Marife Dini Araştırmalar Dergisi’nde yayınlanan makalesinde Akgül, hayat standartlarına meydan okuyan iletişim teknolojilerinin iyimser bir yaklaşımla mı yoksa kötümser bir bakış açısıyla mı değerlendirilmesi gerektiğini aktardı.
Akgül, iletişim teknolojisinde yaşanmakta olan değişimlerin, alışılmışın dışında yeni değerlendirmeleri ve sosyal bilimsel çabaları gerekli kıldığını ifade ederek “Acaba kötümser bir bakış açısıyla, insanlık ‘kendi elleriyle yaptığı şeylerle yeryüzünde çıkan fesadın’ esiri olarak, kontrol edemeyeceği yeni durumlarla mı karşı karşıya kalmıştır (Rum/41)? Ya da iyimser bir açısıyla, bilgi ve teknolojinin, dolayısıyla iletişim araçlarının ulaştığı bu aşama, insanlık için yeni imkan ve kazanımlar mı sunmaktadır?” dedi.
Batı tarihinden örnek vererek, Papa VI. Alexander’in matbaaya karşı “Kitapların çoğalması, korkarım Tanrı’ya olan inancı zayıflatacaktır” şeklindeki yaklaşımını hatırlatan Prof. Dr. Akgül, sosyolojik arka planı Batı’dan farklı olmakla birlikte ülkemizde de benzer tepkiler bulunduğunu söyledi. Akgül şöyle devam etti:
“Matbaanın ülkeye girişi ve kitapların çoğaltılması sürecinden başlamak üzere yazı, ses, görüntü ve bilgi dolaşımı konusunda çeşitli resmi din adamları, farklı dini gruplar ve çevreler, teknik yeniliklere ve tesirlerine karşı olumsuz tavırlar sergilemişler ve mevcut durumu dini bilgi kaynakları, dini otorite ve kurumsal yapının sarsılması olarak görmüşlerdir. Örneğin, dini kaynak kabul edilen eserlerin orijinal yazı ve dilinden okunması gerektiği, alfabe değişikliği, tercüme ve sadeleştirmeye karşı durulması söz konusudur. Söz konusu tavırlara zamanımızda da rastlanılmaktadır. Kanaatimizce bu tip tartışmalar teknoloji ile kültür arasındaki ciddi ve sıkı irtibatın olduğunu göstermektedir. Yoksa mesele dinin, dindarların teknolojiye karşı çıkması olarak basit bir değerlendirme yapılamaz.”
Türkiye’de dijitalleşme ve din ilişkisinde ironik gösterge
“Türk modernleşmesi tarihinde klasik iletişim araçları ve din ilişkisi bir yana, dijital iletişim teknolojileri ve din ilişkisi neredeyse dünyadaki gelişmelerle eş zamanlıdır. Özellikle, soğuk savaş sonrası dönemde küreselleşme sürecinin doğurduğu özgürlükçü ortamda devlet tekelinin kırıldığı ve özel medya araçlarının yaygınlaşmaya başladığı 1993 sonrasında, ilk özel televizyon ve radyo istasyonları kurulmuştur. 1990’lı yıllardan sonra pek çok dini grup medya araçlarına yönelmişlerdir. Bunlardan ilki TGRT’dir. Örneğin bu grup, benimsediği din anlayışını yazılı, görsel ve işitsel farklı iletişim araçlarından aktarmalarına rağmen, yukarıda bahsedilen iletişim araçları ve din arasındaki tarihi karşıtlığın, ironik olarak, hala korunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, İhlas grubunun ana kaynaklarından olan Seadet-i Ebediye; Tam İlmihal’de, ‘radyoda, hoparlörle minarede ezan okumak ve bunları ezan olarak dinlemek caiz olmaz. Bunlar hem kabul olmaz hem de günah olur’ şeklinde geçmektedir. Ayrıca geçmiş zamanlarda ve günümüzde bu tip benzer tavır alışların ve tartışmaların farklı dini gruplar arasında yapıldığını biliyoruz.”
