Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hakan Aydın, enformasyon teknolojilerindeki gelişmelerle ortaya çıkan enformasyonel toplumsallığın, kültürel ve sosyal hayatı kapladığını ifade etti.
prof. dr. hakan aydın “Özellikle gen teknolojileri, yapay zekâ gibi alanlar üzerinden posthümanizm, transhümanizm benzeri kavramlarda somutlaştığı hâliyle insanın kimliğine ve neliğine yönelik tanımlayıcı politikaların giderek yoğunlaştığı görülmektedir. Böyle bir gerçeklikte yani dijital çağda Müslüman olarak yaşam sürmek üzerine düşüncelerimizi yoğunlaştırmalıyız.” dedi.
Aydın, dijital çağda karşılaşılan toplumsal konularla ilgili görüşlerini Diyanet Aylık Dergi’den Mahir Kılınç ile paylaştı.
Derginin son sayısında yayımlanan röportajdan öne çıkan bazı konular şöyle:
“Dijital çağda Müslümanca yaşam için…”
Çağımıza damgasını vuran enformasyon teknolojilerindeki devrimsel gelişmelerin gündelik hayata entegrasyonu, küresel çapta ağ tabanlı örgütlenmeye dayalı akışkan bir enformasyonel toplumsallığın gelişimini hazırladı. Bu durum ekonomide üretkenlik, tüketim, dolaşım, rekabet gibi en temel unsurlar; siyasette iletişim, algı ve yönetim süreçleri; hukukta özel hayat, fikrî mülkiyet, enformasyon ve iletişim özgürlüğü gibi kökensel mevzularda ve örnekleri çoğaltılabilecek pek çok alanda ciddi bir dönüşüm meydana getirdi. Kültüre ve sosyal yapının her bir parçasına sirayet eden pek çok etkiyi ortaya çıkardı. Bu noktada özellikle gen teknolojileri, yapay zekâ gibi alanlar üzerinden posthümanizm, transhümanizm benzeri kavramlarda somutlaştığı hâliyle insanın kimliğine ve neliğine yönelik tanımlayıcı politikaların giderek yoğunlaştığı görülmektedir. Böyle bir gerçeklikte yani dijital çağda Müslüman olarak yaşam sürmek üzerine düşüncelerimizi yoğunlaştırmalıyız.
Yapay zekânın etik ilkelerini kim belirleyecek?
Özellikle, insan yetilerini taklit ederek öğrenen, akıl yürüten ve iletişim kurabilen yapay zekâ gündeme gelmeye başladıkça ahlaki ve etik birtakım kuşkuların daha da yaygınlaştığını görüyoruz. Bu konuda ciddi bir literatür de oluştu. Yapay zekânın belirli kararlar alarak insan yaşamına müdahil olacak olması bu kararların ahlaki niteliklerini de düşünmeyi gerektiriyor. Burada yapay zekâ algoritmasında ahlakiliğe nasıl yer verileceği temel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü algoritmanın kim tarafından üretildiği, bu ahlakiliği belirleyecek en temel husus gibi görünüyor. Her bir teknik aracın, içinde doğduğu kültürün değerler sistemi ve ahlaki prensipleriyle şekillendiği düşünüldüğünde yapay zekâya ilişkin evrensel ahlaki niteliklere yönelik sorgulamaların önemi gün yüzüne çıkmaktadır. Ancak mesele sadece yapay zekâ ile sınırlı değil; nesnelerin interneti, büyük veri, blokzincir gibi dijital çağın yeni gündemleri de güvenlik, mahremiyet ve ahlak konularındaki tartışmaların odağında yer almalı. Teknolojilerinin ahlaki boyutlarının, pratik ve amaçsal faydaları yanında ikincil öneme sahip hususlar olarak değerlendirilmesi, üretim ve tasarım süreçlerinde bu boyutların yeterince göz önünde bulundurulmaması ve de tedbirlerin genellikle sorunlar ortaya çıktıktan sonra alınması bu husustaki önemli dezavantajlar.
