Enformatik Salgın
1923 yılında televizyonla birlikte başladığımız “ekranlı dünya” yolculuğu “ekransız dünya” olamayacağı yönündeki kanaatimizi güçlendirerek devam ediyor. Öyle ki dünyanın teknolojik olarak en gelişmiş beyaz (!) ülkeleri de; teknolojinin tam olarak bir hayat düzeni kuramadığı kara (!) kıtanın ortasındaki şehirler de ekranlı bir dünyaya sahip. Evlerin başköşesinden başlayan ekranlı dünya tasavvuru; yine ekransız hiçbir marifeti bulunmayan internet, sosyal ağlar, mobil telefon ve uygulamalarla giderek daha özel alanlara kadar indi. Batı’da ortaya çıkan bu tasavvur ve gelişmeler, “enformatik salgın” olarak tanımladığımız meseleyi ortaya çıkardı. Bu öyle bir salgın ki, karşısında duracak bir güç henüz keşfedilemedi. Devletler, uluslararası kuruluşlar, kamu kurumları, geleneksel tarikatlar, şeyhler, siyasi parti liderleri, muhtarlar, köylü kadınlar, ilkokul çocukları … enformatik salgına karşı duramıyor, hatta bu salgına gönülden razı oluyorlar. Bu rıza, salgının sürekli ilerlemesine neden oluyor. Bu nedenle salgının üstesinden gelmesi muhtemel seçenekler genelde göz ardı ediliyor.
Enformasyona ulaşmak, enformasyonu kullanmak hatırı sayılır ölçüde değerlidir, aksini kim iddia edebilir; ancak enformasyonun bir salgın olarak insan hayatını kaplayacak oranda artışı ve insanların bu salgına rıza göstermeleri bir tür tehdittir. Bu tehdidin yakından anlaşılması ve insanların bu salgına gösterdikleri rızayı ortaya koyması için bazı istatistiklere yer vermekte fayda var.
Dünya genelinde internet, sosyal medya ve mobil telefon kullanımına ilişkin verilerin bulunduğu bir rapor[1] enformatik salgının boyutlarını gözler önüne seriyor. Rapora göre dünya nüfusunun (7 milyar 476 milyon) % 50’si (3 milyar 773 milyon) internet kullanıcısıdır. Sosyal medya kullanıcısı oranı % 37 (2 milyar 789 milyon); tekil mobil kullanıcısı oranı % 66 (4 milyar 917 milyon); aktif mobil sosyal kullanıcılarsa % 34 (2 milyar 549 milyon)tür.
Enformasyon salgınının boyutu esasında bu rakamlarla bir önceki yılın rakamları karşılaştırılarak görülebiliyor. 2016 yılındaki raporun[2] verileri bir yıllık zaman diliminde enformatik salgına yakalanan insan sayısının bir hayli arttığı görülüyor. Bunu da elbette, sosyal medya ve mobil telefonlara duyulan ihtiyaçla ilgili. Çünkü 2016 yılında 3 milyar 790 milyon olan tekil mobil kullanıcısı bir yılda 1 milyar 127 milyon (Çin’in nüfusuna yakın bir rakam) artış görülmüştür. Aynı şekilde aktif mobil sosyal kullanıcılar 581 milyon (ABD’nin iki katı kadar) artmıştır.
Dünya genelindeki bu tablo ülkemiz açısından da pek farklı görünmüyor. Türkiye’nin 79 milyon 814 bin 871 nüfusu bulunuyor. Bu nüfusun kullandığı cep telefonu ve internet abonesi sayılarına bakacak olursak, enformasyon salgınının boyutları hakkında fikir sahibi olabiliriz.
Bu tablo bize, yaklaşık 80 milyona ulaşan nüfusumuzun büyük bir çoğunluğunun cep telefonu abonesi olduğunu ve nüfusumuzun yarıdan fazlasının da internet abonesi olduğunu gösteriyor. Enformasyon teknolojilerinin birer parçası durumundaki cep telefonları ve internet hakkındaki bu tablo, enformatik bir salgının boyutlarını gösteriyor. Bozkurt bu salgına “intermania” adını vermekte ve son dönemde hızla yaygınlık kazanan internetin, çok kısa bir sürede pek çok alanda olağanüstü geniş bir alanda hemen hemen herkesi şaşırtacak düzeyde gelişme gösterdiğinden söz ederek neredeyse bütün dünyanın “intermania” denebilecek bir salgını yaşamaya başladığını söylemektedir (Bozkurt, 2000: 31).
