İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Çamdereli, “Medya ve Din İlişkisini Yeniden Düşünmek” başlığıyla, medya ve din alanında akademik çalışma yapanlara kaynak niteliğinde bir makale kaleme aldı.
Dijital ya da geleneksel olsun, kapsayıcı anlamıyla medyanın, dinselin önünde hem büyük bir imkan hem de büyük bir engel olarak durduğunu ifade eden Çamdereli, “Dinselin medya ile imtihanı başından beri ağır geçmiş, temsil ve konumlandırılma biçimi her zaman sorunlu olmuştur” dedi.
Bu sorun yumağını anlayabilmek için öncelikle dinselin medyatikleşme ve dijitalleşme özelliğini anlamaya gerek duyulduğunu belirten Çamdereli’nin makalesinden öne çıkanlar şöyle:
“Medyada dini içerikli yayın ve programlar, gazeteleri saymazsak ilk olarak 1950’de Ankara Radyosu’nda başlar. Kuran okunur, dini ve ahlaki musahabe programları yapılır. 60’li yıllara girerken radyoda mevlit yayını söz konusu olur, sahur programları yayınlanır. Kıbrıs şehitleri için yapılan canlı mevlit yayını ise televizyon için milat sayılır. Gazeteler, bir yandan ramazan ve cuma günleri sayfalarında dini ve ahlaki konulara yer vermeye devam ederken radyo ve televizyon da her an müdahaleye açık kısıtlı ve ürkek yayınlarını sürdürür. İlk iftar programı 1975’te yayına girer; kuran tilaveti, ezan sesleri, ilahiler, sohbetler artık yayınlanabilir hale gelmiştir. 80’li yıllar dini yayın ve programların çeşitlendiği ve sürelerinin arttığı yıllardır. İftar, sahur ve kadir geceleri yapılan canlı mevlit yayınlarına cuma günleri düzenli yayınlanan İnanç Dünyası programı da eklenir. Çok kanallı televizyon dönemiyle dini ağırlıklı yayıncılık yapan kimi kanallar ortaya çıkar ve TRT’nin dini program formatını iyiden iyiye dönüştürürler. 90’lı yıllar özel radyo ve televizyonlarla birlikte dinsel yayın yapan tematik kanalların çoğalmaya başladığı yıllar olarak akıllarda kalır. Dini yayıncılık, İslami medya gibi terimler yavaş yavaş boy gösterirken, bilinen manevi ve ahlaki yayın nitelemesi doğrudan dini yayıncılık olgusuna evrilir”
“Dijital teknolojiler, dinsel yayın platformlarını kuşattı”
Öte yandan 60’lı yıllardaki hazretli filmler ile 70’li yıllardaki milli sinema ve 90’lı yıllardaki dini filmleri de unutmamak gerekir. 20. Yüzyılın ikinci yarısına yayılan milli ve dini sinema ekolleri dinselin medyatik görünümü için de temel basamaklar arasında yer alır. 2000’li yıllar ise artık elektronikten dijitale doğru uzanıldığı yıllardır ve sonunda dijital teknolojiler her yanı kuşattığı gibi dinsel yayın platformlarını da kuşatır. Dinsel yayıncılık, zamanla tekilleşme eğilimi gösterecek dijital yeni mecraya göre yeniden şekillenir, etkileşimli program ve ortamlarla dönüşümünü sürdürür, deyim yerindeyse başkalaşır, popülerleşir.
“Medya, dinsele ihtiyaç duyar”
Medya, başka konulara olduğu kadar dinsele de ihtiyaç duyar kuşkusuz; kendi faydacılığını ve doğrularını göz ardı etmeden dinsele de kapılarını aralar. Dinsel ise medyada toplumsal bir talebe karşılık olarak kendini gösterir; toplumsal görgünün bir yansıması olarak ortaya çıkar bir bakıma. Toplumun medyadan dinsellik beklentisi arttıkça, medya da dinsele alan açmaya mecbur kalmıştır. Medya için dinsel, konulardan bir konuyken, dinsel için medya vazgeçilmez bir araç durumuna gelmiştir. Bir yandan da aracın isterleri galebe çalmış, dinsel medyaya göre şekillenmek zorunda kalmıştır. Medyaya göre şekil alan dinsel her zamanki yapısından farklı bir format kazanmış ve doğal olarak medyatikleşmiştir; mesajını medyadan ulaştırmaya çalışırken, kendisi medyanın sıradan bir mesajı haline gelmiştir. Mevlit yayınından bayram kutlamalarına dek bir dizi dinsellik paradigması, dinin değil de medyanın vazettiği, medyatik vaizlerin vazettiği doğrularla kamusallaşmış ve böylelikle medyanın mesajı dinin mesajının önüne geçmiş, gerçek dinin mesajı medyatik mesajlarla örselenmiştir. Medyanın dinsel mesajı, gerçek dini perdeleyerek medyatikleştirmiştir
Diji-mümin, diji-ibadet
Dinsel ya da ritüel olan ne varsa bilinen mevcut hassasiyetlerle değil dijital medyanın hassasiyetleriyle şekillendi. Sadece dini bilgi değil dini pratik ve uygulamalar da dijital imkanlara ya da açık deyişle dijital himmete muhtaç hale geldi. Tesbih çekmeden kurban kesmeye dek bir dizi ibadet, dijital ibadet cüzlerine dönüştü. Dijital ibadet taşınabilir araçların mündemiç yapısında kolaylıkla gerçekleşebilme özelliği yaşadı ve dijitalleşmiş dijimüminler, dijitalleştirdikleri dijibadetlerini dijitalleşilebilen her zaman ve uzamda gerçekleştirmeye koyuldular. Cuma hutbesi dinlerken yapılan selfiler, şeytan taşlamaya ya da kabenin duvarına dek yaklaştı ve edep ve erkana mugayir biçimde yayıldı; yadırganmaz hale geldi, deyim yerindeyse meşrulaştı ve bir ibadet rüknüne, ibadetin olmazsa olmaz söylemine eklemlendi. İzlenme hazzı ibadet iştigalinin önüne geçti. Dijital ibadet için paylaşım ve kayıt dijital dinselin emir ve yasakları için önkoşuldu çünkü. Dijimümin artık dijiibadetin söylem ve gereklerini dijitalleşmenin emir ve yasakları çerçevesinde yerine getiriyor; müminliğini dijital sosyal ağların paylaşımlarında göstermek zorunda hissediyor, dijital kayıt ve tanıklara ihtiyaç duyuyordu.
