Kitle iletişim araçlarının, okuryazarlık kavramına yeni anlamlar yüklediği biliniyor. Buna bağlı olarak medya okuryazarlığı, internet okuryazarlığı veya dijital okuryazarlık kavramlarının literatürde yer aldığı görülüyor. Medya ve din ilişkisi bakımından okuryazarlık olgusu, “dinî medya okuryazarlığı” şeklinde değerlendirmelerle şekilleniyor.
Peki, “dini medya okuryazarlığı”na neden ihtiyaç duyuluyor? Bireylerden ve medyadan kaynaklanan hangi nedenler, dini medya okuryazarlığını gerekli kılıyor?
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bayramali Nazıroğlu’nun hazırladığı “Din Eğitiminin Gerekliliği Açısından Dini Medya Okuryazarlığı” makalesi konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisinde yayınlanan makalesinde, medya ve din ilişkileri bağlamında, medya okuryazarlığının yeterince üzerinde durulmadığını bildiren Nazıroğlu, “Oysa dini medya okuryazarlığı, çağın getirdiği medyatik imkânlardan din ve ahlak eğitimi sürecinde etkin bir şekilde yararlanma imkânı sunmasının yanı sıra, medyanın çocuk, genç ve yetişkin fark etmeksizin her yaştan bireyin dini ve ahlaki formasyonu üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılabileceği yanılgısından da kurtulmayı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Nazıroğlu, dini medya okuryazarlığına, hem bireylerden hem de bizzat medyadan kaynaklanan nedenlerle ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
Yoğun dini enformasyon
İnsanların günümüzde, geçmişe kıyasla yoğun bir “dini enformasyona” maruz kaldığını belirten Nazıroğlu, hayatın neredeyse bütün alanlarında bilgi bombardımanıyla karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Nazıroğlu, “Bütün bunlar, medyanın din eğitimi, dini formasyon ve din algısı bakımından alternatif bir araç haline gelme durumu güçlendirmektedir” diyerek sözü sosyal medyaya getirdi. Nazıroğlu şöyle devam etti:
“İnsanların yoğun bir şekilde kullandığı sosyal medyanın yapısına baktığımız zaman, dini medya okuryazarlığının ne denli önemli bir hale geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü sosyal medyada, gizlenen kimlikler ardında din hakkında gerçek hayatta söylenmesi zor pek çok konu üzerinde alabildiğine sınırsız ifadeler kullanılabilmektedir. Türkiye’de özellikle sözlük tarzı forum sitelerinde din ve ahlaka dair konularda kimliğini gizleyen yazarlar tarafından hiçbir kaygı gütmeden ileri sürülen yorum ve fikirlere internet arama motorlarında herhangi bir dini ve ahlaki konuyu araştırmak isteyen bireyin erişimi son derece kolaydır. Hatta dini medya okuryazarlık becerileri tam olarak gelişmemiş bir kişinin karşısına çıkan bu sitelerden din ve ahlak hakkında etkileyici ve kuşku uyandırıcı bir veri alması kaçınılmazdır. Bu durumun, bireyin dini ve ahlaki formasyonunu doğru ve bilimsel bilgilerin, genel geçer kabullerin dışına itme potansiyeli azımsanmayacak kadar güçlüdür.”
Medya etkisi, anlık olarak gözlemlenmez. Uzun vadeli etkileri önemli
Nazıroğlu, dini medya okuryazarlığını gerektiren hususlardan birini de medya etkisiyle açıkladı.
Medyada olumlu içerikler yanında şiddet ve cinsellik gibi olumsuz içerikler de bulunduğunu hatırlatan Nazıroğlu, “Bu olumsuz etki, çoğu zaman kendisini belli bir süreç sonunda gösteren, dolayısıyla anlık gözlemlerle anlaşılabilecek bir etki değildir. Yani olumsuz içeriklere maruz kalan birey, bunu hemen değil ancak belli bir süre sonra davranışa dönüştürmektedir. Dolayısıyla medya okuryazarlık yetenekleri gelişmemiş veya az gelişmiş bireyler, maruz kaldıkları mizah, şiddet ve cinselliğin olumsuz etkilerini sönümleme konusunda yeterince özdenetim sahibi değillerdir” dedi.
“Korumacı yaklaşım” mı sergilenmeli?
