Türkiye özelinde Müslümanların medyaya karşı ilgisi, geçmişe nazaran oldukça farklı bir görünüm sergiliyor. Bir dönem medyaya karşı olumsuz bir değerlendirme hâkimken bunun yerine artık, “medyasız olmaz” şeklinde bir yaklaşım söz konusu. Bu durum, din algısı başta olmak üzere pek çok konuda algılarımızın da değişimine neden oluyor.
Bu değişimin temel saiklerini ve sonuçlarını gazeteci - yazar abdurrahman dilipak konuştuk.
“Media” kavramının tarihsel kökeni
İslamvemedya.com: Özellikle televizyon örneğinde görüldüğü gibi Türkiye Müslümanlarının görsel medyaya karşı uzunca bir süre mesafeli yaklaşımı bulunuyordu. Televizyon tabiri caizse “şeytanî” bir aygıt olarak Müslümanların gündemindeydi. Bu alandaki deneyimlerinizden istifade ederek söyleyecek olursanız, sizce bu bakış açışı hangi koşullardan besleniyordu?
Abdurrahman Dilipak: Resim ve müzik konusunda Müslümanlar daha duyarlı idi. İran’da devrim öncesi İslami faaliyetlerde büyük ölçüde müziğin kullanılmış olması bu konuda önemli bir rol oynadı. Müzik teganni olarak anlaşılıyordu. Daha sonra ezgilerle daha da meşruiyet kazandı. Resim ve heykel putla ilişkilendiriliyordu. Bir de resim ve müzikte İslam dışı İslam’a karşı bir muhteva öne çıktığı için Müslümanlar bu konuya ihtiyatla yaklaşıyordu. Muhalefet ilkeseldi, kabul pragmatist kaygılarla oldu.
Aslında “media”, Hazar’ın alt yakasına, Rey şehrine verilen coğrafi bir addır. Milattan önce 350’lerde İskenderi Zulkarneyn’in doğu ile batı arasında gidip gelmesi ile ilk kez ipek yolu açılmış oldu. Buradan sadece baharat, ipekler ve değerli taşlar değil, her türlü kitap, fikir, bilgi, haber de doğu ile batı arasında gidip geliyordu. Buraya ulaşan bilgi dünyaya ulaşmış kabul ediliyordu. Beyt’ül-Hikme, buraya ulaşan eserlerin istinsahı idi. Timbuktu ise Beyt’ül-Hikme’nin istinsahı. 1200’lerde Hülagu’nun Beyt’ül-Hikme’yi yıkmasından sonra Batı, “media”yı kadim bilgiye göre değil, kendi anlayışına göre yeniden şekillendirmeye başladı. Yani media, vahiy bilgisi ile şekillenen kadim uygarlığın yerini, pozitif gerçekliğin alması ile bugüne gelindi.
Müslümanların medyaya bakış açışı nasıl değişti?
İslamvemedya.com: Bu bakış açısı, medyayı tebliğ etmek veya İslamî bakımdan kamuoyu oluşturmak amacıyla kullanmayı nasıl etkilemişti?
Abdurrahman Dilipak:Bu konu biraz da geleneksel bir anlayıştan kaynaklanıyordu. Herkes Osmanlıyı seviyordu; ama Osmanlının musikiye bakışı tartışılmıyordu. Dede Efendi, Itri konuşulmuyordu. Daha sonra mehter ve dini musiki, tasavvuf musikisi şeklinde bir alan açıldı. Zaman içinde müzik de resim de İslamileştirildi. Minyatür, hat, tezhip derken, İslam ahlakı, inancı açısından risk oluşturmayan imaj ve mesajlar kabul edilmeye başlandı.
Media dediğimizde artık ses, görüntü, yazı iç içe geçti. Çizgi film, belgesel ya da dramada da resim de var, müzik de… Ürün katalogları, habercilik, hepsi bu teknikle hazırlanıyor.
“Medya konusunda da ifrat ve tefritten kaçınmamız gerekir”
İslamvemedya.com: Günümüze gelecek olursak, geçmişteki bu bakış açısından çok uzakta olduğumuzu görüyoruz. Artık geleneksel tarikatların bile “medyasız olmaz” dediği bir sürecin içindeyiz. Bu değişimi nasıl açıklamak gerekir?
