İslam dünyasındaki siyasi aktörlerden biri kuşkusuz İran.
Medya sektörü açısından ülkemizde özellikle sinema filmleriyle bilinen İran’ın uyguladığı medya politikalarıysa esasında ülkedeki değişimin en açık göstergesi arasında yer alıyor. Modernleşmeden İslamîleşme politikasına doğru bir değişim görülüyor ki bu da ülke yönetiminin tercihine göre şekilleniyor. Diğer yandan dünyanın pek çok yerinde örnekleri olmasına rağmen İran’da halen özel televizyon yayıncılığı bulunmuyor. Bu da, İran devletinin medyaya bakışını ortaya koyuyor.
Dr. Hülya Özkan, ‘İran’da Medya ve Siyaset: Dünü – Bugünü” adlı eserin yazarlarından.
Mohammad Rigiderakhshan ile birlikte yazdıkları ve geçtiğimiz aylarda yayınlanan kitabında Hülya Özkan, İran'da medyanın devrim öncesi de dâhil olmak üzere günümüze kadarki serüvenini, siyasal ve sosyal gelişmelerdeki rolünü ve siyasal sistemle ilişkilerini ele alınıyor.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hülya Özkan ile İran’ın geçmişten bugüne uyguladığı medya politikalarını, radyo ve televizyon yayınlarındaki gelişmeleri ve İran televizyonundaki dini içerikli yayınları konuştuk.
İran’da televizyon yayıncılığının başlangıçta dindar kesim tarafından tepkiyle karşılandığını belirten Özkan, Şah’ın modernleşme projesi dolayısıyla ilk dönem yayıncılıkta Batı merkezli bir yaklaşımın etkili olduğunu söyledi. Özkan, 1979 yılında gerçekleşen devrimin ardından radyo ve televizyonun “halkı terbiye etmek, gözünü açmak için kullanılacak etkili birer araç, kamusal bir üniversite”, “halkı Batılılaşma hastalığından kurtarma yolunda önemli bir mecra” olarak görüldüğüne dikkat çekerek devrimin hizmetinde kullanıldığını vurguladı.
“İran’da televizyonun kuruluş aşamasında ilk tepki din adamlarından geliyor.”
İslamvemedya.com: Tespitlerinize göre İran’da ilk televizyon kurulduktan sonra, yayınlanan program çeşitleri arasında dini içerikli program bulunuyor muydu? Bu durumun, İran’ın Batılılaşma veya modernleşme isteği süreciyle ilgisi var mı?
Hülya Özkan: Dini içerikli programlara da yer verilmiştir. Çünkü her ne kadar Şah’ın uygulamaya çalıştığı modernleştirme projesi yürürlükte olsa da halkın dindar olması ve beklentileri yayın içeriklerine etki edebilmiştir. Yayın içeriklerini incelediğimizde önde gelen din adamlarının çeşitli programlarda yer aldığını görüyoruz. Ramazan ayında, dini bayramlarda, Muharrem ayında, Aşura, Tasuada dini içerikli yayınlar yapılmıştır. Dönemin dini içerikli programların hazırlanmasında içeriklerin İslam fıkhına uygunluğu açısından kontrolü noktasında İbrahim Sutude önemli bir rol oynamıştır. Sutude, programların dini açıdan bir sakıncası olup olmadığını kontrol etmek, din adamlarının programlara davet edilmesinde aracılık etmek gibi görevler üstlenmiştir.
Tabii dindar kesim ilk etapta tıpkı sinemaya olduğu gibi televizyona karşı da bir tepki ortaya koymuştur. İran’da televizyonun kuruluş aşamasında ilk tepki din adamlarından geliyor. Bilhassa televizyonu İran’a getiren isim olan Habibullah Pascal’ın Bahai olması da bu tepkinin önemli nedenlerindendir.
