olarak sorgulatma imkânı bulması. Kişi istediği an vicdan muhasebesi yapabildiği vaizden onay aldığında onun doğruluğunu daha çabuk kabul etmekte ve vaizi yüceltmeye başlamaktadır.
• Gösterişçi dindarlığın artması: Din, eylemsel ve manevi dindarlık yerine dış güdümlü veya dışa dönük dindarlık şeklinde ele alınmaktadır. Gösterişçi dindarlıkta din, dindarın davranışlarının birinci derecede belirleyen unsuru olmayıp başka amaçlar için bir araç konumundadır. Dışa bağımlı olanlar dini kendi gayeleri için araç olarak ele alıp fonksiyonel hale getirirler *.
• Farklı görüşlerin oluşturduğu kafa karışıklığı: Teolojik terimlere ve dini ilimlere vakıf olmayan herhangi bir kişinin, iki farklı ekolden bahseden televizyon vaizine karşı tavrının güvensiz şekilde oluşması.”
Televizyon için, dinî içeriklerin ekonomik değeri
“Televizyon ticari bir kuruluş olduğu için ekrana koyduğu ne varsa geri bildirim olarak yansımasını görmek zorundadır. Bu kitle iletişim araçlarının yapısal özelliklerinden biridir. Yazılan ya da gösterilen materyal toplum nezdinde değer oluşturması ve bu değerin somutlaşarak veri olarak medya sahiplerine fayda sağlaması gerekmektedir. Reyting olarak adlandırılan bu veri, bir müddet sonra televizyon içeriklerinde biçimsel ve durumsal olarak değişmelere yol açmaktadır. Reyting, medya sahiplerinin finansal gücünü ortaya koyması bakımından önemli bir yer taşır. Finansal karşılığı bulunan her konu, medya içinde yer edinir. Bu sebeple din ve dini içeriklerin ekonomik anlamda değerinin olması gerekmektedir. Dinin, bir programın içinde ya da başlı başına bir program olarak karşımıza çıkması başta toplumun ilgisinin hedeflenmesi, ardından bu hedefin gerçekleşmesi, sonra da bu hedefin finansal olarak ne kadar kazandırdığıyla ilişkilidir. Türkiye’de dini içeriklerin ve bu içerikleri aktarıcıların ekonomik boyutu son zamanlarda tartışma konusu olmuştur. Konunun uzmanlarına sorulduğunda medya içerisinde iş yapan herhangi bir birey için, medya değerine göre alınan ücret ve programa biçilen teknik masraf son derece doğal olarak nitelendirilmektedir.”
Tezin tamamına YÖK Tez Merkezi’nden ulaşabilirsiniz (Tez numarası 578840)
Makalenin tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.
Şimşek, televizyon vaizliğinin dünyada 1970’li yıllarda Türkiye’de ise 1980’li yıllarda ekranlarda yer bulan bir medya ürünü olduğunu dile getirdi. Televizyonun ticari yapısıyla dinin manevi yapısı karşı karşıya geldiğinde çelişkilerin ortaya çıktığını ifade eden Şimşek, “Toplumun kayıtsız kalamayacağı din ve dini içerikler televizyon ekranında her daim karşılık bulmuş, karşılığı azaldığı zaman ilgi çekici söylemlerle renklendirilmeye ve içeriğinden uzaklaştırılmaya başlanmıştır. Zamanla değişime uğrayan içerikler, dinin kendi kurallarından çok medyanın kurallarına göre şekil almıştır. Yeni şekliyle televizyon vaizliğinin, asıl amacı, yararlılığı, medya içindeki konumu ve ekonomik çıkarları eleştirilmeye başlanmış, avantajları ve dezavantajları sorgulanmıştır” değerlendirmesinde bulundu.
Makaleden bazı başlıklar şöyle:
Televizyon vaizliği ne demek?
“Medyanın ve dinin aynı hedef üzerinde buluşarak ortaya çıkardığını en önemli figür televizyon vaizliği olmaktadır. Televizyon vaizliği, medyanın kuralları çerçevesinde din ve dini bilginin halka ulaştırılmasıdır. Dünyada 1970’lerde başlayan ancak asıl aktif dönemini 1980’lerde magazinleşme kavramının çıkmasından etkilenerek 1990’lı yıllarda yaşayan televizyon vaizliği, son 20 yılda rağbetini giderek arttırmıştır.”
