Türkiye’de dergiler, kültürel iktidar bağlamında önemli bir yere sahip. İslamî camianın dergiler yoluyla mücadelesi de uzun süredir varlık gösteriyor. Yazar-Şair İsmail Kılıçarslan ile dergi yayıncılığının kültürel iktidarla ilişkisini konuştuk.
islamvemedya.com: Kültürel iktidar, iktidar kavramından da hareketle siyasal alan ile sıklıkla ilişkilendiriliyor. Siyasal alana sabitlemek kültürel iktidar kavramını ya da olgusunu anlamamızı zorlaştırmıyor mu?
“Kültürel iktidar kavramını siyasetle ilişkilendirmek, kültürel iktidarı anlamadığımız manasına gelir”
İsmail Kılıçarslan: Anlayıp anlamadığımızı zorlaştırması bir yana, anlamadığımızı gösteriyor. Meseleyi kesinlikle anlamadığımızı gösteriyor. Çünkü kültürel iktidar; sol Marksist filozof ve düşünürlerin kavramlaştırdığı haliyle, siyaset yoluyla ortadan kaldırılamayacak iktidar demektir. Yani siyaset kültürel iktidar üzerinde herhangi bir etki sahibi değilse biz buna kültürel iktidar diyoruz.
Yani bu İngiliz Başbakanı’nın İngiltere’deki yerleşik kültürel düzeni ortadan kaldırmaya çalışıp bunu başaramadığında karşılaştığımız bir kavram zaten kültürel iktidar kavramı. Dolayısıyla iktidar kelimesine takılıp bunu siyasetle ilişkilendirmeye çalışmak kültürel iktidar kavramını hiç anlamadığımız manasına geliyor.
Buradan hareketle rahatlıkla söyleyebilirim ki AK Parti’nin kültürel iktidarı dönüştürmekte ancak ön açıcı bir rolü olabilir. Türkiye’deki bu tartışmayı boşa götüren asıl meselelerden biri siyasal iktidarın kültürel iktidara el değiştirebilecek bir gücü olduğunu varsaymamız. Ve gözümüzü Kültür Bakanlığı gibi son derece gereksiz, işte ne bileyim Ak Parti ya da Ak Parti iktidarı gibi son derece gereksiz yerlere çeviriyor olmamız kültürel iktidar konusunda.asıl kabahatimiz bu.
“Kültürel iktidarla ancak entelektüel bir kavga verilebilir.”
islamvemedya.com: Cins Dergi’nin ilk sayısı 2015 yılında yayınlandı. Kapak konusu ise kültürel iktidardı. O dönemde Yeni Şafak’a verdiğiniz bir röportaj “Kültürel iktidara kafa tutmaya geldik” şeklinde haberleştirildi. Dergi yayıncılığı bir meydan okumanın aracı olabilir mi? Dergi ile kültürel iktidara nasıl kafa tutulur?
İsmail Kılıçarslan: Dünyada verili kültürel iktidarın kodları üzerine çalışan bir dergiydi Cins. Bunlarla kavga etmek üzerine bir yol haritası belirlemişti kendine. Çünkü bugün dünyanın verili kültürel iktidarı ve bu iktidarın geliştirdiği dil kendisiyle ancak kavga edilebilecek bir dil. Kadın hakları, çevre, hayvan hakları, LGBT meselesi, transhümanizm, bigdata, aygıtsal iktidar ya da aygıtlaşma… Bütün bunlarla ancak mücadele edebiliriz. Çünkü biz hala insan dediğimiz zavallının kendi hikayesinden oluşan bir varlık olduğunu düşünen son romantikleriz belki de.
Dolayısıyla insanın, o biricik zalimin hikayesini tehdit eden bu verili kültürel iktidarın diliyle ancak kavga edilir, ona kafa tutulur. Bunu başarıp başarmamanın da çok bir önemi yok. Bundan haberdar olan ve buna göre vaziyet alan insanların çoğalmasıyla olacak ne olacaksa. Biz Cins ile bunu yapmaya çalıştık. Her dergi aslında kendi açısından bir meydan okuma olarak doğmalı ve gelişmelidir dergileri eğer ticari bir faaliyet olarak görmüyorsak. Dergilerin ticari faaliyet olarak görülmesiyle bir derdim olduğu için böyle söylemiyorum. Dergiyi ya bir ticari faaliyet olarak görüyorsunuzdur ya da kendi meseleniz kendi kavganız açısından bir meydan okuma aracı olarak görüyorsunuzdur. Biz Cins’i hep bir meydan okuma aracı, hatta meydan okuma aygıtı olarak gördük ve konumlandırdık.
