Altınoluk dergisinin 2016 Ocak sayısındaki yazısında Ahmet Taşgetiren “Sosyal Medyada Kimiz?” sorusuna yanıt aradı. Medyanın, iyiliğin de kötülüğün de kolaylıkla şöhret bulmasına zemin hazırlayacak bir mahiyete sahip olduğunu belirten Taşgetiren medya faaliyetinin belirli sorumlulukları da her zaman bulunduğunu vurguladı.
Taşgetiren, “Haberi – bilgiyi paylaşma” diyebileceğimiz medya faaliyeti ikinci – üçüncü insanları, toplumu etkileme boyutu sebebiyle belirli sorumlulukları da her zaman beraberinde getirmiştir” diyerek bu sorumluluklardan bazılarını şöyle açıkladı:
“Mesela, hakaret dili, yalan bilgi, iftira, birisinin mahremiyetini gözetleme ve ifşa, tecessüs, ayıp arama, söz getirip götürme, insanların zihnini ifsat edici görüşlerin paylaşılması. Bunlar İslam’ın iletişime ölçü getirdiği alanların bazılarıdır. Kalem Suresi, “Nun. Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki …” diye başlar. Buradaki yemin, insanoğluna kalemin ve yazılanların bir gün şahitlik edeceği ihtarını yapar. Tıpkı dillerin sustuğu günde, ellerin, ayakların, derilerin şahitlik edecek olması gibi.”
“Müslümanın medyaya karşı kategorik reddi makul değildir”
Taşgetiren medyanın Müslümanlar tarafından nasıl kullanılması gerektiğine de temas etti. Peygamberlerin “haber getiren” insanlar olduğunu ve Allah’tan getirdikleri haberin insana ulaşması için iletişim araçlarını kullandıklarını ifade eden Taşgetiren, “Onun için medya, insanlıkla birlikte vardır, denebilir. Ve onun için kategorik olarak medyaya karşı olmak diye insani bir tavırdan söz edilemez. Bir Müslümanın medyaya karşı kategorik reddi de makul değildir.” dedi.
Obama’ya, “İslam ol kurtul” diyebilmek için…
Müslümanların medyayı nasıl kullanması gerektiğine ilişkin olarak da Taşgetiren şunları söyledi:
“Bir Müslüman, medyayı İslam’ın mesajlarının evrensel ufuklara taşınabilmesi, dünyanın en ücra köşesindeki yüreğe ulaştırılabilmesi için araç olarak kullanabilir. Bunu, Rasulullah (sas) Efendimiz’in “İslam ol kurtul” mesajını Bizans Kralına, Mısır Mukavkısına, İran Kisrasına göndermesine benzetebilir, oradan yola çıkarak, aylarca at koşturmadan, bir elektronik posta aracılığı ile aynı mesajın, diyelim Obama’ya, Putin’e gönderilmesi sağlanabilir. Bunun adı da medyayı, sosyal medyayı kullanmaktır."
“Müslüman, İlahi mesajın dünyanın öbür ucuna taşımak taşınmasından sorumludur”
“Aynı şekilde iletişim araçlarının gelişmesinden yararlanarak, üniversite eğitimini evinizde sağlayabilir ya da üniversite eğitimini binlerce kilometre ötedeki insanlara verebilirsiniz. İster alıcı, ister verici olarak müspet bilgileri paylaşmak, bugün medyanın insanoğluna sunduğu bir imkandır. Müslümanın medya ile ilişkisinin hangi boyutta olması sorusunu cevaplandırırken, kestirmeden, ilahi mesajı dünyanın öbür ucuna taşımak için bu imkanı kullanmazsa sorumludur, denebilir. Taşıyabiliyorsak, mesela Bilal-i Habeşi’nin Mescid-i Nebi’nin damında okuduğu ve muhtemelen 300-500 metreden duyulabilen ezan sesini, eskimoların kalbine taşıyalım, demek istiyorum.”
“Sosyal medya imkanını kullanırken kalbimizi şeytana kiralamamak gerekiyor”
"Bu imkanları kullanırken aklımızı ve kalbimizi şeytana kiralamamak ve Kur’an’ın “İnsan hiç bir şey söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın” (Kaf, 50/18) ikazını diri bir şuur halinde içimizde saklamak gerekiyor. Bu ayetteki “Bir söz” ifadesini de, çok daha genişleterek “bir görüntü çekmez ki, bir görüntü yollamaz ki, bir cümle yazmaz ki…” diye başlayıp, “onun yanında gözetleyen bir melek bulunmasın” diye devam ettirmek mümkün."