“Yeterince medya okuryazarlığı yeteneğine sahip bireyler için korumacı yaklaşımlara ihtiyaç olmayabilir. Hatta korumacı yaklaşımlar, üretecekleri önyargılarla bu anlamda medya okuryazarlığı yeteneklerini görünmez veya gereksiz hale getirebilir. Ancak bunu söylerken medyanın insan hayatına girişinin medya okuryazarlığından sonra olduğunu unutmamak gerekir. Henüz medyayı çözümleme yeteneğine ulaşmadan medyaya erişen bireyleri, hususiyetle çocukları ve yetersiz eğitim düzeyine sahip olmayan genç ve yetişkinleri düşününce diğer alanlar bir yana din ve din eğitimi bağlamında bu kişileri tamamen medyayla baş başa bırakmak, doğru bir tercih olmasa gerektir.
Dini programlarda nicelik artışı niteliği olumsuz etkiledi
Medya kullanım alışkanlıklarının hızlı bir şekilde değişmesinin dini medya okuryazarlığını gerekli kılan başka bir unsur olduğunu dile getiren Nazıroğlu şunları belirtti:
“Problem şu ki, medyadaki her değişim, mutlak surette pozitif bir dengeyle sonuçlanmaz, bu süreçte bazen eskisinden daha iyi şeyler ortaya çıkarken, bazen tam tersi sonuçlarla karşılaşmak mümkün olur. Medyadaki dini içeriklerle ilgili de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Dini tebliğ ve irşat yaparken medyanın kullanılması yaygın bir uygulamadır. Hatta İslam Dünyası’nın aksine Batı’da bu işe çok erken devirlerde başlandığı da bilinmektedir. Şunu kabul etmek gerekir ki, Cumhuriyet’in ilk yıllarında basın ve yayın faaliyetlerinin katı kurallarla kontrol edilmesinden dolayı medya aygıtlarının din namına kullanılması çok mümkün olmamıştır. Örneğin resmi bir kurum olan DİB bile kitle yayınlarına ancak 1960’lı yıllardan sonra başlayabilmiştir. Ancak bugün hem DİB hem de özel teşebbüslerin kontrolünde dini tebliğ veya irşat amacıyla ya da kitlesel yayıncılık güdüleriyle olsun, gündeminde dini ve ahlaki konular bulunan basın yayın araçlarının sayısı oldukça fazladır. Bütün bunlar medyaya yönelen kişiler için erişimin, seçiciliğin, çözümlemenin ve değerlendirmenin dikkatle ele alınmasının zorunluluğunu kat kat arttırmaktadır. Çünkü nicelik arttıkça nitelikte bir takım sıkıntıların ortaya çıkmaması düşünülemez.”
“Neticede iletişim kanallarında niceliksel artışa karşın niteliksel bir düşüş başlamıştır. Bugün televizyonlardaki din konulu programlara bakıldığı zaman, son derece ciddi dini konuların basit ortamlarda basit yaklaşımlarla ve reyting güdüleriyle ele alındığını görmek de bu fikri destekler mahiyettedir.”
Dinî konularda taraflı veya yanlış içerikler kasıtlı olarak yapılıyor
Dini medya okuryazarlığını gerekli kılan hususlardan diğerini “medyanın yanlış ve taraflı iletiler sunması” olarak belirleyen Nazıroğlu, şöyle devam etti:
“Söz konusu dini ve ahlaki konular olduğu zaman özellikle ideolojik ve kültürel nedenlerle taraflı medya içeriklerinin yoğun bir şekilde servis edildiği bilinmektedir. Türkiye’de öteden beri medya içerikleri oluşturulurken, dine, din adamına, dinin temsil ettiği değerlere karşı olumlu bir yaklaşımın sergilendiğini söylemek zordur. Bir yandan sinema filmlerinde öte yandan televizyon dizilerinde, hatta gazetelerde din adına ortaya konulan medya ürünleri, çoğu zaman kötü, çirkin, aşağılık ve hakir gösterilmiş, en iyi ihtimalle alay konusu edilmiştir. Yeşilçam’ın ürettiği Türk filmlerinde genel olarak din adamları gerici, yobaz, çıkarcı, menfaat elde etmek için her şeyi yapabilen ve çirkin yüzlü, saçı sakalı dağınık itici tipler olarak lanse edilmiştir. Bunlar gayet tabii dine ait olan birçok şeyin artık kullanılmaz olduğu imajını vurgulamak için kasıtlı olarak yapılmıştır.”
İnsanların dini bilgi talebi istismar edilerek, paraya tevdi ediliyor
Nazıroğlu, medyada üretilen her ürünün, ticari kaygılarla, muhatabın ilgisini çekmek, ona hoş görünmek, onun tarafından beğenilmek amacıyla hazırlandığını kaydetti.