Ütopya ile distopya arasında internet
Günümüzde internet teknolojileri ya insani kısıtlamaları aşmaya olanak sağlayacak araçlar olarak aşırı iyimser bir şekilde ele alınıyor ya da bizleri, insanlığın sonunu getirecek distopik bir geleceğe hazırlayan kötümser yaklaşımlarla yorumlanıyor. Aşırı iyimser yaklaşımlar, söz konusu araçların belli bir değerler sistemini yansıtan doğasının görmezden gelinmesine yol açarken kötümser algılamalar ise kendi gerçekliğinde anlaşılmasının önüne geçiyor. Ne yazık ki dijital kültür çok geniş bir kullanıcı kesiminin tüketici rolünde karşımıza çıktığı bir görünüm arz etmekte. Her ne kadar internet kültürünün kullanıcıyı ön plana çıkarttığına, geleneksel medyanın aksine ona kendi içeriğini üretme, sıklıkla sahiplenilen bir ifade olarak “bir özne olma!” imkânı verdiğine dair pek çok açıklamaya rastlansa da bu alandaki etkinin belli bir kültürel çerçevede gerçekleştiği unutulmamalıdır. Bu, çoğunlukla gözden kaçırılan bir durum. Gösteriyi, şovu, ifşayı ön plana çıkartan bu kültür, kullanıcı etkinliğine bir çerçeve oluşturuyor ve bunların yaşam tarzlarına etkisi de aşikâr.
“Dijital vaizlikte sunum biçimi, içeriğe ve İslamî amaca galip gelmemeli”
Günümüz dijital platformların dinî amaçlarla kullanımına ilişkin en temel problem medya mantığının sunulan içeriği doğrudan belirleyecek düzeyde etkili olmasıdır. Sadece daha fazla izleyici ya da takipçiye erişmek amacıyla sunulan içeriğin yer yer gayriciddi yer yer bağlamdan kopuk ve etkileyici anekdotlarla dolu, mesaj verme amacından sapmış bir biçimselliğe hapsedilmiş tonda sunulması, aracın içeriği ya da eskilerin deyimiyle zarfın mazrufu belirlemesi anlamına gelir ki bu, dikkat edilmesi gereken bir husustur. Kullanılan teknik araçlar belli kültürel koşullar içerisinde işlerlik gösterdiğinden bu koşulların göz önünde bulundurulmaması aracın amaç hâline gelmesiyle sonuçlanabilmektedir. Tabii ki bu ifadeler aracın doğasının göz önünde bulundurulmaması anlamına gelmemektedir. Önemli olan sunum biçiminin içeriğe ve beklenen İslami kazanımları oluşturacak amaca galip gelmemesidir
prof. dr. hakan aydın “Özellikle gen teknolojileri, yapay zekâ gibi alanlar üzerinden posthümanizm, transhümanizm benzeri kavramlarda somutlaştığı hâliyle insanın kimliğine ve neliğine yönelik tanımlayıcı politikaların giderek yoğunlaştığı görülmektedir. Böyle bir gerçeklikte yani dijital çağda Müslüman olarak yaşam sürmek üzerine düşüncelerimizi yoğunlaştırmalıyız.” dedi.
Aydın, dijital çağda karşılaşılan toplumsal konularla ilgili görüşlerini Diyanet Aylık Dergi’den Mahir Kılınç ile paylaştı.
Derginin son sayısında yayımlanan röportajdan öne çıkan bazı konular şöyle:
“Dijital çağda Müslümanca yaşam için…”
Çağımıza damgasını vuran enformasyon teknolojilerindeki devrimsel gelişmelerin gündelik hayata entegrasyonu, küresel çapta ağ tabanlı örgütlenmeye dayalı akışkan bir enformasyonel toplumsallığın gelişimini hazırladı. Bu durum ekonomide üretkenlik, tüketim, dolaşım, rekabet gibi en temel unsurlar; siyasette iletişim, algı ve yönetim süreçleri; hukukta özel hayat, fikrî mülkiyet, enformasyon ve iletişim özgürlüğü gibi kökensel mevzularda ve örnekleri çoğaltılabilecek pek çok alanda ciddi bir dönüşüm meydana getirdi. Kültüre ve sosyal yapının her bir parçasına sirayet eden pek çok etkiyi ortaya çıkardı. Bu noktada özellikle gen teknolojileri, yapay zekâ gibi alanlar üzerinden posthümanizm, transhümanizm benzeri kavramlarda somutlaştığı hâliyle insanın kimliğine ve neliğine yönelik tanımlayıcı politikaların giderek yoğunlaştığı görülmektedir. Böyle bir gerçeklikte yani dijital çağda Müslüman olarak yaşam sürmek üzerine düşüncelerimizi yoğunlaştırmalıyız.
