Türkiye’nin ve dünyanın önemli meselelerinden biri olan, medyaya "çocuk gelinler” olarak yansıyan, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi kanunlara ve uluslararası düzenlemelere rağmen devam ediyor. Günümüzde insanların dış dünyadaki bilgiye ulaşmalarını sağlayan yazılı basının, bu konuda kullandığı dilse büyük önem arz ediyor. Peki, yazılı basın çocuk gelinler konusunda nasıl bir dil kullanıyor? Hangi söylemler etrafından çocuk gelinler meselesi ele alınıyor? Meşrulaştırıcı bir söylem hakim mi? Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Nalan Ova tarafından yapılan “Türkiye’de Yazılı Basında “Çocuk Gelinler”in Temsili” başlıkla araştırma, bu soruların yanıtlarını ortaya koydu.
Selçuk İletişim Dergisinin son sayısında yayınlanan araştırmada Ocak 2012-Kasım 2013 tarihleri arasında en yüksek tiraja sahip Hürriyet, Posta ve Zaman gazetelerindeki “çocuk gelin” haberleri analiz edildi. Bu kapsamda 37 haber incelendi. Haberlerin analizinde Van Dijk’ın söylem çözümlemesi yönteminden yararlanıldı. Çalışmanın amacı, “gazetelerde çocuk gelinlere ilişkin yer alan haberlerin, sorunun çözümüne yönelik toplumsal duyarlılığın ve etkin kamu politikalarının üretilmesine yönelik herhangi bir açılım sağlayıp sağlamadığının ortaya konulması” olarak belirlendi.
“Haberler, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi konusunda kamuoyunda bir farkındalığın yaratılmasında etkili değil”
Ova, araştırmada, dünya genelinde 20-24 yaş aralığında bulunan 60 milyondan fazla kadının 18 yaşından önce evlendirildiğini, Türkiye’de de her üç kadından birinin 18 yaşından önce evlendirildiğini hatırlatarak bu ihlalin önlenmesine yönelik etkin kamu politikalarının yürütülmesi gerektiğini söyledi. “Medya da, söz konusu hak ihlalinin ortadan kaldırılması için hak odaklı bir habercilik anlayışı ile meseleye dair kamusal farkındalığın oluşturulmasında etkin bir rol oynamalıdır.” diyen Ova, yaptığı araştırma sonuçlarına göre, “Konuya ilişkin incelenen üç gazetede yer alan haberlerde öne çıkan temel yaklaşımların bir değerlendirilmesi yapıldığında konunun kamuoyunda bir farkındalığın yaratılmasından uzak olduğunu söylemek mümkündür.” ifadelerini kullandı.
Ova’nın araştırmasından dikkat çeken tespitler şöyle:
“Kız çocukların erken yaşta evlenmesi meselesi haberlerde bir taraftan bir sorun olarak görülürken, diğer yandan meşrulaştırılmaya, doğallaştırılmaya dayalı bir dil egemen kılınıyor.” Haber metinlerinde öne çıkan en önemli paradoks ise, “çocuk gelin” meselesinin bir sorun olarak işaretlenmesine rağmen, bu sorunu meşrulaştırmaya, doğallaştırmaya yani kısaca söylemsel düzeyde söz konusu hak ihlalini sorunsallaştırmak bir tarafa yeniden üretmeye dayalı bir dilin egemen olmasıdır. Bu ihlaller en belirgin ve temel düzeyde haber başlıklarının seçiminde ortaya çıkmaktadır. Haberin söyleminde özgül bir tematik fonksiyona sahip olan haber başlıkları, genellikle haberin en önemli konusunu ifade etmektedir.
“Kişisel bir mesele değil, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren bir meseledir."
Tüm dünyayı ilgilendiren toplumsal bir mesele olan “çocuk gelin” olgusu seçilen gazetelerde yer alan hemen hemen tüm haber başlıklarında kullanılan tekil ifadelerle münferit bir olay olarak sunulmakta ve tam da bu nedenle meseleye dair kamusal farkındalık oluşturulamamaktadır. Konuya dair kullanılan haber başlıklarında karşımıza çıkan tekil ifadelerle olay, habere konu olan çocukların başına gelen tekil bir mesele olarak işaretlenirken, konuya dair devletin, ailenin, toplumsal aktörlerin rolünün ve sorumluluğunun söylemsel alandan dışlandığı görülmektedir. Üstelik haber başlıklarının bu şekilde verilişi bir taraftan olayın “kişisel” bir mesele olarak doğallaştırılmasına neden olurken, diğer taraftan da tüm sorumluluk çocuğun üstüne yıkılmaktadır.
