15 Kasım Kıbrıs Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi ali emre bilis tarafından hazırlanan bir makalede, televizyonun dinsel bir mekana dönüştüğü ifade edildi.
Bilis “Nihat Hatipoğlu ile İftar” programını analiz etti. Selçuk İletişim Dergisinde yayınlanan araştırmasında, dini yönelimlerde bir yükseliş olduğunu dile getiren Bilis, buna bağlı olarak modern yaşamın seküler ve tüketim odaklı değer anlayışıyla beraber dini değerlerin de temsil edildiği bir medya ortamının oluştuğunu söyledi.
İbadethanelerin, din adamları ile inananların buluştukları temel platform olduğunu, dine uygun bir biçimde hayatın sürdürülmesi için gerekli bilgilerin ibadethanelerde verildiğini hatırlatan Bilis, “Ancak çağımız insanı için temel bilgi kaynağı kitle iletişim araçlarıdır ve dini bilginin inanlara daha etkili biçimde aktarılabilmesi için medyanın verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu bağlamda televizyon, İslami kitlelere ulaşmak için kullanılan en temel mekânlardan birisi olarak öne çıkmaktadır. Günümüzde televizyonun en önemli kullanım alanlarından birisi, dinsel söyleme sahip anlatıların insanlara ulaştırılmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Uyumlaştırma çabası: tüketim ve dini değerler
İnsanların duygularının etkilenmesi ve tüketim düzeninin içine çekilmesi konusunda en önemli görevin medyaya düştüğünü belirten Bilis, sözü dini mesajlar içeren medyatik unsurlara getirdi. Bilis, “Hayatı dini çerçeveden gören toplumsal kesimlere yönelik hazırlanan reklamlar, diziler vb. gibi çeşitli yayınlar vasıtasıyla, tüketime yönelik değerler dinsel değerler ile uyumlaştırılmaya çalışılmaktadır” diyerek şöyle devam etti:
“Televizyon ortamı, teknolojinin gelişmesiyle elde edilen yeni ürün profillerinin günlük yaşama dâhil edilmesi konusunda bilgilendirici ve yol gösterici bir ortamdır. Din, dil, ırk, ideoloji gözetmeksizin mali gücü bulunan herkesi tüketmeye davet eden kapitalist düzen ise dini yönelimli insanlara yönelik teknolojik ürünleri, programları, değerleri her gün kullanıma sunmaktadır.
Modern yaşamın teknolojik boyutu hayatın birçok noktasında olduğu gibi dinsel alanda da insana çeşitli olan olanaklar sunmakta ve dinsel ibadetleri, uygulamaları kolaylaştırabilmektedirler. Klimalı ve ısıtmalı camiler, kıbleyi gösteren ve namaz ibadetini kolaylaştıran seccadeler, ibadet vakitlerini haber veren akıllı telefonlar, dini düşünce ve görüşlerin kolaylıkla ulaştırılabilmesine olanak veren yeni medya ortamları, Kur’an okumayı öğreten ses ve okuma sistemleri vb. gibi birçok teknolojik yenilik dinin öğrenilmesi ve uygulanmasını kolaylaştıran modernlik getirileri olarak değerlendirilebilmektedir. Bu getiriler, her ne kadar dini bir gaye ile ilişkilendirilse de ekonomik ve kâr amaçlı bir yaklaşımın varlığına da işaret etmektedir. Böylelikle din, çoğu zaman tartışmalı buluşlar aracılığıyla liberal sistemin içine dâhil edilmeye çalışılmakta ve aslında seküler ve dünyevi bir araç olan televizyon, metafizik bir dünyanın varlığı üzerine temellendirilmiş olan dini kendi bünyesine dâhil edebilmektedir.”
Dinsel değerlerden, modern ve seküler değerlere dönüşüm
Din, kendi değerlerini üreten, sabitleyen ve yaygınlaştırmaya çalışan bir güç olarak yine aynı gayelerle yola çıkan modernizm karşısında direnç gücüne sahip olarak görülmektedir. Ancak en ücra bölgelerde yaşayan insanlara dahi televizyon yayınlarının, mobil telefonların ve internetin götürülmesi, modern yaşam biçimlerinin küreselleşme vasıtasıyla dünyaya yayılmasını sağlamaktadır. Küreseli temsil eden bu araçların yerel ile olan bağlantısı ne kadar güçlü olursa geleneksel ve dinsel değerlerden modern ve seküler değerlere doğru gerçekleşecek değişim bir o ölçüde hızla olabilecektir. Böylelikle modern olanın uzamdaki hâkimiyeti, geleneksel karşısında zamansal bir hâkimiyeti beraberinde getirebilecektir. Ancak moderni temsil eden bu araçların içerisinde kendine yer ve zaman sağlayan dini düşünceler örneğin dini yönelimli televizyonlar, internet siteleri bu noktada devreye girmekte, modern olan ile geleneksel olan kavramlar arasında uzlaşımsal alanlar oluşturmaya çalışmaktadır.