“Yüzü Batı’ya dönük bir televizyonculuk anlayışı”
İlk program içeriklerinin hazırlanması aşamasında Fransızlardan ve daha sonra ise Amerikalılardan destek, eğitim alınmıştır. Dolayısıyla Batı merkezli bir yaklaşımın başından beri televizyonculukta etkili olduğunu görüyoruz. Yer verilen içeriklerde ister filmler olsun ister kültür-tarih programları olsun yeni bir yaşam biçimi teklifi ve olumlaması ön plana çıkmaktadır. Sunulan bu teklif modern bir yaşam biçimidir. Kent hayatının olumlandığı içeriklere rastlıyoruz. Eğitim programları aracılığıyla İngilizcenin ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Yani aslında yüzü Batı’ya dönük bir televizyonculuk anlayışı söz konusu…
İslamvemedya.com: Bu dönemde televizyonda yayınlanan programlarda ne tür içerikler görülüyor?
İran televizyonunda ilk yayınlar arasında daha çok sosyal-kültürel programlara ağırlık verilmiştir. Özellikle ulusal bütünlüğün korunması açısından tarihi olay ve kişiler üzerinden tarihsel hafızanın canlı tutulması, “İranlılık” bilincinin etkin olması amaçlanmıştır. Etnikler ve mezhepler üstü bir yaklaşım söz konusu olmuştur. Bu yönüyle Şah’ın modernleştirme politikalarına katkı sağlamak için ideolojik bir aygıt olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.
Yayın içeriklerinde çiftçiliğin modern bir forma kavuşturulmasına kadar hemen her alana nüfuz edilmek istendiğini görüyoruz. Hatta televizyonun en ücra köşelere kadar taşınmaya çalışıldığını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Şah’ın gezilerinde ve ülke tarihinin önemli olaylarının yıl dönümlerinde özel programlara yer verilmiştir. Özellikle Firdovsi’nin eseri Şahname’den uyarlanan filmler izleyiciye sunulmuştur.
Merkezileşme hususunda da televizyonculuk etkin olarak kullanılıyor. Monarşik bir sistem ile ülkeyi yöneten Pehlevi Hanedanlığı dönemi yayınları incelendiğinde Pehlevilerin ülke içerisinde otoritelerini arttırma çabaları açıkça görülebilmektedir.
İran İslam Devrimi’nin ardından televizyondaki değişim
İslamvemedya.com: Literatüre “İran İslam Devrimi” olarak yansıyan 1979 yılından sonra, İran’ın televizyon tarihi açısından neler değişti? ‘Devrim’ televizyon içeriklerine nasıl yansıdı?
Hülya Özkan: İran İslam Devrimi’nden çok kısa bir sonra hatta bir hafta kadar kısa bir süre sonra İran’da radyo ve televizyon yayınlarını yönlendirmek ve kontrol etmek için 20 kişiden oluşan bir komite kuruluyor. Bu heyet ilk olarak Şah’a yakınlığı ile bilinen isimleri yani televizyoncuları, gazetecileri görevlerinden alıyorlar. Daha sonra ise halka bundan böyle radyo ve televizyonun devrimin hizmetinde kullanılacağı şeklinde bir açıklamada bulunuluyor. Ayetullah Humeyni’ye o dönem en yakın isimlerden olan Sadık Kutupzade Radyo ve Televizyon Kurumu’nun başına getiriliyor.
Devrimin ardından Ayetullah Humeyni radyo ve televizyonun “halkı terbiye etmek, gözünü açmak için kullanılacak etkili birer araç, kamusal bir üniversite” olduğunu söylüyor. Humeyni ayrıca televizyonun “halkı Batılılaşma hastalığından kurtarma yolunda önemli bir mecra” olduğunu belirtmiştir. Kutupzade ise göreve geldiğinde televizyonun, radyonun ideolojisinin artık İslami olduğunu ve bu ideolojiyi hayata geçirmenin yolunun ise tam inanmaktan, iman etmekten geçtiğini söylüyor.