“Kanal 7, Türkiye’de televizyon vaizliğinin sürekliliğini sağlayan ilk kanaldır”
“Doksanlı yılların son çeyreğinde dini içerikli programların bilgilendirme amacının yerini din algısını yeniden şekillendirme hedefinin alması muhafazakâr kesimin medyaya karşı bakışını değiştirmiştir. Böylelikle daha geleneksel ancak hurafelerden uzak bir yayın politikasına ihtiyaç duyulmuştur. Türkiye’nin ilk milliyetçi-muhafazakâr kanalı olarak nitelendirilebilecek olan TGRT, Huzura Doğru programıyla dini ve ahlaki konularda yayın yapmıştır. Ardından 1994 yılında İslami yayın çizgisi hedefiyle Kanal 7 televizyonu kurulmuştur. Kanal 7, televizyon vaizliğinin Türk televizyonlarında hayat bulmasını ve sürekliliğini sağlayan ilk kanaldır. Kurulduğu günden itibaren yayın akışı içerisinde mutlaka dini içerikli yayınlara yer vermiştir. Huzur Sohbetleri (1995) ile başlayan dini program yayını bugün Necmettin Nursaçan’la Cuma Sohbetleri (2019) ile devam etmektedir.”
“Dini programlar, düşük bütçeyle yüksek kâr getiriyor”
“Dini programlar, diğer program kriterlerine nazaran daha az bir bütçe eşliğinde icra edilmektedir. Kurgusu, teknikleri ve koreografik boyut olarak kısıtlı bir bütçeyle, sadece sunucu eşliğinde idame ettirilebilmektedir. Kamera, yapım, kurgu gibi teknik aşamalarda ekstra harcama kanal için gözlenmez. Bu durum medya sahibine göre bir program için en paha biçilmez yöndür. Üstelik reklam, yayın kuşağı kalifiye şekilde oturduğunda program, az bütçeyi, büyük bir kâr haline getirmektedir. Reyting kaygısı ve reyting oranları tam da bu noktada büyük önem kazanmaktadır. Kanal, kazandığı bütçenin sürekliliğini sağlamak istemektedir. Süreklilik ise beklentinin yükselen çıtasını sürekli katlama ile sağlanacaktır.”
“Televizyon vaizlerine ödenen ücretler son dönemlerde çokça tartışılıyor”
Televizyon programlarında yapılan eylemler dine bağlı ve dini bilgilendirmeyi güçlendirici veriler olarak görünmesine rağmen, bu programların belli bir talep karşılığında oluşturulması talep edilen kişilerin de hayatlarını buna göre düzenlemesine, emek vermesine, zamanını harcamasına sebep olmaktadır. Amaç inanç dünyasına ulaşmak olsa bile, bir iş halini almıştır. Bu nedenle bir bedelinin de olması doğal koşullar içerisinde kabul edilecektir. Böylelikle program içerisine yerleştirilen reklamlar, teknik harcamalar, program ve program sahibine yönelik ücretlendirmeler medyanın gücü oranında belli bir büyüklüğe sahip olmaktadır. Dini program ve içeriklerde gerek program sunucusu olsun gerekse konuk olarak katılım olsun vaizlere ödenen ücretler son dönemlerde çokça tartışılmaya başlanmıştır.
Dini programlarda "magazinleşme"
“Vaizlerin, aktardıkları bilginin netliğinden ve doğruluğundan herhangi bir taviz vermedikleri ancak dinin topluma nasıl ulaştırılabileceği konusunda medya ile iş birliği yaptıkları gözlenmektedir. Söz konusu işbirliği yapılırken medya dini söylemi değiştirerek magazinsel unsurlardan faydalanmaktadır.”
“Dinde magazinleşme ise özellikle kadın kuşaklarının içerisinde var olan programların, kadın izleyiciyi etkilemek ve elinde tutabilme amacıyla kendine kriter koymadan, konuları mantık dışı tutmasıyla gerçekleşir. Fakat bu süreci sadece kadın kuşaklarında değil, kendi programlarının reytinglerini düşünen tartışma konulu programlarda da bir araya getirilen, gündem yaratacak insanlar, birbiri ile yarıştırılarak din üzerinden prim yapılmaya çalışılmaktadır. İnsanların ilgilerini çekmek ve izlenme oranında daha yüksek bir çıta yakalayabilmek için söylemler de gittikçe arttırılmıştır. Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk ile başlayan bu süreç, kendi dallarında uzman olduklarını iddia eden diğer din adamları ile çarpıştırılıp, dinin savuşturulmasına, asimilesine sebep olmuştur.”