Hatipoğlu’na en çok ne tür sorular soruldu?
29 günlük iftar programının tüm bölümlerini inceleyen Bilis, dört ayrı kategoride sorular sorulduğunu tespit etti. Buna göre programda ilk sırada ibadetlere yönelik sorular yer aldı. “Günah ve sevaplar”a yönelik soruların ikinci sırada bulunduğu programda “aile ve çevre ilişkileri” ile “ölüm, kader, kıyamet, cennet, cehennem gibi kavramlar” hakkında sorular soruldu.
Bilis’in yaptığı araştırma sonuçlarına göre, nihat hatipoğlu ile İftar programında, çeşitli anlatılar yer aldı. Bilis, “Dini programların en temel özelliklerinden birisi de ders verici bir yöne sahip olmalarıdır. Nitekim Hatipoğlu’nun yaptığı iftar programı da dünya yaşamının düzenlenmesinde dikkate alınması gerektiği sıklıkla vurgulanan çeşitli dini dua, bilgi ve değerleri içeren anlatıları içermektedir” dedi.
Televizyondaki dini söylem, hangi konuları kapsıyor?
Bilis, çalışmasının sonuç bölümünde şu tespitlerini dile getirdi:
Televizyondaki dini söylemin; aile, ekonomi, ticaret, moda, tüketim, hukuk, sağlık vb. gibi birçok konu ile iç içe olduğu tespit edilmiştir. Programda cevaplandırılan soruların bir kısmı dinin uygulanış biçimine yönelik olmakla beraber dua ve ibadetlere ilişkin olanların bir kısmı dâhil çoğu soru insan hayatının genelini kapsamaktadır. Bu veri, dini değerlere olan yönelimin dünya algısını oluşturmada dikkate alındığını ve dini bilgilerin insanlar tarafından sorun çözme aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu noktada Hatipoğlu tarafından önerilen temel çözüm araçları manevi niteliktedir ve inananlara; sabretmeyi, dua etmeyi, Allah’a havale etmeyi, tevekkül etmeyi, razı gelmeyi ve kimi zaman da direnmeyi öğütlemektedir. Böylelikle dini değerler üzerine temellendirilmiş bir mekanizma geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu mekanizma yalnızca manevi destek vermeye değil aynı zamanda insanlara dini açıdan doğru yollar göstermeye yaramaktadır. Dini emir ve yasaklar çerçevesinde önerilen bu yollar, modern bir toplumsal düzen içerisinde yaşayan insanlara dine uygun davranış modelleri önermektedirler.
“Din, televizyon tarafından belirlenen kalıba yerleştirilmektedir”
Çalışmada elde edilen veriler ışığında, modern dönemde itibar edilmeyen ve seküler nitelikli değerlerle ikame edilen dini değerlerin, bu tarz dini programlar aracılığıyla temsil edilmeye çalışıldığı tespit edilmektedir. Ancak bu durum televizyonun inisiyatifinde ve yine onun belirleniminde gerçekleşmektedir. Çünkü bu temsil girişiminde din kavramı televizyon tarafından belirlenen kalıba yerleşmekte, reklamlar, görsel kültür, tüketim çerçevesinde belirlenen yeni bir bağlama oturtulmaktadır. Bu yeni bağlam ise dini olanın temsili ile dinin özü arasındaki mesafeyi artırmakta, özün anlaşılabilir olması uğruna yine o özü basitleştirmekte ve hatta değersizleştirebilmektedir. Dini programlarda izleyiciye aktarılmaya çalışılan değerler ise televizyonun eğlence, tüketim ve bunların sürekliliği üzerine kurulu genel işleyiş modelinin ortaya çıkardığı değerler karşısında yeterince temsil edilememektedirler. Bunun sebepleri arasında, dini programlardaki söylemin televizyon diline uygun haline getirilmesi ve izler kitlenin içerisinde bulunabilecek farklı kesimlerden olan insanları ötekileştirmekten imtina edilmesi yer almaktadır. Nitekim dindeki cezai ve caydırıcı unsurlar yerine şefkati ve ödülleri ön plana çıkaran ve bunu naif üslubuyla dışavurumcu bir şekilde gösteren Hatipoğlu’nun bu tavrının gerek televizyondan gerekse izler kitleden olumlu geri bildirimler aldığı programın uzun yıllardır sürmesinden ve izlenilirlik verilerinden anlaşılabilmektedir.
