Khashram’a göre İslam dünyası medyayla çok geç tanıştı. Bununla birlikte İslam dünyasındaki ilk medya organları elit bir tabakanın ürünü olarak hizmet verdi ve bunu dini temalı örgütlerin medya organları takip etti. Khashram, El-Cezire’nin de böyle bir ortamda doğduğunu belirterek, "İslam dünyasında medya en fazla mücadele edilen alan" dedi.
İslamofobik söylemin doğmasında medyanın etkisini de anlattı Khashram. İslam karşıtı medyanın çok kasıtlı çalıştığını ve İslam dünyasındaki olayları, gerçekten farklı bir biçimde yansıttığını belirtti. Khashram bu sebeple medyada dini konularda haber yapacak kişilerin, dini bilgisinin yüksek düzeyde olması gerektiğini hatırlattı.
“İslam dünyasında medya çok geç uyanışa geçti”
İslamvemedya.com: İslam dünyasında medyanın genel görünümü üzerine neler söylemek istersiniz?
Omar Khashram: İslam dünyasındaki medya maalesef çok geç uyanışa geçti. İslam dünyasında medya, dünya medyası epeyce mesafe kat ettikten sonra elit bir tabakanın arasında, yani sadece dini çok iyi bilen ve çok iyi okumuş bir tabakanın içerisinde başladı. Ancak maalesef Türkiye’de de olduğu gibi büyük sermaye ve güçlerin güdümünde başladı. Yani mesela ilk medya deneyimi, etkili medya diyelim, Suudi Arabistan’ın desteğiyle neredeyse 50 tane kanalla birlikte yayılmaya başladı. Hemen ardından Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt de bu işe el attı. Ayrıca çeşitli İslami fraksiyonların hayata geçirdiği medya çalışmaları da oldu. Tabi bunlar çok sınırlıydı. Dikta rejimler bunlara fazla yayılma izni vermiyordu. Asıl sorun da işte burada yaşandı. Bu ilk dönem medya çalışmalarının fazla gücü olmadığı için hedef kitlesi sınırlıydı ve çok insana ulaşamıyordu. Sadece ya örgütlü kitlelere ya da tesadüfen karşılaşan kitlelere ulaşabiliyordu. Ama en yaygın medya Suudi Arabistan’ın ve büyük güçlerin medyasıydı. Suudi Arabistan medyası dediğimiz zaman kesinlikle Amerika’nın etkisi altında olan bir medyadan bahsediyoruz. Bu aşamada kesinlikle bağımsız bir dini ve İslami yayın yapılmadı. Bunu üzülerek söylüyorum. İslam dünyasında medya çok geç başladı.
“El-Cezire’nin İslamî bir söylemi yok”
El-Cezire çıkınca, aslında İslami kanal olarak çıkmadı. Ben İslamî kanalım diye öyle bir söylemi yok. Ama El-Cezire halk kanalıdır. Biraz da halka yakın duran bir kanaldır, halkın nabzını tutan bir kanaldır. İlk açıldığında çok cesur programlar yaptı. Mesela, bütün din âlimlerini yayına çıkarmaya başladı. Diğer medyalarda yer bulamayan -bakın bu çok önemli bir nokta- ilim adamlarını, âlimleri ekranlara taşıdı.
El-Cezire’de yayınlanan tartışma programlarında isteyen Katar’ı eleştirir, isteyen Suudi Arabistan’ı eleştirir. Olay da işte burada kızıştı. Herkes birbiriyle yarışmaya başladı.
“İslam dünyasında en ciddi mücadele alanı medya”
İslamvemedya.com: Bu noktadaİslam dünyasında medya, bir mücadele alanı diyebilir miyiz?
Omar Khashram: En ciddi mücadele alanı şu an medya. Sosyalinden tut, asosyaline kadar, yazılı medya, televizyon vesaire hepsi ciddi bir mücadele alanı. Kıran kırana bir mücadele, hatta kutuplaşma başladı. Yani itidal İslam’ı, barış İslam’ı, bir de aşırı İslam gibi kavramlar ortaya çıktı. Bir de ikisinin arasında bir kutup çıktı, çok bariz bir şekilde. Onun için insanların kafası da karışıyor. Aslında bunun iyi bir tarafı da var. Çok farklı ve çelişkili bilgilerin gelmesi, insanların paslanmış kafalarını biraz kaşımaya sevk etti. Mesela Suudi Arabistan’ın veya başka kanalların “İslam sadece hoşgörü dinidir”, “Düşmana gül ile karşılık veren bir din”, “Ezilen halkları savunmama fikrini ortaya atan bir din” şeklinde tanımlamaları bulunan medya yerine, “Hayır! Filistin’de, Suriye’de, Myanmar’da ve sair İslam beldelerinde ezilen bütün Müslümanlar için savaşmak lazım, şehadete koşmak lazım.” türünden söylemler ortaya çıkmaya başladı. Böylelikle insanlar bu ikisinin arasında düşünmeye başladı, hangisi benim fikrime, maneviyatıma daha yakın diye. Tabi bu kızışma ortaya çıkınca, bölünme de ortaya çıktı haliyle. Dolayısıyla medyanın, hem olumlu hem de olumsuz bir görüntüsü var şuan.”