Görme veya işitme: Hakikatin transferinde hangisi önde?
“Dinin anlaşılmasını ve uygulamasını geçmiş dönemlerdeki resmi dini kaynak ve otoriteye yükleyen bu tip anlayışlar, teknoloji kaynaklı yenilik ve uygulamaların ‘dinin aslına ve dolayısıyla dine zarar vereceği’ne inanmaktadırlar. Bu anlayışı olağan bir tepki olarak kabul edebiliriz. Ayrıca bazı dini gruplar, kendi yayınları ve kitapları hariç, diğer kitap ve kaynakları okumak, televizyonları seyretmek ve sinema izlemek gibi etkinliklere karşı durarak, evlerinde televizyon alıcısı dahi bulundurmamaktadırlar. Kitap okuma yerine, klasik anlamda sohbet etmeyi tercih etmektedirler. Bu tartışma, klasik anlamda ‘hakikatin kaynağı ve transferinde ‘kulak’ ve ‘göz’den hangisi önemlidir tartışmasını hatırlatır.? Zira söz, sohbet kulağa, yazı veçeşitli işaretler göze hitap etmektedir. Ya da etkili iletişim açısından ‘söz’ ve ‘yazı’dan hangisi daha etkilidir’ sorularını gündeme taşımaktadır.”
İletişim teknolojileri ve din ilişkisinde üç farklı yaklaşım
“Netice olarak yazıdan başlayarak internet iletişimine kadar kökten tavır alan marjinal ve küçük gruplar yanında, yine bazı dini grup veya kurumlar, din-dışı kabul ettikleri ya da zararlı gördükleri medya araçları ve ürünlerine karşı mesafeli duruş sergilemektedir. Bazıları da dini inanç ve bilgi otoritelerini korumak ve yaymak için pragmatik bir tavır geliştirerek, karşı medya kullanımı mantığını geliştirmişlerdir. İletişim teknolojileri ve din ilişkisinde üç farklı tavır alış, bütün din veya dindar çevrelerde ortak olarak gözlemlenebilen bir durumdur.”
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız...
http://dergipark.gov.tr/marife/issue/33641/330225
Akgül, iletişim teknolojisinde yaşanmakta olan değişimlerin, alışılmışın dışında yeni değerlendirmeleri ve sosyal bilimsel çabaları gerekli kıldığını ifade ederek “Acaba kötümser bir bakış açısıyla, insanlık ‘kendi elleriyle yaptığı şeylerle yeryüzünde çıkan fesadın’ esiri olarak, kontrol edemeyeceği yeni durumlarla mı karşı karşıya kalmıştır (Rum/41)? Ya da iyimser bir açısıyla, bilgi ve teknolojinin, dolayısıyla iletişim araçlarının ulaştığı bu aşama, insanlık için yeni imkan ve kazanımlar mı sunmaktadır?” dedi.
Batı tarihinden örnek vererek, Papa VI. Alexander’in matbaaya karşı “Kitapların çoğalması, korkarım Tanrı’ya olan inancı zayıflatacaktır” şeklindeki yaklaşımını hatırlatan Prof. Dr. Akgül, sosyolojik arka planı Batı’dan farklı olmakla birlikte ülkemizde de benzer tepkiler bulunduğunu söyledi. Akgül şöyle devam etti:
“Matbaanın ülkeye girişi ve kitapların çoğaltılması sürecinden başlamak üzere yazı, ses, görüntü ve bilgi dolaşımı konusunda çeşitli resmi din adamları, farklı dini gruplar ve çevreler, teknik yeniliklere ve tesirlerine karşı olumsuz tavırlar sergilemişler ve mevcut durumu dini bilgi kaynakları, dini otorite ve kurumsal yapının sarsılması olarak görmüşlerdir. Örneğin, dini kaynak kabul edilen eserlerin orijinal yazı ve dilinden okunması gerektiği, alfabe değişikliği, tercüme ve sadeleştirmeye karşı durulması söz konusudur. Söz konusu tavırlara zamanımızda da rastlanılmaktadır. Kanaatimizce bu tip tartışmalar teknoloji ile kültür arasındaki ciddi ve sıkı irtibatın olduğunu göstermektedir. Yoksa mesele dinin, dindarların teknolojiye karşı çıkması olarak basit bir değerlendirme yapılamaz.”