Tablet, laptop veya pc’den günlük ortalama internet kullanımının 4 saat 14 dakika; mobil telefondan günlük ortalama internet kullanımının 2 saat 35 dakika; herhangi bir cihazdan günlük ortalama sosyal medya kullanımının 2 saat 32 dakika; internet kullanıcılarının günlük ortalama TV seyretme süresinin 2 saat 18 dakika[3] olduğu da göz önünde bulundurulacak olursa, enformasyon salgını karşısındaki durumumuz daha net ortaya çıkacaktır.
Bir başka araştırmaya[4] göre de Türkiye, dinamik ve genç nüfusu nedeniyle akıllı telefon bağımlılığının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Türkiye’deki kullanıcılar günde ortalama 70 kez cep telefonunu kontrol ediyor, bu da yaklaşık 15 dakikada bir ekran yüzü gördüğümüz anlamına geliyor. Bu oran; Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin neredeyse iki katına denk düşüyor. Her on kişiden dokuzu, uyandıktan sonra 15 dakika içerisinde cep telefonunu mutlaka kontrol ediyor ve yarısının yaptığı ilk şey sosyal medya hesaplarını ve mesajlarını (anında mesaj ve SMS) kontrol etmek oluyor. Bu kesimin %77’si toplu taşıma araçlarında, %52’si de TV izlerken düzenli olarak telefonlarını kullanıyor.
Görüldüğü gibi insanlar, insanımız enformatik salgını besleyecek teknolojik araçları bile isteye kullanmaktadır. Bu kadar yoğun ve istekli kullanım karşısında insanın araçlardan etkilenmemesi mümkün müdür? Böyle bir durumda insanların, abartılı manasıyla, makinelerin kontrolüne girmeme imkanı var mı? Belki de Baudrillard’ın söylediği gibi makineler tarafından yönetilmeyi insanlar tarafından yönetilmeye yeğliyoruzdur. Belki de anonim ve otomatikleşmiş bir egemenlik biçimini insan iradesine bağlı, hesaba kitaba dayalı egemenlik biçimlerine tercih ediyoruz. Yabancı irade yerine, bizi emip her türlü sorumluluğu üzerimizden alan integral hesaba boyun eğmeyi yeğliyoruzdur (Baudrillard, 2005: 89).
Enformatik Salgının Görünen Sonuçları
Yukarıdaki istatistikler bize, enformasyon teknolojilerinin günlük hayatta ne kadar etkin olduğunu, yani enformatik salgının kökleştiğini gösteriyor.
Enformasyon, çok katmanlı ve karmaşık bir endüstri olarak siyasette, kültürde, dinde, sanatta ve ekonomide küresel değerler üretmekte ve bunları kendi ikna yöntemlerine göre benimsetmektedir (Güneş, 2006: 30). Enformatik salgına yüklediğimiz negatif anlam da bu noktadan kaynaklanıyor. Çünkü, enformasyonu küresel çapta üretenler, genellikle Batı toplumlarından oluşuyor ve bu değerler artık Batı’ya özgü koşullardan sıyrılıp, dünyanın her köşesinde neşvü nema buluyor. Virilio’ya göre radyoaktif enerjiyle maddeyi parçalayan atom bombasının ardından yaşadığımız binyıl sonunda ortaya ikinci bir bombanın hayaleti çıkmıştır. Bu bomba enformasyonun interaktifliği aracılığıyla uluslararasındaki barışı parçalama yeteneğine sahip olan enformasyon bombasıdır. Ona göre, dünya enformasyon savaşının ortasındadır. ABD bu enformasyon savaşında, egemen teknoloji olarak nükleerin yerine elektroniği kullanarak yeni bir strateji geliştirmektedir. Bu noktadan sonra, atom bombası elbette nihai bir garantidir, ancak bu garanti yeni mutlak silah sistemi olan enformasyon bombasının kendi etkisini ispat etme konusuna bağlıdır (Virilio, 2003: 63, 127).
