İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şinasi Gündüz, Eski Yeni Dergisinde yayınlanan bir makalesinde “medya vaizleri” kavramını değerlendirdi.
“Dinsel Söylemin Medyatikleşmesi ya da Medya Vaizleri” başlıklı makalesinde Prof. Dr. Şinasi Gündüz, “Dünya genelinde, özellikle Batı ülkelerinde çeşitli terimlerle karşılanan "medya vaizi" kavramı, medyayı yaygın ve etkili şekilde kullanarak dine ilişkin konulara yönelik kamuoyu oluşturmaya çalışan kişiyi/kişileri ifade etmektedir. Bunların arasında kendi cemaatinin inanç ve değerlerini temsil edip yayma konusunda medyada yaptıkları düzenli programlarla halka ulaşmayı amaçlayanlar olduğu gibi, dini değerler ve kurumlar üzerine yaptıkları yorum ve değerlendirmelerle kişisel çıkar ve kazanç peşinde koşanlar da bulunmaktadır” dedi.
“Dine yönelik seküler algıların yerleşmesinde medya vaizleri önemli bir rol üstleniyor”
Gerek dine yönelik seküler algıların yerleştirilmesi gerekse din ve dini değerlerin kamuoyu önünde sıradanlaştırılması açısından "medya vaizleri"nin önemli bir rol oynadığını kaydeden Gündüz, şunları ifade etti:
“Bu medya vaizleri arasında yalnızca üfürükçüler, cinci hocalar ve masa başı din uzmanları dikkati çekmez; ilahiyat ve diyanet patentli hocalar da sıklıkla boy gösterirler. Özellikle belirli siyasal kırılmalarla gelişmelerin yaşandığı/yaşanacağı dönemlerle dini bayramlar ve günler gibi halkın kutsala yönelik duyguların daha bir ön plana çıktığı zaman dilimlerinde çeşitli medya kuruluşlarının adeta kadrolu elemanı olarak boy gösteren bu hocalar gazete, radyo ve televizyonlarda, çoğu zaman pespaye bir şekilde dini konulan ele almaktan ve birbirleriyle bağıra çağıra kavga etmekten geri durmamaktadır. Bütün bunlar bir bütün olarak bakıldığında, birçok konuda olduğu gibi din ve dini değerler konusunda da ülkede belirli çevrelerin toplum mühendisliği faaliyetleri bağlamında halkı dizayn etme çabalarının ürünü bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır”
Dini söylemin insanlara ulaştırılması...
Gündüz, medya aracılığıyla dini değer ve öğretilerin insanlara ulaştırılmaya çalışılmasının oldukça normal ve anlaşılır bir durum olduğunu kaydetti. Dinlerin, özellikle sahip olduğu mesajı evrensel anlamda yaymayı hedefleyen inanç sistemlerinin, dini mesaj ve öğretilerin yayılmasına büyük önem verdiğini söyleyen Gündüz, dinlerin meşru sayılan her imkanı ve fırsatı kullanarak sahip olduğu hakikat ve kurtuluş öğretisini insanlara ulaştırmaya çalıştığını belirtti.
Bunun yalnızca bugüne özgü bir durum olmadığını da ifade eden Gündüz diğer taraftan gerçekten samimi dindarlık gereği inancı ve dini öğretiyi temsil ve tebliğ edenler yanında şarlatanlar ve din simsarlarının da her zaman toplumun önünde olduğunu vurgulayarak “Hatta zaman zaman bunlar birbirine karışmıştır. Zira şarlatanlar ve din simsarları kendilerini samimi dindarlar olarak insanlara takdim etmekten geri durmamışlardır. Bu yönüyle bakıldığında tarih, dini söylemin insanlara şu ya da bu bağlamda yorumlanıp sunulması/ ulaştırılması bakımından farklı kesimlerin mücadele ettiği bir sahne olarak karşımıza çıkmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Dinin kutsal alanı, medyanın kutsal alanına sıkıştırılır”
Gündüz, ayrıca dinsel söylemin medyatikleşmesi konusunda da şunları kaydetti:
“Dinsel söylemin medyatikleşmesi dini öğretilerle din dilinin ve din ile ilgili hemen her konunun medya mantığı ve medyanın değer yargılan açısından bir tüketim malzemesi yapılmasını ifade etmektedir. Dinin kutsal alanı medyanın kutsal alanı içerisine sıkıştırılır. Medyanın kutsal alanı içerisinde ise özellikle şu iki husus dikkati çeker: Her şeyin tüketim malzemesi olarak görülüp tüketilmesi ve ele alınan her konunun pazarlanıp sermayeye dönüştürülmesi. Dinin kutsal ve tartışılmaz esaslar olarak nitelediği öğretilerle din ile birey arasında olması gereken samimi inanç ve duygu bağının temel referansı olan ibadetler ve değerler medyada egemen olan bu iki temel kriter bağlamında gerektiğinde pervasızca tartışılır hale getirilerek kamuoyunun gözünde sıradanlaştırılmakta ve tüketilmektedir. Benzer şekilde medya, kapitalist bir mantıkla ele aldığı her şeyi sermaye artırıcı bir değer olarak görmekte ve din ile dini konulara da bu açıdan bakmaktadır. Medya için her konu izlenebilirlik ya da reyting ölçütünde değerlidir ya da değersizdir. İzlenme oranını artıran ve bu oranda reklam gelirlerine katkı sağlayan her şey değerlidir. Bu çerçevede reyting hususu da dini söylemin medyatikleştirilmesinde önemli bir unsur olarak karşımızdadır." Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.