“Radyo ve televizyon kurumunu yönetecek kişiyi dini lider belirliyor”
Kutupzade’nin bu açıklaması İran’da kurulan yeni anayasal yapının medyaya yüklediği misyonun anlaşılması hususunda önemlidir. Şu anda bile İran’da radyo ve televizyon kurumunun başına geçecek ismi dini lider belirliyor. Bu durum İran İslam Cumhuriyeti rejiminin kitle iletişim araçlarına nasıl bir önem atfettiğinin önemli göstergelerindendir. Devrimin ardından üniversiteler, sivil toplum ve çeşitli pek çok alanda bir kültürel devrim amaçlanmıştır. Bu noktada radyo televizyon ve sinemada da ciddi bir dönüşümün yaşandığını görüyoruz. Adeta İslami bir forma büründürme, İslami bir kimlik kazandırma söz konusu olmuştur.
Devrim’in ardından dini içerikli yayınların sayısında ciddi bir artış söz konusu olmuştur. İslam ahlakı, fıkhı, tarihi gibi çeşitli pek çok program yayınlanmaya başlamıştır. Televizyonlarda yer verilen filmler, diziler İslam dininin yasaklarına göre hazırlanmaya başlamıştır. Tabii devrimden kısa bir süre sonra başlayan Irak-İran Savaşı ile birlikte ise halkın desteğini almak, motive etmek için ulusal bütünlüğün ön plana çıkarıldığı program içeriklerinin ve filmlerin hazırlanmaya başlandığını görüyoruz.
Ümmetçi bir söylemden, mezhepsel söyleme
İslamvemedya.com: İran’daki “Şii” söylemin varlığı, televizyon içeriklerine yansıdı mı peki?
Hülya Özkan: Devrim’in ilk yıllarında özellikle devrim ihracı düşüncesinden hareketle Şii kimlik çok ön plana çıkarılmadan daha çok ümmetçi bir dilin hâkim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu politikayla bölgedeki Müslüman ülkelerde benzer bir devrim etkisi yaratmak amaçlanıyor. Bunun etkilerini bölgedeki hatta Türkiye içerisindeki İslami pek çok grup üzerinde de görüyoruz. Tabii Şii nüfusu etkilemek için dilin giderek Şiilik eksenine kaydığını söyleyebiliriz. Yayın içeriklerinde de Şii İslam anlayışının etkisi açıkça görülmektedir.
İslamvemedya.com: Bu değişimin İran'da televizyon izleyicisi açısından etkisi neler oldu?
Hülya Özkan: Uzun yıllar süren Irak-İran Savaşı’nın televizyonda yer verilen program ve film içerikleri üzerinde ciddi bir etkisi olmuştur ve dolayısıyla bu durum izleyici oranında da ciddi bir düşüşün yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu dönemde daha çok devrim öncesi filmlerin videolarının halk arasında izlenmeye başladığını söyleyebiliriz. Ve İran dışından getirilen filmlere rağbet artıyor. Bununla birlikte yurtdışından yayın yapan kanalların çanaklar aracılığı ile izlenebilir hale gelmesi de yine İran’da ulusal televizyon kanallarının izlenme oranlarında düşüşe neden olmuştur. Bu düşüsün daha sonraki yıllardaki nedeni kanal sayısındaki sınırlılık, içeriklerin çeşitlenmemesi olmuştur. Hatemi dönemiyle birlikte ise yeni program içerikleri üretilmeye başlanmış, basın-yayın hayatında ciddi bir hareketlilik, canlanma söz konusu olmuştur. Bu durum izleyiciler açısından da olumlu karşılanmıştır.
“İran’da halen özel televizyon kanalı bulunmuyor”
İslamvemedya.com: Kitabınızda, ilk televizyonun devlet tarafından kurulduğuna ve işletildiğine dair bilgiler yer alıyor. Pek çok ülkede devlet televizyonlarıyla birlikte özel televizyon kuruluşları, işletmeleri de var. İran açısından da aynısını söyleyebilir miyiz?