Aklımıza her estiğinde, elimize her imkan geçtiğinde dünyadaki verili kültürel iktidarın diliyle kendimizce kavga ettik. Ne demek istiyorum? Mesela Cins’in ikinci ya da üçüncü sayısında yayınlanan bir yazı hatırlıyorum. O zamanlar Türkiye’nin güya en muhalif dergisi Leman’da Aydın Doğan ile ilgili tek bir karikatür yayınlanmamıştı. Çünkü Leman, Aydın Doğan sayesinde ayaktaydı. Aydın Doğan’ın dağıtım firması Leman’a bazı avantajlar sağlıyordu. Hatta hatırlayın depoda kalmış Leman sayılarını satın alıp Hürriyet ile dönem dönem dağıtıyordu.
Dolayısıyla kültürel iktidar nedir diye sorarsanız budur ve bununla kavga etmemiz gerekir. Dünyada İslamofobi, LGBT, küreselleşme, transhümanizm, bigdata gibi meselelerin tamamı bence kültürel iktidar ile ilgili meselelerdir. Bununla ancak entelektüel bir kavga verilebilir. Politik bir kavgaya girerseniz kaybedeceğiniz garantidir. Bu politik kavgayı veremezsiniz. Ama o entelektüel kavga Türkiye’de yeteri kadar veriliyor mu diye sorarsanız buna olumsuz bir cevap verebilirim.
islamvemedya.com: Neredeyse 10 yıl geride kaldı. Cins Dergisi kültürel iktidara halen kafa tutmaya devam ediyor mu?
İsmail Kılıçarslan: Elimizden geldiğince bunu yapmaya çalışıyoruz. Cins Dergisi seneler içerisinde okurlarını sabit tutmaya çalışarak kendini yenileme gayretinde oldu. Bu biraz zor bir uğraş açıkçası. Eğer biz kültürel iktidarla mücadelemizi bıraksaydık son sayımız LGBT lobisi üzerinden olmazdı. Dolayısıyla bizim açımızdan bu mücadelenin yatağı Cins. Bugün bu imkan Cins olur, yarın YouTube olur, ertesi gün televizyon olur, ertesi gün kitap yazmak olur. Bir şekilde dünyada olup bitenle mücadele etmeye devam edeceğiz elimize geçen her araçla.
Cins onuncu yılına doğru giderken diyebilirim ki kavga bitmedi, hatta bir bakıma yeni başlıyor. Çünkü bu kavgayı Türkiye’nin gündemine 2017 yılında en azından yanlış bir tanımla da olsa Cumhurbaşkanına bu kavgayı söyletebildik. “Bir de kültürün iktidarı var tabii” dedi Cumhurbaşkanımız. Fakat ne denildiği anlaşılmadığı gibi ayrıca önemsenmedi. İlk sorunuzdaki gibi, kültürel iktidar ile siyasal iktidar arasında bir bağlantı varmış gibi tartışıldı Türkiye’de.
Özellikle Tanıl Bora ve çevresinin bu işi sulandırmak üzere kültürel iktidar üzerinden birtakım yazılar yazmaları hiç gözümüzden kaçmadı. Çünkü bunlar emri Brüksel’den, doğrudan Paris’ten, doğrudan Kavala’dan, doğrudan dünyadaki birtakım karanlık kültürel odaklardan aldıkları için bizim ne yapmaya çalıştığımızı Türkiye’de en çabuk bu herifler fark etti. Bizim kavgamızı anlamaya yanaşmayan muhafazakarlar hariç neyin kavgasını verdiğimizi herkes anladı. Dolayısıyla kavga bitmedi hatta daha yeni başlıyor.
“Türkiye’de Müslümanlar, ürettikleri kültürü henüz ortaya koyamadılar”
islamvemedya.com: Kültürel iktidarı ya da karşı iktidarı oluşturmada İslami camianın dergi yayıncılığı hangi aşamada? İstenilen seviyeye ulaştığını düşünüyor musunuz?
İsmail Kılıçarslan: Bu çok uzun bir süreç. Türkiye’de 80 yıllık bir ihmal edilmişlikten bahsediyoruz. 1923-2007 arası bana kalırsa. 80 seneyi biraz aşkın bir süreç bu. Ve olan şu, ihmal edilmişlik. Dindarları şehre sokmamaya azmeden bir yapı. İtişe, düşe kalka, vuruşa vuruşa, yanlış doğru yapa yapa belli bir yere doğru evrildi. Dolayısıyla ben Türkiye’de dindarların, İslamcıların, Müslümanların ürettiği kültürü henüz ortaya koyamadıklarını düşünüyorum.
Kültürel üretim noktasında Türkiye’nin en dezavantajlı grubunun dindarlar, İslamcılar olduğunu düşünüyorum. Ve fakat çok hızlı bir gelişim kaydediyoruz. Bugün itibariyle kitap ve dergi yayıncılığı, klasik sanatlarda, sahne ve görsel sanatlarda henüz değil ama basılı yayıncılık konusunda, özellikle şiir konusunda Türkiye’nin neredeyse önüne geçmeye başladığımızı söyleyebilirim.
