Nureddin Yıldız, Ankara Hacı Bayram Camii’nde verdiği vaazda, gündelik hayatın bütün alanlarında internetin kullanıldığını belirterek, “İnternet İlmihali” hazırlanması gerektiğini söyledi. Çocuk yaştan itibaren bütün kesimlerin interneti aktif olarak kullanmasına rağmen, internetle ilgili fıkhi hükümleri ihtiva eden eserlerin yazılmadığına, ilahiyat fakültelerinde internet hakkında bir kürsü bulunmadığına dikkat çeken Yıldız konu hakkında şunları söyledi:
“Çocuklara internet fıkhını öğretmeliyiz"
“100 sene önce, bu mübarek caminin kürsüsünde, vaaz etmek durumunda olan hoca efendiler, alimler, böyle bir konuyu dile getirseler, “ne anlatıyor” diye, bu kürsüden alaşağı edilirlerdi herhalde. Ama bugün bu kürsüde, çocuklara sabah namazının nasıl kılındığını öğretmeden önce, internetin nasıl kullanılacağını öğretmezsek, Allah’ın camisinde, Peygamberin kürsüsünde gerekli olanı söylememiş oluruz. Bu kürsüler namaz fıkhından önce, hatta namaz temizliğinden önce internet fıkhını, internet ilmihalini öğretmelidir. Neden? Çok kolay. Hepimiz, çok basit bir bilgi olarak biliyoruz. Peygamber Efendimiz, çocukları namaza başlatma yaşını hangi yaş olarak gösteriyor. 7 yaşını. Namaz pratiği olarak ne zaman emrediyor. 10 yaşını. Bir şeyin eğitimi başlamadan, farzı vacibi başlamaz. Dolayısıyla 6 yaşında bir çocuğun namaz ahkamını öğrenmesi veya velisinin ona namaz ahkamını öğretmesi farz değildir. Neden? 7 yaşından itibaren veli, baba veya anne, çocuğa namaz öğretmek zorundadır. Namazın alt yapısını oluşturan taharet ve diğer şartları da demek ki 7 yaşından itibaren çocuk standardında farz demektir. 6 yaşında bir çocuk okula gidiyor. Ödevini internet üzerinden yapıyor mu, yapmıyor mu? 6 yaşında namaz kılmak farz değil, ama ödev yapmak farz. 4 yaşında çocuklar babalarının telefonlarını, bilgisayarlarını daha çok biliyorlar mı, bilmiyorlar mı? İnternet çocuk işi mi, büyük işi mi? İki yaşında çocuklar 2 milyonluk telefonla oynuyorlar mı, oynamıyorlar mı?
“İnterneti, farz, vacip, mubah ve helal diye ayırmak şarttır”
Müslümanlar, hastanesinden fırınına, manavından seyyar satıcısına kadar herkesin kullandığı, hayatın bir parçası haline gelen interneti, kürsülerden öğrenmezse, mühtehcen, yabancıların yönlendirdiği, ahlakı yok sayan, anne-babaya karşı kışkırtan sayfalardan, Allah’ı bilmeyenlerden interneti öğrenir. Hiçbir baba, anne, hoca efendi, müftü ve bu topraklarda dinden sorumlu, makamlar, mevkiler, kişiler, siyasetçiler, interneti, farz internet, vacip internet, mubah internet, haram internet diye ayırmak durumundadır. Tıpkı yemenin içmenin, konuşmanın, uygulamanın farzı, vacibi, müstehabı, haramı tanıttığı gibi.
