Çocuk yetiştirirken dini hassasiyetlerle hareket eden anne babalar iyi bilir. Çocuklar için yapılmış her çizgi film maalesef çocuklarımızın maneviyatına olumlu etki etmez. Çocuğunuz için olumlu etki yapacak yayınları cımbızla arayıp bulmanız gerekir. Uzmanlar her ne kadar ‘üç yaşına kadar ekrana baktırmayın, hızlı geçen sahneler ve iki boyutlu bir dünya çocuk zihnini karıştırıyor’ dese de bu imkânsız gibi bir şey. Bizim gibi evine televizyon sokmayan aileler dahi bu büyük saldırıya karşı koyamıyorlar maalesef.
Teknolojik aletler ve ekranlar konusunda çeşit çok ama yavaş akan ve çocuk zihnini karıştırmayan yayınlar konusunda çok fazla ürün yok, hatta bu hususta pek çaba da yok. Çocukların dikkatini çekmesi için rengârenk yapılan eşyaların onları hiperaktif yaptığı, hırçınlaştırdığı konusunda artık herkes bilinçleniyor. Sade ve yalın eşyaların onları daha huzurlu yaptığını ve sakinleştirdiğini hemen herkes öğrenmiş. Çocuk odaları bile sadeleşiyorken çizgi filmler neden hala gökkuşağı gibi rengârenk? Bütün bunlara rağmen ekrana hiç baktırmamak ise şehirde yaşayan insanlar için bir çözüm olmuyor. Yasaklamak, ilerleyen zamanlarda daha büyük sorunlara yol açıyor. Bu nedenle tamamen engellememek, en azından gittiğiniz yerlerde ve evde çocuğun zihin gelişimine ve maneviyatına uygun yayınları kontrollü bir şekilde izlemesine izin vermek gerekiyor.
Günümüzde Batılı yaşam tarzı ve çekirdek aile yapısı ebeveynleri zor durumda bırakıyor. Anneler, baba işteyken çocuklarını televizyona, tablete, bilgisayara ve akıllı telefonlara emanet ederek işlerini yapıyor. Çünkü evde veya yakınında çocuğu emanet edebileceği bir büyüğü yok. Öyleyse teknolojik aletleri en azından çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Daha yavaş hareket eden görüntüler tercih etmek, çocuğu cihazla çok fazla yalnız bırakmamak, şarjı çocuğun elindeyken doldurmamak veya bilgisayarı, tableti dizlerinin üzerine koymamak gibi önemli detaylara dikkat etmek gerekiyor. Ancak hepsinden önemlisi çocuğumuzun zihin dünyasını karıştırmayan, dünyasını başına yıkmayan yayınlar bulmak öncelikli derdimiz.
TRT Diyanet TV, çocuklar için emsallerine göre oldukça başarılı ve kaliteli bir yapım olan Yusuf’un Dünyası çizgi filmini yayına koyarak bu alandaki büyük bir açığı kapatmış diyebilirim. Aslında sadece çocuğun değil, hepimizin ilgisini çekiyor ve keyifle de izliyoruz. Bilgisayarımıza indirerek veya akıllı telefona aktararak çizgi film açabiliyoruz çocuğumuza. Bu nedenle ikimizin de kontrolünden geçerek ona ulaşıyor. Daha kontrollü ve bir sınırı var sonuçta. Televizyonda bir çocuk kanalını açıp odada yalnız bırakmaktan çok daha doğru bir yöntem bu.
Akşama kadar onlarca farklı yayın ve çocukları da tüketim kültürüne dâhil eden sakıncalı reklamlar art arda gelmiyor. Aynı şeyleri çevirip çevirip izleyince bir süre sonra sıkılıyor çocuk. Ancak yine de Diyanet’e güvenerek iki yaşındaki oğluma açtığım çizgi filmin belli sahnelerinde “Anne korku, korku!” diyerek eteğime yapışan, odadan kaçan bir çocukla karşılaşınca ben de korktum ve o sahneyi inceledim. Aslında çocukları namaza özendirmek isterken korkuttuklarını görmüş oldum. Minik oğlum, anne babasını namaz kılarken görüyor ve taklit ediyordu ama gözleri ve ağzı olan, konuşan bir namazlık görmemişti doğal olarak. Konuşan seccadeden korkmuştu. Buna gülüp geçmedim sadece ve diğer bölümleri de baştan sona izledim. Aslında özenle yapılmış bu çizgi filme yakışmadığını düşündüğüm detaylarla karşılaştım. İnşallah eleştirilerimiz yapıcı olur ve sıkıntılı sahneler düzeltilir.