Medyanın, esas görevinin eğitmek değil; aksine para kazanmak olduğunu dile getiren Nazıroğlu, “Ne var ki, dine ve ahlaka dair konular ve bu konulardan çıkan bilgi, inanç, tutum ve davranış kalıpları, beğenilme kaygısı gütmeyen otantik metinler üzerine bina edilmiştir” dedi.
Dini metinlerin, beğenilmek değil, insanı kontrol etmek için var olduğunu bildiren Nazıroğlu, “Bu noktada doğası itibariyle çok fazla medyatik olduklarını iddia etmek güçtür. Ancak medyada dini konulara yer verilirken özellikle dini değerleri hayatında önemli bir yere oturtmayanlarca reyting arttırıcı önlemlerle, çarpıtmalarla, abartmalarla ve yönlendirmelerle bu konular, izleyici açısından cazip hale getirilir. Söz gelimi Ramazan akşamları televizyonlarda yayınlanan iftar programlarında reyting arttırmak için normal dini içerikler, menkıbelerle, kıssalarla süslenir; izleyici üzerinde etki bırakmak için dildeki duygusallık abartılır, hatta ajitasyon yapılır; böylece çoğunlukla muhatapta dini anlamda bir kazanım sağlamak yerine, onları büyüleme ve kanalda tutmanın öncelenmesine çalışılır. Böylece muhataptaki dini bilgi talebi istismar edilerek, önce reytinge, ardından reklama ve paraya tevdi edilir” şeklinde devam etti.
Medyadaki dini içeriklere de eleştirel yaklaşım sergilenmeli
Dini medya okuryazarlığının son olarak yanlış inanç oluşturma potansiyeli nedeniyle ihtiyaç duyulduğunu belirten Nazıroğlu şöyle devam etti:
“Medya okuryazarlığını gerektiren önemli nedenlerden bir diğeri de medyanın yol açtığı yanlı ve çarpık inançlardır. Çünkü birey, medya iletilerine çoğu zaman pasif bir yöntemle dâhil olur ve pasif olduğu için de bu süreç onda çok üst düzey kazanımlar ve beceriler oluşmasına katkı sağlamaz. Eğer birey, medyada yer alan dini içerikleri eleştirel bir gözle çözümleyip değerlendiremezse orada sunulan içerikler, hangi konuda olursa olsun onda yanlış, eksik veya çarpık inançların oluşmasına yol açacaktır.”
Makalenin tamamını aslından okumak için lütfen tıklayınız…
Peki, “dini medya okuryazarlığı”na neden ihtiyaç duyuluyor? Bireylerden ve medyadan kaynaklanan hangi nedenler, dini medya okuryazarlığını gerekli kılıyor?
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bayramali Nazıroğlu’nun hazırladığı “Din Eğitiminin Gerekliliği Açısından Dini Medya Okuryazarlığı” makalesi konuyu ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.
Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisinde yayınlanan makalesinde, medya ve din ilişkileri bağlamında, medya okuryazarlığının yeterince üzerinde durulmadığını bildiren Nazıroğlu, “Oysa dini medya okuryazarlığı, çağın getirdiği medyatik imkânlardan din ve ahlak eğitimi sürecinde etkin bir şekilde yararlanma imkânı sunmasının yanı sıra, medyanın çocuk, genç ve yetişkin fark etmeksizin her yaştan bireyin dini ve ahlaki formasyonu üzerindeki muhtemel olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılabileceği yanılgısından da kurtulmayı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Nazıroğlu, dini medya okuryazarlığına, hem bireylerden hem de bizzat medyadan kaynaklanan nedenlerle ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.
Yoğun dini enformasyon
İnsanların günümüzde, geçmişe kıyasla yoğun bir “dini enformasyona” maruz kaldığını belirten Nazıroğlu, hayatın neredeyse bütün alanlarında bilgi bombardımanıyla karşı karşıya olduğunu ifade etti.