Kur’an okuma yarışması
Kuran’ı güzel okuma yarışmaları birçok ülkede yapıldığı gibi ülkemiz de çeşitli düzeylerde yapılagelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2009 yılından bu yana düzenlediği Uluslararası Hafızlık ve Kur'an-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması da artık gelenekselleşti örneğin. Bu ve benzeri yarışmalar her düzeyde kendi mecrasında akıp giderken geçtiğimiz ramazan ayında Türkiye televizyonlarında formatı farklı bir yarışma programına tanıklık edildi. Formatın farklılığı bugüne dek yapılan Kuran ya da ilahi okuma yarışmalarından oldukça farklıydı. Alışkanlıkları dönüştüren bir yarışma tasarımı bu kez Kuran’ı güzel okuma konseptiyle gerçekleşti. Daha çok örtülü kadın izleyiciler, jürinin yer yer sert eleştirileri, heyecanı diri tutmaya çalışan sunucular ve ödül için canhıraş çaba içinde olan mahcup ama hedefe kilitli yarışmacılar. Genç hafızlar ya da karîlerin medyatik yarışmacı olarak, erişkin hocaların medyatik jüri olarak ikame edildiği program sunucu, seyirci ve yetiştirici aktörlerden oluşuyordu. Mekanın abartılı dekoru ve kişilerin mekanda konumlanma ve giyim tarzları geleneksel kuran okuma yarışma edebini medyatik terbiyeyle yoğuruyordu. Din-eğlence formatlı yarışmada zaman zaman sunucudan ‘şimdi söz Kuran’ın’ gibi bir start sözü ya da jüriden yarışmacıya hitaben ‘daha güzel bir ayet bulamadınız mı’ gibi uyarıcı bir söz işitebiliyordunuz. Belki sadece alkış yoktu geleneğe aykırı olmayan, bir de izleyici hanımların örtüleri. Yarışmanın, güzel ve neşeli ramazan akşamlarını idrak etme imkanı veren eğlenceli bir formatta olduğu öne sürülebilir ancak değerlerin yüceltildiği zamanlardan geçerken mevcudu değersizleştirme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bir eğlence formatının meşrulaştırılma girişimi olarak da düşünülebileceği aşikardır. Gösteri için bile okunsa, Kuran’ın mana ve faziletine bir halel gelmez elbet ama gayet iyi biliyoruz ki gösteri/ş için kuran okunmaz, gelenekte böyledir, bugün de böyle olmalıdır. Din eğlenselleştirilirse, eğlence kolaylıkla dinselleşebilir. Eğlenselleşen din, son tahlilde, salt kültürel bir olguya dönüşmüş ya da popülarize edilmeye yatkın folklorik bir din haline gelmiş demektir.
Sosyal medya ritüelleri
Dijital medyanın sunduğu imkanlar arasında sosyal medyanın yeri hiç tartışmasız dinsel için de son derece önemli. Dinsel olan ve dinsel alan içinde ne varsa sosyal medyada da var kuşkusuz. Selamlama, hayırlama gibi dinsele ilişkin sıradan yaşam ritüellerinden dua, ibadet gibi dinsel ritüellere, nişan, düğün, evlilik gibi dinsel/toplumsal ritüellere dek sayısız ritüel dönüştü ya da başkalaştı. Sadece komşu ve yakınların bilmesi gereken kimi törensel uygulamalar, dile ve gönüle dokunmayan sayısız sanal komşu ve yakınların bilgi ve görüşüne sunulur oldu ya da tanınmayan/bilinmeyen sanal gezginlerin gözetlemesine. Dinsel düzlemde mahremiyetten teşhire, şeffaflıktan ifşaya, şöhretten gösterişe dek bir dizi olguyu yeniden düşünme imkanı veren sayısız paylaşım forumlar, bloglar, mikromesajlar gibi sosyal ağlar aracılığıyla cümle sanal aleme bırakılıyor artık. Sosyal medyanın mümin nesli, örneğin evliliğe adım atarken, komşu ve yakınlarının tanıklığıyla yetinmiyor, evliliklerini sanal tanıklığa arz etme ihtiyacı duyuyor; kendi zamanının müminleri olarak dinsel algı ve anlayışı sosyal medyanın dayatmaları ve kendi oluşturdukları içeriklerle yeniden inşa ediyorlar. Sosyal medya ritüelleri, böylece, mahremiyetten ifşaya dek bildik dinsel rükünleri başkalaştırmış gibi görünüyor. Sosyal medya müminleri, bildik dinsel rükünleri mecranın ritüellerine uyarladılar çünkü. Çeşitli gün ve vakitlerdeki dua paylaşımları gibi. Sosyal medya kendi ritüellerini dayatırken, içerik üretme özgürlükleri olan mümin kullanıcılar da özgürce içerik ürettikleri yanılsamasıyla mecraya neredeyse tamamen teslim oldular ve maalesef mecranın dayatmalarını ıskat eden sahih yorumlar, sahih kullanım biçimleri geliştiremediler. Beytullah’tan, Vakfe’den, Arafat’tan fotoğraf ve selfi paylaşanların sayısının günden güne artması, mecraya gönüllü teslimiyetin hangi aşamaya geldiğinin göstergesidir. Fotoğraf ve selfi paylaşım çılgınlığı hem bildik ritüellerin nasıl dönüştüğünü, hem de ibadet rükünlerine nasıl eklemlendiğini anlamak bakımından temel örnek niteliğindedir. Bir müminin ilahi iradenin tanıklığının üstünde sanal bir tanıklığa ram olması, mevcut ritüel ve rükünlerin kolaylıkla dönüşebileceği anlamı taşır. Sosyal paylaşım ibadetin rüknüne eklemlenince örneğin, bir selfinin mukaddes bir mekana -Kabe’ye, Kubbe-i hadra’ya mesela- sırt dönülerek gerçekleştirmenin adaba uygunluğunu tartışmak bile anlamsızlaşacaktır.