"İnternet diye bir bölümü olmayan ilmihale para vermeyin"
İnternet diye bir bölümü olmayan ilmihal kitaplarına para vermeyin kardeşim. Ömer Nasuhi Bilmen hoca efendinin zamanında telefon da yoktu. Sadece devlet dairelerinde telefon vardı. Onun için telefonla ilgili hükümler yoktu. Hem internetten kes, kopyala, yapıştır ile ilmihal yazacaksın hem de internet bölümü olmayacak kitabında. Eksik bir kitap olur bu. Ben o zaman Ömer Nasuhi Bilmen gibi bir alimin kitabıyla yetinirim o zaman. Nasıl bu çağın şartlarında, üzerinde son kullanma tarihi olmayan gıdaları ve benzeri şeyi almıyorsun, nasıl oyuncak aldığında “insan sağlığına zararlı değildir”, “falan plastik maddesinden yapılmamıştır” diye bir ayrıntı zikretmediği sürece çocuğuna oyuncağı almıyorsun, ilmihal kitapları da interneti içermediği sürece kütüphanende bulunması gereken bir kitap değildir demektir. Çok değerli bir hoca efendinin kitabı olabilir, ancak o hoca efendi kendi çağına yazmış o kitabı.
“Vaazlarda internet anlatılmalı”
Kürsüler, Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e cennete girmek için neleri şart koştuğunu öğretmek, cehenneme girmemek için neler yapılması gerektiğini öğretmek için vardır. Bu kürsüler, müminlerin birbirleriyle buluşma veya birbirlerini tebrik etme yerleri değildir. Birbirlerine Allah’ı hatırlatma yerleridir. Allah’ın azametini, cennetini ve cehennemini hatırlatma yerleridir. İnternet, cennetimi bloke etmiş, cehennemin kapılarını sonuna kadar açmışken ben internet ahkamını, bilgi çöplüğüne dönüşmüş internetten mi öğreneceğim yine? Yani ben “İnternet helalmiş, bunu internetten öğrendim” mi diyeceğim?
Suyun israfından korkuyorsun da, ömrün israfından korkmuyor musun?
Ümmet-i Muhammed’in dini, muharref Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi, insan eli değmiş, cennetin tapuları insanlar eliyle dağıtılmış bir din değildir. Allah’ın dini, yeryüzüne indiği günkü tazeliği ve ciddiyetiyle bakidir. Dolayısıyla haramlardan kurtulmadıkça, mubahla ve helallerle beraber hayatımızı sürdürmedikçe Allah’ın rızasını kazanamayız biz. İnternet ya bizim dünyamızda olmayacak ya da hoca efendilerin, alimlerin helal veya mubah dediği standartlarda kalacak. Çocuklarımıza abdest alırken, suyu israf etmenin haram olduğunu öğretiyoruz, elbette öğreteceğiz. Ömrünü israf etmeyi, günde beş saat internetin başında oturmayı sudan değersiz mi görüyorsun.
Hayatı kendine zehir etmiş, ömrü gidiyor. Bir lokma ekmek çöpe gittiğinde, kuşlara, böceklere, farelere gidiyor, israf olmazdı aslında. Bir böcek yerdi onu, çöplükte bir karga yerdi onu. Ama bu gencin, saatleri, ömrü, hayatı, bomboş bir frekans önünde, manzara seyrederek ömür geçiriyor. Bunun hesabı, yani bir gencin ömrü, ahlakı filanca şeyin israfından daha mı değersiz sevgili kardeşlerim?
“Çocuklara, internet terbiyesi verilmelidir”
Hoca efendiler, anneler, babalar, din namına sorumluluk kim taşıyorsa onlar, şunu bilmelidirler: Taharet öğretilmeden önce, internet terbiyesi verilmelidir. Çünkü taharet 7 yaşında farz olacak. Ama internet 2 yaşından itibaren devreye girmiş bulunuyor. 3 yaşında çocukların bilmem ne sayfa arkadaşları var bu dünyada. Biz Müslümanlar çocuklarımız, fıska ve fücura battıktan sonra mı onlara internet eğitimi vereceğiz? Niye geç kalalım ki? Hele bu çocuk bir zina yapsın, ondan sonra evlendiririz mi diyeceğiz. Zina yapmasın diye insan evlendirilir. Kirlenmesin diye temiz tutulur. Açlıktan öldükten sonra mı yemek yediriyorlar insana? Yoksa açlıktan ölmesin diye mi? İnternet nimettir. Allah’ın lütfudur. Uzağı yakın yaptı. Kıtaları avucunun içine getirdi. Binlerce cilt kitabı, bir tuş kadar sana yakın hale getirdi.