Nazıroğlu, “Bütün bunlar, medyanın din eğitimi, dini formasyon ve din algısı bakımından alternatif bir araç haline gelme durumu güçlendirmektedir” diyerek sözü sosyal medyaya getirdi. Nazıroğlu şöyle devam etti:
“İnsanların yoğun bir şekilde kullandığı sosyal medyanın yapısına baktığımız zaman, dini medya okuryazarlığının ne denli önemli bir hale geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü sosyal medyada, gizlenen kimlikler ardında din hakkında gerçek hayatta söylenmesi zor pek çok konu üzerinde alabildiğine sınırsız ifadeler kullanılabilmektedir. Türkiye’de özellikle sözlük tarzı forum sitelerinde din ve ahlaka dair konularda kimliğini gizleyen yazarlar tarafından hiçbir kaygı gütmeden ileri sürülen yorum ve fikirlere internet arama motorlarında herhangi bir dini ve ahlaki konuyu araştırmak isteyen bireyin erişimi son derece kolaydır. Hatta dini medya okuryazarlık becerileri tam olarak gelişmemiş bir kişinin karşısına çıkan bu sitelerden din ve ahlak hakkında etkileyici ve kuşku uyandırıcı bir veri alması kaçınılmazdır. Bu durumun, bireyin dini ve ahlaki formasyonunu doğru ve bilimsel bilgilerin, genel geçer kabullerin dışına itme potansiyeli azımsanmayacak kadar güçlüdür.”
Medya etkisi, anlık olarak gözlemlenmez. Uzun vadeli etkileri önemli
Nazıroğlu, dini medya okuryazarlığını gerektiren hususlardan birini de medya etkisiyle açıkladı.
Medyada olumlu içerikler yanında şiddet ve cinsellik gibi olumsuz içerikler de bulunduğunu hatırlatan Nazıroğlu, “Bu olumsuz etki, çoğu zaman kendisini belli bir süreç sonunda gösteren, dolayısıyla anlık gözlemlerle anlaşılabilecek bir etki değildir. Yani olumsuz içeriklere maruz kalan birey, bunu hemen değil ancak belli bir süre sonra davranışa dönüştürmektedir. Dolayısıyla medya okuryazarlık yetenekleri gelişmemiş veya az gelişmiş bireyler, maruz kaldıkları mizah, şiddet ve cinselliğin olumsuz etkilerini sönümleme konusunda yeterince özdenetim sahibi değillerdir” dedi.
“Korumacı yaklaşım” mı sergilenmeli?
“Yeterince medya okuryazarlığı yeteneğine sahip bireyler için korumacı yaklaşımlara ihtiyaç olmayabilir. Hatta korumacı yaklaşımlar, üretecekleri önyargılarla bu anlamda medya okuryazarlığı yeteneklerini görünmez veya gereksiz hale getirebilir. Ancak bunu söylerken medyanın insan hayatına girişinin medya okuryazarlığından sonra olduğunu unutmamak gerekir. Henüz medyayı çözümleme yeteneğine ulaşmadan medyaya erişen bireyleri, hususiyetle çocukları ve yetersiz eğitim düzeyine sahip olmayan genç ve yetişkinleri düşününce diğer alanlar bir yana din ve din eğitimi bağlamında bu kişileri tamamen medyayla baş başa bırakmak, doğru bir tercih olmasa gerektir.
Dini programlarda nicelik artışı niteliği olumsuz etkiledi
Medya kullanım alışkanlıklarının hızlı bir şekilde değişmesinin dini medya okuryazarlığını gerekli kılan başka bir unsur olduğunu dile getiren Nazıroğlu şunları belirtti:
“Problem şu ki, medyadaki her değişim, mutlak surette pozitif bir dengeyle sonuçlanmaz, bu süreçte bazen eskisinden daha iyi şeyler ortaya çıkarken, bazen tam tersi sonuçlarla karşılaşmak mümkün olur. Medyadaki dini içeriklerle ilgili de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Dini tebliğ ve irşat yaparken medyanın kullanılması yaygın bir uygulamadır. Hatta İslam Dünyası’nın aksine Batı’da bu işe çok erken devirlerde başlandığı da bilinmektedir. Şunu kabul etmek gerekir ki, Cumhuriyet’in ilk yıllarında basın ve yayın faaliyetlerinin katı kurallarla kontrol edilmesinden dolayı medya aygıtlarının din namına kullanılması çok mümkün olmamıştır. Örneğin resmi bir kurum olan DİB bile kitle yayınlarına ancak 1960’lı yıllardan sonra başlayabilmiştir. Ancak bugün hem DİB hem de özel teşebbüslerin kontrolünde dini tebliğ veya irşat amacıyla ya da kitlesel yayıncılık güdüleriyle olsun, gündeminde dini ve ahlaki konular bulunan basın yayın araçlarının sayısı oldukça fazladır. Bütün bunlar medyaya yönelen kişiler için erişimin, seçiciliğin, çözümlemenin ve değerlendirmenin dikkatle ele alınmasının zorunluluğunu kat kat arttırmaktadır. Çünkü nicelik arttıkça nitelikte bir takım sıkıntıların ortaya çıkmaması düşünülemez.”