“Küçük yaşta evlendirilen kız çocukları, ancak fiziksel şiddete uğradığında haberlere konu oluyor.”
Belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının ancak fiziksel şiddete uğradığı durumlarda haberlere konu olmalarıdır. Nitekim söz konusu çocukların evlendirilmeleri ile birlikte maruz kaldıkları duygusal\sembolik şiddetten haberlerde hiç bahsedilmiyor oluşu, üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira “çocuk gelinler” meselesinin anaakım medyanın haber metinlerinde çocuklar ancak fiziksel şiddete uğradıklarında bir “sorun” olarak işaretlenmesi bir taraftan çocukların “mağdur\kurban” özneler olarak temsil edilmelerini sıradanlaştırıp, doğallaştırırken diğer taraftan da fiziksel şiddete maruz kalmayan ya da bunu ifade etme olanağından yoksun kalan çocukların evlendirilmelerini bir sorun olarak görmemekte aksine söz konusu evlilikleri meşru saymaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi çocuklara uygulanan fiziksel şiddetin sunumu haber metinlerinde onların “kurban” olarak temsiline neden olan önemli bir söylemsel strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. “
Aşık kadınlar (!) olarak çocuk gelinler!”
Küçük yaşta zorla evlendirilen kız çocukları, “çocuk gelinler”in sunumuna ilişkin incelenen söz konusu gazetelerde çocuklar bir taraftan “kurban” olarak işaretlenirken diğer bir anlamlandırmada ise “aşık kadınlar” olarak resmedilmektedirler. “Çocuk gelin” olgusunun toplumsal düzlemde meşrulaştırılmasına ve bu evliliklere neden olan ataerkil sistem, yoksulluk, göç gibi ekonomik ve kültürel eşitsizliklerin söylemsel alandan dışlanmasına ve aile, devlet gibi toplumsal kurumların sorumluluğunun mal edilmesine yönelik bir strateji olarak “kız çocuklarının aşık oldukları için evlendiklerine” dair anlamlandırmaların haberlerde öne çıkarıldığı görülmektedir.
“Çocukların uğradıkları şiddetin herhangi bir sansüre uğratılmadan en ince ayrıntısına kadar, açık bir biçimde verilmesi, çocukların isimlerinin yayımlanması açık bir hak ihlalidir.”
Haberlerde çocuk gelinlerin temsilinin temel olarak iki düzeyde anlamlandırıldığını söylemek mümkündür. Buna göre, maruz kaldıkları fiziksel şiddet ekseninde anlamlandırmanın bir düzeyinde kız çocukları “mağdur kurbanlar” olarak işaretlenirken, anlamlandırmanın diğer bir düzeyinde “aşık kadınlar” olarak resmedilmektedirler. Kız çocuklarının “zavallı kurbanlar” işaretlendiği haberlerin söylemi çocukların yaşadıkları mağduriyeti yeniden üretmekten öteye bir anlam taşımamaktadır. Çocukların uğradıkları şiddetin herhangi bir sansüre uğratılmadan en ince ayrıntısına kadar, açık bir biçimde hatta kimi zaman pornografik bir temsile dönüştürülerek verilmesi, üstelik Posta ve Hürriyet gazetelerinde yer alan bazı haberlerde çocukların isimlerinin açık haliyle yayımlanması ve fotoğraflarının basılması açık bir hak ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim habere konu olan söz konusu çocuklar ve kadınlar fiilen zarar görme riskleri olan bireylerdir. Potansiyel olarak her türlü istismara ve şiddete uğrama riskleri olan bu bireylerin yer aldığı haberlerde yasal ve etik olarak kimliklerinin gizli tutulması ve fotoğraflarının kesinlikle yayımlanmaması gerekmektedir.
“Kız çocuklarının zorla evlendirilmesi sadece belli bir bölge ya da kültüre özgü olarak anlaşılmamalıdır.”
Cinsiyet eşitsizliğinin, eşitsiz ekonomik ve kültürel ilişkilerin bir sonucu olarak özellikle kız çocuklarının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit eden ve onları her türlü istismara açık hale getiren zorla evlendirilmeler sadece belli bir bölge ya da kültüre özgü bir olgu da olarak anlaşılmamalıdır. Nitekim bu sorunu dünyanın geri kalmış\geri bıraktırılmış ülkelerine ait, ya da gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yapının hakim olduğu bölgelerinde görülen bir uygulama olarak nitelendirmek sorunun temelinde yatan tüm eşitsiz ilişkilerin görmezden gelinmesine ve tam da bu nedenle söz konusu eşitsizliklerin yeniden üretilmesine neden olmaktadır.