Türkiye’nin önemli Enformasyonun adeta bir sağanak olarak yağdığı günümüzde, elbet bunun bazı sonuçları da olacaktır. Bu sonuçların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Enformatik Zır Cehaletin Yükselişi
Ekranlı dünyanın ilk aktörü televizyonun ortaya çıkışı, Esslin’e göre yoğun, yalnız başına, dikkate dayalı okuma alışkanlığına dayanan bir kültürü derinden değiştirmiş ve onun yerine daha rahat, daha yayılmış, çok boyutlu ve hazırâne biçimdeki yeni bir düşünce tarzını, yeni bir gerçeklik algılama tarzını geçirmiştir (Esslin, 2001: 15). Bugüne bakıldığında, enformatik salgının harekete geçmesinde, her şeyden önce enformasyona bu kadar talip olmanın yani “enformatik zihniyet” oluşumunun etkili olduğu söylenebilir.
Avcı da televizyonun, münhasıran enformasyon iletmediğini, aslında bir zihin durumu, zihnî alışkanlık ürettiğini ifade etmektedir. Ona göre bilginin bir niyet, bir cehd, bir sabır kısacası bir hazırlık gerektirdiği düşüncesi bugün artık bir kenara itilmiş; ama yerine yeni iletişim ve enformasyon araçlarının etkilerini de açıklayabilecek bir öğrenme kuramı konulamamıştır. Bu yüzden, günümüzde artık öğrenme kuramlarından değil, öğrenmeme, öğrenerek cahil kalma, öğrendikçe cahilleşme kuramlarından söz edilir hale gelmiştir (Avcı, 1990: 114). “Enformatik Cehalet” olarak tanımladığı bu durumu geleneksel kitle iletişim araçlarıyla birlikte aktarıyordu. Bugün, sosyal medya ile vardığımız noktaya yazar, “Enformatik Zır Cehalet” adını veriyor[5].
Bu yazı çerçevesinde enformatik salgının sonuçlarının ilki kuşkusuz enformatik zır cehaletin yükselişidir. Çünkü, özellikle internet ve sosyal medya araçları her türlü bilgiye, her türlü enformasyona zaman ve mekan mefhumlarına bağlı kalmaksızın hızlı bir şekilde ulaşmayı dayatıyor. Bourdieu, hız ile düşünce arasında olumsuz bir bağ olduğunu söyleyerek, televizyonun “buyur edilmiş fikirler” sunduğunu belirtmekte ve bunun düşünceyle alakası bulunmadığını ifade eder (Bourdieu, 1997: 34). İnternet ve sosyal medya da günümüzde, buyur edilmiş fikirlerin anlık olarak kabul gördüğü araçlardır. Anlık olarak hiçbir gayrete, tahlile, ölçüp biçmeye bağlı kalmaksızın kabul edilmiş fikirlerse enformatik zır cehaletin yükselişini beraberinde getirmektedir.
Aforizmatik Dindarlık
Böylesi bir cehaletin, Müslüman dünyasında yer bulması esasında beklenen ve istenen bir durum olmasa gerek. Lakin ekranlı dünyanın Müslüman düşüncesine etkisini yakinen müşahede edebiliyoruz. Bunun en belirgin halini ise, Asım Yapıcı’nın “aforizmatik dindarlık” olarak tanımladığı ve sosyal medya marifetiyle dindarlığın ekranlı dünyadan yayılması, yayılmak istenmesi olarak görebiliriz. Ekranlar, düşünceyi öldürür; düşünsel gelişmelere de izin vermez. Sadece görüntüye odaklanır.Bu durum, sosyal medya sitelerinin bazılarında olduğu gibi, sınırlı sayıda kelimeyle bir şeyleri anlatma-gösterme imkanıyla birleştiğinde dindarlığı aforizmalarla sınırlayan bir görünüm ortaya çıkar.
Dikizleme Kültürünün Yaygınlaşması
Hal Niedzviecki’ye göre “Dikizleme Kültürü Çağı”nda yaşıyoruz. Bu kültür, tıpkı 1950’lerde hayatımıza giren televizyon kadar masumdu. Ancak televizyon on yıldan kısa bir zamanda yeme içme alışkanlıklarımızı, sosyal hayatımızı ve hatta fikirlerimizi etkiledi. Toplumu geri dönülmez biçimde bir başka ufka sürükleyen bu büyük değişimin bile farkına varmadık. Bugün de aynı şekilde, internet ile birlikte hepimiz dikizleme kültürünün bir parçasıyız. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kendimizi birdenbire böyle bir kültürün içinde bulduk ve dahası o kültür biraz da bizim katkılarımızla bu kadar hızlı gelişiyor. Çünkü hepimiz kendimizi ve komşularımızı gözetlemeyi sever olduk (Niedzviecki, 2009: 7-10).