Hülya Özkan: Kurulumu özel teşebbüs şeklinde olsa da aslında yine devletin kontrolünde gelişen bir süreçle karşı karşıyayız. Çok kısa bir süre sonra ilk televizyonun tüm kontrolü devletin elinde geçiyor zaten. Özellikle halk üzerinde oluşturacağı etki fark edilmeye başlanınca kontrol tamamen ele alınıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nde özel bir televizyon kanalı bulunmamakta. İranlılar daha çok yurtdışından yayın yapan Farsça kanalları çanak antenler aracılığıyla izliyorlar. Özellikle devrimden sonra yurtdışına çıkmak zorunda kalan İranlıların kurduğu televizyon kanalları çok izleniyor.
“Clubhouse, İran’da kısa sürece popüler bir mecraya dönüştü”
İslamvemedya.com: Son olarak internet kullanımına gelmek istiyoruz. Televizyon, uzun bir süre emperyalist propaganda yapıldığı gerekçesiyle İran’da yaygınlaşmadı. İnternet için de aynısını söyleyebilir miyiz?
Hülya Özkan: Televizyon için yaygınlaşmadı demek yerine kontrollü bir biçimde yayılımı sağlandı demek daha doğru olacaktır. Çünkü devrimde bile önemli bir fonksiyon yüklenmiştir radyo ve televizyona. Hatta devrimden sonra radyo televizyon kurulu, bir üniversite de kuruyor.
İnternet kullanımı İran’da aslında çok yaygın… Devletin her ne kadar kontrol sağlamaya çalıştığını görsek de uluslararası operatörler, VPN kullanımının yaygınlığı gibi nedenler bu kontrolü devre dışı bırakıyor. Sosyal paylaşım ağları İran’da özellikle toplumsal hareketlerin organize edilmesinde, yayılımında ciddi bir rol oynamakta. Bunun en önemli örneği Yeşil Hareket’tir. Halk o dönem Facebook üzerinden örgütlenmiş ve çeşitli eylemler bu mecra üzerinden organize edilmiştir. Yeni yaygınlaşmaya başlayan pek çok mecranın da yine İranlılar tarafından çok hızlı kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Mesela Clubhouse çok kısa sürede İran’da popüler bir mecraya dönüştü hatta yaklaşan seçimler için pek çok siyasi isim bu mecrayı etkin bir biçimde kullanmaktadır.
Medya sektörü açısından ülkemizde özellikle sinema filmleriyle bilinen İran’ın uyguladığı medya politikalarıysa esasında ülkedeki değişimin en açık göstergesi arasında yer alıyor. Modernleşmeden İslamîleşme politikasına doğru bir değişim görülüyor ki bu da ülke yönetiminin tercihine göre şekilleniyor. Diğer yandan dünyanın pek çok yerinde örnekleri olmasına rağmen İran’da halen özel televizyon yayıncılığı bulunmuyor. Bu da, İran devletinin medyaya bakışını ortaya koyuyor.
Dr. Hülya Özkan, ‘İran’da Medya ve Siyaset: Dünü – Bugünü” adlı eserin yazarlarından.
Mohammad Rigiderakhshan ile birlikte yazdıkları ve geçtiğimiz aylarda yayınlanan kitabında Hülya Özkan, İran'da medyanın devrim öncesi de dâhil olmak üzere günümüze kadarki serüvenini, siyasal ve sosyal gelişmelerdeki rolünü ve siyasal sistemle ilişkilerini ele alınıyor.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hülya Özkan ile İran’ın geçmişten bugüne uyguladığı medya politikalarını, radyo ve televizyon yayınlarındaki gelişmeleri ve İran televizyonundaki dini içerikli yayınları konuştuk.
İran’da televizyon yayıncılığının başlangıçta dindar kesim tarafından tepkiyle karşılandığını belirten Özkan, Şah’ın modernleşme projesi dolayısıyla ilk dönem yayıncılıkta Batı merkezli bir yaklaşımın etkili olduğunu söyledi. Özkan, 1979 yılında gerçekleşen devrimin ardından radyo ve televizyonun “halkı terbiye etmek, gözünü açmak için kullanılacak etkili birer araç, kamusal bir üniversite”, “halkı Batılılaşma hastalığından kurtarma yolunda önemli bir mecra” olarak görüldüğüne dikkat çekerek devrimin hizmetinde kullanıldığını vurguladı.
