Kurban bayramında hayır kuruluşları tarafından gerçekleştirilen kurban organizasyonları bağlamında öne çıkması gereken kavram "vekaletle kurban"dır. "Kurban bağışı" tabirinin bile maksadı tam olarak anlatmadığı kanaatindeyim.
Burada bir kurbanın dine uygun olarak kesilmesi kadar, vekalet verenin (müvekkilin) bilgisi ve iznine göre davranılması yani vekalet şartlarına uygun hareket edilmesi ve böylece güven verici şeffaf bir organizasyon gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir.
Ne yazık ki, bir çok kuruluş bu vekaletin içeriği hakkında detaylı bir taahhütte bulunmamakta, bu da kuşkulara neden olabilmektedir.
Kurban organizasyonlarında sadece kurban kesme yoktur; vekalet veren adına hayvan satın alma, kesme, etini ve deri gibi parçalarını dağıtma şeklinde bir çok işlem söz konusu olduğu gibi, bütün bu işlemler için hizmet bedeli alınıp alınmadığı, alınıyorsa hangi bedellerin alındığı, paradan artan olup olmadığı, artanların nasıl kullanıldığı, para eksik geldiğinde nasıl tamamlandığı, töhmete vesile olacak başka işlerden kaçınılıp kaçınılmadığı, bir fetvası bulunsa bile halk tarafından duyulduğunda infiale yol açabilecek işlerden uzak durulup durulmadığı ve benzeri hususlar söz konusu olmaktadır.
Kanaatimce, örneğin kampanya broşürlerine, artan parayı "hayri hizmetlere" harcayacağız diye yazmak yeterli değildir. Hayri hizmet kavramı bugün içi boş duruma düşürülmüştür. Hayri hizmet; kimilerine göre fakire yardımdır, kimilerine göre kuruluşun kendi çalışanlarının gönlünü yapmasıdır, kimilerine göre ilgili ülkedeki yetkililere İslam adına ziyafet vermektir, kimilerine göre o yardım kuruluşunun zihniyetindeki bir gazeteye, TV kanalına ya da ticari bir dershaneye para aktarmaktır, kimilerine göre din adamları arasında düzenlenen futbol turnuvasına sponsor olmaktır, kimilerine göre batmakta olan bir "dindar" şarküteri esnafına kurban etini ucuz olarak satıp onu kurtarmaktır...
Şimdi bütün bunlar çeşitli yorumlardır. Fakat kurban organizasyonlarında söz konusu olabilecek hayri hizmetler, ancak kurban sahiplerinin yani vekalet verenlerin bildikleri ve onay verdikleri hizmetlerdir. Vatandaştan topladığı para ile faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının bu konuda mutlak tasarruf yetkileri yoktur. Onların bütün yetkileri, vekalet sözleşmesine bağlıdır.
Vekalet, insanlar arasında gerçekleşen bir akit/sözleşme olduğuna göre, hayır kuruluşlarının çok açık sözleşme metinleri hazırlamaları güzel olmaz mıydı? İnsanlar vekalet verirken neye onay verdiklerini ayrıntılı şekilde bilseler ve o kuruluş da neleri yapmayı taahhüt ettiğini adım adım bütün detaylarıyla beyan etse ve hesap verebilir olmayı öne çıkarsa güzel olmaz mı?
Bazıları, 'biz internet sayfamızda bilgi veriyoruz' diyorlar. Ama benim kastettiğim sadece bilgi verilmesi değildir. Kurumsal taahhüt açısından meseleye bakılması gerekir. Kurban hakkındaki genel bilgileri herkes verebilir fakat belli bir şeyi yapmayı taahhüt edip etmemek ayrı bir meseledir. Sırf kitaplarda yazılan bilgileri ki, bu bilgilerin çoğu da ayrıntılı ve güncel değildir, bunları aktarmak taahhüt etmek anlamına gelmez. Taahhüt ve sözleşme, kuruluş ile vatandaşın üzerinde karşılıklı anlaşma sağladığı belli hususların bulunmasını gerektirir. Böyle bir anlaşma ıslak imzalı bir metin şeklinde düzenlenebileceği gibi, elektronik ortamdaki bir onaylamadan ibaret de olabilir. Fakat şartları belli olmayacak şekilde bir vekalet gerçekleştirilmesi, hatta vekalet olup olmadığı bile netleştirilmeyen meçhul bir işlem yapılması, sıhhatli bir iş değildir.
Hani mesela, online olarak vekaletin verildiği ve ödemenin yapıldığı sayfada "vekalet şartlarını kabul ediyorum" butonu olsa ve oraya tıklandığında tüm şartlar açık açık görülüp okunsa ve sonra para yatırma gerçekleşse... Böylece kuruluşun neyi taahhüt ettiği ve vatandaşın da neye onay verdiği net olarak belirlenmiş olacaktır ki, bu epey bir şeffaflık demektir. Benzer bir işlem vezneden para yatırırken veya büroya gelip vekalet verirken de yapılabilir.
Bilinmektedir ki, yardım kuruluşlarının bu tür faaliyetleri hakkında günün birinde medyada bir haber yayınlanıp "şöyle şöyle yapıyorlarmış!" diye bir şayia koptuğunda halkta büyük bir güven kaybı yaşanmaktadır ve tüm "hayri hizmetler" yara almaktadır.