“Müslüman, internetin zehrinden ilaç üreten insandır”
Müslüman, Allah’a teslim olmuş insan, interneti de, bütün nimetleri de Rabbinin emrine ve yasağına göre kullanarak, zehirden ilaç üreten insandır. Yılan insanları zehirliyor olabilir; ancak biz onun zehrinden ilaç üretebilirsek, yılandan tıbba simge kurarız. İnternet de böyle. Şeriatımız, nerede geride kaldı ki, internette geri kalsın? Şeriatımız, dinimiz geri kalmadı hiçbir zaman. Ama dini sadece namaz kılmaktan ibaret gören, kadir gecesinde dindar oluyorsun, 364 gün onunla idare ediyorsun, hani telefonu şarj ettiğin gibi kadir gecesi de sen şarj oluyorsun, bu zanlardan dolayı Müslümanlar geri kaldılar. Allah’ı tenzih ederiz. Allah ve onun dini, hiçbir şeyin gerisinde kalmaz ve hayatı yaratan Allah, hayatın gerisinde kalır mı? Böyle şey olur mu!
“İletişim fıkhımız olmadığı için bu durumdayız”
Bu, bizim hatamız. Televizyonda, basında geri kaldık. Hala bir basın ilmihali çıkaramadık. Hala televizyon ilmihali üretemedik. Temizlik bahsinden bir türlü vakit kalmadı. Hala temizlik, hala hangi şeyhe bağlanacaksın, hangi mezhep üstündür, hala ayrıntılardayız. Hiçbir mezhep hiçbir mezhepten üstün değildir. Üstün olan Allah’tır. Allah’a bağlanan herkes, alttadır. Allah’ın dini en üstündür. O dinin, hizmetinde olan mezhepler, tarikatlar, hepsi O’nun hizmetindedir. Hizmetçiler arasında fark mı olurmuş? Biz, ayrıntılarla uğraşırken, elimizden şimdiki başımızın musallat canavarı olarak, bizi ezip geçen dünyayı kasıp kavuran medya ve benzeri sistemlerle ilgili hala bir ilmihalimizi olmadığı için, hala bir iletişim fıkhımız olamadığı için, hala ilahiyat fakültelerinde, iletişim fıkhı kürsüsü, internet fıkhı kürsüsü kurulamadığı için, bunun ihtiyacı da hissedilemediği için, işte başımıza geleni, hep beraber seyrediyoruz.
“Çocuklara internet fıkhını öğretmeliyiz"
“100 sene önce, bu mübarek caminin kürsüsünde, vaaz etmek durumunda olan hoca efendiler, alimler, böyle bir konuyu dile getirseler, “ne anlatıyor” diye, bu kürsüden alaşağı edilirlerdi herhalde. Ama bugün bu kürsüde, çocuklara sabah namazının nasıl kılındığını öğretmeden önce, internetin nasıl kullanılacağını öğretmezsek, Allah’ın camisinde, Peygamberin kürsüsünde gerekli olanı söylememiş oluruz. Bu kürsüler namaz fıkhından önce, hatta namaz temizliğinden önce internet fıkhını, internet ilmihalini öğretmelidir. Neden? Çok kolay. Hepimiz, çok basit bir bilgi olarak biliyoruz. Peygamber Efendimiz, çocukları namaza başlatma yaşını hangi yaş olarak gösteriyor. 7 yaşını. Namaz pratiği olarak ne zaman emrediyor. 10 yaşını. Bir şeyin eğitimi başlamadan, farzı vacibi başlamaz. Dolayısıyla 6 yaşında bir çocuğun namaz ahkamını öğrenmesi veya velisinin ona namaz ahkamını öğretmesi farz değildir. Neden? 7 yaşından itibaren veli, baba veya anne, çocuğa namaz öğretmek zorundadır. Namazın alt yapısını oluşturan taharet ve diğer şartları da demek ki 7 yaşından itibaren çocuk standardında farz demektir. 6 yaşında bir çocuk okula gidiyor. Ödevini internet üzerinden yapıyor mu, yapmıyor mu? 6 yaşında namaz kılmak farz değil, ama ödev yapmak farz. 4 yaşında çocuklar babalarının telefonlarını, bilgisayarlarını daha çok biliyorlar mı, bilmiyorlar mı? İnternet çocuk işi mi, büyük işi mi? İki yaşında çocuklar 2 milyonluk telefonla oynuyorlar mı, oynamıyorlar mı?