Dijitalleşen dinselin geleceği
Dinselliğin dijital medyada nereye gittiğini ve nereye varacağını düşlemek bugünkü dijital teknolojilerin gelişim seyrini tahmin etmek denli güç. Sosyal medyaya henüz alışmışken, yapay zekanın ve VR teknolojinin hayatımıza girmesiyle öngörülemez bir dünyaya doğru gittiğimizi bir kez daha idrak etmiş olduk. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen dijital teknolojilerin dinsel alanı etkilemeyeceği düşünülemez. Dinsel alanın mekanikten elektroniğe oradan dijitale uzanan birlikteliğini şöyle bir hatırlayacak olursak; ezan ve namaz vakitlerinin güneş hareketlerinden değil de saatlerden anlaşılmaya başlandığı geçiş günlerini çok gerilerde bıraktık. Saatler evlere de camilere de girdi, sarkaç sesleri ibadetin maneviyatına karıştı. Vakitler, sonraları, kıpkırmızı ışıklar saçan ve mekan ile halvet olamamış elektronik panolardan öğrenilir oldu. Müminler tesbihatlarını elektronik aletlerle sosyal yaşam alanlarına taşıdılar. Kıble pusulalı seccadelere namaz kıldıran elektronik seccadeler eklemlendi. Minarelerin hoparlörlerine sesin nereden verildiği, ezanın nerden okunduğu bilinmez oldu. Müminler kimi kez gerçek vaiz yüzüne hasret kaldı. Rahlelerde tabletler görülür oldu, ellerde akıllı telefonlarla mukabeleler yapılır, dua okuyan klimalı tabutlar icat edilir oldu…
Robot din adamları
Henüz başlangıç düzeyinde olan dini bilgi ve hizmet ile donanmış mevcut robot din adamlarının getiri götürüleri düşünmeli ve yapay zeka rüzgarına hazır olunmalıdır. Robot imamlar, robot müezzinler, robot vaizler gibi bir dizi yapay zekayla mücehhez dinsel aktörden söz edebilecek miyiz bugün ya da bir mümin VR teknolojileriyle camiye gitmeksizin evinden camideki safa katılabilecek midir, dahası Kabe’de tavaf edebilecek midir gibi çok tartışılacak konu önümüze çıkacağa benziyor. Bu süreçte, dijital teknolojiler ile beslenen dijital medya da dinsel alanı bolca güncelleyerek geleceğin dijital müminini tasarlayacaktır kuşkusuz. Önce akla ve izana muhtaç gibi görünen dijital ibadet biçimleri, esasa ilişkin rükünleri inkıtaa uğratmamak kaydıyla zamanla -öncekilerin radyo, televizyon, sinema da dahil teknolojik gelişmelere direnemedikleri gibi- meşrulaşacaktır.
“Medya dindarlığı, dijital müminliğe evriliyor”
Medyasız yapamıyoruz ve dijital köleliğimizin kulluğa evrildiği bir dönemden geçiyoruz. Gönüllü bir dijital kulluk içindeyiz. Doğal olarak dinsel alan da medyatik mümin de bu tavsiften üzerine düşeni alıyor. Medya dindarlığı dijital müminliğe evriliyor. Dinsel icap, hüküm ve rükünler ancak dijitalleştikçe karşılık bulmaya başlıyor. Dijital teknoloji dinden bir cüz haline geliyor. Mahremiyetten gösterişe, teşhirden şöhrete, ticaretten tasarıma dek birçok dijital imkanın içinde kendini var etmeye çalışan bugünün mümini de bir dijimümin olarak ortaya çıkıyor. Dijimüminin, bile isteye ya da ister istemez maruz kaldığı medyatik mesajlar her zaman medyanın ve medyatik imkanların isterleri doğrultusunda gerçekleşiyor.
“Dijital perdeler hakikati, dini örtemez, ama dijitalliğe mahkum müminin muhatap olduğu dinseli belirleyebilir”
Dinsel içerik yöneticileri ya da eşik bekçilerinin sahih müdahaleleri medyanın bütüncül söyleminin önünde imha oluyor ve baskın söylem karşısında dinsel söylemin sesini duyurmasının önü kesilmiş, dinsel hakikatin üzeri dijital bir perdeyle örtülmüş oluyor. Hakikatin perdelenmesi, örtülmesi ya da hakikate karşı körleşme gibi metaforik terimler, dijital iktidarın söylem gücünü teslim etmek içindir, yoksa dijital perdeler elbette hakikati perdeleyemez, dini örtemez, ama dijitalliğe mahkum müminin muhatap olduğu dinseli belirleyebilir, medyatik dinselliğini her an yeniden inşa edebilir.
Vurgulanması gereken nokta
Ayrıca vurgulamak gerekirse, iman da din de sahibinindir, sahibinin korumasındadır. Mümin medyatikleşse de dijitalleşse de öz dindedir. O öze ulaşmaya çalışan her dijital müminin dinselliğini sorgulayacağı, kendine yeniden yol çizeceği öz yerli yerinde durmaktadır. Kaynaklar hülasa edildiğinde ilahtan kitaba, kitaptan elçiye, elçiden yeryüzünün halifelerine dek her şey ortadadır. Din hiçbir zaman bu anlamda dijitalleşmez, dine ait olan ne varsa, dinsel olan ne varsa, dinsellik kapsamında ne varsa onlar dijitalleşir, dijitalleşmeden etkilenir, dijitale göre evrilir, dijtalin isterleri doğrultusunda şekillenir ama esas hüküm ve rükünler değişmez, özünde hak bulunan hakikat değişmez, hakkın hakikati değişmez. Değişen sadece araçlardır, şekillenen ya da örselenen sadece dinsel olandır, din değildir. Dinsel alanda değişen ne varsa dinsellik kapsamındadır. Din değişmez, öz değişmez, dinsellik değişir, ortam ve araçlarla başkalaşır, başkalaştırılır. Söylemeye çalıştığımız bu değişimin ifadesinden ibarettir.