Araştırmanın tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.
Selçuk İletişim Dergisinin son sayısında yayınlanan araştırmada Ocak 2012-Kasım 2013 tarihleri arasında en yüksek tiraja sahip Hürriyet, Posta ve Zaman gazetelerindeki “çocuk gelin” haberleri analiz edildi. Bu kapsamda 37 haber incelendi. Haberlerin analizinde Van Dijk’ın söylem çözümlemesi yönteminden yararlanıldı. Çalışmanın amacı, “gazetelerde çocuk gelinlere ilişkin yer alan haberlerin, sorunun çözümüne yönelik toplumsal duyarlılığın ve etkin kamu politikalarının üretilmesine yönelik herhangi bir açılım sağlayıp sağlamadığının ortaya konulması” olarak belirlendi.
“Haberler, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi konusunda kamuoyunda bir farkındalığın yaratılmasında etkili değil”
Ova, araştırmada, dünya genelinde 20-24 yaş aralığında bulunan 60 milyondan fazla kadının 18 yaşından önce evlendirildiğini, Türkiye’de de her üç kadından birinin 18 yaşından önce evlendirildiğini hatırlatarak bu ihlalin önlenmesine yönelik etkin kamu politikalarının yürütülmesi gerektiğini söyledi. “Medya da, söz konusu hak ihlalinin ortadan kaldırılması için hak odaklı bir habercilik anlayışı ile meseleye dair kamusal farkındalığın oluşturulmasında etkin bir rol oynamalıdır.” diyen Ova, yaptığı araştırma sonuçlarına göre, “Konuya ilişkin incelenen üç gazetede yer alan haberlerde öne çıkan temel yaklaşımların bir değerlendirilmesi yapıldığında konunun kamuoyunda bir farkındalığın yaratılmasından uzak olduğunu söylemek mümkündür.” ifadelerini kullandı.
Ova’nın araştırmasından dikkat çeken tespitler şöyle:
“Kız çocukların erken yaşta evlenmesi meselesi haberlerde bir taraftan bir sorun olarak görülürken, diğer yandan meşrulaştırılmaya, doğallaştırılmaya dayalı bir dil egemen kılınıyor.” Haber metinlerinde öne çıkan en önemli paradoks ise, “çocuk gelin” meselesinin bir sorun olarak işaretlenmesine rağmen, bu sorunu meşrulaştırmaya, doğallaştırmaya yani kısaca söylemsel düzeyde söz konusu hak ihlalini sorunsallaştırmak bir tarafa yeniden üretmeye dayalı bir dilin egemen olmasıdır. Bu ihlaller en belirgin ve temel düzeyde haber başlıklarının seçiminde ortaya çıkmaktadır. Haberin söyleminde özgül bir tematik fonksiyona sahip olan haber başlıkları, genellikle haberin en önemli konusunu ifade etmektedir.
“Kişisel bir mesele değil, toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren bir meseledir."
Tüm dünyayı ilgilendiren toplumsal bir mesele olan “çocuk gelin” olgusu seçilen gazetelerde yer alan hemen hemen tüm haber başlıklarında kullanılan tekil ifadelerle münferit bir olay olarak sunulmakta ve tam da bu nedenle meseleye dair kamusal farkındalık oluşturulamamaktadır. Konuya dair kullanılan haber başlıklarında karşımıza çıkan tekil ifadelerle olay, habere konu olan çocukların başına gelen tekil bir mesele olarak işaretlenirken, konuya dair devletin, ailenin, toplumsal aktörlerin rolünün ve sorumluluğunun söylemsel alandan dışlandığı görülmektedir. Üstelik haber başlıklarının bu şekilde verilişi bir taraftan olayın “kişisel” bir mesele olarak doğallaştırılmasına neden olurken, diğer taraftan da tüm sorumluluk çocuğun üstüne yıkılmaktadır.
“Küçük yaşta evlendirilen kız çocukları, ancak fiziksel şiddete uğradığında haberlere konu oluyor.”
