Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Öge, medyada dini motif kullanımlarında pek çok hata yapıldığını belirterek, “Medyada yer alan dini programlarda fark ettiğimiz bir eksiklik bilgi hatalarıdır. Filmlerde, dizilerde, sinemalarda muhtemelen bir dini danışman edinmedikleri için dini motif kullanımlarında birçok teknik hata yapılabiliyor. Bunda, yapımcıların dini kültürü yeterince bilmemesinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu dini motifler kullanılacak ise bir dini danışman edinilerek bunların doğru bir şekilde kullanılması gerekir” dedi.
“Medya, dinin eğitim boyutuna hitap eden güçlü bir araç”
Prof. Dr. Öge, medya ve din konusunda, Erzurum’da yayın yapan yerel bir gazeteye açıklamalarda bulundu. Açıklamasında medyanın yaygın bir eğitim-öğretim aracı yönünün olduğuna değinen Öge, “Medya, bilginin ya da haberin kaynağıyla toplum arasında aracılık yapan bir ögedir. Ama günümüzde hem yazılı hem görsel hem de sosyal medya dediğimiz yeni alanla birlikte toplumların zihinlerinde, duygularında ve algılarında çok ciddi etkileri olan bir alandır medya. Hem yaygın bir eğitim aracıdır hem de sosyalizasyon vasıtasıdır. Dolayısıyla aynı bağlamı din açısından düşünürsek, medyanın, dinin hem eğitim-öğretim boyutuna, hem de sosyal yönüne hitap eden bir yönü bulunmaktadır. Bu nedenle son derece önemli bir unsurdur” diye konuştu.
Medyaya, dini danışman önerisi
Medyada dini motiflerin yanlış kullanımında dini danışman eksikliğinin etkili olduğuna dikkat çeken Öge şunları söyledi:
“Medyada yer alan dini programlarda fark ettiğimiz bir eksiklik bilgi hatalarıdır. Filmlerde, dizilerde, sinemalarda muhtemelen bir dini danışman edinmedikleri için dini motif kullanımlarında birçok teknik hata yapılabiliyor. Bunda, yapımcıların dini kültürü yeterince bilmemesinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu dini motifler kullanılacak ise bir dini danışman edinilerek bunların doğru bir şekilde kullanılması gerekir. Mesela ibadetlerin uygulanmasında, ezanın okunmasında, Kur´an´ın tilavetinde çok ciddi ve komik hatalara yapılıyor. Burada da ister istemez yapımcılara büyük bir sorumluluk düşüyor. Toplum da bundan olumsuz etkileniyor haliyle. Çünkü bir dizide veya filmde önemli bir sahnedeki tek bir motif bile toplum üzerinde ciddi etkilidir. Bunların kullanılması lazım elbette, ama doğru bir şekilde kullanılması şartı ile. Bunun da en sağlıklı yolu dini danışmanlıktır. Dikkat ederseniz Batıda pek çok filmde dini motifler kullanılır. O bile bir reklam aracıdır. Mutlaka bir kilise, bir rahip modeli vardır ve de genelde olumlu ve sempatiktir. Fakat bizde eski filmlere ve dizilere bakıldığı zaman genelde hoca tiplemeleri çirkin, sahtekâr, nefret uyandıran tarzdadır. Bu da kesinlikle kasıtlıdır. Bari bugün bu hatalardan vazgeçilsin, medyada dini motifler doğru kullanılsın. Dini danışmanlar eşliğinde, insanları yanlış yönlendirmeyecek şekilde dini motifler ve mesajlar medyada yer bulsun”
Medya, 28 Şubat’ta olumsuz bir din imajı çizdi
Öge diğer yandan medyada ki dini programlar, kullanılan dini motifler konusunda topluma daha fazla fayda sağlayacak bir yapılanmanın gerektiğine işaret etti. Dekan Öge, “Sadece belli bir gurubun ve ideolojinin ya da belli bir akımın din algısını yansıtan konular medyada işlendiği ve sürekli onlar vurgulandığı zaman burada kasıtlı bir proje yürütüldüğü kuşkusu oluşuyor. Çünkü nihayetinde bu programlar vasıtasıyla belirli bir din imajı oluşturuluyor. Toplumumuzun zihni bir karmaşaya sürüklenmiş oluyor. Yakın tarihimizde özellikle yanlış din algıları empoze edilmeye çalışıldı. Rol model diye öne çıkarılan isimler, aslında toplumun din algısını yansıtmayan, geleneğini yansıtmayan modellerdi. 28 Şubat sürecini hatırlayacak olursak Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz gibi isim ve modeller aslında din ile de tarikat ile de alakası olmayan insanlardı. Bunlar, kasıtlı olarak, olumsuz bir din algısı oluşturulmak için ekranlara çıkarıldı. Böylece insanların tüm dini sosyal gruplardan, tarikatlardan ve cemaatlerden nefreti sağlanmaya çalışıldı. Dolayısıyla o dönemdeki bütün yayınları düşünürsek bu şekilde kasıtlı olumsuz bir din algısı oluşturma çabası vardı. Nitekim aynı çaba geçmişte ve günümüzde küresel medyada da söz konusudur” ifadelerine yer verdi.
TV, din konusunda tartışmalı meselelere yer vermeli mi?
Televizyonlarda yapılan birçok dini programda, faydası olmayan konuların tartışılarak, toplumun din algısına zarar verildiğini kaydeden Öge, “Görsel medyada yapılan ve yanlış olduğunu düşündüğüm bir diğer husus ise şudur: Ekranlarda çeşitli dini programlar ve söyleşiler yapılmakta. Burada da şöyle bir hata yapılıyor. Normalde halk önünde tartışılmaması gereken usul konuları, topluma da pek faydası olmayacak ve uzmanlarını ilgilendiren konular ekranlarda tartıştırılıyor. Durum böyle olunca halk bir bocalama ve karamsarlık içerisine içine giriyor. Bunun olmaması için hem yapımcıların hem de ekran karşısına çıkacak kişilerin toplumun algısını, sosyal ve ahlaki yaşantısını, toplumsal birlikteliğini olumlu bir şekilde etkileyecek konulardan bahsetmeleri gerekir. Yani din alanında ittifak edilen, tartışmaya yol açmayan konuların ve hedeflerin halka yansıtılmasında fayda bulunmaktadır. ” dedi.
Medya, dini endüstriyel bir reklam ürünü olarak görmemeli
Öge, Ramazan ayındaki dini programlar konusunda da değerlendirmelerde bulundu. Öge, toplumun din algısının daha üst düzey olduğu, samimiyetin daha çok arttığı bir ayda medyanın daha dikkatli bir yayın politikası izlemesi gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Ramazan’da “tavuktan kurban olur mu, olmaz mı” gibi lüzumsuz, gereksiz, manipüle edici konular tartışılıyordu. Bu sorunda, medyanın, dini endüstriyel bir unsur olarak görmesi, reklam konusu olarak ele alması ve bu anlamda bir meta olarak kullanmasının da rolü var. Dolayısıyla medyaya düşen sorumluluk, dini bir endüstri ürünü olarak, bir reyting konusu, bir reklam ürünü olarak görmemesi ve bu noktada manipüle edici haberler yerine; hakikaten toplumun birlikteliğini koruyacak, şuurunu yükseltecek, milli manevi yapısını güçlendirecek konulara ve rol modellere yönelmesi lazım. Ekranlara çıkacak kişilerin de aynı şuurda olması, tahriklere kapılmadan bireysel uç fikirleri ve aşırı yorumları ekranlarda tartışmak yerine, büyük oranda toplumun ana yapısının izlediği bu ortamda, uzmanların konuşması gereken detaylara girmemeleri lazım. " Haberin tamamını kaynağından okumak için lüften tıklayınız.
“Medya, dinin eğitim boyutuna hitap eden güçlü bir araç”
Prof. Dr. Öge, medya ve din konusunda, Erzurum’da yayın yapan yerel bir gazeteye açıklamalarda bulundu. Açıklamasında medyanın yaygın bir eğitim-öğretim aracı yönünün olduğuna değinen Öge, “Medya, bilginin ya da haberin kaynağıyla toplum arasında aracılık yapan bir ögedir. Ama günümüzde hem yazılı hem görsel hem de sosyal medya dediğimiz yeni alanla birlikte toplumların zihinlerinde, duygularında ve algılarında çok ciddi etkileri olan bir alandır medya. Hem yaygın bir eğitim aracıdır hem de sosyalizasyon vasıtasıdır. Dolayısıyla aynı bağlamı din açısından düşünürsek, medyanın, dinin hem eğitim-öğretim boyutuna, hem de sosyal yönüne hitap eden bir yönü bulunmaktadır. Bu nedenle son derece önemli bir unsurdur” diye konuştu.