“Bugün araçlar değişmiş, dijitalleşmiş, müminin gerçek din anlayışı değişmemiştir”
Mümin için bügünkü dijital imtihan dünkü müminin imtihanından daha ağır değildir. Gerçek din, her müminin asırlar boyu her dönemde özlemini duyduğu ancak sadece kendi zamanının mümini olarak yaşamaya çalıştığıdır. Bugün araçlar değişmiş, dijitalleşmiş, müminin gerçek din arayışı değişmemiştir. Müminin gerçek dine ulaşma azmi her dönemde olduğu gibi bugün de sürmektedir. Bugünkü arayışın kimi zaman önünü kapatan, kimi zaman da açan devasa bir dijital medya düzlemi vardır. Artık bunun iyice bilinmesi gerekir, çünkü gerek arayış gerekse mücadele onun kaotik düzeni üzerinden şekillenmektedir.
Medya ve tefekkür meselesi
Medya ile dinin ilişkisi zaten başından beri sorunlu olmuştur ama bu ilişkide medya her araç ve ortam kadar günahkardır. Salt ve yegane günahkar medya değildir. Olmayanı da oluyor haline getirmez. Medya dinseli konumlandırır kuşkusuz, onu istismar da eder, her şey görünür olsun istediğinden mahremiyeti de inkar eder, hakikati de. Medyanın hakikati kendi hakikatidir ve medya tefekkür etmez, tefekküre kapalıdır; kaygısı, dinseli tefekkür etmek de değildir, sadece onu terennüm edebilir. Salt dinsele yoğunlaşmaz ama onu ihtiyacı doğrultusunda araçsallaştırır. Kendi rükünlerini doğal olarak dinsele dayatır ama asla dinseli tefekkür etmez. Dinsel tefekkürü öncelemeye çalışan medyatik içerikler de bu yüzden çoğu kez güdük ve eksik kalır; kitlelere arzulanan düzeyde erişmez.
"Sahih bir medyatik din dili bulmak için geç kalınmış olduğu aşikardır"
Din adına yeniden düşünme, medyatik düzeyde dinsel düşünme ya da sahih bir medyatik din dili bulmak için medyatik bir din söylemi oluşturmakta geç kalınmış olduğu aşikardır. Bir ayıklanma dönemine girmek yerindedir. Eski yüklerden kurtulma/arınma dönemi her düzeyde olduğu gibi medya ile dinselin ilişkilerinde de yaşanmalı, her düzeydeki olumsuz unsurlardan temizlenmeye çalışılmalıdır. Kararlı bir silkinme şart ise bugüne dek yapılan olumsuz popüler uygulamalardan ve öncelikle, bilinirlik ve görünürlük arzusundan uzaklaşmak şarttır. Dinsel mümessillerin ya da dinsel oluşumların değil, bizzat dinin hakikatinin bilinirliği ve görünürlüğü esastır. Kendi hakikat ve şöhretlerinin ya da çıkarlarının peşine düşenlerin dinsel hakikati gölgeledikleri ya da tehdit ettikleri ve gelecek nesilleri dinden de dinselden de soğuttukları aşikardır. Böylesi tutumlardan uzaklaşma, medyanın muktedir diline rağmen, mevcut dil ve üslup sarmalından silkinip sahih bir medya dili ve üslubuna ulaşma imkanı verecek, medyayı ister istemez sahih bir dönüşüme zorlayacaktır. Medya kendi dilini dayatmak yerine, dinselin sahih dili ve söylemine kapılarını aralamak zorunda kalacaktır. Aksi durumda medyatik din dilinin ifsat edici değerleri gerçek dinin değerlerine galebe çalmaya devam edecektir. Kaybeden de hiç kuşkusuz yine müminler olacaktır.
“Dijitalleşme fıkhı ile ilgili bir komisyon kurulmalıdır”
Mahremiyetten şöhrete, reklamdan ticarete dek bir dizi mevcut olumsuz uygulama, medyayla tanışmada yaşanan acemilik dönemi olarak telakki edilmeli ve dine de dinsele de zarar veren uygulamalardan tez elden uzaklaşılmalıdır. Gerçek dinin sahih medyatik dilini ve makbul söylemini bulmak için bireysel ve özellikle kurumsal çabalar gösterilmeli, hakikatli bir tefekkür içine girilmelidir, deyim yerindeyse fıkhedilmelidir. Yegane hedefin dinin sahibinin razı olacağı sahih dil ve söyleme ulaşmak olması gerektiği bilinciyle bir internet fıkhı, bir sosyal medya fıkhı geliştirilmeli, daha da ötesinde bir dijitalleşme fıkhı üzerine çokça ama çokça kafa yorulmalıdır. Kurumsal bir çatı altında internet ve dijitalleşme fıkhı ile ilgili bir komisyon kurulmalı ve düzenlenecek çalıştaylarla yola çıkılmalıdır –(bu güne dek sosyal medya ile irtibatın nasıl olması gerektiğine dair pek bir şey demeyen) DİB bu iş için tek adres olmalıdır, zira konu, dinsel oluşumların kendi hakikatlerine bırakılmayacak denli nazik ve önemlidir.
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız…
Çemdereli’ye, özel teşekkür İletişim alanında kaynak eserler veren Prof. Dr. Mete Çamdereli, medya ve din alanında yaptığı çalışmalarla da disiplinler arası araştırmalara önemli katkılar sağlıyor.
2014 yılında “Medya ve Din”; 2015 yılında “Dijitalleşen Din” kitaplarında editörlük yapan Çamdereli, Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen “Medya ve Din Sempozyumu”nda da görev almıştı.
Çamdereli ayrıca, 2017 yılında kurulan “Medya ve Din Araştırmaları Merkezi”nin danışma kurulunda yer alıyor.
islamvemedya.com olarak, hocamıza çalışmalarından ve alana katkılarından dolayı özel olarak teşekkür ediyoruz.