Abdurrahman Dilipak:Değiştirirken değişiyoruz da. Bazen bilgi sahibi olmadığımız bir konuda kanaat sahibi oluyoruz. Ya da yapamadığımız bir şeyi, başkaları kendi dünya görüşlerinin anlatımı için kullanıyorsa, biz o imkânlara sahip olmadan karşı çıkıyoruz, sonra o imkanlara sahip olunca onu bir şekilde meşrulaştırıyoruz.
Sinemaya da karşı idik, ama daha sonra Mesaj, Ömer el Muhtar gibi filmlerle başlayan bir süreç bu gün çok farklı bir noktaya geldi. Sanırım bu konuda ifrat ve tefritten uzak durmak gerek.
“Din algımızı, özellikle bilişim teknolojileri değiştiriyor”
İslamvemedya.com: Bunun, yani medyasız olmaz dediğimiz sürecin, din algımıza etkileri konusunda neler söylemek istersiniz?
Abdurrahman Dilipak:Bugün yepyeni bir media ile karşı karşıyayız. İnternet mediası, medianın bütün unsurlarını içinde taşıyor. Eskiden telli, üflemeli, vurmalı sazlar vardı. Elektronikle sadece tuşlara dokunarak bütün sazları kullanabilirsiniz.
Özellikle bilişim teknolojisi din algımızı değiştiriyor. Hatta Subliminal mesajlar söz konusu. Görünen, anlaşılan ve şuuraltındaki izdüşümü çok farklı.
“Dini, yaşadığımız zaman ve mekân içinde algılıyor ve uyguluyoruz”
İslamvemedya.com: Nasıl bir duruş sergilememiz konusunda yeterince bilinç sahibi de değiliz. Yani bir yandan mahremiyet gibi bir ilkemiz var; ama diğer yandan bu ilkeyi zedeleyen uygulamalara adım atıyoruz…
Abdurrahman Dilipak:Dini, yaşadığımız zaman ve mekân içinde algılıyor ve uyguluyoruz. Bunu yaparken efradına cami, ağyarına mani bir anlayışla, kökü mazide olan ati disiplini ile, yüzümüzü vahye dönerek ve ilahi rızaya ulaşmak çabası ile, istişare ve şura ile hareket etmemiz gerekiyor. Ahlaki, ilkeli bir duruşumuz olmalı. Def-i mazarrat celb-i menafiden önce olmalı. Esas ve usul bakımından ayağımızı yere sağlam basmalıyız.
“Siber İslam” gibi kavramların kullanımı bir sapmadır.
İslamvemedya.com: İnternetle birlikte yeni kavramlarla tanıştık. “Siber İslam” kavramı kullanılıyor veya “sanal din” mesela. Bu kullanımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Abdurrahman Dilipak: Bunlar sapma olarak değerlendirilebilir. Din önüne ve sonuna hiçbir şey eklenemeyen, eksiği, fazlası olmayan, yaratanın peygamberi vasıtası ile, yarattığına yaşama biçimi olarak vahyettiği inanç biçimidir.
Daeş ve Fetö gibi örgütlerin medya kullanımı
İslamvemedya.com: Diğer yandan DAEŞ veya FETÖ gibi örgütlerin de internet başta olmak üzere medyanın sunduğu imkânları etkin olarak kullandığını ve algı operasyonları yaptığını görüyoruz…
Abdurrahman Dilipak: Pragmatizmde oportünizme kadar uzanan bir sapmadan söz edebiliriz bu konuda. Sonuçta din, siyaset ve menfaatin aracına dönüştürülebiliyor. Bir bakıma “gayeye giden her yol meşrudur” noktasına kadar uzayabiliyor bu yol.
İslamofobi, medya çevrelerinin ürünü
İslamvemedya.com: Son olarak Batı’daki İslam algısında medyanın etkisi hakkında görüşlerinizi almak isteriz.
Abdurrahman Dilipak: Batıdaki İslam algısının şekillenmesinde medianın rolü büyük. Her batı kamuoyu aldatılıyor, hem de batı bu şekilde İslam’a ve Müslümanlara karşı bir karalama kampanyası yürütüyor. Eklemlenmiş media mensupları eli ile İslam’a ve Müslümanlara karşı topyekun bir savaş sürdürülüyor. İslamifobia bu çevrelerin ürünü... Selam Rüşti’den, Charlie Hebdo’ya kadar hepsi aynı kaynaktan destekleniyor, aynı makamın karanlık emellerine hizmet ediyorlar.
Röportajı kaydetmek ve daha sonra okumak için tıklayınız.