Çizgi dizi, bir kuşun çocukla konuşmasıyla başlıyor. Okula giderken çocuğun çantası konuşuyor ve sosyal mesaj veriyor. Namazlık ve benzeri birçok eşya, hayvan dile geliyor. Eşyanın konuşması kurgu ise namazı da kurgu olarak görebilir çocuk. Her çizgi film her yaştaki çocuğa elbette hitap etmiyor. Daha büyük bir çocuk bunlardan korkmayabilir veya bunun gerçek olmadığını bilebilir. Ancak eşyaların konuşması ya da gerçeğe uygun olmayan şeylerle çocukların taze beyinlerini doldurmak, önce onları hayal dünyasında yaşatıp sonra dünyalarını başına yıkmak hiç doğru değil. Konunun uzmanları bunun çok sakıncalı olduğunu ve Antik Yunan’a kadar uzanan büyük fesadın bir parçası olduğunu ifade ediyorlar. Uzman psikolog ve pedagog süzgecinden geçmiş bir yapım için bu hata büyük şanssızlık olmuş kanaatimce.
Biraz daha dikkatli izlediğinizde, bir sahnede hayvanları sevdirmek isterken neredeyse İslam’ın hayvanlara zulmettiği kanısına varıyor insan. Köpeği evde beslemenin günah olduğu, bu yüzden bahçedeki kulübesinde yaşaması gerektiği anlatılırken köpek dile geliyor ve öyle konuşuyor ki eve alınmadığı için acıyor ve ona zulmedildiğini düşünüyorsunuz. Bir sahnede köpekle oynayınca ellerin yıkanması gerektiği anlatılırken diğer sahnede sofradaki küçük kızın masanın altındaki kedinin başını okşadığını görüyorsunuz. Çizgi film bunun gibi birçok çelişki içeriyor. Filmin yaptırıldığı animasyon stüdyosunun adından da anlaşılacağı gibi modernist bir yapım olmuş. Daha doğrusu gelenek ve modernizm arasında sıkışıp kalmış.
Bir tarafta dedeyle birlikte yaşayan Müslüman bir aile yapısı özendirilirken diğer tarafta dışarıda tesettürlü ama dedeyle (kayınbaba) yaşanan bir evde annenin pantolonlu tesettürüyle karşılaşıyorsunuz. Veya hayvanları sevmek ve onlara merhamet etmek için mutlaka evde, bahçede kedi köpek beslemek gerekiyormuş gibi bir imaj oluşturuyor. Hâlbuki bu güzel çizgi filmin vermek istediği fikir oturaklı bir şekilde ele alınsaydı iyi bir Müslüman aile profili çizilebilirdi minik zihinlerde. Masa yerine yer sofrasında sünnete uygun şekilde yemek yiyen bir aile, hayvanlarla ev dışında hemhal olan çocuklar ya da evinde de uzun ve bol etek giyen bir anne çizsek göz zevkimiz mi bozulurdu sizce?
Tabi, bütün bu eleştirileri yaparken Yusuf’un Dünyası çizgi filmi yahut TRT Diyanet TV’ye haksızlık yapmak istemeyiz. Bu satırları yazarken 2 yaşındaki Muhammed Fatih’imiz, Yusuf’un Dünyasında gördüğü miniklerin abdest almasını taklit ederek abdest almaya çalışıyor. Eleştirirken niyetimiz hayra motor, şerre fren olmaktır.
Teknolojik aletler ve ekranlar konusunda çeşit çok ama yavaş akan ve çocuk zihnini karıştırmayan yayınlar konusunda çok fazla ürün yok, hatta bu hususta pek çaba da yok. Çocukların dikkatini çekmesi için rengârenk yapılan eşyaların onları hiperaktif yaptığı, hırçınlaştırdığı konusunda artık herkes bilinçleniyor. Sade ve yalın eşyaların onları daha huzurlu yaptığını ve sakinleştirdiğini hemen herkes öğrenmiş. Çocuk odaları bile sadeleşiyorken çizgi filmler neden hala gökkuşağı gibi rengârenk? Bütün bunlara rağmen ekrana hiç baktırmamak ise şehirde yaşayan insanlar için bir çözüm olmuyor. Yasaklamak, ilerleyen zamanlarda daha büyük sorunlara yol açıyor. Bu nedenle tamamen engellememek, en azından gittiğiniz yerlerde ve evde çocuğun zihin gelişimine ve maneviyatına uygun yayınları kontrollü bir şekilde izlemesine izin vermek gerekiyor.
Günümüzde Batılı yaşam tarzı ve çekirdek aile yapısı ebeveynleri zor durumda bırakıyor. Anneler, baba işteyken çocuklarını televizyona, tablete, bilgisayara ve akıllı telefonlara emanet ederek işlerini yapıyor. Çünkü evde veya yakınında çocuğu emanet edebileceği bir büyüğü yok. Öyleyse teknolojik aletleri en azından çok dikkatli kullanmak gerekiyor. Daha yavaş hareket eden görüntüler tercih etmek, çocuğu cihazla çok fazla yalnız bırakmamak, şarjı çocuğun elindeyken doldurmamak veya bilgisayarı, tableti dizlerinin üzerine koymamak gibi önemli detaylara dikkat etmek gerekiyor. Ancak hepsinden önemlisi çocuğumuzun zihin dünyasını karıştırmayan, dünyasını başına yıkmayan yayınlar bulmak öncelikli derdimiz.