Bugün, internetin ulaştığı, dünyanın en ücra köşelerinde, geleneksel yaşam tarzının egemen olduğu noktalarda bile ekranlı dünyanın varlığı, dikizleme kültürünün bulaşmasını etmesini beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak, enformatik salgına tutulmuş bireyler ve toplumlar olarak hayatımızı sürdürmek yerine, bu salgının sebep ve sonuçlarını tahlil etmek, şuurlu bir biçimde hareket etmenin şartı olsa gerek. Aksi halde, salgının daha da derinlere inmesinden kendimizi kurtaramayız. Vesselam.
Bozkurt, V. (2000). Enformasyon Toplumu ve Türkiye. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Esslin, M. (2001). Televizyon Çağı. İstanbul: Pınar Yayınları.
Güneş, S. (2006). Enformasyon Toplumu. Ankara: Hece Yayınları.
Niedzviecki, H. (2009). Dikizleme Günlüğü. (G. Gündüç, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Virilio, P. (2003). Enformasyon Bombası. İstanbul: Metis Yayınları.
“Dünyanın sonu su baskınlarıyla değil, ses ve görüntü dalgalarıyla gelecektir belki de”
Paul Virilio
Paul Virilio
1923 yılında televizyonla birlikte başladığımız “ekranlı dünya” yolculuğu “ekransız dünya” olamayacağı yönündeki kanaatimizi güçlendirerek devam ediyor. Öyle ki dünyanın teknolojik olarak en gelişmiş beyaz (!) ülkeleri de; teknolojinin tam olarak bir hayat düzeni kuramadığı kara (!) kıtanın ortasındaki şehirler de ekranlı bir dünyaya sahip. Evlerin başköşesinden başlayan ekranlı dünya tasavvuru; yine ekransız hiçbir marifeti bulunmayan internet, sosyal ağlar, mobil telefon ve uygulamalarla giderek daha özel alanlara kadar indi. Batı’da ortaya çıkan bu tasavvur ve gelişmeler, “enformatik salgın” olarak tanımladığımız meseleyi ortaya çıkardı. Bu öyle bir salgın ki, karşısında duracak bir güç henüz keşfedilemedi. Devletler, uluslararası kuruluşlar, kamu kurumları, geleneksel tarikatlar, şeyhler, siyasi parti liderleri, muhtarlar, köylü kadınlar, ilkokul çocukları … enformatik salgına karşı duramıyor, hatta bu salgına gönülden razı oluyorlar. Bu rıza, salgının sürekli ilerlemesine neden oluyor. Bu nedenle salgının üstesinden gelmesi muhtemel seçenekler genelde göz ardı ediliyor.
Enformasyona ulaşmak, enformasyonu kullanmak hatırı sayılır ölçüde değerlidir, aksini kim iddia edebilir; ancak enformasyonun bir salgın olarak insan hayatını kaplayacak oranda artışı ve insanların bu salgına rıza göstermeleri bir tür tehdittir. Bu tehdidin yakından anlaşılması ve insanların bu salgına gösterdikleri rızayı ortaya koyması için bazı istatistiklere yer vermekte fayda var.
Dünya genelinde internet, sosyal medya ve mobil telefon kullanımına ilişkin verilerin bulunduğu bir rapor[1] enformatik salgının boyutlarını gözler önüne seriyor. Rapora göre dünya nüfusunun (7 milyar 476 milyon) % 50’si (3 milyar 773 milyon) internet kullanıcısıdır. Sosyal medya kullanıcısı oranı % 37 (2 milyar 789 milyon); tekil mobil kullanıcısı oranı % 66 (4 milyar 917 milyon); aktif mobil sosyal kullanıcılarsa % 34 (2 milyar 549 milyon)tür.