“İran’da televizyonun kuruluş aşamasında ilk tepki din adamlarından geliyor.”
İslamvemedya.com: Tespitlerinize göre İran’da ilk televizyon kurulduktan sonra, yayınlanan program çeşitleri arasında dini içerikli program bulunuyor muydu? Bu durumun, İran’ın Batılılaşma veya modernleşme isteği süreciyle ilgisi var mı?
Hülya Özkan: Dini içerikli programlara da yer verilmiştir. Çünkü her ne kadar Şah’ın uygulamaya çalıştığı modernleştirme projesi yürürlükte olsa da halkın dindar olması ve beklentileri yayın içeriklerine etki edebilmiştir. Yayın içeriklerini incelediğimizde önde gelen din adamlarının çeşitli programlarda yer aldığını görüyoruz. Ramazan ayında, dini bayramlarda, Muharrem ayında, Aşura, Tasuada dini içerikli yayınlar yapılmıştır. Dönemin dini içerikli programların hazırlanmasında içeriklerin İslam fıkhına uygunluğu açısından kontrolü noktasında İbrahim Sutude önemli bir rol oynamıştır. Sutude, programların dini açıdan bir sakıncası olup olmadığını kontrol etmek, din adamlarının programlara davet edilmesinde aracılık etmek gibi görevler üstlenmiştir.
Tabii dindar kesim ilk etapta tıpkı sinemaya olduğu gibi televizyona karşı da bir tepki ortaya koymuştur. İran’da televizyonun kuruluş aşamasında ilk tepki din adamlarından geliyor. Bilhassa televizyonu İran’a getiren isim olan Habibullah Pascal’ın Bahai olması da bu tepkinin önemli nedenlerindendir.
“Yüzü Batı’ya dönük bir televizyonculuk anlayışı”
İlk program içeriklerinin hazırlanması aşamasında Fransızlardan ve daha sonra ise Amerikalılardan destek, eğitim alınmıştır. Dolayısıyla Batı merkezli bir yaklaşımın başından beri televizyonculukta etkili olduğunu görüyoruz. Yer verilen içeriklerde ister filmler olsun ister kültür-tarih programları olsun yeni bir yaşam biçimi teklifi ve olumlaması ön plana çıkmaktadır. Sunulan bu teklif modern bir yaşam biçimidir. Kent hayatının olumlandığı içeriklere rastlıyoruz. Eğitim programları aracılığıyla İngilizcenin ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Yani aslında yüzü Batı’ya dönük bir televizyonculuk anlayışı söz konusu…
İslamvemedya.com: Bu dönemde televizyonda yayınlanan programlarda ne tür içerikler görülüyor?
İran televizyonunda ilk yayınlar arasında daha çok sosyal-kültürel programlara ağırlık verilmiştir. Özellikle ulusal bütünlüğün korunması açısından tarihi olay ve kişiler üzerinden tarihsel hafızanın canlı tutulması, “İranlılık” bilincinin etkin olması amaçlanmıştır. Etnikler ve mezhepler üstü bir yaklaşım söz konusu olmuştur. Bu yönüyle Şah’ın modernleştirme politikalarına katkı sağlamak için ideolojik bir aygıt olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.
Yayın içeriklerinde çiftçiliğin modern bir forma kavuşturulmasına kadar hemen her alana nüfuz edilmek istendiğini görüyoruz. Hatta televizyonun en ücra köşelere kadar taşınmaya çalışıldığını söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Şah’ın gezilerinde ve ülke tarihinin önemli olaylarının yıl dönümlerinde özel programlara yer verilmiştir. Özellikle Firdovsi’nin eseri Şahname’den uyarlanan filmler izleyiciye sunulmuştur.
Merkezileşme hususunda da televizyonculuk etkin olarak kullanılıyor. Monarşik bir sistem ile ülkeyi yöneten Pehlevi Hanedanlığı dönemi yayınları incelendiğinde Pehlevilerin ülke içerisinde otoritelerini arttırma çabaları açıkça görülebilmektedir.