“El-Cezire, ilkeli yayıncılığın bedelini ödedi”
İslamvemedya.com: El-Cezire’nin, “Tek yönlü bakış açısına sahip Batı medyasına karşı bir alternatif” olduğu şeklinde bir ifadeye rastlamıştım, bir makalede. Katılıyor musunuz?
Omar Khashram: Batı’ya değil, bütün medya stiline alternatif. Bütün medya dünyasına Batı hâkim oluyor. Aslında El-Cezire, ezberleri bozan bir stille çıktı. Görüş-Karşı görüş, ikisini birlikte veriyoruz. Bu, medya dünyasında alışılagelmiş bir şey değil. Sınır yok, yalan yok. Bunların bedelini ödedik. 3 tane şehidimiz var. En basitinden Mısır’da son dönemlerde yaşananlar. Bir kameramanımızı çekim yaptığı esnada gözünden vurdular Irak’ta. Ben görev başındayken, işimi yaparken ağır yaralandım. IŞİD tarafından tutuklandım. Bunlar El-Cezire’nin misyonunu gösteriyor. Çok tehlikeli bir misyon. Çünkü bilinenin dışına çıkıyorsun.
“Kızların sünneti” meselesinde medyanın etkisi
İslamvemedya.com: İslam dünyasında medyanın etkisi üzerine tespitleriniz nelerdir? Dini konularda halk medyadan nasıl etkileniyor?
Omar Khashram: Sudan, Mısır, Somali ve bazı Müslüman Afrika ülkelerinde kız çocuklarının sünneti çok yaygındı. Bu, dinen günahtır, tıbben de doğru değildir. Ama bu o kadar yaygındı ki, zamanla dini bir vecibe olarak algılanmaya başlandı, medya da hiçbir zaman bu yanlışın üzerine gitmedi. El-Cezire ilk yayına başladığı yıl din adamlarını, doktorları, gelenek-görenek uzmanlarını ve kanaat önderlerini bir araya getirdi ve kendisi bir görüş belirtmeksizin “kızların sünneti” meselesine ilişkin bir program gerçekleştirdi. Kızların sünneti üzerine program yapmak, bunu tartışmak bana göre tarihi bir olaydı İslam dünyasında. Yaptığımız programların ardından, oradaki muhtarlar bile, kızların sünnet edilmesi meselesinin günah olduğunu ve sağlık açısından doğru olmadığını kabul ettiler. Sonraki yıllarda bu mesele yüzde 73 azaldı. Şu an yüzde 27 civarında gizli gizli uygulanıyor.
“Bombalananlar terörist değil, çocuktu”
İslamvemedya.com: Uluslararası medya kuruluşlarının haberlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Omar Khashram: Savaşlarda CNN canlı yayın yaparken ne gösterir? Amerikan askerlerinin bir yerleri bombaladığını, bir yerleri yıktığını gösterir ve bunu “Amerika’nın teröre karşı savaşı” şeklinde bir çerçeveyle sunardı. El-Cezire ise Amerikan’ın bombaladığı yerleri gösterirken diğer taraftandan bombalanan yerlere kamerasını koydu ve “terörist” diye tanımlananların halini ortaya koydu. Bombalanan kişiler terörist değil çoluk çocuk. El-Cezire bunu yaptı. İnsanların beynini silkeledi. CNN’nin gösterdiğinin doğru olmadığını gösterdi.