Dijital ya da geleneksel olsun, kapsayıcı anlamıyla medyanın, dinselin önünde hem büyük bir imkan hem de büyük bir engel olarak durduğunu ifade eden Çamdereli, “Dinselin medya ile imtihanı başından beri ağır geçmiş, temsil ve konumlandırılma biçimi her zaman sorunlu olmuştur” dedi.
Bu sorun yumağını anlayabilmek için öncelikle dinselin medyatikleşme ve dijitalleşme özelliğini anlamaya gerek duyulduğunu belirten Çamdereli’nin makalesinden öne çıkanlar şöyle:
“Medyada dini içerikli yayın ve programlar, gazeteleri saymazsak ilk olarak 1950’de Ankara Radyosu’nda başlar. Kuran okunur, dini ve ahlaki musahabe programları yapılır. 60’li yıllara girerken radyoda mevlit yayını söz konusu olur, sahur programları yayınlanır. Kıbrıs şehitleri için yapılan canlı mevlit yayını ise televizyon için milat sayılır. Gazeteler, bir yandan ramazan ve cuma günleri sayfalarında dini ve ahlaki konulara yer vermeye devam ederken radyo ve televizyon da her an müdahaleye açık kısıtlı ve ürkek yayınlarını sürdürür. İlk iftar programı 1975’te yayına girer; kuran tilaveti, ezan sesleri, ilahiler, sohbetler artık yayınlanabilir hale gelmiştir. 80’li yıllar dini yayın ve programların çeşitlendiği ve sürelerinin arttığı yıllardır. İftar, sahur ve kadir geceleri yapılan canlı mevlit yayınlarına cuma günleri düzenli yayınlanan İnanç Dünyası programı da eklenir. Çok kanallı televizyon dönemiyle dini ağırlıklı yayıncılık yapan kimi kanallar ortaya çıkar ve TRT’nin dini program formatını iyiden iyiye dönüştürürler. 90’lı yıllar özel radyo ve televizyonlarla birlikte dinsel yayın yapan tematik kanalların çoğalmaya başladığı yıllar olarak akıllarda kalır. Dini yayıncılık, İslami medya gibi terimler yavaş yavaş boy gösterirken, bilinen manevi ve ahlaki yayın nitelemesi doğrudan dini yayıncılık olgusuna evrilir”
“Dijital teknolojiler, dinsel yayın platformlarını kuşattı”
Öte yandan 60’lı yıllardaki hazretli filmler ile 70’li yıllardaki milli sinema ve 90’lı yıllardaki dini filmleri de unutmamak gerekir. 20. Yüzyılın ikinci yarısına yayılan milli ve dini sinema ekolleri dinselin medyatik görünümü için de temel basamaklar arasında yer alır. 2000’li yıllar ise artık elektronikten dijitale doğru uzanıldığı yıllardır ve sonunda dijital teknolojiler her yanı kuşattığı gibi dinsel yayın platformlarını da kuşatır. Dinsel yayıncılık, zamanla tekilleşme eğilimi gösterecek dijital yeni mecraya göre yeniden şekillenir, etkileşimli program ve ortamlarla dönüşümünü sürdürür, deyim yerindeyse başkalaşır, popülerleşir.
“Medya, dinsele ihtiyaç duyar”
Medya, başka konulara olduğu kadar dinsele de ihtiyaç duyar kuşkusuz; kendi faydacılığını ve doğrularını göz ardı etmeden dinsele de kapılarını aralar. Dinsel ise medyada toplumsal bir talebe karşılık olarak kendini gösterir; toplumsal görgünün bir yansıması olarak ortaya çıkar bir bakıma. Toplumun medyadan dinsellik beklentisi arttıkça, medya da dinsele alan açmaya mecbur kalmıştır. Medya için dinsel, konulardan bir konuyken, dinsel için medya vazgeçilmez bir araç durumuna gelmiştir. Bir yandan da aracın isterleri galebe çalmış, dinsel medyaya göre şekillenmek zorunda kalmıştır. Medyaya göre şekil alan dinsel her zamanki yapısından farklı bir format kazanmış ve doğal olarak medyatikleşmiştir; mesajını medyadan ulaştırmaya çalışırken, kendisi medyanın sıradan bir mesajı haline gelmiştir. Mevlit yayınından bayram kutlamalarına dek bir dizi dinsellik paradigması, dinin değil de medyanın vazettiği, medyatik vaizlerin vazettiği doğrularla kamusallaşmış ve böylelikle medyanın mesajı dinin mesajının önüne geçmiş, gerçek dinin mesajı medyatik mesajlarla örselenmiştir. Medyanın dinsel mesajı, gerçek dini perdeleyerek medyatikleştirmiştir
Diji-mümin, diji-ibadet
Dinsel ya da ritüel olan ne varsa bilinen mevcut hassasiyetlerle değil dijital medyanın hassasiyetleriyle şekillendi. Sadece dini bilgi değil dini pratik ve uygulamalar da dijital imkanlara ya da açık deyişle dijital himmete muhtaç hale geldi. Tesbih çekmeden kurban kesmeye dek bir dizi ibadet, dijital ibadet cüzlerine dönüştü. Dijital ibadet taşınabilir araçların mündemiç yapısında kolaylıkla gerçekleşebilme özelliği yaşadı ve dijitalleşmiş dijimüminler, dijitalleştirdikleri dijibadetlerini dijitalleşilebilen her zaman ve uzamda gerçekleştirmeye koyuldular. Cuma hutbesi dinlerken yapılan selfiler, şeytan taşlamaya ya da kabenin duvarına dek yaklaştı ve edep ve erkana mugayir biçimde yayıldı; yadırganmaz hale geldi, deyim yerindeyse meşrulaştı ve bir ibadet rüknüne, ibadetin olmazsa olmaz söylemine eklemlendi. İzlenme hazzı ibadet iştigalinin önüne geçti. Dijital ibadet için paylaşım ve kayıt dijital dinselin emir ve yasakları için önkoşuldu çünkü. Dijimümin artık dijiibadetin söylem ve gereklerini dijitalleşmenin emir ve yasakları çerçevesinde yerine getiriyor; müminliğini dijital sosyal ağların paylaşımlarında göstermek zorunda hissediyor, dijital kayıt ve tanıklara ihtiyaç duyuyordu.