Enformasyon salgınının boyutu esasında bu rakamlarla bir önceki yılın rakamları karşılaştırılarak görülebiliyor. 2016 yılındaki raporun[2] verileri bir yıllık zaman diliminde enformatik salgına yakalanan insan sayısının bir hayli arttığı görülüyor. Bunu da elbette, sosyal medya ve mobil telefonlara duyulan ihtiyaçla ilgili. Çünkü 2016 yılında 3 milyar 790 milyon olan tekil mobil kullanıcısı bir yılda 1 milyar 127 milyon (Çin’in nüfusuna yakın bir rakam) artış görülmüştür. Aynı şekilde aktif mobil sosyal kullanıcılar 581 milyon (ABD’nin iki katı kadar) artmıştır.
Dünya genelindeki bu tablo ülkemiz açısından da pek farklı görünmüyor. Türkiye’nin 79 milyon 814 bin 871 nüfusu bulunuyor. Bu nüfusun kullandığı cep telefonu ve internet abonesi sayılarına bakacak olursak, enformasyon salgınının boyutları hakkında fikir sahibi olabiliriz.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2016 | ||
Nüfus Sayısı | Cep Telefonu Abonesi | İnternet Abonesi |
79.814.871 | 73.650.996 | 55.305.748 |
Bu tablo bize, yaklaşık 80 milyona ulaşan nüfusumuzun büyük bir çoğunluğunun cep telefonu abonesi olduğunu ve nüfusumuzun yarıdan fazlasının da internet abonesi olduğunu gösteriyor. Enformasyon teknolojilerinin birer parçası durumundaki cep telefonları ve internet hakkındaki bu tablo, enformatik bir salgının boyutlarını gösteriyor. Bozkurt bu salgına “intermania” adını vermekte ve son dönemde hızla yaygınlık kazanan internetin, çok kısa bir sürede pek çok alanda olağanüstü geniş bir alanda hemen hemen herkesi şaşırtacak düzeyde gelişme gösterdiğinden söz ederek neredeyse bütün dünyanın “intermania” denebilecek bir salgını yaşamaya başladığını söylemektedir (Bozkurt, 2000: 31).
Tablet, laptop veya pc’den günlük ortalama internet kullanımının 4 saat 14 dakika; mobil telefondan günlük ortalama internet kullanımının 2 saat 35 dakika; herhangi bir cihazdan günlük ortalama sosyal medya kullanımının 2 saat 32 dakika; internet kullanıcılarının günlük ortalama TV seyretme süresinin 2 saat 18 dakika[3] olduğu da göz önünde bulundurulacak olursa, enformasyon salgını karşısındaki durumumuz daha net ortaya çıkacaktır.
Bir başka araştırmaya[4] göre de Türkiye, dinamik ve genç nüfusu nedeniyle akıllı telefon bağımlılığının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Türkiye’deki kullanıcılar günde ortalama 70 kez cep telefonunu kontrol ediyor, bu da yaklaşık 15 dakikada bir ekran yüzü gördüğümüz anlamına geliyor. Bu oran; Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerin neredeyse iki katına denk düşüyor. Her on kişiden dokuzu, uyandıktan sonra 15 dakika içerisinde cep telefonunu mutlaka kontrol ediyor ve yarısının yaptığı ilk şey sosyal medya hesaplarını ve mesajlarını (anında mesaj ve SMS) kontrol etmek oluyor. Bu kesimin %77’si toplu taşıma araçlarında, %52’si de TV izlerken düzenli olarak telefonlarını kullanıyor.
Görüldüğü gibi insanlar, insanımız enformatik salgını besleyecek teknolojik araçları bile isteye kullanmaktadır. Bu kadar yoğun ve istekli kullanım karşısında insanın araçlardan etkilenmemesi mümkün müdür? Böyle bir durumda insanların, abartılı manasıyla, makinelerin kontrolüne girmeme imkanı var mı? Belki de Baudrillard’ın söylediği gibi makineler tarafından yönetilmeyi insanlar tarafından yönetilmeye yeğliyoruzdur. Belki de anonim ve otomatikleşmiş bir egemenlik biçimini insan iradesine bağlı, hesaba kitaba dayalı egemenlik biçimlerine tercih ediyoruz. Yabancı irade yerine, bizi emip her türlü sorumluluğu üzerimizden alan integral hesaba boyun eğmeyi yeğliyoruzdur (Baudrillard, 2005: 89).