Yapay zekânın etik ilkelerini kim belirleyecek?
Özellikle, insan yetilerini taklit ederek öğrenen, akıl yürüten ve iletişim kurabilen yapay zekâ gündeme gelmeye başladıkça ahlaki ve etik birtakım kuşkuların daha da yaygınlaştığını görüyoruz. Bu konuda ciddi bir literatür de oluştu. Yapay zekânın belirli kararlar alarak insan yaşamına müdahil olacak olması bu kararların ahlaki niteliklerini de düşünmeyi gerektiriyor. Burada yapay zekâ algoritmasında ahlakiliğe nasıl yer verileceği temel bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü algoritmanın kim tarafından üretildiği, bu ahlakiliği belirleyecek en temel husus gibi görünüyor. Her bir teknik aracın, içinde doğduğu kültürün değerler sistemi ve ahlaki prensipleriyle şekillendiği düşünüldüğünde yapay zekâya ilişkin evrensel ahlaki niteliklere yönelik sorgulamaların önemi gün yüzüne çıkmaktadır. Ancak mesele sadece yapay zekâ ile sınırlı değil; nesnelerin interneti, büyük veri, blokzincir gibi dijital çağın yeni gündemleri de güvenlik, mahremiyet ve ahlak konularındaki tartışmaların odağında yer almalı. Teknolojilerinin ahlaki boyutlarının, pratik ve amaçsal faydaları yanında ikincil öneme sahip hususlar olarak değerlendirilmesi, üretim ve tasarım süreçlerinde bu boyutların yeterince göz önünde bulundurulmaması ve de tedbirlerin genellikle sorunlar ortaya çıktıktan sonra alınması bu husustaki önemli dezavantajlar.
Ütopya ile distopya arasında internet
Günümüzde internet teknolojileri ya insani kısıtlamaları aşmaya olanak sağlayacak araçlar olarak aşırı iyimser bir şekilde ele alınıyor ya da bizleri, insanlığın sonunu getirecek distopik bir geleceğe hazırlayan kötümser yaklaşımlarla yorumlanıyor. Aşırı iyimser yaklaşımlar, söz konusu araçların belli bir değerler sistemini yansıtan doğasının görmezden gelinmesine yol açarken kötümser algılamalar ise kendi gerçekliğinde anlaşılmasının önüne geçiyor. Ne yazık ki dijital kültür çok geniş bir kullanıcı kesiminin tüketici rolünde karşımıza çıktığı bir görünüm arz etmekte. Her ne kadar internet kültürünün kullanıcıyı ön plana çıkarttığına, geleneksel medyanın aksine ona kendi içeriğini üretme, sıklıkla sahiplenilen bir ifade olarak “bir özne olma!” imkânı verdiğine dair pek çok açıklamaya rastlansa da bu alandaki etkinin belli bir kültürel çerçevede gerçekleştiği unutulmamalıdır. Bu, çoğunlukla gözden kaçırılan bir durum. Gösteriyi, şovu, ifşayı ön plana çıkartan bu kültür, kullanıcı etkinliğine bir çerçeve oluşturuyor ve bunların yaşam tarzlarına etkisi de aşikâr.
“Dijital vaizlikte sunum biçimi, içeriğe ve İslamî amaca galip gelmemeli”
Günümüz dijital platformların dinî amaçlarla kullanımına ilişkin en temel problem medya mantığının sunulan içeriği doğrudan belirleyecek düzeyde etkili olmasıdır. Sadece daha fazla izleyici ya da takipçiye erişmek amacıyla sunulan içeriğin yer yer gayriciddi yer yer bağlamdan kopuk ve etkileyici anekdotlarla dolu, mesaj verme amacından sapmış bir biçimselliğe hapsedilmiş tonda sunulması, aracın içeriği ya da eskilerin deyimiyle zarfın mazrufu belirlemesi anlamına gelir ki bu, dikkat edilmesi gereken bir husustur. Kullanılan teknik araçlar belli kültürel koşullar içerisinde işlerlik gösterdiğinden bu koşulların göz önünde bulundurulmaması aracın amaç hâline gelmesiyle sonuçlanabilmektedir. Tabii ki bu ifadeler aracın doğasının göz önünde bulundurulmaması anlamına gelmemektedir. Önemli olan sunum biçiminin içeriğe ve beklenen İslami kazanımları oluşturacak amaca galip gelmemesidir