Kur’an okuma yarışması
Kuran’ı güzel okuma yarışmaları birçok ülkede yapıldığı gibi ülkemiz de çeşitli düzeylerde yapılagelmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2009 yılından bu yana düzenlediği Uluslararası Hafızlık ve Kur'an-ı Kerim'i Güzel Okuma Yarışması da artık gelenekselleşti örneğin. Bu ve benzeri yarışmalar her düzeyde kendi mecrasında akıp giderken geçtiğimiz ramazan ayında Türkiye televizyonlarında formatı farklı bir yarışma programına tanıklık edildi. Formatın farklılığı bugüne dek yapılan Kuran ya da ilahi okuma yarışmalarından oldukça farklıydı. Alışkanlıkları dönüştüren bir yarışma tasarımı bu kez Kuran’ı güzel okuma konseptiyle gerçekleşti. Daha çok örtülü kadın izleyiciler, jürinin yer yer sert eleştirileri, heyecanı diri tutmaya çalışan sunucular ve ödül için canhıraş çaba içinde olan mahcup ama hedefe kilitli yarışmacılar. Genç hafızlar ya da karîlerin medyatik yarışmacı olarak, erişkin hocaların medyatik jüri olarak ikame edildiği program sunucu, seyirci ve yetiştirici aktörlerden oluşuyordu. Mekanın abartılı dekoru ve kişilerin mekanda konumlanma ve giyim tarzları geleneksel kuran okuma yarışma edebini medyatik terbiyeyle yoğuruyordu. Din-eğlence formatlı yarışmada zaman zaman sunucudan ‘şimdi söz Kuran’ın’ gibi bir start sözü ya da jüriden yarışmacıya hitaben ‘daha güzel bir ayet bulamadınız mı’ gibi uyarıcı bir söz işitebiliyordunuz. Belki sadece alkış yoktu geleneğe aykırı olmayan, bir de izleyici hanımların örtüleri. Yarışmanın, güzel ve neşeli ramazan akşamlarını idrak etme imkanı veren eğlenceli bir formatta olduğu öne sürülebilir ancak değerlerin yüceltildiği zamanlardan geçerken mevcudu değersizleştirme tehlikesiyle karşı karşıya bırakan bir eğlence formatının meşrulaştırılma girişimi olarak da düşünülebileceği aşikardır. Gösteri için bile okunsa, Kuran’ın mana ve faziletine bir halel gelmez elbet ama gayet iyi biliyoruz ki gösteri/ş için kuran okunmaz, gelenekte böyledir, bugün de böyle olmalıdır. Din eğlenselleştirilirse, eğlence kolaylıkla dinselleşebilir. Eğlenselleşen din, son tahlilde, salt kültürel bir olguya dönüşmüş ya da popülarize edilmeye yatkın folklorik bir din haline gelmiş demektir.
Sosyal medya ritüelleri
Dijital medyanın sunduğu imkanlar arasında sosyal medyanın yeri hiç tartışmasız dinsel için de son derece önemli. Dinsel olan ve dinsel alan içinde ne varsa sosyal medyada da var kuşkusuz. Selamlama, hayırlama gibi dinsele ilişkin sıradan yaşam ritüellerinden dua, ibadet gibi dinsel ritüellere, nişan, düğün, evlilik gibi dinsel/toplumsal ritüellere dek sayısız ritüel dönüştü ya da başkalaştı. Sadece komşu ve yakınların bilmesi gereken kimi törensel uygulamalar, dile ve gönüle dokunmayan sayısız sanal komşu ve yakınların bilgi ve görüşüne sunulur oldu ya da tanınmayan/bilinmeyen sanal gezginlerin gözetlemesine. Dinsel düzlemde mahremiyetten teşhire, şeffaflıktan ifşaya, şöhretten gösterişe dek bir dizi olguyu yeniden düşünme imkanı veren sayısız paylaşım forumlar, bloglar, mikromesajlar gibi sosyal ağlar aracılığıyla cümle sanal aleme bırakılıyor artık. Sosyal medyanın mümin nesli, örneğin evliliğe adım atarken, komşu ve yakınlarının tanıklığıyla yetinmiyor, evliliklerini sanal tanıklığa arz etme ihtiyacı duyuyor; kendi zamanının müminleri olarak dinsel algı ve anlayışı sosyal medyanın dayatmaları ve kendi oluşturdukları içeriklerle yeniden inşa ediyorlar. Sosyal medya ritüelleri, böylece, mahremiyetten ifşaya dek bildik dinsel rükünleri başkalaştırmış gibi görünüyor. Sosyal medya müminleri, bildik dinsel rükünleri mecranın ritüellerine uyarladılar çünkü. Çeşitli gün ve vakitlerdeki dua paylaşımları gibi. Sosyal medya kendi ritüellerini dayatırken, içerik üretme özgürlükleri olan mümin kullanıcılar da özgürce içerik ürettikleri yanılsamasıyla mecraya neredeyse tamamen teslim oldular ve maalesef mecranın dayatmalarını ıskat eden sahih yorumlar, sahih kullanım biçimleri geliştiremediler. Beytullah’tan, Vakfe’den, Arafat’tan fotoğraf ve selfi paylaşanların sayısının günden güne artması, mecraya gönüllü teslimiyetin hangi aşamaya geldiğinin göstergesidir. Fotoğraf ve selfi paylaşım çılgınlığı hem bildik ritüellerin nasıl dönüştüğünü, hem de ibadet rükünlerine nasıl eklemlendiğini anlamak bakımından temel örnek niteliğindedir. Bir müminin ilahi iradenin tanıklığının üstünde sanal bir tanıklığa ram olması, mevcut ritüel ve rükünlerin kolaylıkla dönüşebileceği anlamı taşır. Sosyal paylaşım ibadetin rüknüne eklemlenince örneğin, bir selfinin mukaddes bir mekana -Kabe’ye, Kubbe-i hadra’ya mesela- sırt dönülerek gerçekleştirmenin adaba uygunluğunu tartışmak bile anlamsızlaşacaktır.