“Dindar sermayenin kültürle ilgilenmemesi Müslümanların kültürel gelişiminin önündeki en büyük barajlardan birini oluşturuyor”
İşte Ketebe Yayınları bir tarafta, bir sürü başka oluşum bir tarafta, dergiler, şiir dergileri, güncel tartışmalar bir tarafta, özellikle basılı alanda kültürel iktidar konusunda iyi bir mesafe aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Ama o ihmal edilmişliği hesaba katıp çok da yıkıcı olmamak lazım eleştirilerde. Çünkü Maslow’un ihtiyaçlar piramidini bile göz önünde bulundursak, Türkiye’deki dindarları, Müslümanları bu konuda mazur görebiliriz. Ama dindarların, Müslümanların oluşturduğu sermayenin kültürel çıktıya dönüşüp dönüşmediği sorulursa bunun cevabında zalimleşebilirim.
Çünkü Türkiye’deki dindar sermayenin kültürle ilgilenmemesi dindarların, Müslümanların kültürel gelişiminin önündeki en büyük barajlardan birini oluşturuyor. Engellerden demeyelim ama barajlardan birini oluşturuyor. Bunu çok net şekilde ifade etmek lazım.
Siyonizm gerçeği, medya ve kültürel iktidar
islamvemedya.com: Konumuz dergi yayıncılığı, lakin Siyonizm sorununu da konuşmak istiyoruz. 7 Ekim’den bu yana canımız yanıyor. Filistin’de Siyonist katil sürüsü elini kolunu sallaya sallaya masum insanları canından ediyor. Bu katliamları meşrulaştırmak için de bütün medya enstrümanlarını kullanıyor. Bu durumu kültürel iktidarın küresel boyutuyla açıklayabilir miyiz? Siyonizmi böyle de değerlendirmek mümkün mü? Ya da bu başka bir şey mi?
İsmail Kılıçarslan: Başka hiçbir şeyle açıklayamayız. Dünyadaki medya düzeni kültürel iktidarın devamlılığını sağlayan en önemli unsur. Biz 10-20 yıl öncesinde tartışma konusu bile yapmayacağımız şeyleri bugün kanıksıyorsak bu dünyadaki kültürel iktidarın dolambaçlı yöntemleriyle alakalı. İsrail dünyadaki kültürel iktidarın hem belirleyici aktörlerinden biri hem de en büyük finansörlerinden biri. Hem belirleyici aktör hem de en büyük finansör.
İsrail’in 7 Ekim’den bu yana canhıraş şekilde soykırım yapıyor olmasına rağmen medyada kendisini meşrulaştırmaya çalışmasını kültürel iktidar kavramından başka bir kavramla izah edemeyiz. Bu bu kadar açık ki, neyle mücadele ettiğimiz meselesi. “Kültürel iktidar nedir? Gazze’yi özgürleştirmektir” diye kendiliğinden bir denklem oluşturabiliriz. “Kültürel iktidarı mücadelesi vermek, Gazze’yi özgürleştirmeye dâhil bir mücadeledir” demeye çalışıyorum. Dolayısıyla bugün gözümüzün içine baka baka Elon Musk’ı set up olduğu çok belli bir bebek beşiğinin önüne götüren şeyin adı da kültürel iktidardır, Hollywood’da Susan Sarandon’a, Roger Waters’a ve daha başka isimlere “Size bundan sonra iş yok, siz Filistin’i desteklediniz” diyerek onlara parmak sallayan mekanizmanın adı da kültür iktidardır. Bizim geri zekâlı sekülerleri “Ama onlar da müzik festivalini bastılar” cümlesine ikna eden de kültürel iktidardır.
Kültürel iktidarın insanları hafızasız bırakma başarısını da özellikle konuşmamız lazım. Gazze ile İsrail arasındaki meselenin 7 Ekim’de başladığını, 7 Ekim’de Gazzeliler, Filistinliler, Hamaslılar müzik festivalini basmasaydı herhangi bir sorun oluşmayacağını insanlara düşündüren ve alıklaştıran mekanizmanın adıdır kültüren iktidar. Dolayısıyla Gazze mücadelesi aynı zamanda kültürel iktidar mücadelesidir bizim açımızdan.
Bugün dünyanın hakim dili, sokakların dili, bilerek ya da bilmeden dünyadaki verili kültürel iktidar diline karşı koyuyor Gazze meselesi üzerinden. Fakat görüyoruz ki kültürel üretim odakları, medya, Hollywood, müzik sektörü, bunlar insanların fikirlerini doğrudan belirleyen sektörler artık, İsrail konusunda mutluluk verici küçük örnekler hariç, tamamen Gazze’yi yerle bir eden İsrail’den yana. E bu kültürel iktidar değil de ne?
"Medya ve Din: Bir Kültürel İktidar Meselesi" dosyasındaki diğer metinler için tıklayınız.