Türkiye’de dijitalleşme ve din ilişkisinde ironik gösterge
“Türk modernleşmesi tarihinde klasik iletişim araçları ve din ilişkisi bir yana, dijital iletişim teknolojileri ve din ilişkisi neredeyse dünyadaki gelişmelerle eş zamanlıdır. Özellikle, soğuk savaş sonrası dönemde küreselleşme sürecinin doğurduğu özgürlükçü ortamda devlet tekelinin kırıldığı ve özel medya araçlarının yaygınlaşmaya başladığı 1993 sonrasında, ilk özel televizyon ve radyo istasyonları kurulmuştur. 1990’lı yıllardan sonra pek çok dini grup medya araçlarına yönelmişlerdir. Bunlardan ilki TGRT’dir. Örneğin bu grup, benimsediği din anlayışını yazılı, görsel ve işitsel farklı iletişim araçlarından aktarmalarına rağmen, yukarıda bahsedilen iletişim araçları ve din arasındaki tarihi karşıtlığın, ironik olarak, hala korunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, İhlas grubunun ana kaynaklarından olan Seadet-i Ebediye; Tam İlmihal’de, ‘radyoda, hoparlörle minarede ezan okumak ve bunları ezan olarak dinlemek caiz olmaz. Bunlar hem kabul olmaz hem de günah olur’ şeklinde geçmektedir. Ayrıca geçmiş zamanlarda ve günümüzde bu tip benzer tavır alışların ve tartışmaların farklı dini gruplar arasında yapıldığını biliyoruz.”
Görme veya işitme: Hakikatin transferinde hangisi önde?
“Dinin anlaşılmasını ve uygulamasını geçmiş dönemlerdeki resmi dini kaynak ve otoriteye yükleyen bu tip anlayışlar, teknoloji kaynaklı yenilik ve uygulamaların ‘dinin aslına ve dolayısıyla dine zarar vereceği’ne inanmaktadırlar. Bu anlayışı olağan bir tepki olarak kabul edebiliriz. Ayrıca bazı dini gruplar, kendi yayınları ve kitapları hariç, diğer kitap ve kaynakları okumak, televizyonları seyretmek ve sinema izlemek gibi etkinliklere karşı durarak, evlerinde televizyon alıcısı dahi bulundurmamaktadırlar. Kitap okuma yerine, klasik anlamda sohbet etmeyi tercih etmektedirler. Bu tartışma, klasik anlamda ‘hakikatin kaynağı ve transferinde ‘kulak’ ve ‘göz’den hangisi önemlidir tartışmasını hatırlatır.? Zira söz, sohbet kulağa, yazı veçeşitli işaretler göze hitap etmektedir. Ya da etkili iletişim açısından ‘söz’ ve ‘yazı’dan hangisi daha etkilidir’ sorularını gündeme taşımaktadır.”
İletişim teknolojileri ve din ilişkisinde üç farklı yaklaşım
“Netice olarak yazıdan başlayarak internet iletişimine kadar kökten tavır alan marjinal ve küçük gruplar yanında, yine bazı dini grup veya kurumlar, din-dışı kabul ettikleri ya da zararlı gördükleri medya araçları ve ürünlerine karşı mesafeli duruş sergilemektedir. Bazıları da dini inanç ve bilgi otoritelerini korumak ve yaymak için pragmatik bir tavır geliştirerek, karşı medya kullanımı mantığını geliştirmişlerdir. İletişim teknolojileri ve din ilişkisinde üç farklı tavır alış, bütün din veya dindar çevrelerde ortak olarak gözlemlenebilen bir durumdur.”
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız...
http://dergipark.gov.tr/marife/issue/33641/330225