“İnterneti, farz, vacip, mubah ve helal diye ayırmak şarttır”
Müslümanlar, hastanesinden fırınına, manavından seyyar satıcısına kadar herkesin kullandığı, hayatın bir parçası haline gelen interneti, kürsülerden öğrenmezse, mühtehcen, yabancıların yönlendirdiği, ahlakı yok sayan, anne-babaya karşı kışkırtan sayfalardan, Allah’ı bilmeyenlerden interneti öğrenir. Hiçbir baba, anne, hoca efendi, müftü ve bu topraklarda dinden sorumlu, makamlar, mevkiler, kişiler, siyasetçiler, interneti, farz internet, vacip internet, mubah internet, haram internet diye ayırmak durumundadır. Tıpkı yemenin içmenin, konuşmanın, uygulamanın farzı, vacibi, müstehabı, haramı tanıttığı gibi.
"İnternet diye bir bölümü olmayan ilmihale para vermeyin"
İnternet diye bir bölümü olmayan ilmihal kitaplarına para vermeyin kardeşim. Ömer Nasuhi Bilmen hoca efendinin zamanında telefon da yoktu. Sadece devlet dairelerinde telefon vardı. Onun için telefonla ilgili hükümler yoktu. Hem internetten kes, kopyala, yapıştır ile ilmihal yazacaksın hem de internet bölümü olmayacak kitabında. Eksik bir kitap olur bu. Ben o zaman Ömer Nasuhi Bilmen gibi bir alimin kitabıyla yetinirim o zaman. Nasıl bu çağın şartlarında, üzerinde son kullanma tarihi olmayan gıdaları ve benzeri şeyi almıyorsun, nasıl oyuncak aldığında “insan sağlığına zararlı değildir”, “falan plastik maddesinden yapılmamıştır” diye bir ayrıntı zikretmediği sürece çocuğuna oyuncağı almıyorsun, ilmihal kitapları da interneti içermediği sürece kütüphanende bulunması gereken bir kitap değildir demektir. Çok değerli bir hoca efendinin kitabı olabilir, ancak o hoca efendi kendi çağına yazmış o kitabı.
“Vaazlarda internet anlatılmalı”
Kürsüler, Allah’ın Ümmet-i Muhammed’e cennete girmek için neleri şart koştuğunu öğretmek, cehenneme girmemek için neler yapılması gerektiğini öğretmek için vardır. Bu kürsüler, müminlerin birbirleriyle buluşma veya birbirlerini tebrik etme yerleri değildir. Birbirlerine Allah’ı hatırlatma yerleridir. Allah’ın azametini, cennetini ve cehennemini hatırlatma yerleridir. İnternet, cennetimi bloke etmiş, cehennemin kapılarını sonuna kadar açmışken ben internet ahkamını, bilgi çöplüğüne dönüşmüş internetten mi öğreneceğim yine? Yani ben “İnternet helalmiş, bunu internetten öğrendim” mi diyeceğim?
Suyun israfından korkuyorsun da, ömrün israfından korkmuyor musun?
Ümmet-i Muhammed’in dini, muharref Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi, insan eli değmiş, cennetin tapuları insanlar eliyle dağıtılmış bir din değildir. Allah’ın dini, yeryüzüne indiği günkü tazeliği ve ciddiyetiyle bakidir. Dolayısıyla haramlardan kurtulmadıkça, mubahla ve helallerle beraber hayatımızı sürdürmedikçe Allah’ın rızasını kazanamayız biz. İnternet ya bizim dünyamızda olmayacak ya da hoca efendilerin, alimlerin helal veya mubah dediği standartlarda kalacak. Çocuklarımıza abdest alırken, suyu israf etmenin haram olduğunu öğretiyoruz, elbette öğreteceğiz. Ömrünü israf etmeyi, günde beş saat internetin başında oturmayı sudan değersiz mi görüyorsun.
