Medya iletilerini akıl ve vicdan terazisinden geçirmeden kabullendiğimizde, kitlesel hoşgörüsüzlüğe de vesile oluyoruz. 28 Şubat dönemi bunun net görüldüğü zaman dilimlerinden biri. Zihnini biraz zorlayanlar, sarıklı cübbeli kişilerin ahlaksızlıkla medya gündemine taşındığını, “Kapıların ardında ne işler çeviriyor bu Müslümanlar” tarzı sözlerle Müslüman kimliği üzerine bir algı oluşturulmak istendiğini; tesettürün Müslüman kadın için bir değeri olmadığının sıklıkla vurgulanarak “Olmasa da olur” kabulünün sıklıkla yinelendiğini hatırlayacaklardır.
Erol Mutlu algı kavramını : “Duyularla alımlanan, beyin tarafından işlenen, bellekte depolanan ve fiziksel veya zihinsel bir tepke biçimini üreten enformasyon” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamadan hareketle, 28 Şubat dönemindeki Müslümanları medyadan izleyenler şunları görüyor: İslami ülkelerin liderleriyle görüşmelerde bulunan siyasi liderlerin konuyla ilgili haberinde “70 yıllık imajımız güme gidiyor” şeklinde manşetler… Karalar bürünmüş kişilerin boy boy fotoğraflarının yayınlandığı gazete sayfaları, televizyon haberleri… Karikatürlerde başörtüsünü çene altından bağlayıp başının yarısı açık bırakan ilginç tipler… “Nefesi kuvvetli Ali Hoca” gibi tanımlamalar… “Dinci terör vahşeti” gibi Batı dünyasında bile o günlerde adı anılmayan dini temalı terör hareketlerine yapılan vurgulan… Tesettür, hac farizası, kurban ibadeti, cami yapımı gibi uygulamalar hakkındaki “Tehlikeli gidiş” şeklindeki manşetler… Daha nicesi.
Düşünebiliyor musunuz? Kutsal topraklarda, Arafat vakfesini yapan siyasiler “Hacda zikir halkası” başlığıyla eleştirildiler. Zikrin hacda dahi yapılmasının doğru olmadığı şeklinde ilginç, anlamı olmayan fikirler yayınlandı medya organlarında.
İslam dünyası, tesettür, din adamı, ibadet… Yani İslam’a ait ne varsa bir algı oluşturma çabasına girildi. Medya, bu tür kavram ve söylemlerle bir “Müslüman algısı” oluşturdu.
Öyle bir algı ki, muhafazakar ailelerde yetişmiş insanlar dahi, “Bu başörtülüler de fazla oluyor” deme cüretinde bulundu. Nice imam-hatip mezunu, bu okulla kendilerini tanımlamaktan çekinir oldular. Dönemin, bireylere empoze ettiği algı, Müslümanların zihinlerine dahi yansıdı.
Müslüman algısı ve medya bağlamında araştırmalar yapmak, bilimsel yöntemlerle ortaya koymak gerekiyor. Aynı hataları yeniden yaşamamak için gayret göstermek gerekiyor. İnşaallah, medya üzerinden Müslümanlar hakkında oluşturulmak istenen algı politikalarıyla yeniden karşılaşmayız.
Erol Mutlu algı kavramını : “Duyularla alımlanan, beyin tarafından işlenen, bellekte depolanan ve fiziksel veya zihinsel bir tepke biçimini üreten enformasyon” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamadan hareketle, 28 Şubat dönemindeki Müslümanları medyadan izleyenler şunları görüyor: İslami ülkelerin liderleriyle görüşmelerde bulunan siyasi liderlerin konuyla ilgili haberinde “70 yıllık imajımız güme gidiyor” şeklinde manşetler… Karalar bürünmüş kişilerin boy boy fotoğraflarının yayınlandığı gazete sayfaları, televizyon haberleri… Karikatürlerde başörtüsünü çene altından bağlayıp başının yarısı açık bırakan ilginç tipler… “Nefesi kuvvetli Ali Hoca” gibi tanımlamalar… “Dinci terör vahşeti” gibi Batı dünyasında bile o günlerde adı anılmayan dini temalı terör hareketlerine yapılan vurgulan… Tesettür, hac farizası, kurban ibadeti, cami yapımı gibi uygulamalar hakkındaki “Tehlikeli gidiş” şeklindeki manşetler… Daha nicesi.
Düşünebiliyor musunuz? Kutsal topraklarda, Arafat vakfesini yapan siyasiler “Hacda zikir halkası” başlığıyla eleştirildiler. Zikrin hacda dahi yapılmasının doğru olmadığı şeklinde ilginç, anlamı olmayan fikirler yayınlandı medya organlarında.
İslam dünyası, tesettür, din adamı, ibadet… Yani İslam’a ait ne varsa bir algı oluşturma çabasına girildi. Medya, bu tür kavram ve söylemlerle bir “Müslüman algısı” oluşturdu.
Öyle bir algı ki, muhafazakar ailelerde yetişmiş insanlar dahi, “Bu başörtülüler de fazla oluyor” deme cüretinde bulundu. Nice imam-hatip mezunu, bu okulla kendilerini tanımlamaktan çekinir oldular. Dönemin, bireylere empoze ettiği algı, Müslümanların zihinlerine dahi yansıdı.
Müslüman algısı ve medya bağlamında araştırmalar yapmak, bilimsel yöntemlerle ortaya koymak gerekiyor. Aynı hataları yeniden yaşamamak için gayret göstermek gerekiyor. İnşaallah, medya üzerinden Müslümanlar hakkında oluşturulmak istenen algı politikalarıyla yeniden karşılaşmayız.