Dini temalı televizyon programlarının izleyici üzerine etkisi konusunda çalışmaları bulunan Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Turan dini programlara gösterilen ilgi ile dinin toplumsal hafızadaki yerine vurgu yaptı.
Turan: “Dini programlar, genellikle yaşlılar tarafından takip ediliyor.”
Ülkemizde ister dindar muhafazakar ister seküler olsun toplumun TV izleme konusundaki tercihlerini etkileyen bazı faktörler var. Bunlardan ilki konunun güncel ve popüler olması, ikincisi kişisel ihtiyaç ve beklentiler, bir diğer konuda da izler kitlenin yaş grubu.
Televizyondaki dini programların genel olarak ratinginin düşük olmasına karşın, Ramazan ayında bu programların izler kitlenin ilgisini çekmesi, konunun güncelle ilgisi bağlamında açıklanabilirken, cinsiyete göre bir değerlendirme yapıldığında, TV programlarını izleme durumları açısından erkeklerin haber programları ile birlikte spor programlarını daha çok izledikleri, kadınların ise magazin programlarının yanında kadın ve aile ile ilgili programlara ağırlık verdikleri görülmektedir. Yaş grupları açısından bakıldığında, gençler müzik-eğlence ve magazin programlarına daha fazla ilgi gösterirken, dini programlar genel olarak orta yetişkinler ve yaşlılar tarafından takip edilmektedir. Bu durum da kişisel ilgi, ihtiyaç ve beklentilerin dini programların izlenmesindeki etkisini gündeme getirmektedir. Bu nedenle etkili ve izler kitlesi yüksek bir TV programı hazırlarken bütün bu hususların dikkate alınması gerekmektedir.
İslamvemedya: Türkiye’de en çok hangi dini programlar izlenmektedir? Televizyon kanallarında sohbet programlarına yönelik bir ilgi söz konusu mudur?
Turan: “Dini programlar, bireylerin kendini kontrol etmesi için bir fırsattır.”
2005 yılında TV’deki dini programlar üzerine bir araştırma yaptık. Bizi bu araştırmayı yapmaya sevk eden en önemli husus, akşamları izler kitlenin en yoğun olduğu saatlerde bazı televizyon kanalarının sır dizilerini ekrana getiriyor olmasıydı. O dönemde bu tür programlar hem dini program olarak görülüyor hem de geniş bir kitleyi ekrana kilitliyordu. Öncelikle bunların içeriğini incelediğimizde, karşılaştığımız şey, bu dizilerin dini ve ahlaki değerleri bir senaryo içinde ele alarak topluma yeniden hatırlatmasıydı. Yaptığımız araştırmanın sonuçların da ankete katılanlar bu dizilerin temel insani değerler açısından kendini kontrol etme fırsatı verdiğini söylemişlerdir. Bu tür programlar, o dönem şartları içerisinde her ne kadar pasif dindarlık algısı yaratsa da ahlaki açıdan bireylerin kendini kontrol etmesi için bir fırsat olmuştur.
Turan: “Ramazan ayına özgü bir ilgi var.”
Son birkaç yıldır Türkiye’de dini programların formatında bazı değişikliklere gidildi. Klasikleşmiş sohbet programı formatından farklı olarak, işin “magazinsel” boyutunu yok saymayan, farklı kesimleri ekrana çekme kaygısını içinde barındıran bir yapı idi bu. Bir dönemin sır dizilerinin yerini şimdilerde bu tür programlar aldı. Bu programlar klasik bir sohbet programı olmanın ötesinde konuk sanatçıları ve fon müziği ile dinin farklı ritim ve sembollerini de içine alacak şekilde yeniden yapılandırıldı. Ve izler kitle üzerinde belli ölçüde etkili de oldu. Özellikle Ramazan ayında en çok izlenen programlar arasında artık dini programları da görmekteyiz. Ancak bunun yılın geneline yayılan bir dağılım gösterdiğini söylemek mümkün değil. Az önce de ifade ettiğimiz gibi, dini programların izlenmesinde etkili olan faktörleri gözden ırak tutmamak gerekir.
İslamvemedya: Dini programların prime-time’da çok fazla yayınlanmadığını görüyoruz. Yayın saatlerinin geç saatlerde bulunmasını neyle açıklayabilirsiniz?
Turan: “Prime-time’da dini program yayınlamak medya sektörü için kazançlı bir durum değil.”
Bir iki kanalda haftanın belirli günlerinde yayınlanan programlar dışında, dini programların prime-time’da yayınlanmaması her şeyden önce toplumun beklentileri ile açıklanabilir. Medya sektöründe getirisi olmayan, rating almayan bir programın izler kitlenin en yoğun olduğu saatlerde ekrana getirilmesi, kapitalist bir zihniyette yeri olmayan bir mantıktır. Televizyonlarda dini programların yayınlanmasında en belirleyici unsur toplumun ihtiyaç ve beklentileridir. Başka bir ifadeyle yayınlanan programın rating almasıdır. Ramazan ayı dışında bu tür programların fazla bir rating oranına ulaşmadığı düşünüldüğünde ilgili saatlerde dini program yayınlamak medya sektörü için kazançlı bir durum değildir. Nitekim yapılan araştırmalarda en fazla izlenen programlar genellikle akşam saatlerinde haber programları ilk sırada yer alırken, bunu magazin ve eğlence programları izlemektedir.