Dijitalleşen dinselin geleceği
Dinselliğin dijital medyada nereye gittiğini ve nereye varacağını düşlemek bugünkü dijital teknolojilerin gelişim seyrini tahmin etmek denli güç. Sosyal medyaya henüz alışmışken, yapay zekanın ve VR teknolojinin hayatımıza girmesiyle öngörülemez bir dünyaya doğru gittiğimizi bir kez daha idrak etmiş olduk. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen dijital teknolojilerin dinsel alanı etkilemeyeceği düşünülemez. Dinsel alanın mekanikten elektroniğe oradan dijitale uzanan birlikteliğini şöyle bir hatırlayacak olursak; ezan ve namaz vakitlerinin güneş hareketlerinden değil de saatlerden anlaşılmaya başlandığı geçiş günlerini çok gerilerde bıraktık. Saatler evlere de camilere de girdi, sarkaç sesleri ibadetin maneviyatına karıştı. Vakitler, sonraları, kıpkırmızı ışıklar saçan ve mekan ile halvet olamamış elektronik panolardan öğrenilir oldu. Müminler tesbihatlarını elektronik aletlerle sosyal yaşam alanlarına taşıdılar. Kıble pusulalı seccadelere namaz kıldıran elektronik seccadeler eklemlendi. Minarelerin hoparlörlerine sesin nereden verildiği, ezanın nerden okunduğu bilinmez oldu. Müminler kimi kez gerçek vaiz yüzüne hasret kaldı. Rahlelerde tabletler görülür oldu, ellerde akıllı telefonlarla mukabeleler yapılır, dua okuyan klimalı tabutlar icat edilir oldu…
Robot din adamları
Henüz başlangıç düzeyinde olan dini bilgi ve hizmet ile donanmış mevcut robot din adamlarının getiri götürüleri düşünmeli ve yapay zeka rüzgarına hazır olunmalıdır. Robot imamlar, robot müezzinler, robot vaizler gibi bir dizi yapay zekayla mücehhez dinsel aktörden söz edebilecek miyiz bugün ya da bir mümin VR teknolojileriyle camiye gitmeksizin evinden camideki safa katılabilecek midir, dahası Kabe’de tavaf edebilecek midir gibi çok tartışılacak konu önümüze çıkacağa benziyor. Bu süreçte, dijital teknolojiler ile beslenen dijital medya da dinsel alanı bolca güncelleyerek geleceğin dijital müminini tasarlayacaktır kuşkusuz. Önce akla ve izana muhtaç gibi görünen dijital ibadet biçimleri, esasa ilişkin rükünleri inkıtaa uğratmamak kaydıyla zamanla -öncekilerin radyo, televizyon, sinema da dahil teknolojik gelişmelere direnemedikleri gibi- meşrulaşacaktır.
“Medya dindarlığı, dijital müminliğe evriliyor”
Medyasız yapamıyoruz ve dijital köleliğimizin kulluğa evrildiği bir dönemden geçiyoruz. Gönüllü bir dijital kulluk içindeyiz. Doğal olarak dinsel alan da medyatik mümin de bu tavsiften üzerine düşeni alıyor. Medya dindarlığı dijital müminliğe evriliyor. Dinsel icap, hüküm ve rükünler ancak dijitalleştikçe karşılık bulmaya başlıyor. Dijital teknoloji dinden bir cüz haline geliyor. Mahremiyetten gösterişe, teşhirden şöhrete, ticaretten tasarıma dek birçok dijital imkanın içinde kendini var etmeye çalışan bugünün mümini de bir dijimümin olarak ortaya çıkıyor. Dijimüminin, bile isteye ya da ister istemez maruz kaldığı medyatik mesajlar her zaman medyanın ve medyatik imkanların isterleri doğrultusunda gerçekleşiyor.
“Dijital perdeler hakikati, dini örtemez, ama dijitalliğe mahkum müminin muhatap olduğu dinseli belirleyebilir”
Dinsel içerik yöneticileri ya da eşik bekçilerinin sahih müdahaleleri medyanın bütüncül söyleminin önünde imha oluyor ve baskın söylem karşısında dinsel söylemin sesini duyurmasının önü kesilmiş, dinsel hakikatin üzeri dijital bir perdeyle örtülmüş oluyor. Hakikatin perdelenmesi, örtülmesi ya da hakikate karşı körleşme gibi metaforik terimler, dijital iktidarın söylem gücünü teslim etmek içindir, yoksa dijital perdeler elbette hakikati perdeleyemez, dini örtemez, ama dijitalliğe mahkum müminin muhatap olduğu dinseli belirleyebilir, medyatik dinselliğini her an yeniden inşa edebilir.
Vurgulanması gereken nokta
Ayrıca vurgulamak gerekirse, iman da din de sahibinindir, sahibinin korumasındadır. Mümin medyatikleşse de dijitalleşse de öz dindedir. O öze ulaşmaya çalışan her dijital müminin dinselliğini sorgulayacağı, kendine yeniden yol çizeceği öz yerli yerinde durmaktadır. Kaynaklar hülasa edildiğinde ilahtan kitaba, kitaptan elçiye, elçiden yeryüzünün halifelerine dek her şey ortadadır. Din hiçbir zaman bu anlamda dijitalleşmez, dine ait olan ne varsa, dinsel olan ne varsa, dinsellik kapsamında ne varsa onlar dijitalleşir, dijitalleşmeden etkilenir, dijitale göre evrilir, dijtalin isterleri doğrultusunda şekillenir ama esas hüküm ve rükünler değişmez, özünde hak bulunan hakikat değişmez, hakkın hakikati değişmez. Değişen sadece araçlardır, şekillenen ya da örselenen sadece dinsel olandır, din değildir. Dinsel alanda değişen ne varsa dinsellik kapsamındadır. Din değişmez, öz değişmez, dinsellik değişir, ortam ve araçlarla başkalaşır, başkalaştırılır. Söylemeye çalıştığımız bu değişimin ifadesinden ibarettir.