İran İslam Devrimi’nin ardından televizyondaki değişim
İslamvemedya.com: Literatüre “İran İslam Devrimi” olarak yansıyan 1979 yılından sonra, İran’ın televizyon tarihi açısından neler değişti? ‘Devrim’ televizyon içeriklerine nasıl yansıdı?
Hülya Özkan: İran İslam Devrimi’nden çok kısa bir sonra hatta bir hafta kadar kısa bir süre sonra İran’da radyo ve televizyon yayınlarını yönlendirmek ve kontrol etmek için 20 kişiden oluşan bir komite kuruluyor. Bu heyet ilk olarak Şah’a yakınlığı ile bilinen isimleri yani televizyoncuları, gazetecileri görevlerinden alıyorlar. Daha sonra ise halka bundan böyle radyo ve televizyonun devrimin hizmetinde kullanılacağı şeklinde bir açıklamada bulunuluyor. Ayetullah Humeyni’ye o dönem en yakın isimlerden olan Sadık Kutupzade Radyo ve Televizyon Kurumu’nun başına getiriliyor.
Devrimin ardından Ayetullah Humeyni radyo ve televizyonun “halkı terbiye etmek, gözünü açmak için kullanılacak etkili birer araç, kamusal bir üniversite” olduğunu söylüyor. Humeyni ayrıca televizyonun “halkı Batılılaşma hastalığından kurtarma yolunda önemli bir mecra” olduğunu belirtmiştir. Kutupzade ise göreve geldiğinde televizyonun, radyonun ideolojisinin artık İslami olduğunu ve bu ideolojiyi hayata geçirmenin yolunun ise tam inanmaktan, iman etmekten geçtiğini söylüyor.
“Radyo ve televizyon kurumunu yönetecek kişiyi dini lider belirliyor”
Kutupzade’nin bu açıklaması İran’da kurulan yeni anayasal yapının medyaya yüklediği misyonun anlaşılması hususunda önemlidir. Şu anda bile İran’da radyo ve televizyon kurumunun başına geçecek ismi dini lider belirliyor. Bu durum İran İslam Cumhuriyeti rejiminin kitle iletişim araçlarına nasıl bir önem atfettiğinin önemli göstergelerindendir. Devrimin ardından üniversiteler, sivil toplum ve çeşitli pek çok alanda bir kültürel devrim amaçlanmıştır. Bu noktada radyo televizyon ve sinemada da ciddi bir dönüşümün yaşandığını görüyoruz. Adeta İslami bir forma büründürme, İslami bir kimlik kazandırma söz konusu olmuştur.
Devrim’in ardından dini içerikli yayınların sayısında ciddi bir artış söz konusu olmuştur. İslam ahlakı, fıkhı, tarihi gibi çeşitli pek çok program yayınlanmaya başlamıştır. Televizyonlarda yer verilen filmler, diziler İslam dininin yasaklarına göre hazırlanmaya başlamıştır. Tabii devrimden kısa bir süre sonra başlayan Irak-İran Savaşı ile birlikte ise halkın desteğini almak, motive etmek için ulusal bütünlüğün ön plana çıkarıldığı program içeriklerinin ve filmlerin hazırlanmaya başlandığını görüyoruz.
Ümmetçi bir söylemden, mezhepsel söyleme
İslamvemedya.com: İran’daki “Şii” söylemin varlığı, televizyon içeriklerine yansıdı mı peki?
Hülya Özkan: Devrim’in ilk yıllarında özellikle devrim ihracı düşüncesinden hareketle Şii kimlik çok ön plana çıkarılmadan daha çok ümmetçi bir dilin hâkim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz. Bu politikayla bölgedeki Müslüman ülkelerde benzer bir devrim etkisi yaratmak amaçlanıyor. Bunun etkilerini bölgedeki hatta Türkiye içerisindeki İslami pek çok grup üzerinde de görüyoruz. Tabii Şii nüfusu etkilemek için dilin giderek Şiilik eksenine kaydığını söyleyebiliriz. Yayın içeriklerinde de Şii İslam anlayışının etkisi açıkça görülmektedir.