“Dinsel Söylemin Medyatikleşmesi ya da Medya Vaizleri” başlıklı makalesinde Prof. Dr. Şinasi Gündüz, “Dünya genelinde, özellikle Batı ülkelerinde çeşitli terimlerle karşılanan "medya vaizi" kavramı, medyayı yaygın ve etkili şekilde kullanarak dine ilişkin konulara yönelik kamuoyu oluşturmaya çalışan kişiyi/kişileri ifade etmektedir. Bunların arasında kendi cemaatinin inanç ve değerlerini temsil edip yayma konusunda medyada yaptıkları düzenli programlarla halka ulaşmayı amaçlayanlar olduğu gibi, dini değerler ve kurumlar üzerine yaptıkları yorum ve değerlendirmelerle kişisel çıkar ve kazanç peşinde koşanlar da bulunmaktadır” dedi.
“Dine yönelik seküler algıların yerleşmesinde medya vaizleri önemli bir rol üstleniyor”
Gerek dine yönelik seküler algıların yerleştirilmesi gerekse din ve dini değerlerin kamuoyu önünde sıradanlaştırılması açısından "medya vaizleri"nin önemli bir rol oynadığını kaydeden Gündüz, şunları ifade etti:
“Bu medya vaizleri arasında yalnızca üfürükçüler, cinci hocalar ve masa başı din uzmanları dikkati çekmez; ilahiyat ve diyanet patentli hocalar da sıklıkla boy gösterirler. Özellikle belirli siyasal kırılmalarla gelişmelerin yaşandığı/yaşanacağı dönemlerle dini bayramlar ve günler gibi halkın kutsala yönelik duyguların daha bir ön plana çıktığı zaman dilimlerinde çeşitli medya kuruluşlarının adeta kadrolu elemanı olarak boy gösteren bu hocalar gazete, radyo ve televizyonlarda, çoğu zaman pespaye bir şekilde dini konulan ele almaktan ve birbirleriyle bağıra çağıra kavga etmekten geri durmamaktadır. Bütün bunlar bir bütün olarak bakıldığında, birçok konuda olduğu gibi din ve dini değerler konusunda da ülkede belirli çevrelerin toplum mühendisliği faaliyetleri bağlamında halkı dizayn etme çabalarının ürünü bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır”
Dini söylemin insanlara ulaştırılması...
Gündüz, medya aracılığıyla dini değer ve öğretilerin insanlara ulaştırılmaya çalışılmasının oldukça normal ve anlaşılır bir durum olduğunu kaydetti. Dinlerin, özellikle sahip olduğu mesajı evrensel anlamda yaymayı hedefleyen inanç sistemlerinin, dini mesaj ve öğretilerin yayılmasına büyük önem verdiğini söyleyen Gündüz, dinlerin meşru sayılan her imkanı ve fırsatı kullanarak sahip olduğu hakikat ve kurtuluş öğretisini insanlara ulaştırmaya çalıştığını belirtti.
Bunun yalnızca bugüne özgü bir durum olmadığını da ifade eden Gündüz diğer taraftan gerçekten samimi dindarlık gereği inancı ve dini öğretiyi temsil ve tebliğ edenler yanında şarlatanlar ve din simsarlarının da her zaman toplumun önünde olduğunu vurgulayarak “Hatta zaman zaman bunlar birbirine karışmıştır. Zira şarlatanlar ve din simsarları kendilerini samimi dindarlar olarak insanlara takdim etmekten geri durmamışlardır. Bu yönüyle bakıldığında tarih, dini söylemin insanlara şu ya da bu bağlamda yorumlanıp sunulması/ ulaştırılması bakımından farklı kesimlerin mücadele ettiği bir sahne olarak karşımıza çıkmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Dinin kutsal alanı, medyanın kutsal alanına sıkıştırılır”
Gündüz, ayrıca dinsel söylemin medyatikleşmesi konusunda da şunları kaydetti:
“Dinsel söylemin medyatikleşmesi dini öğretilerle din dilinin ve din ile ilgili hemen her konunun medya mantığı ve medyanın değer yargılan açısından bir tüketim malzemesi yapılmasını ifade etmektedir. Dinin kutsal alanı medyanın kutsal alanı içerisine sıkıştırılır. Medyanın kutsal alanı içerisinde ise özellikle şu iki husus dikkati çeker: Her şeyin tüketim malzemesi olarak görülüp tüketilmesi ve ele alınan her konunun pazarlanıp sermayeye dönüştürülmesi. Dinin kutsal ve tartışılmaz esaslar olarak nitelediği öğretilerle din ile birey arasında olması gereken samimi inanç ve duygu bağının temel referansı olan ibadetler ve değerler medyada egemen olan bu iki temel kriter bağlamında gerektiğinde pervasızca tartışılır hale getirilerek kamuoyunun gözünde sıradanlaştırılmakta ve tüketilmektedir. Benzer şekilde medya, kapitalist bir mantıkla ele aldığı her şeyi sermaye artırıcı bir değer olarak görmekte ve din ile dini konulara da bu açıdan bakmaktadır. Medya için her konu izlenebilirlik ya da reyting ölçütünde değerlidir ya da değersizdir. İzlenme oranını artıran ve bu oranda reklam gelirlerine katkı sağlayan her şey değerlidir. Bu çerçevede reyting hususu da dini söylemin medyatikleştirilmesinde önemli bir unsur olarak karşımızdadır." Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız.