Medya, reklamlar nedeniyle tüketim alışkanlıklarını değiştiriyor. Bütün kitle iletişim araçları ile internet siteleri, sosyal medya ve mobil uygulamalardaki sıklığı artan "Ramazan" temalı reklam kampanyaları ise dikkat çekiyor. Medya bu bağlamda, Ramazan ayında tüketim alışkanlıklarını nasıl değiştiriyor? İnternet, bu bağlamda hangi etkileri gösteriyor? İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. birsen banu okutan ile bunları konuştuk.
islamvemedya.com: Medyanın tüketim alışkanlıklarını değiştirdiği kabul gören bir yorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
B. Banu Okutan: Klasik medya döneminden uzak dijital alanda –devrim- diyebileceğimiz yeni tür bir medyayla karşı karşıyayız. Öngörülebilen kontrol ve hesap edilebilen medya formunu uzun zaman önce geride bıraktık. Dijital medya ağı, sosyal medyanın varlığıyla herkesin anında ulaşabildiği, aklına ne gelirse yazı veya görsel olarak paylaşabildiği bir sahneye dönüşmüş durumda. Bu mecra bünyesine aldığı her nesneyi çok çabuk tüketen ve yerine yenisini hızlıca koyan bir halde yaşatıyor varlığını.
Piyasada "Ramazan Fırsatı" (!)
islamvemedya.com: Özellikle medyanın neredeyse tamamında “Ramazan” formatı kendini gösteriyor. Bu durumu tüketim olgusu bağlamında nasıl değerlendirmek gerekir?
B. Banu Okutan: Ramazan ayı tıpkı diğer özel günler gibi “kutlanabilen” “piyasada değiş tokuş edilebilen” “kâra dönüştürülebilen” bir süreç olarak varlık gösteriyor. Bu aslında, kültür düzeyine indirilen “dinin” vitrindeki yansımaları. Bugünün hayat stili yaratan sembolik formu, ağırlıkla, “popüler kültür” olunca, dinin etkileştiği birimler de aynı sembollerle ifade ediliyor. Ramazan ayı, piyasa tarafından tüketmek için “fırsat ayına” dönüşürken, yeme-içme pratiklerinin haricinde banka, otel, telefon şirketi, tekstil gibi çeşitli kanallar da, “Ramazan fırsatı” etiketiyle ürünlerini pazarlıyor. “Geleneksel Ramazan kredileri”, “Kredi kartında Ramazan Bereketi” sloganlarıyla ortaya çıkan bankalar, “Ramazanda yemedik içmedik kampanya yaptık” diyen otomobil firmaları, “Ramazanda bol bol yemek yapacağız” diyen tencere, tava üreticileri gibi sayısız örnek, pazarın Ramazan ayına özel olarak hazırlandığını gösteriyor.
"Tıklama Kültürü" kavramı ve Ramazan ile ilişkisi
islamvemedya.com: İnternet ile birlikte “tıklama kültürü” şeklinde bir kavram ortaya çıktı. Siz de bir makalenizde bu kavrama açıklık getiriyordunuz? Nedir tıklama kültürü?
B. Banu Okutan: Tanım, Everett tarafından “click culture” olarak kullanılmaktadır. Belki, evrensel olma iddiasıyla kavram Türkçeye “Klik kültür” olarak çevrilebilirdi ama ben TDK sözlükte klik kavramının “hizip” manasına işaret etmesi dolayısıyla böyle bir karışıklıktan çekinerek, kavramı “tıklama kültürü” olarak kullanmayı uygun buldum. Temelde tıklama kültürü, dijitalleşmenin sunduğu aparatların, bireylerin beden temasıyla duyumsal cazibe yarattığı bir hayat tarzının yaşanıyor olduğunu imleyen bir kavramsallaştırmadır. Tıklama aksiyonu ile fareye, klavyeye, tablete, cep telefonu ekranına veya kablosuz tuşlara temas, parmak uçları ile gözbebeğinin hareketleri, dokunmanın hazzını arttırmaktadır. Görüş, duyuş, dokunma, düşünme gibi duyumlara aynı zamanda seslenme kişinin nesnesiyle kurduğu ilişkide hızı ve hazzı aynı zamanda yaşadığı ve oturduğu mekândan farklı kombinasyonlara anında ulaştığı bir dünyayı önüne sermektedir. Bu tıklama efektleriyle kurulu bir serencamın artık hayat tarzı haline gelmesi, yapıyı kültürleştirmesi, alışkanlık yaratan bir doğa durumuna dönüştürmesi anlamına geliyor. Öyle ki bireylerin gün içinde ellerinden düşürmedikleri teknolojik aparatlar, kişilerde “onsuz yapamayacakları” hissi ve korkusu bile yaratıyor artık. Telefonsuz (nomofobi) veya internetsiz kalma korkusu (netlessfobi) bu haliyle, tıklamanın yarattığı alışkanlığı gerçekleştirememeye verilen bir tepki olarak da anlaşılıyor.
Tüketim taarruzu kaçınılmaz
islamvemedya.com: “Tıklama kültürü” ile tüketim alışkanlıkları arasında nasıl bir ilişki bulunuyor?
B. Banu Okutan: Tıklama ile birlikte önüne serilen bir dünyada, efor sarf etmeden, paraya dokunmadan, kimseyle muhatap olmadan alışveriş yapmak artık çok kolay; tüketimin artmaması bu şartlarda mümkün değil. Görsel malzeme bizleri “diğerinin” giydiğine, yediğine, gittiği yerlere özendirirken, bizim de yapabileceğimizi/ yapmamız gerektiğini hissettiren bir alan yaratıyor; sahip olmanın kolaylaşması da his yoğunluğunu arttırıyor. Klasik medya döneminde firma reklamlarının üzerine bugün sıradan insanların paylaştıkları da eklenince tüketim taarruzu kaçınılmaz oluyor. Bu taarruz aslında Giddens’ın geç modernitenin ezici gücünü vurgulamak için kullandığı, kontrolden çıkan araç olan “juggernaut”la eş değer. Bizler bu güce karşı, savunma mekanizmaları oluşturmadıkça yara almadan çıkmamız imkânsız görünüyor.
Ramazan ayı, piyasa tarafından özel kutlama zamanları gibi işleniyor
islamvemedya.com: Ramazan ayında bu ilişki değişiyor mu? İnternetteki, “Ramazan” temalı reklamlar bu değişimi nasıl etkiliyor dersiniz?
B. Banu Okutan: Ramazan ayı da, piyasa tarafından “Anneler günü”, “Sevgililer Günü”, “Yılbaşı” gibi özel kutlama zamanları gibi işleniyor. Ramazan, özel kampanyalardan yararlanılacak bir ay olarak sunuluyor. “Ramazana özel alışveriş festivali” “Ramazana özel fırsat ürünleri” bir yandan cep telefonunuza mesaj olarak geliyor, bir yandan da girdiğiniz sitelerde “hemen tıkla” butonuyla karşınıza çıkıyor. Teknoloji aklı, daha önce tıkladığınız reklamları veya ürünleri kaydettiği için de ilginizi çekebilecek ürünlerle sizi sınıyor. Bu duruma kayıtsız kalmak bir hayli zorlaşıyor.
"Allah, Muhammed yazılarıyla süslenen ağaçlar dindarlaşma değil, görsel show"
islamvemedya.com: Son günlerde tartışmaları da beraberinde getiren “Ramazan ayına özel bir çam ağacı süslemesi” paylaşıldı biliyorsunuz. Bu tür uygulamalar ile tüketim kültürü arasında bağlantıyı değerlendirebilir misiniz?
B. Banu Okutan: Festivallerin veya kutlama günlerinin neşeli cazibesi piyasada o kadar renkli sunuluyor ki, birey hangi aidiyetle kimliklenmiş olduğunu fark etmeden bu cezbeye kapılıyor. Biz de kendi aidiyetlerimizi” gösterelim duygusu, “bu işten kazanan kim olacak sorusunu zihinlerden çıkartıyor.” Allah, Muhammed yazılarıyla süslenen ağaçlar, ışıl ışıl parlarken dindarlaşma amacı değil, görsel Show hedefleniyor, bu ise postmodern toplumun “gösterileni” unutturduğu ve “gösteren” üzerine kilitlendiği/kilitlendirdiği atmosferin bizatihi kendisi oluyor. Hâlbuki piyasanın yol ve yöntemiyle şekillenen, renklenen, nesneleştirilen ürünler “modası” gelen ve geçecek olan zincirin halkalarıdır. “Modanın” sabitesiz, gelip geçici, sınırlandırılamayan doğasıyla eklemlenmeye zorlanan “dinin” ise mutlak sabitelerden oluştuğu hatırlanmalıdır. Diğer bir ifadeyle, dini semboller ve piyasa ürünlerinin bileşimi “senkretik” bir doku ortaya çıkartır; amorf, ne olduğu belirsiz, kırık dökük elimize verilenler, kimlik deformasyonuna neden olacaktır.
islamvemedya.com: Zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
B. Banu Okutan: Ben teşekkür ederim. Son olarak bireyin edilgen hale geldiği, nesneyle ilişkisinde sorgulama zeminini kaçırdığı durumlar, onu Baudrillard’ın tabiriyle “komaya girmiş bitkin” hale dönüştürmektedir. Bu bitkinlik, yılgınlık içindeki irade yoksunluğunu Akif’in tabiriyle “dipdiri felçli” olarak da ifade edebiliriz. “Leş değil, dipdiri, dalgın ve yalnız” derken üstat, inanan bireyin düşünmek ve iradesine sahip çıkmak için hala fırsatı olduğunu hatırlatıyor. Umarım bu Ramazan ayı bizim için de “beynimize çarpan güneşi görmek için” bir fırsat ayı olur.
islamvemedya.com: Medyanın tüketim alışkanlıklarını değiştirdiği kabul gören bir yorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
B. Banu Okutan: Klasik medya döneminden uzak dijital alanda –devrim- diyebileceğimiz yeni tür bir medyayla karşı karşıyayız. Öngörülebilen kontrol ve hesap edilebilen medya formunu uzun zaman önce geride bıraktık. Dijital medya ağı, sosyal medyanın varlığıyla herkesin anında ulaşabildiği, aklına ne gelirse yazı veya görsel olarak paylaşabildiği bir sahneye dönüşmüş durumda. Bu mecra bünyesine aldığı her nesneyi çok çabuk tüketen ve yerine yenisini hızlıca koyan bir halde yaşatıyor varlığını.
Piyasada "Ramazan Fırsatı" (!)
islamvemedya.com: Özellikle medyanın neredeyse tamamında “Ramazan” formatı kendini gösteriyor. Bu durumu tüketim olgusu bağlamında nasıl değerlendirmek gerekir?
B. Banu Okutan: Ramazan ayı tıpkı diğer özel günler gibi “kutlanabilen” “piyasada değiş tokuş edilebilen” “kâra dönüştürülebilen” bir süreç olarak varlık gösteriyor. Bu aslında, kültür düzeyine indirilen “dinin” vitrindeki yansımaları. Bugünün hayat stili yaratan sembolik formu, ağırlıkla, “popüler kültür” olunca, dinin etkileştiği birimler de aynı sembollerle ifade ediliyor. Ramazan ayı, piyasa tarafından tüketmek için “fırsat ayına” dönüşürken, yeme-içme pratiklerinin haricinde banka, otel, telefon şirketi, tekstil gibi çeşitli kanallar da, “Ramazan fırsatı” etiketiyle ürünlerini pazarlıyor. “Geleneksel Ramazan kredileri”, “Kredi kartında Ramazan Bereketi” sloganlarıyla ortaya çıkan bankalar, “Ramazanda yemedik içmedik kampanya yaptık” diyen otomobil firmaları, “Ramazanda bol bol yemek yapacağız” diyen tencere, tava üreticileri gibi sayısız örnek, pazarın Ramazan ayına özel olarak hazırlandığını gösteriyor.
"Tıklama Kültürü" kavramı ve Ramazan ile ilişkisi
islamvemedya.com: İnternet ile birlikte “tıklama kültürü” şeklinde bir kavram ortaya çıktı. Siz de bir makalenizde bu kavrama açıklık getiriyordunuz? Nedir tıklama kültürü?
B. Banu Okutan: Tanım, Everett tarafından “click culture” olarak kullanılmaktadır. Belki, evrensel olma iddiasıyla kavram Türkçeye “Klik kültür” olarak çevrilebilirdi ama ben TDK sözlükte klik kavramının “hizip” manasına işaret etmesi dolayısıyla böyle bir karışıklıktan çekinerek, kavramı “tıklama kültürü” olarak kullanmayı uygun buldum. Temelde tıklama kültürü, dijitalleşmenin sunduğu aparatların, bireylerin beden temasıyla duyumsal cazibe yarattığı bir hayat tarzının yaşanıyor olduğunu imleyen bir kavramsallaştırmadır. Tıklama aksiyonu ile fareye, klavyeye, tablete, cep telefonu ekranına veya kablosuz tuşlara temas, parmak uçları ile gözbebeğinin hareketleri, dokunmanın hazzını arttırmaktadır. Görüş, duyuş, dokunma, düşünme gibi duyumlara aynı zamanda seslenme kişinin nesnesiyle kurduğu ilişkide hızı ve hazzı aynı zamanda yaşadığı ve oturduğu mekândan farklı kombinasyonlara anında ulaştığı bir dünyayı önüne sermektedir. Bu tıklama efektleriyle kurulu bir serencamın artık hayat tarzı haline gelmesi, yapıyı kültürleştirmesi, alışkanlık yaratan bir doğa durumuna dönüştürmesi anlamına geliyor. Öyle ki bireylerin gün içinde ellerinden düşürmedikleri teknolojik aparatlar, kişilerde “onsuz yapamayacakları” hissi ve korkusu bile yaratıyor artık. Telefonsuz (nomofobi) veya internetsiz kalma korkusu (netlessfobi) bu haliyle, tıklamanın yarattığı alışkanlığı gerçekleştirememeye verilen bir tepki olarak da anlaşılıyor.
Tüketim taarruzu kaçınılmaz
islamvemedya.com: “Tıklama kültürü” ile tüketim alışkanlıkları arasında nasıl bir ilişki bulunuyor?
B. Banu Okutan: Tıklama ile birlikte önüne serilen bir dünyada, efor sarf etmeden, paraya dokunmadan, kimseyle muhatap olmadan alışveriş yapmak artık çok kolay; tüketimin artmaması bu şartlarda mümkün değil. Görsel malzeme bizleri “diğerinin” giydiğine, yediğine, gittiği yerlere özendirirken, bizim de yapabileceğimizi/ yapmamız gerektiğini hissettiren bir alan yaratıyor; sahip olmanın kolaylaşması da his yoğunluğunu arttırıyor. Klasik medya döneminde firma reklamlarının üzerine bugün sıradan insanların paylaştıkları da eklenince tüketim taarruzu kaçınılmaz oluyor. Bu taarruz aslında Giddens’ın geç modernitenin ezici gücünü vurgulamak için kullandığı, kontrolden çıkan araç olan “juggernaut”la eş değer. Bizler bu güce karşı, savunma mekanizmaları oluşturmadıkça yara almadan çıkmamız imkânsız görünüyor.
Ramazan ayı, piyasa tarafından özel kutlama zamanları gibi işleniyor
islamvemedya.com: Ramazan ayında bu ilişki değişiyor mu? İnternetteki, “Ramazan” temalı reklamlar bu değişimi nasıl etkiliyor dersiniz?
B. Banu Okutan: Ramazan ayı da, piyasa tarafından “Anneler günü”, “Sevgililer Günü”, “Yılbaşı” gibi özel kutlama zamanları gibi işleniyor. Ramazan, özel kampanyalardan yararlanılacak bir ay olarak sunuluyor. “Ramazana özel alışveriş festivali” “Ramazana özel fırsat ürünleri” bir yandan cep telefonunuza mesaj olarak geliyor, bir yandan da girdiğiniz sitelerde “hemen tıkla” butonuyla karşınıza çıkıyor. Teknoloji aklı, daha önce tıkladığınız reklamları veya ürünleri kaydettiği için de ilginizi çekebilecek ürünlerle sizi sınıyor. Bu duruma kayıtsız kalmak bir hayli zorlaşıyor.
"Allah, Muhammed yazılarıyla süslenen ağaçlar dindarlaşma değil, görsel show"
islamvemedya.com: Son günlerde tartışmaları da beraberinde getiren “Ramazan ayına özel bir çam ağacı süslemesi” paylaşıldı biliyorsunuz. Bu tür uygulamalar ile tüketim kültürü arasında bağlantıyı değerlendirebilir misiniz?
B. Banu Okutan: Festivallerin veya kutlama günlerinin neşeli cazibesi piyasada o kadar renkli sunuluyor ki, birey hangi aidiyetle kimliklenmiş olduğunu fark etmeden bu cezbeye kapılıyor. Biz de kendi aidiyetlerimizi” gösterelim duygusu, “bu işten kazanan kim olacak sorusunu zihinlerden çıkartıyor.” Allah, Muhammed yazılarıyla süslenen ağaçlar, ışıl ışıl parlarken dindarlaşma amacı değil, görsel Show hedefleniyor, bu ise postmodern toplumun “gösterileni” unutturduğu ve “gösteren” üzerine kilitlendiği/kilitlendirdiği atmosferin bizatihi kendisi oluyor. Hâlbuki piyasanın yol ve yöntemiyle şekillenen, renklenen, nesneleştirilen ürünler “modası” gelen ve geçecek olan zincirin halkalarıdır. “Modanın” sabitesiz, gelip geçici, sınırlandırılamayan doğasıyla eklemlenmeye zorlanan “dinin” ise mutlak sabitelerden oluştuğu hatırlanmalıdır. Diğer bir ifadeyle, dini semboller ve piyasa ürünlerinin bileşimi “senkretik” bir doku ortaya çıkartır; amorf, ne olduğu belirsiz, kırık dökük elimize verilenler, kimlik deformasyonuna neden olacaktır.
islamvemedya.com: Zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
B. Banu Okutan: Ben teşekkür ederim. Son olarak bireyin edilgen hale geldiği, nesneyle ilişkisinde sorgulama zeminini kaçırdığı durumlar, onu Baudrillard’ın tabiriyle “komaya girmiş bitkin” hale dönüştürmektedir. Bu bitkinlik, yılgınlık içindeki irade yoksunluğunu Akif’in tabiriyle “dipdiri felçli” olarak da ifade edebiliriz. “Leş değil, dipdiri, dalgın ve yalnız” derken üstat, inanan bireyin düşünmek ve iradesine sahip çıkmak için hala fırsatı olduğunu hatırlatıyor. Umarım bu Ramazan ayı bizim için de “beynimize çarpan güneşi görmek için” bir fırsat ayı olur.