İslamvemedya.com: Bu değişimin İran'da televizyon izleyicisi açısından etkisi neler oldu?
Hülya Özkan: Uzun yıllar süren Irak-İran Savaşı’nın televizyonda yer verilen program ve film içerikleri üzerinde ciddi bir etkisi olmuştur ve dolayısıyla bu durum izleyici oranında da ciddi bir düşüşün yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Bu dönemde daha çok devrim öncesi filmlerin videolarının halk arasında izlenmeye başladığını söyleyebiliriz. Ve İran dışından getirilen filmlere rağbet artıyor. Bununla birlikte yurtdışından yayın yapan kanalların çanaklar aracılığı ile izlenebilir hale gelmesi de yine İran’da ulusal televizyon kanallarının izlenme oranlarında düşüşe neden olmuştur. Bu düşüsün daha sonraki yıllardaki nedeni kanal sayısındaki sınırlılık, içeriklerin çeşitlenmemesi olmuştur. Hatemi dönemiyle birlikte ise yeni program içerikleri üretilmeye başlanmış, basın-yayın hayatında ciddi bir hareketlilik, canlanma söz konusu olmuştur. Bu durum izleyiciler açısından da olumlu karşılanmıştır.
“İran’da halen özel televizyon kanalı bulunmuyor”
İslamvemedya.com: Kitabınızda, ilk televizyonun devlet tarafından kurulduğuna ve işletildiğine dair bilgiler yer alıyor. Pek çok ülkede devlet televizyonlarıyla birlikte özel televizyon kuruluşları, işletmeleri de var. İran açısından da aynısını söyleyebilir miyiz?
Hülya Özkan: Kurulumu özel teşebbüs şeklinde olsa da aslında yine devletin kontrolünde gelişen bir süreçle karşı karşıyayız. Çok kısa bir süre sonra ilk televizyonun tüm kontrolü devletin elinde geçiyor zaten. Özellikle halk üzerinde oluşturacağı etki fark edilmeye başlanınca kontrol tamamen ele alınıyor. İran İslam Cumhuriyeti’nde özel bir televizyon kanalı bulunmamakta. İranlılar daha çok yurtdışından yayın yapan Farsça kanalları çanak antenler aracılığıyla izliyorlar. Özellikle devrimden sonra yurtdışına çıkmak zorunda kalan İranlıların kurduğu televizyon kanalları çok izleniyor.
“Clubhouse, İran’da kısa sürece popüler bir mecraya dönüştü”
İslamvemedya.com: Son olarak internet kullanımına gelmek istiyoruz. Televizyon, uzun bir süre emperyalist propaganda yapıldığı gerekçesiyle İran’da yaygınlaşmadı. İnternet için de aynısını söyleyebilir miyiz?
Hülya Özkan: Televizyon için yaygınlaşmadı demek yerine kontrollü bir biçimde yayılımı sağlandı demek daha doğru olacaktır. Çünkü devrimde bile önemli bir fonksiyon yüklenmiştir radyo ve televizyona. Hatta devrimden sonra radyo televizyon kurulu, bir üniversite de kuruyor.
İnternet kullanımı İran’da aslında çok yaygın… Devletin her ne kadar kontrol sağlamaya çalıştığını görsek de uluslararası operatörler, VPN kullanımının yaygınlığı gibi nedenler bu kontrolü devre dışı bırakıyor. Sosyal paylaşım ağları İran’da özellikle toplumsal hareketlerin organize edilmesinde, yayılımında ciddi bir rol oynamakta. Bunun en önemli örneği Yeşil Hareket’tir. Halk o dönem Facebook üzerinden örgütlenmiş ve çeşitli eylemler bu mecra üzerinden organize edilmiştir. Yeni yaygınlaşmaya başlayan pek çok mecranın da yine İranlılar tarafından çok hızlı kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Mesela Clubhouse çok kısa sürede İran’da popüler bir mecraya dönüştü hatta yaklaşan seçimler için pek çok siyasi isim bu mecrayı etkin bir biçimde kullanmaktadır.