Makalenin tamamına kaynağından ulaşmak için lütfen tıklayınız..
Bilis “Nihat Hatipoğlu ile İftar” programını analiz etti. Selçuk İletişim Dergisinde yayınlanan araştırmasında, dini yönelimlerde bir yükseliş olduğunu dile getiren Bilis, buna bağlı olarak modern yaşamın seküler ve tüketim odaklı değer anlayışıyla beraber dini değerlerin de temsil edildiği bir medya ortamının oluştuğunu söyledi.
İbadethanelerin, din adamları ile inananların buluştukları temel platform olduğunu, dine uygun bir biçimde hayatın sürdürülmesi için gerekli bilgilerin ibadethanelerde verildiğini hatırlatan Bilis, “Ancak çağımız insanı için temel bilgi kaynağı kitle iletişim araçlarıdır ve dini bilginin inanlara daha etkili biçimde aktarılabilmesi için medyanın verimli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Bu bağlamda televizyon, İslami kitlelere ulaşmak için kullanılan en temel mekânlardan birisi olarak öne çıkmaktadır. Günümüzde televizyonun en önemli kullanım alanlarından birisi, dinsel söyleme sahip anlatıların insanlara ulaştırılmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
Uyumlaştırma çabası: tüketim ve dini değerler
İnsanların duygularının etkilenmesi ve tüketim düzeninin içine çekilmesi konusunda en önemli görevin medyaya düştüğünü belirten Bilis, sözü dini mesajlar içeren medyatik unsurlara getirdi. Bilis, “Hayatı dini çerçeveden gören toplumsal kesimlere yönelik hazırlanan reklamlar, diziler vb. gibi çeşitli yayınlar vasıtasıyla, tüketime yönelik değerler dinsel değerler ile uyumlaştırılmaya çalışılmaktadır” diyerek şöyle devam etti:
“Televizyon ortamı, teknolojinin gelişmesiyle elde edilen yeni ürün profillerinin günlük yaşama dâhil edilmesi konusunda bilgilendirici ve yol gösterici bir ortamdır. Din, dil, ırk, ideoloji gözetmeksizin mali gücü bulunan herkesi tüketmeye davet eden kapitalist düzen ise dini yönelimli insanlara yönelik teknolojik ürünleri, programları, değerleri her gün kullanıma sunmaktadır.
Modern yaşamın teknolojik boyutu hayatın birçok noktasında olduğu gibi dinsel alanda da insana çeşitli olan olanaklar sunmakta ve dinsel ibadetleri, uygulamaları kolaylaştırabilmektedirler. Klimalı ve ısıtmalı camiler, kıbleyi gösteren ve namaz ibadetini kolaylaştıran seccadeler, ibadet vakitlerini haber veren akıllı telefonlar, dini düşünce ve görüşlerin kolaylıkla ulaştırılabilmesine olanak veren yeni medya ortamları, Kur’an okumayı öğreten ses ve okuma sistemleri vb. gibi birçok teknolojik yenilik dinin öğrenilmesi ve uygulanmasını kolaylaştıran modernlik getirileri olarak değerlendirilebilmektedir. Bu getiriler, her ne kadar dini bir gaye ile ilişkilendirilse de ekonomik ve kâr amaçlı bir yaklaşımın varlığına da işaret etmektedir. Böylelikle din, çoğu zaman tartışmalı buluşlar aracılığıyla liberal sistemin içine dâhil edilmeye çalışılmakta ve aslında seküler ve dünyevi bir araç olan televizyon, metafizik bir dünyanın varlığı üzerine temellendirilmiş olan dini kendi bünyesine dâhil edebilmektedir.”
Dinsel değerlerden, modern ve seküler değerlere dönüşüm
Din, kendi değerlerini üreten, sabitleyen ve yaygınlaştırmaya çalışan bir güç olarak yine aynı gayelerle yola çıkan modernizm karşısında direnç gücüne sahip olarak görülmektedir. Ancak en ücra bölgelerde yaşayan insanlara dahi televizyon yayınlarının, mobil telefonların ve internetin götürülmesi, modern yaşam biçimlerinin küreselleşme vasıtasıyla dünyaya yayılmasını sağlamaktadır. Küreseli temsil eden bu araçların yerel ile olan bağlantısı ne kadar güçlü olursa geleneksel ve dinsel değerlerden modern ve seküler değerlere doğru gerçekleşecek değişim bir o ölçüde hızla olabilecektir. Böylelikle modern olanın uzamdaki hâkimiyeti, geleneksel karşısında zamansal bir hâkimiyeti beraberinde getirebilecektir. Ancak moderni temsil eden bu araçların içerisinde kendine yer ve zaman sağlayan dini düşünceler örneğin dini yönelimli televizyonlar, internet siteleri bu noktada devreye girmekte, modern olan ile geleneksel olan kavramlar arasında uzlaşımsal alanlar oluşturmaya çalışmaktadır.