TRT Diyanet TV, çocuklar için emsallerine göre oldukça başarılı ve kaliteli bir yapım olan Yusuf’un Dünyası çizgi filmini yayına koyarak bu alandaki büyük bir açığı kapatmış diyebilirim. Aslında sadece çocuğun değil, hepimizin ilgisini çekiyor ve keyifle de izliyoruz. Bilgisayarımıza indirerek veya akıllı telefona aktararak çizgi film açabiliyoruz çocuğumuza. Bu nedenle ikimizin de kontrolünden geçerek ona ulaşıyor. Daha kontrollü ve bir sınırı var sonuçta. Televizyonda bir çocuk kanalını açıp odada yalnız bırakmaktan çok daha doğru bir yöntem bu.
Akşama kadar onlarca farklı yayın ve çocukları da tüketim kültürüne dâhil eden sakıncalı reklamlar art arda gelmiyor. Aynı şeyleri çevirip çevirip izleyince bir süre sonra sıkılıyor çocuk. Ancak yine de Diyanet’e güvenerek iki yaşındaki oğluma açtığım çizgi filmin belli sahnelerinde “Anne korku, korku!” diyerek eteğime yapışan, odadan kaçan bir çocukla karşılaşınca ben de korktum ve o sahneyi inceledim. Aslında çocukları namaza özendirmek isterken korkuttuklarını görmüş oldum. Minik oğlum, anne babasını namaz kılarken görüyor ve taklit ediyordu ama gözleri ve ağzı olan, konuşan bir namazlık görmemişti doğal olarak. Konuşan seccadeden korkmuştu. Buna gülüp geçmedim sadece ve diğer bölümleri de baştan sona izledim. Aslında özenle yapılmış bu çizgi filme yakışmadığını düşündüğüm detaylarla karşılaştım. İnşallah eleştirilerimiz yapıcı olur ve sıkıntılı sahneler düzeltilir.
Çizgi dizi, bir kuşun çocukla konuşmasıyla başlıyor. Okula giderken çocuğun çantası konuşuyor ve sosyal mesaj veriyor. Namazlık ve benzeri birçok eşya, hayvan dile geliyor. Eşyanın konuşması kurgu ise namazı da kurgu olarak görebilir çocuk. Her çizgi film her yaştaki çocuğa elbette hitap etmiyor. Daha büyük bir çocuk bunlardan korkmayabilir veya bunun gerçek olmadığını bilebilir. Ancak eşyaların konuşması ya da gerçeğe uygun olmayan şeylerle çocukların taze beyinlerini doldurmak, önce onları hayal dünyasında yaşatıp sonra dünyalarını başına yıkmak hiç doğru değil. Konunun uzmanları bunun çok sakıncalı olduğunu ve Antik Yunan’a kadar uzanan büyük fesadın bir parçası olduğunu ifade ediyorlar. Uzman psikolog ve pedagog süzgecinden geçmiş bir yapım için bu hata büyük şanssızlık olmuş kanaatimce.
Biraz daha dikkatli izlediğinizde, bir sahnede hayvanları sevdirmek isterken neredeyse İslam’ın hayvanlara zulmettiği kanısına varıyor insan. Köpeği evde beslemenin günah olduğu, bu yüzden bahçedeki kulübesinde yaşaması gerektiği anlatılırken köpek dile geliyor ve öyle konuşuyor ki eve alınmadığı için acıyor ve ona zulmedildiğini düşünüyorsunuz. Bir sahnede köpekle oynayınca ellerin yıkanması gerektiği anlatılırken diğer sahnede sofradaki küçük kızın masanın altındaki kedinin başını okşadığını görüyorsunuz. Çizgi film bunun gibi birçok çelişki içeriyor. Filmin yaptırıldığı animasyon stüdyosunun adından da anlaşılacağı gibi modernist bir yapım olmuş. Daha doğrusu gelenek ve modernizm arasında sıkışıp kalmış.
Bir tarafta dedeyle birlikte yaşayan Müslüman bir aile yapısı özendirilirken diğer tarafta dışarıda tesettürlü ama dedeyle (kayınbaba) yaşanan bir evde annenin pantolonlu tesettürüyle karşılaşıyorsunuz. Veya hayvanları sevmek ve onlara merhamet etmek için mutlaka evde, bahçede kedi köpek beslemek gerekiyormuş gibi bir imaj oluşturuyor. Hâlbuki bu güzel çizgi filmin vermek istediği fikir oturaklı bir şekilde ele alınsaydı iyi bir Müslüman aile profili çizilebilirdi minik zihinlerde. Masa yerine yer sofrasında sünnete uygun şekilde yemek yiyen bir aile, hayvanlarla ev dışında hemhal olan çocuklar ya da evinde de uzun ve bol etek giyen bir anne çizsek göz zevkimiz mi bozulurdu sizce?
Tabi, bütün bu eleştirileri yaparken Yusuf’un Dünyası çizgi filmi yahut TRT Diyanet TV’ye haksızlık yapmak istemeyiz. Bu satırları yazarken 2 yaşındaki Muhammed Fatih’imiz, Yusuf’un Dünyasında gördüğü miniklerin abdest almasını taklit ederek abdest almaya çalışıyor. Eleştirirken niyetimiz hayra motor, şerre fren olmaktır.