Enformatik Salgının Görünen Sonuçları
Yukarıdaki istatistikler bize, enformasyon teknolojilerinin günlük hayatta ne kadar etkin olduğunu, yani enformatik salgının kökleştiğini gösteriyor.
Enformasyon, çok katmanlı ve karmaşık bir endüstri olarak siyasette, kültürde, dinde, sanatta ve ekonomide küresel değerler üretmekte ve bunları kendi ikna yöntemlerine göre benimsetmektedir (Güneş, 2006: 30). Enformatik salgına yüklediğimiz negatif anlam da bu noktadan kaynaklanıyor. Çünkü, enformasyonu küresel çapta üretenler, genellikle Batı toplumlarından oluşuyor ve bu değerler artık Batı’ya özgü koşullardan sıyrılıp, dünyanın her köşesinde neşvü nema buluyor. Virilio’ya göre radyoaktif enerjiyle maddeyi parçalayan atom bombasının ardından yaşadığımız binyıl sonunda ortaya ikinci bir bombanın hayaleti çıkmıştır. Bu bomba enformasyonun interaktifliği aracılığıyla uluslararasındaki barışı parçalama yeteneğine sahip olan enformasyon bombasıdır. Ona göre, dünya enformasyon savaşının ortasındadır. ABD bu enformasyon savaşında, egemen teknoloji olarak nükleerin yerine elektroniği kullanarak yeni bir strateji geliştirmektedir. Bu noktadan sonra, atom bombası elbette nihai bir garantidir, ancak bu garanti yeni mutlak silah sistemi olan enformasyon bombasının kendi etkisini ispat etme konusuna bağlıdır (Virilio, 2003: 63, 127).
Türkiye’nin önemli Enformasyonun adeta bir sağanak olarak yağdığı günümüzde, elbet bunun bazı sonuçları da olacaktır. Bu sonuçların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Enformatik Zır Cehaletin Yükselişi
Ekranlı dünyanın ilk aktörü televizyonun ortaya çıkışı, Esslin’e göre yoğun, yalnız başına, dikkate dayalı okuma alışkanlığına dayanan bir kültürü derinden değiştirmiş ve onun yerine daha rahat, daha yayılmış, çok boyutlu ve hazırâne biçimdeki yeni bir düşünce tarzını, yeni bir gerçeklik algılama tarzını geçirmiştir (Esslin, 2001: 15). Bugüne bakıldığında, enformatik salgının harekete geçmesinde, her şeyden önce enformasyona bu kadar talip olmanın yani “enformatik zihniyet” oluşumunun etkili olduğu söylenebilir.
Avcı da televizyonun, münhasıran enformasyon iletmediğini, aslında bir zihin durumu, zihnî alışkanlık ürettiğini ifade etmektedir. Ona göre bilginin bir niyet, bir cehd, bir sabır kısacası bir hazırlık gerektirdiği düşüncesi bugün artık bir kenara itilmiş; ama yerine yeni iletişim ve enformasyon araçlarının etkilerini de açıklayabilecek bir öğrenme kuramı konulamamıştır. Bu yüzden, günümüzde artık öğrenme kuramlarından değil, öğrenmeme, öğrenerek cahil kalma, öğrendikçe cahilleşme kuramlarından söz edilir hale gelmiştir (Avcı, 1990: 114). “Enformatik Cehalet” olarak tanımladığı bu durumu geleneksel kitle iletişim araçlarıyla birlikte aktarıyordu. Bugün, sosyal medya ile vardığımız noktaya yazar, “Enformatik Zır Cehalet” adını veriyor[5].
Bu yazı çerçevesinde enformatik salgının sonuçlarının ilki kuşkusuz enformatik zır cehaletin yükselişidir. Çünkü, özellikle internet ve sosyal medya araçları her türlü bilgiye, her türlü enformasyona zaman ve mekan mefhumlarına bağlı kalmaksızın hızlı bir şekilde ulaşmayı dayatıyor. Bourdieu, hız ile düşünce arasında olumsuz bir bağ olduğunu söyleyerek, televizyonun “buyur edilmiş fikirler” sunduğunu belirtmekte ve bunun düşünceyle alakası bulunmadığını ifade eder (Bourdieu, 1997: 34). İnternet ve sosyal medya da günümüzde, buyur edilmiş fikirlerin anlık olarak kabul gördüğü araçlardır. Anlık olarak hiçbir gayrete, tahlile, ölçüp biçmeye bağlı kalmaksızın kabul edilmiş fikirlerse enformatik zır cehaletin yükselişini beraberinde getirmektedir.
Aforizmatik Dindarlık
Böylesi bir cehaletin, Müslüman dünyasında yer bulması esasında beklenen ve istenen bir durum olmasa gerek. Lakin ekranlı dünyanın Müslüman düşüncesine etkisini yakinen müşahede edebiliyoruz. Bunun en belirgin halini ise, Asım Yapıcı’nın “aforizmatik dindarlık” olarak tanımladığı ve sosyal medya marifetiyle dindarlığın ekranlı dünyadan yayılması, yayılmak istenmesi olarak görebiliriz. Ekranlar, düşünceyi öldürür; düşünsel gelişmelere de izin vermez. Sadece görüntüye odaklanır.Bu durum, sosyal medya sitelerinin bazılarında olduğu gibi, sınırlı sayıda kelimeyle bir şeyleri anlatma-gösterme imkanıyla birleştiğinde dindarlığı aforizmalarla sınırlayan bir görünüm ortaya çıkar.
Dikizleme Kültürünün Yaygınlaşması
Hal Niedzviecki’ye göre “Dikizleme Kültürü Çağı”nda yaşıyoruz. Bu kültür, tıpkı 1950’lerde hayatımıza giren televizyon kadar masumdu. Ancak televizyon on yıldan kısa bir zamanda yeme içme alışkanlıklarımızı, sosyal hayatımızı ve hatta fikirlerimizi etkiledi. Toplumu geri dönülmez biçimde bir başka ufka sürükleyen bu büyük değişimin bile farkına varmadık. Bugün de aynı şekilde, internet ile birlikte hepimiz dikizleme kültürünün bir parçasıyız. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kendimizi birdenbire böyle bir kültürün içinde bulduk ve dahası o kültür biraz da bizim katkılarımızla bu kadar hızlı gelişiyor. Çünkü hepimiz kendimizi ve komşularımızı gözetlemeyi sever olduk (Niedzviecki, 2009: 7-10).
Bugün, internetin ulaştığı, dünyanın en ücra köşelerinde, geleneksel yaşam tarzının egemen olduğu noktalarda bile ekranlı dünyanın varlığı, dikizleme kültürünün bulaşmasını etmesini beraberinde getirmektedir.
Sonuç olarak, enformatik salgına tutulmuş bireyler ve toplumlar olarak hayatımızı sürdürmek yerine, bu salgının sebep ve sonuçlarını tahlil etmek, şuurlu bir biçimde hareket etmenin şartı olsa gerek. Aksi halde, salgının daha da derinlere inmesinden kendimizi kurtaramayız. Vesselam.
KAYNAKÇA
Baudrillard, J. (2005). Şeytana Satılan Ruh Ya Da Kötülüğün Egemenliği. (O. Adanır, Çev.) Ankara: Doğu Batı Yayınları.Bozkurt, V. (2000). Enformasyon Toplumu ve Türkiye. İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Esslin, M. (2001). Televizyon Çağı. İstanbul: Pınar Yayınları.
Güneş, S. (2006). Enformasyon Toplumu. Ankara: Hece Yayınları.
Niedzviecki, H. (2009). Dikizleme Günlüğü. (G. Gündüç, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Virilio, P. (2003). Enformasyon Bombası. İstanbul: Metis Yayınları.
[1] 2017’de Dijital Dünya – Dünya Genelinde İnternet, Sosyal Medya ve Mobil Data Derlemesi.
[2] Global Digital Snapshot
[3] http://tusbeyinli.com/2016/01/dunyada-turkiyede-dijital-mobil-sosyal-medya-kullanim-istatistikleri-2016.html
[4] http://webrazzi.com/2016/05/11/turkiyede-mobil-kullanici-arastirmasinin-sonuclarini-yayimliyoruz-ozel-haber/
[5] http://www.sabah.com.tr/yazarlar/oguz/2017/02/19/enformatik-zir-cehalet