“Felluce hastanesinde silahlı hiç kimse yoktu”
El-Cezire en büyük sükseyi Felluce hastanesinde yaptı. Amerikan televizyonları ve onun taraftarı Irak televizyonu, hastaneye yapılan saldırıyı “Hastanede saklanan teröristleri bombalıyoruz” şeklinde yansıttı. El-Cezire o hastaneye girdi, hastanede hiçbir silahlı kişi olmadığını gösterdi. Bir tane bile yoktu. Hastanede olan sadece ölüler ve bombalarla paramparça edilmiş 1700’den fazla yaralı. El-Cezire, Amerikan medyası ve onun güdümündeki medyanın söyleminin yanlış olduğunu kanıtladı.
“Dini konularda veya İslam coğrafyasında çalışacak muhabirlerin dini bilgisi çok mühim”
İslamvemedya.com: Farklı bir konuya gelmek istiyorum.Zaman zaman medyada temel dini bilgilerin bile yanlış yansıtıldığını görüyoruz. Medya çalışanları ve dini bilgi birikimi üzerine neler söylemek istersiniz?
Omar Khashram: El-Cezire’de dinle ilgili, sosyal hayatla ilgili çalışan muhabirlerin en az bir din âlimi kadar bilgisi vardır. Biz, dinle ilgili çok haber yaparız. Bu nedenle de çok bilgimiz oluyor. El-Cezire eleman alırken, onun resmen suyunu çıkarıyor. Bir Müslümanın en temel bilgileri olup bu bilgileri üzerinden yorum yapabilecek kapasiteye sahip olabilmesi gerekiyor. Bunu söylerken, bütün personeli kastetmiyorum. Farklı din ve inanışlara mensup veya ateist personelimiz var. Ancak dini bölgelerde çalışacak personelimizde buna çok dikkat ediyoruz. Hatta o personelin gittikleri bölgelerdeki tarikatları bile bilmesi gerekiyor. Her şeyi biliyoruz deme küstahlığında bulunmuyorum elbet. Ancak dini ve sosyal hayat üzerine çalışan, dini bölgelere giden muhabirlerimizin, dini bilgisinin çok güçlü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
“İslamofobinin ana sebebi medyadır”
İslamvemedya.com: Son olarak özellikle Batı medyasının İslamofobiyi yaygınlaştırmadaki etkisiyle ilgili görüşlerinizi almak isteriz?
Omar Khashram: İslamofobinin ana sebebi medyadır. Dünyada Batı ve batı uzantısı bir medya yapılanması var. Bir de yerel, dışarıdan güdümlü medyalar var. Bunlar İslam’ı sürekli olarak, kan ve terör üzerine kurulu bir din olarak gösteriyorlar. Mesela Arap dünyasında da, İslam dünyasında da, Türkiye’de de yaygınlaşan bir deyim var: “Şu İslam dünyasında hep katliam var.”
Bu lafın İslam’la ve Müslümanlarla alakası yok. Bu dışarıdan sokulmuş bir laf. Aslında öldürme insanın doğasında vardır. Bunun Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi yok. Bütün dünyada katliam, şiddet ve dehşet var. Sadece biz kendi bölgemizi gördüğümüz için kendi bölgemizdeki olaylar dünyada yok, sadece Müslümanlarda var zannediyoruz. “Neden sadece İslam dünyasında katliam oluyor?” diye soruyorlar. Bunu kim söylüyor size? Ben dünyanın pek çok yerinde çalıştım. Mesela Hıristiyanlarda da katliam var. Öyle ki aile bireylerinin birbirlerini kestikleri oluyor. Ateistlerde de var, putperestlerde de var, hepsinde katliam yapılabiliyor. Neden onlardan bahsetmiyorsunuz?
Arap dünyasında bir problem olduğu zaman hemen “İslam böyledir” diyorsunuz? Neden? Çünkü Batı medyası ve güdümlü medya bunları alıyor ve ön plana çıkarıyor. Böylece bütün haberler “Müslüman teröristler şunu yaptı, bunu yaptı” diye servis ediliyor. İslamofobinin ortaya çıkmasında medya çok etkili. Bunu değiştirmek için medyayı kontrol etmek lazım. Medyayı kontrol ederseniz, bunun çok ciddi bir derecede azaldığını görürsünüz.
“Din karşıtı medya çok kasıtlı çalışıyor”
Diğer taraftan İslam dünyasındaki, özellikle dine karşı bir tutum benimseyen medya, çok kasıtlı bir şekilde çalışıyor. Dini konular çok hassas. Karşı medya, bu bilgileri sarsmak istiyor. Olduğundan farklı bir şekilde yansıtarak, olumsuzlukları İslam’a mal etmeye çalışıyorlar. Bilgi kirliliği ve karalama İslam dünyasını da çok derinden etkiliyor.”