Turan:“Dini programlara ilgi dinin toplumsal hafızadaki yerini göstermektedir.”
Tüm bunlar bize dinin toplumsal hafızadaki yeri hakkında bazı ipuçları vermektedir. Gittikçe sekülerleşen bir toplumda dinin kamusal hayatın dışında özel alana sıkıştırılması, elbette televizyondaki dini programların izlenmesine de etki edecektir. Şunu ifade etmek gerekir ki, muhafazakar bile olsa indirgemeci bir yaklaşımla dini sadece inanç boyutundan ibaret sayan ve onun dışındaki manayı görmekten kaçınan bireylerin oluşturduğu bir toplumda, dinin yaşanan hayatın içinde fazla yer bulmaması normal bir durumdur.
İslamvemedya: Özellikle televizyon dizilerinin yayın saatini bekleyen izleyicilerin olduğu bilinmektedir. Aynı durum dini programlar için de geçerli midir?
Turan:“Dini programların yayın saatini bekleyen bir kitle yok.”
Yaptığımız araştırma sonuçlarına göre -ki diğer araştırma sonuçları da bunu destekliyor- belirli bir yüzde oluşturacak mahiyette dini programların yayın saatini bekleyen özel bir izler kitle yok.
İslamvemedya: Dini programlara, mübarek gün ve gecelere özgü bir ilginin olduğu kuşkusuz. Dini programlara yönelik bu ilgiyi/ilgisizliği ne ile açıklamak istersiniz?
Turan: “Kandil günlerinde televizyonlar çok ciddi ilgi görüyor; Ama…”
Bireylerin duygu dünyalarını ve inançlarını canlı tutmalarında belirli dini gün ve gecelerin oldukça önemli bir etkisi var. Dünyada gittikçe artan sekülerleşme dinin özel yaşamla sınırlı kalmasında etkili oldu ancak ülkemizde bireylerin halen güçlü bir inanca sahip olduğu bir gerçektir. Bu tür gün ve geceler toplumsal ve kültürel kodlarımızdaki dini dinamiklerin ortaya çıkmasında önemli bir fonksiyona sahiptir. Özellikle bu gecelerde televizyon kanallarında Kur’an-ı Kerim ve mevlit okunması toplum tarafından ciddi bir ilgi görmektedir. Ama bunun dışındaki zamanlarda din, toplumsal yaşamın seküler formu içinde çok da fazla ihtiyaç duyduğumuz bir alan olmaktan uzak kalmaktadır. Bu da dini programlara olan ilginin azalmasına yol açıyor. Müslüman bir toplum olarak bazı özel zamanların dışında dine hayatımızın içinde fazla bir anlam yüklediğimiz söylenemez. Toplum dini yaşantıya ne kadar ilgi gösteriyorsa televizyonlar da o kadar yer veriyor kanaatindeyim.
İslamvemedya: Dini programların topluma daha faydalı olması için önerileriniz nelerdir?
Turan: “Popüler din ile kitabi dinin ayrımı gözetilmelidir.”
Televizyonda dini programlar hazırlanırken, popüler din ile kitabi dinin ayrımı gözetilmelidir. Yapılan programların bazılarında dinin artık magazinleştirildiği ve ratinglere kurban edildiğini görüyoruz. Bu durumun sağlıklı bir dini bilginin topluma ulaştırılması konusunda sakıncalarının olduğunu ifade etmemiz gerekir. Bazı programlarda rating uğruna dini nitelikli tartışmalara ateşli bir şekilde yer verilmesi, dini bir konuda toplumu bilgilendirmekten ziyade toplumsal bir kafa karşılılığına sebep olmaktadır. Nitekim araştırma sonuçları özellikle tartışma programlarında dini konulara yer verirken bu hassasiyetin göz ardı edildiğini göstermektedir. Artık neredeyse bazı programlar için din, televizyonların magazin köşesinin tamamlayıcı bir enstrümanı gibi görülmektedir. Gerçek ve doğru bilgi verilecekse ve topluma faydalı bir dini program yapılacaksa bu programlar her şeyden önce bir rating kaygısı ile hazırlanmamalıdır.
Turan: “Dini programlar hazırlanırken toplumun ihtiyaçları dikkate alınmalıdır.”
Dini programlara ilişkin ikinci bir husus da bu programların toplumun ihtiyaç duyduğu dini bilgi-duygu-davranış bütünlüğünü kazandıracak mahiyette olmasıdır. Bir kısım programlar bilgi boyutunda kalırken, bir kısmı ise sadece bir anlık duygu yoğunluğu kazandırmanın ötesine geçememektedir. Ancak ikisinin de sonucu ortak bir noktaya çıkıyor: O da yaşanan hayatın içinde bir türlü davranışa dönüştürülemeyen din. Programlar hazırlanırken, bilgi ile birlikte duygu boyutunu da öne çıkarak, bu yönüyle davranışa dönüştürülebilir bir din algısını oluşturmak temel hedef olmalıdır.