“Neticede iletişim kanallarında niceliksel artışa karşın niteliksel bir düşüş başlamıştır. Bugün televizyonlardaki din konulu programlara bakıldığı zaman, son derece ciddi dini konuların basit ortamlarda basit yaklaşımlarla ve reyting güdüleriyle ele alındığını görmek de bu fikri destekler mahiyettedir.”
Dinî konularda taraflı veya yanlış içerikler kasıtlı olarak yapılıyor
Dini medya okuryazarlığını gerekli kılan hususlardan diğerini “medyanın yanlış ve taraflı iletiler sunması” olarak belirleyen Nazıroğlu, şöyle devam etti:
“Söz konusu dini ve ahlaki konular olduğu zaman özellikle ideolojik ve kültürel nedenlerle taraflı medya içeriklerinin yoğun bir şekilde servis edildiği bilinmektedir. Türkiye’de öteden beri medya içerikleri oluşturulurken, dine, din adamına, dinin temsil ettiği değerlere karşı olumlu bir yaklaşımın sergilendiğini söylemek zordur. Bir yandan sinema filmlerinde öte yandan televizyon dizilerinde, hatta gazetelerde din adına ortaya konulan medya ürünleri, çoğu zaman kötü, çirkin, aşağılık ve hakir gösterilmiş, en iyi ihtimalle alay konusu edilmiştir. Yeşilçam’ın ürettiği Türk filmlerinde genel olarak din adamları gerici, yobaz, çıkarcı, menfaat elde etmek için her şeyi yapabilen ve çirkin yüzlü, saçı sakalı dağınık itici tipler olarak lanse edilmiştir. Bunlar gayet tabii dine ait olan birçok şeyin artık kullanılmaz olduğu imajını vurgulamak için kasıtlı olarak yapılmıştır.”
İnsanların dini bilgi talebi istismar edilerek, paraya tevdi ediliyor
Nazıroğlu, medyada üretilen her ürünün, ticari kaygılarla, muhatabın ilgisini çekmek, ona hoş görünmek, onun tarafından beğenilmek amacıyla hazırlandığını kaydetti.
Medyanın, esas görevinin eğitmek değil; aksine para kazanmak olduğunu dile getiren Nazıroğlu, “Ne var ki, dine ve ahlaka dair konular ve bu konulardan çıkan bilgi, inanç, tutum ve davranış kalıpları, beğenilme kaygısı gütmeyen otantik metinler üzerine bina edilmiştir” dedi.
Dini metinlerin, beğenilmek değil, insanı kontrol etmek için var olduğunu bildiren Nazıroğlu, “Bu noktada doğası itibariyle çok fazla medyatik olduklarını iddia etmek güçtür. Ancak medyada dini konulara yer verilirken özellikle dini değerleri hayatında önemli bir yere oturtmayanlarca reyting arttırıcı önlemlerle, çarpıtmalarla, abartmalarla ve yönlendirmelerle bu konular, izleyici açısından cazip hale getirilir. Söz gelimi Ramazan akşamları televizyonlarda yayınlanan iftar programlarında reyting arttırmak için normal dini içerikler, menkıbelerle, kıssalarla süslenir; izleyici üzerinde etki bırakmak için dildeki duygusallık abartılır, hatta ajitasyon yapılır; böylece çoğunlukla muhatapta dini anlamda bir kazanım sağlamak yerine, onları büyüleme ve kanalda tutmanın öncelenmesine çalışılır. Böylece muhataptaki dini bilgi talebi istismar edilerek, önce reytinge, ardından reklama ve paraya tevdi edilir” şeklinde devam etti.
Medyadaki dini içeriklere de eleştirel yaklaşım sergilenmeli
Dini medya okuryazarlığının son olarak yanlış inanç oluşturma potansiyeli nedeniyle ihtiyaç duyulduğunu belirten Nazıroğlu şöyle devam etti:
“Medya okuryazarlığını gerektiren önemli nedenlerden bir diğeri de medyanın yol açtığı yanlı ve çarpık inançlardır. Çünkü birey, medya iletilerine çoğu zaman pasif bir yöntemle dâhil olur ve pasif olduğu için de bu süreç onda çok üst düzey kazanımlar ve beceriler oluşmasına katkı sağlamaz. Eğer birey, medyada yer alan dini içerikleri eleştirel bir gözle çözümleyip değerlendiremezse orada sunulan içerikler, hangi konuda olursa olsun onda yanlış, eksik veya çarpık inançların oluşmasına yol açacaktır.”
Makalenin tamamını aslından okumak için lütfen tıklayınız…