Hatipoğlu’na en çok ne tür sorular soruldu?
29 günlük iftar programının tüm bölümlerini inceleyen Bilis, dört ayrı kategoride sorular sorulduğunu tespit etti. Buna göre programda ilk sırada ibadetlere yönelik sorular yer aldı. “Günah ve sevaplar”a yönelik soruların ikinci sırada bulunduğu programda “aile ve çevre ilişkileri” ile “ölüm, kader, kıyamet, cennet, cehennem gibi kavramlar” hakkında sorular soruldu.
Bilis’in yaptığı araştırma sonuçlarına göre, nihat hatipoğlu ile İftar programında, çeşitli anlatılar yer aldı. Bilis, “Dini programların en temel özelliklerinden birisi de ders verici bir yöne sahip olmalarıdır. Nitekim Hatipoğlu’nun yaptığı iftar programı da dünya yaşamının düzenlenmesinde dikkate alınması gerektiği sıklıkla vurgulanan çeşitli dini dua, bilgi ve değerleri içeren anlatıları içermektedir” dedi.
Televizyondaki dini söylem, hangi konuları kapsıyor?
Bilis, çalışmasının sonuç bölümünde şu tespitlerini dile getirdi:
Televizyondaki dini söylemin; aile, ekonomi, ticaret, moda, tüketim, hukuk, sağlık vb. gibi birçok konu ile iç içe olduğu tespit edilmiştir. Programda cevaplandırılan soruların bir kısmı dinin uygulanış biçimine yönelik olmakla beraber dua ve ibadetlere ilişkin olanların bir kısmı dâhil çoğu soru insan hayatının genelini kapsamaktadır. Bu veri, dini değerlere olan yönelimin dünya algısını oluşturmada dikkate alındığını ve dini bilgilerin insanlar tarafından sorun çözme aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Bu noktada Hatipoğlu tarafından önerilen temel çözüm araçları manevi niteliktedir ve inananlara; sabretmeyi, dua etmeyi, Allah’a havale etmeyi, tevekkül etmeyi, razı gelmeyi ve kimi zaman da direnmeyi öğütlemektedir. Böylelikle dini değerler üzerine temellendirilmiş bir mekanizma geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu mekanizma yalnızca manevi destek vermeye değil aynı zamanda insanlara dini açıdan doğru yollar göstermeye yaramaktadır. Dini emir ve yasaklar çerçevesinde önerilen bu yollar, modern bir toplumsal düzen içerisinde yaşayan insanlara dine uygun davranış modelleri önermektedirler.
“Din, televizyon tarafından belirlenen kalıba yerleştirilmektedir”
Çalışmada elde edilen veriler ışığında, modern dönemde itibar edilmeyen ve seküler nitelikli değerlerle ikame edilen dini değerlerin, bu tarz dini programlar aracılığıyla temsil edilmeye çalışıldığı tespit edilmektedir. Ancak bu durum televizyonun inisiyatifinde ve yine onun belirleniminde gerçekleşmektedir. Çünkü bu temsil girişiminde din kavramı televizyon tarafından belirlenen kalıba yerleşmekte, reklamlar, görsel kültür, tüketim çerçevesinde belirlenen yeni bir bağlama oturtulmaktadır. Bu yeni bağlam ise dini olanın temsili ile dinin özü arasındaki mesafeyi artırmakta, özün anlaşılabilir olması uğruna yine o özü basitleştirmekte ve hatta değersizleştirebilmektedir. Dini programlarda izleyiciye aktarılmaya çalışılan değerler ise televizyonun eğlence, tüketim ve bunların sürekliliği üzerine kurulu genel işleyiş modelinin ortaya çıkardığı değerler karşısında yeterince temsil edilememektedirler. Bunun sebepleri arasında, dini programlardaki söylemin televizyon diline uygun haline getirilmesi ve izler kitlenin içerisinde bulunabilecek farklı kesimlerden olan insanları ötekileştirmekten imtina edilmesi yer almaktadır. Nitekim dindeki cezai ve caydırıcı unsurlar yerine şefkati ve ödülleri ön plana çıkaran ve bunu naif üslubuyla dışavurumcu bir şekilde gösteren Hatipoğlu’nun bu tavrının gerek televizyondan gerekse izler kitleden olumlu geri bildirimler aldığı programın uzun yıllardır sürmesinden ve izlenilirlik verilerinden anlaşılabilmektedir.
Makalenin tamamına kaynağından ulaşmak için lütfen tıklayınız..