Hayatı kendine zehir etmiş, ömrü gidiyor. Bir lokma ekmek çöpe gittiğinde, kuşlara, böceklere, farelere gidiyor, israf olmazdı aslında. Bir böcek yerdi onu, çöplükte bir karga yerdi onu. Ama bu gencin, saatleri, ömrü, hayatı, bomboş bir frekans önünde, manzara seyrederek ömür geçiriyor. Bunun hesabı, yani bir gencin ömrü, ahlakı filanca şeyin israfından daha mı değersiz sevgili kardeşlerim?
“Çocuklara, internet terbiyesi verilmelidir”
Hoca efendiler, anneler, babalar, din namına sorumluluk kim taşıyorsa onlar, şunu bilmelidirler: Taharet öğretilmeden önce, internet terbiyesi verilmelidir. Çünkü taharet 7 yaşında farz olacak. Ama internet 2 yaşından itibaren devreye girmiş bulunuyor. 3 yaşında çocukların bilmem ne sayfa arkadaşları var bu dünyada. Biz Müslümanlar çocuklarımız, fıska ve fücura battıktan sonra mı onlara internet eğitimi vereceğiz? Niye geç kalalım ki? Hele bu çocuk bir zina yapsın, ondan sonra evlendiririz mi diyeceğiz. Zina yapmasın diye insan evlendirilir. Kirlenmesin diye temiz tutulur. Açlıktan öldükten sonra mı yemek yediriyorlar insana? Yoksa açlıktan ölmesin diye mi? İnternet nimettir. Allah’ın lütfudur. Uzağı yakın yaptı. Kıtaları avucunun içine getirdi. Binlerce cilt kitabı, bir tuş kadar sana yakın hale getirdi.
“Müslüman, internetin zehrinden ilaç üreten insandır”
Müslüman, Allah’a teslim olmuş insan, interneti de, bütün nimetleri de Rabbinin emrine ve yasağına göre kullanarak, zehirden ilaç üreten insandır. Yılan insanları zehirliyor olabilir; ancak biz onun zehrinden ilaç üretebilirsek, yılandan tıbba simge kurarız. İnternet de böyle. Şeriatımız, nerede geride kaldı ki, internette geri kalsın? Şeriatımız, dinimiz geri kalmadı hiçbir zaman. Ama dini sadece namaz kılmaktan ibaret gören, kadir gecesinde dindar oluyorsun, 364 gün onunla idare ediyorsun, hani telefonu şarj ettiğin gibi kadir gecesi de sen şarj oluyorsun, bu zanlardan dolayı Müslümanlar geri kaldılar. Allah’ı tenzih ederiz. Allah ve onun dini, hiçbir şeyin gerisinde kalmaz ve hayatı yaratan Allah, hayatın gerisinde kalır mı? Böyle şey olur mu!
“İletişim fıkhımız olmadığı için bu durumdayız”
Bu, bizim hatamız. Televizyonda, basında geri kaldık. Hala bir basın ilmihali çıkaramadık. Hala televizyon ilmihali üretemedik. Temizlik bahsinden bir türlü vakit kalmadı. Hala temizlik, hala hangi şeyhe bağlanacaksın, hangi mezhep üstündür, hala ayrıntılardayız. Hiçbir mezhep hiçbir mezhepten üstün değildir. Üstün olan Allah’tır. Allah’a bağlanan herkes, alttadır. Allah’ın dini en üstündür. O dinin, hizmetinde olan mezhepler, tarikatlar, hepsi O’nun hizmetindedir. Hizmetçiler arasında fark mı olurmuş? Biz, ayrıntılarla uğraşırken, elimizden şimdiki başımızın musallat canavarı olarak, bizi ezip geçen dünyayı kasıp kavuran medya ve benzeri sistemlerle ilgili hala bir ilmihalimizi olmadığı için, hala bir iletişim fıkhımız olamadığı için, hala ilahiyat fakültelerinde, iletişim fıkhı kürsüsü, internet fıkhı kürsüsü kurulamadığı için, bunun ihtiyacı da hissedilemediği için, işte başımıza geleni, hep beraber seyrediyoruz.