“Bugün araçlar değişmiş, dijitalleşmiş, müminin gerçek din anlayışı değişmemiştir”
Mümin için bügünkü dijital imtihan dünkü müminin imtihanından daha ağır değildir. Gerçek din, her müminin asırlar boyu her dönemde özlemini duyduğu ancak sadece kendi zamanının mümini olarak yaşamaya çalıştığıdır. Bugün araçlar değişmiş, dijitalleşmiş, müminin gerçek din arayışı değişmemiştir. Müminin gerçek dine ulaşma azmi her dönemde olduğu gibi bugün de sürmektedir. Bugünkü arayışın kimi zaman önünü kapatan, kimi zaman da açan devasa bir dijital medya düzlemi vardır. Artık bunun iyice bilinmesi gerekir, çünkü gerek arayış gerekse mücadele onun kaotik düzeni üzerinden şekillenmektedir.
Medya ve tefekkür meselesi
Medya ile dinin ilişkisi zaten başından beri sorunlu olmuştur ama bu ilişkide medya her araç ve ortam kadar günahkardır. Salt ve yegane günahkar medya değildir. Olmayanı da oluyor haline getirmez. Medya dinseli konumlandırır kuşkusuz, onu istismar da eder, her şey görünür olsun istediğinden mahremiyeti de inkar eder, hakikati de. Medyanın hakikati kendi hakikatidir ve medya tefekkür etmez, tefekküre kapalıdır; kaygısı, dinseli tefekkür etmek de değildir, sadece onu terennüm edebilir. Salt dinsele yoğunlaşmaz ama onu ihtiyacı doğrultusunda araçsallaştırır. Kendi rükünlerini doğal olarak dinsele dayatır ama asla dinseli tefekkür etmez. Dinsel tefekkürü öncelemeye çalışan medyatik içerikler de bu yüzden çoğu kez güdük ve eksik kalır; kitlelere arzulanan düzeyde erişmez.
"Sahih bir medyatik din dili bulmak için geç kalınmış olduğu aşikardır"
Din adına yeniden düşünme, medyatik düzeyde dinsel düşünme ya da sahih bir medyatik din dili bulmak için medyatik bir din söylemi oluşturmakta geç kalınmış olduğu aşikardır. Bir ayıklanma dönemine girmek yerindedir. Eski yüklerden kurtulma/arınma dönemi her düzeyde olduğu gibi medya ile dinselin ilişkilerinde de yaşanmalı, her düzeydeki olumsuz unsurlardan temizlenmeye çalışılmalıdır. Kararlı bir silkinme şart ise bugüne dek yapılan olumsuz popüler uygulamalardan ve öncelikle, bilinirlik ve görünürlük arzusundan uzaklaşmak şarttır. Dinsel mümessillerin ya da dinsel oluşumların değil, bizzat dinin hakikatinin bilinirliği ve görünürlüğü esastır. Kendi hakikat ve şöhretlerinin ya da çıkarlarının peşine düşenlerin dinsel hakikati gölgeledikleri ya da tehdit ettikleri ve gelecek nesilleri dinden de dinselden de soğuttukları aşikardır. Böylesi tutumlardan uzaklaşma, medyanın muktedir diline rağmen, mevcut dil ve üslup sarmalından silkinip sahih bir medya dili ve üslubuna ulaşma imkanı verecek, medyayı ister istemez sahih bir dönüşüme zorlayacaktır. Medya kendi dilini dayatmak yerine, dinselin sahih dili ve söylemine kapılarını aralamak zorunda kalacaktır. Aksi durumda medyatik din dilinin ifsat edici değerleri gerçek dinin değerlerine galebe çalmaya devam edecektir. Kaybeden de hiç kuşkusuz yine müminler olacaktır.
“Dijitalleşme fıkhı ile ilgili bir komisyon kurulmalıdır”
Mahremiyetten şöhrete, reklamdan ticarete dek bir dizi mevcut olumsuz uygulama, medyayla tanışmada yaşanan acemilik dönemi olarak telakki edilmeli ve dine de dinsele de zarar veren uygulamalardan tez elden uzaklaşılmalıdır. Gerçek dinin sahih medyatik dilini ve makbul söylemini bulmak için bireysel ve özellikle kurumsal çabalar gösterilmeli, hakikatli bir tefekkür içine girilmelidir, deyim yerindeyse fıkhedilmelidir. Yegane hedefin dinin sahibinin razı olacağı sahih dil ve söyleme ulaşmak olması gerektiği bilinciyle bir internet fıkhı, bir sosyal medya fıkhı geliştirilmeli, daha da ötesinde bir dijitalleşme fıkhı üzerine çokça ama çokça kafa yorulmalıdır. Kurumsal bir çatı altında internet ve dijitalleşme fıkhı ile ilgili bir komisyon kurulmalı ve düzenlenecek çalıştaylarla yola çıkılmalıdır –(bu güne dek sosyal medya ile irtibatın nasıl olması gerektiğine dair pek bir şey demeyen) DİB bu iş için tek adres olmalıdır, zira konu, dinsel oluşumların kendi hakikatlerine bırakılmayacak denli nazik ve önemlidir.
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız…
Çemdereli’ye, özel teşekkür İletişim alanında kaynak eserler veren Prof. Dr. Mete Çamdereli, medya ve din alanında yaptığı çalışmalarla da disiplinler arası araştırmalara önemli katkılar sağlıyor.
2014 yılında “Medya ve Din”; 2015 yılında “Dijitalleşen Din” kitaplarında editörlük yapan Çamdereli, Türkiye’de ilk defa gerçekleştirilen “Medya ve Din Sempozyumu”nda da görev almıştı.
Çamdereli ayrıca, 2017 yılında kurulan “Medya ve Din Araştırmaları Merkezi”nin danışma kurulunda yer alıyor.
islamvemedya.com olarak, hocamıza çalışmalarından ve alana katkılarından dolayı özel olarak teşekkür ediyoruz.