Televizyon vaizliğinin sorunlu yanları
“Medyada belirgin bir yere sahip olmayı başaran dini programlar ve içeriklerin kitle iletişimde kullanılan argümanlarla biçim değiştirmiş olması bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilginin eğlence içeriğine bürünmesi, iletilerin kuvvetini zayıflatmaktadır. Infotaintment ile, yani bilginin eğlence içeriğine karışması toplumu enformasyona maruz bırakarak, asıl ihtiyaç olunandan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Dikkati çeken bilgi değil, bilgiyi veren ya da bilginin veriliş tarzı olmuştur. Dini programlar ve ilahiyatçıların ekrana konuk olarak çıkmasıyla daha da ulaşılabilir bir alan haline gelen din, artık kitapların, camilerin dışında konuşulmaya başlanmıştır. Televizyon vaizliği anındalık ve kolay erişilebilirlik açısından seyirci adına avantaj olarak kabul edilebilir. Ancak din ve medyanın birlikteliği her zaman olumlu sonuçlanmamaktadır. Buna göre ekrandaki vaizlik incelendiğinde şu problemler ortaya çıkmaktadır:
• Dini bilginin ticarileşmesi: Dini bilgi medyada kendine yer edinmek için ilgi çekici olması ve bunun için medya kurallarına göre şekillenmek zorunda kalması.
• Dini bilginin magazinleşmesi: Medyanın ekrana getirdiği programdan istediği geri dönüşü alamadığı durumlarda dini bilginin içeriğini değiştirerek eğlence kültürüne alet etmesi.
• Mesajın bilgi yerine enformasyon halini alması: Dini bilginin endüstriyel aşamadan geçtikten sonra ham halinden sıyrılarak temel işlevini gerçekleştiremeyecek duruma gelmesi. İhtiyacın dışında ihtiyaç oluşturarak dinden uzaklaşma.
• Bilginin yerine bilgiyi verenin kutsanması: Başta vahiy olmak üzere, ahlaki ve toplumsal öğretilerin kesin, net, anlaşılır ve açık olmasının toplum tarafından bir aracı ile daha uygulanabilir olduğunu görmesi; bireyin kendi vicdanını direkt olarak sorgulatma imkânı bulması. Kişi istediği an vicdan muhasebesi yapabildiği vaizden onay aldığında onun doğruluğunu daha çabuk kabul etmekte ve vaizi yüceltmeye başlamaktadır.
• Gösterişçi dindarlığın artması: Din, eylemsel ve manevi dindarlık yerine dış güdümlü veya dışa dönük dindarlık şeklinde ele alınmaktadır. Gösterişçi dindarlıkta din, dindarın davranışlarının birinci derecede belirleyen unsuru olmayıp başka amaçlar için bir araç konumundadır. Dışa bağımlı olanlar dini kendi gayeleri için araç olarak ele alıp fonksiyonel hale getirirler *.
• Farklı görüşlerin oluşturduğu kafa karışıklığı: Teolojik terimlere ve dini ilimlere vakıf olmayan herhangi bir kişinin, iki farklı ekolden bahseden televizyon vaizine karşı tavrının güvensiz şekilde oluşması.”
Televizyon için, dinî içeriklerin ekonomik değeri
“Televizyon ticari bir kuruluş olduğu için ekrana koyduğu ne varsa geri bildirim olarak yansımasını görmek zorundadır. Bu kitle iletişim araçlarının yapısal özelliklerinden biridir. Yazılan ya da gösterilen materyal toplum nezdinde değer oluşturması ve bu değerin somutlaşarak veri olarak medya sahiplerine fayda sağlaması gerekmektedir. Reyting olarak adlandırılan bu veri, bir müddet sonra televizyon içeriklerinde biçimsel ve durumsal olarak değişmelere yol açmaktadır. Reyting, medya sahiplerinin finansal gücünü ortaya koyması bakımından önemli bir yer taşır. Finansal karşılığı bulunan her konu, medya içinde yer edinir. Bu sebeple din ve dini içeriklerin ekonomik anlamda değerinin olması gerekmektedir. Dinin, bir programın içinde ya da başlı başına bir program olarak karşımıza çıkması başta toplumun ilgisinin hedeflenmesi, ardından bu hedefin gerçekleşmesi, sonra da bu hedefin finansal olarak ne kadar kazandırdığıyla ilişkilidir. Türkiye’de dini içeriklerin ve bu içerikleri aktarıcıların ekonomik boyutu son zamanlarda tartışma konusu olmuştur. Konunun uzmanlarına sorulduğunda medya içerisinde iş yapan herhangi bir birey için, medya değerine göre alınan ücret ve programa biçilen teknik masraf son derece doğal olarak nitelendirilmektedir.”
Tezin tamamına YÖK Tez Merkezi’nden ulaşabilirsiniz (Tez numarası 578840)
Makalenin tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.