Medyaya, dini danışman önerisi
Medyada dini motiflerin yanlış kullanımında dini danışman eksikliğinin etkili olduğuna dikkat çeken Öge şunları söyledi:
“Medyada yer alan dini programlarda fark ettiğimiz bir eksiklik bilgi hatalarıdır. Filmlerde, dizilerde, sinemalarda muhtemelen bir dini danışman edinmedikleri için dini motif kullanımlarında birçok teknik hata yapılabiliyor. Bunda, yapımcıların dini kültürü yeterince bilmemesinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu dini motifler kullanılacak ise bir dini danışman edinilerek bunların doğru bir şekilde kullanılması gerekir. Mesela ibadetlerin uygulanmasında, ezanın okunmasında, Kur´an´ın tilavetinde çok ciddi ve komik hatalara yapılıyor. Burada da ister istemez yapımcılara büyük bir sorumluluk düşüyor. Toplum da bundan olumsuz etkileniyor haliyle. Çünkü bir dizide veya filmde önemli bir sahnedeki tek bir motif bile toplum üzerinde ciddi etkilidir. Bunların kullanılması lazım elbette, ama doğru bir şekilde kullanılması şartı ile. Bunun da en sağlıklı yolu dini danışmanlıktır. Dikkat ederseniz Batıda pek çok filmde dini motifler kullanılır. O bile bir reklam aracıdır. Mutlaka bir kilise, bir rahip modeli vardır ve de genelde olumlu ve sempatiktir. Fakat bizde eski filmlere ve dizilere bakıldığı zaman genelde hoca tiplemeleri çirkin, sahtekâr, nefret uyandıran tarzdadır. Bu da kesinlikle kasıtlıdır. Bari bugün bu hatalardan vazgeçilsin, medyada dini motifler doğru kullanılsın. Dini danışmanlar eşliğinde, insanları yanlış yönlendirmeyecek şekilde dini motifler ve mesajlar medyada yer bulsun”
Medya, 28 Şubat’ta olumsuz bir din imajı çizdi
Öge diğer yandan medyada ki dini programlar, kullanılan dini motifler konusunda topluma daha fazla fayda sağlayacak bir yapılanmanın gerektiğine işaret etti. Dekan Öge, “Sadece belli bir gurubun ve ideolojinin ya da belli bir akımın din algısını yansıtan konular medyada işlendiği ve sürekli onlar vurgulandığı zaman burada kasıtlı bir proje yürütüldüğü kuşkusu oluşuyor. Çünkü nihayetinde bu programlar vasıtasıyla belirli bir din imajı oluşturuluyor. Toplumumuzun zihni bir karmaşaya sürüklenmiş oluyor. Yakın tarihimizde özellikle yanlış din algıları empoze edilmeye çalışıldı. Rol model diye öne çıkarılan isimler, aslında toplumun din algısını yansıtmayan, geleneğini yansıtmayan modellerdi. 28 Şubat sürecini hatırlayacak olursak Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz gibi isim ve modeller aslında din ile de tarikat ile de alakası olmayan insanlardı. Bunlar, kasıtlı olarak, olumsuz bir din algısı oluşturulmak için ekranlara çıkarıldı. Böylece insanların tüm dini sosyal gruplardan, tarikatlardan ve cemaatlerden nefreti sağlanmaya çalışıldı. Dolayısıyla o dönemdeki bütün yayınları düşünürsek bu şekilde kasıtlı olumsuz bir din algısı oluşturma çabası vardı. Nitekim aynı çaba geçmişte ve günümüzde küresel medyada da söz konusudur” ifadelerine yer verdi.
TV, din konusunda tartışmalı meselelere yer vermeli mi?
Televizyonlarda yapılan birçok dini programda, faydası olmayan konuların tartışılarak, toplumun din algısına zarar verildiğini kaydeden Öge, “Görsel medyada yapılan ve yanlış olduğunu düşündüğüm bir diğer husus ise şudur: Ekranlarda çeşitli dini programlar ve söyleşiler yapılmakta. Burada da şöyle bir hata yapılıyor. Normalde halk önünde tartışılmaması gereken usul konuları, topluma da pek faydası olmayacak ve uzmanlarını ilgilendiren konular ekranlarda tartıştırılıyor. Durum böyle olunca halk bir bocalama ve karamsarlık içerisine içine giriyor. Bunun olmaması için hem yapımcıların hem de ekran karşısına çıkacak kişilerin toplumun algısını, sosyal ve ahlaki yaşantısını, toplumsal birlikteliğini olumlu bir şekilde etkileyecek konulardan bahsetmeleri gerekir. Yani din alanında ittifak edilen, tartışmaya yol açmayan konuların ve hedeflerin halka yansıtılmasında fayda bulunmaktadır. ” dedi.
Medya, dini endüstriyel bir reklam ürünü olarak görmemeli
Öge, Ramazan ayındaki dini programlar konusunda da değerlendirmelerde bulundu. Öge, toplumun din algısının daha üst düzey olduğu, samimiyetin daha çok arttığı bir ayda medyanın daha dikkatli bir yayın politikası izlemesi gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu: “Ramazan’da “tavuktan kurban olur mu, olmaz mı” gibi lüzumsuz, gereksiz, manipüle edici konular tartışılıyordu. Bu sorunda, medyanın, dini endüstriyel bir unsur olarak görmesi, reklam konusu olarak ele alması ve bu anlamda bir meta olarak kullanmasının da rolü var. Dolayısıyla medyaya düşen sorumluluk, dini bir endüstri ürünü olarak, bir reyting konusu, bir reklam ürünü olarak görmemesi ve bu noktada manipüle edici haberler yerine; hakikaten toplumun birlikteliğini koruyacak, şuurunu yükseltecek, milli manevi yapısını güçlendirecek konulara ve rol modellere yönelmesi lazım. Ekranlara çıkacak kişilerin de aynı şuurda olması, tahriklere kapılmadan bireysel uç fikirleri ve aşırı yorumları ekranlarda tartışmak yerine, büyük oranda toplumun ana yapısının izlediği bu ortamda, uzmanların konuşması gereken detaylara girmemeleri lazım. " Haberin tamamını kaynağından okumak için lüften tıklayınız.