Belirtilmesi gereken önemli noktalardan biri küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının ancak fiziksel şiddete uğradığı durumlarda haberlere konu olmalarıdır. Nitekim söz konusu çocukların evlendirilmeleri ile birlikte maruz kaldıkları duygusal\sembolik şiddetten haberlerde hiç bahsedilmiyor oluşu, üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira “çocuk gelinler” meselesinin anaakım medyanın haber metinlerinde çocuklar ancak fiziksel şiddete uğradıklarında bir “sorun” olarak işaretlenmesi bir taraftan çocukların “mağdur\kurban” özneler olarak temsil edilmelerini sıradanlaştırıp, doğallaştırırken diğer taraftan da fiziksel şiddete maruz kalmayan ya da bunu ifade etme olanağından yoksun kalan çocukların evlendirilmelerini bir sorun olarak görmemekte aksine söz konusu evlilikleri meşru saymaktadır. Yukarıda da belirtildiği gibi çocuklara uygulanan fiziksel şiddetin sunumu haber metinlerinde onların “kurban” olarak temsiline neden olan önemli bir söylemsel strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. “
Aşık kadınlar (!) olarak çocuk gelinler!”
Küçük yaşta zorla evlendirilen kız çocukları, “çocuk gelinler”in sunumuna ilişkin incelenen söz konusu gazetelerde çocuklar bir taraftan “kurban” olarak işaretlenirken diğer bir anlamlandırmada ise “aşık kadınlar” olarak resmedilmektedirler. “Çocuk gelin” olgusunun toplumsal düzlemde meşrulaştırılmasına ve bu evliliklere neden olan ataerkil sistem, yoksulluk, göç gibi ekonomik ve kültürel eşitsizliklerin söylemsel alandan dışlanmasına ve aile, devlet gibi toplumsal kurumların sorumluluğunun mal edilmesine yönelik bir strateji olarak “kız çocuklarının aşık oldukları için evlendiklerine” dair anlamlandırmaların haberlerde öne çıkarıldığı görülmektedir.
“Çocukların uğradıkları şiddetin herhangi bir sansüre uğratılmadan en ince ayrıntısına kadar, açık bir biçimde verilmesi, çocukların isimlerinin yayımlanması açık bir hak ihlalidir.”
Haberlerde çocuk gelinlerin temsilinin temel olarak iki düzeyde anlamlandırıldığını söylemek mümkündür. Buna göre, maruz kaldıkları fiziksel şiddet ekseninde anlamlandırmanın bir düzeyinde kız çocukları “mağdur kurbanlar” olarak işaretlenirken, anlamlandırmanın diğer bir düzeyinde “aşık kadınlar” olarak resmedilmektedirler. Kız çocuklarının “zavallı kurbanlar” işaretlendiği haberlerin söylemi çocukların yaşadıkları mağduriyeti yeniden üretmekten öteye bir anlam taşımamaktadır. Çocukların uğradıkları şiddetin herhangi bir sansüre uğratılmadan en ince ayrıntısına kadar, açık bir biçimde hatta kimi zaman pornografik bir temsile dönüştürülerek verilmesi, üstelik Posta ve Hürriyet gazetelerinde yer alan bazı haberlerde çocukların isimlerinin açık haliyle yayımlanması ve fotoğraflarının basılması açık bir hak ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim habere konu olan söz konusu çocuklar ve kadınlar fiilen zarar görme riskleri olan bireylerdir. Potansiyel olarak her türlü istismara ve şiddete uğrama riskleri olan bu bireylerin yer aldığı haberlerde yasal ve etik olarak kimliklerinin gizli tutulması ve fotoğraflarının kesinlikle yayımlanmaması gerekmektedir.
“Kız çocuklarının zorla evlendirilmesi sadece belli bir bölge ya da kültüre özgü olarak anlaşılmamalıdır.”
Cinsiyet eşitsizliğinin, eşitsiz ekonomik ve kültürel ilişkilerin bir sonucu olarak özellikle kız çocuklarının bedensel ve ruhsal bütünlüğünü tehdit eden ve onları her türlü istismara açık hale getiren zorla evlendirilmeler sadece belli bir bölge ya da kültüre özgü bir olgu da olarak anlaşılmamalıdır. Nitekim bu sorunu dünyanın geri kalmış\geri bıraktırılmış ülkelerine ait, ya da gelişmekte olan ülkelerin geleneksel yapının hakim olduğu bölgelerinde görülen bir uygulama olarak nitelendirmek sorunun temelinde yatan tüm eşitsiz ilişkilerin görmezden gelinmesine ve tam da bu nedenle söz konusu eşitsizliklerin yeniden üretilmesine neden olmaktadır.
Araştırmanın tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.