2009 yılında ülkemizde savcılık tarafından başlatılan kurban yolsuzluğu soruşturmasının yankılarını bir hatırlayalım. Neler gündeme gelmişti? Bu soruşturmada ilgili kuruluşların yetkililerinden bazılarına yöneltilen suçlamaların bir kısmı şöyleydi: yolsuzluk, dolandırıcılık, iyi niyeti süistimal, güveni kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik... Bu yetkililerden bir çoğu mahkum da oldu.
Tüm bu olanların ve benzerlerinin tekrarlanmaması için hayır kuruluşlarının "kurban organizasyonlarında şeffaf sözleşme" dönemini başlatmalarını öneriyorum. Bu, onlara duyulan güveni daha da arttıracak, hizmetlerine güç verecektir. Bazı kimseler, böyle organizasyonlarda açık sözleşme yoksa da zımnen kabul vardır, bunun örfü oluşmuştur ve hâlin delaletiyle bütün şartlarda anlaşma sağlanmıştır diyebiliyor. Bu yorumlara katılmak mümkün değildir. Eğer öyle olsaydı 'yukarıda değinilen kurban yolsuzluğu bağlamındaki işlere vatandaşların onayı vardı, herkes bu suiistimallere razıydı' dememiz gerekirdi. Henüz bu konuda örf oluşmamıştır. Anılan yolsuzluklar ve başka bazı sebepler bu konuda sağlam bir örf oluşmasına engel olmuştur. Çağımız, şeffaflığın arandığı bir çağdır, güven ve itibarın zayıfladığı bir çağdır.
Ayrıca konunun önemini kavramak isteyenler, aşağıdaki farazi soruları bir düşünsünler. Bu sorular halkımıza yöneltildiğinde insanların ne cevaplar verebileceğini ve ilgili kuruluş hakkında nasıl bir zan besleyebileceklerini bir düşünsünler:
1) Parandan artanın, bir TV kanalına aktarılacağını öğrenseydin kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
2) Kesilen kurbanların etlerini, kendi kurumlarının çalışanları arasında paylaştırdıklarını, kendi komşularına ve akrabalarına hatta zenginlerin evlerine dağıttıklarını bilsen, o kuruluşa kurban parası yatırır mıydın?
3) 100-200 TL'ye (yurtdışında bazı yerlerde 30, 50, 60 Euro'ya) satın alınabilen kurban için senden 300-500 TL aldıklarını bilseydin...?
4) Kurban etlerini fakirlere dağıtmayıp sattıklarını ve parasını başka işlere harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
5) Hayır paraları neden reklamda harcanır? Kurban parası diye topladıkları paranın yüzde 10'a yakınını reklamlara harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
Son söz: illaki şeffaf sözleşme !
* Bu yazı, Dr. Bilal Esen'in blogundan iktibas edilmiştir.
Burada bir kurbanın dine uygun olarak kesilmesi kadar, vekalet verenin (müvekkilin) bilgisi ve iznine göre davranılması yani vekalet şartlarına uygun hareket edilmesi ve böylece güven verici şeffaf bir organizasyon gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir.
Ne yazık ki, bir çok kuruluş bu vekaletin içeriği hakkında detaylı bir taahhütte bulunmamakta, bu da kuşkulara neden olabilmektedir.
Kurban organizasyonlarında sadece kurban kesme yoktur; vekalet veren adına hayvan satın alma, kesme, etini ve deri gibi parçalarını dağıtma şeklinde bir çok işlem söz konusu olduğu gibi, bütün bu işlemler için hizmet bedeli alınıp alınmadığı, alınıyorsa hangi bedellerin alındığı, paradan artan olup olmadığı, artanların nasıl kullanıldığı, para eksik geldiğinde nasıl tamamlandığı, töhmete vesile olacak başka işlerden kaçınılıp kaçınılmadığı, bir fetvası bulunsa bile halk tarafından duyulduğunda infiale yol açabilecek işlerden uzak durulup durulmadığı ve benzeri hususlar söz konusu olmaktadır.
Kanaatimce, örneğin kampanya broşürlerine, artan parayı "hayri hizmetlere" harcayacağız diye yazmak yeterli değildir. Hayri hizmet kavramı bugün içi boş duruma düşürülmüştür. Hayri hizmet; kimilerine göre fakire yardımdır, kimilerine göre kuruluşun kendi çalışanlarının gönlünü yapmasıdır, kimilerine göre ilgili ülkedeki yetkililere İslam adına ziyafet vermektir, kimilerine göre o yardım kuruluşunun zihniyetindeki bir gazeteye, TV kanalına ya da ticari bir dershaneye para aktarmaktır, kimilerine göre din adamları arasında düzenlenen futbol turnuvasına sponsor olmaktır, kimilerine göre batmakta olan bir "dindar" şarküteri esnafına kurban etini ucuz olarak satıp onu kurtarmaktır...
Şimdi bütün bunlar çeşitli yorumlardır. Fakat kurban organizasyonlarında söz konusu olabilecek hayri hizmetler, ancak kurban sahiplerinin yani vekalet verenlerin bildikleri ve onay verdikleri hizmetlerdir. Vatandaştan topladığı para ile faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının bu konuda mutlak tasarruf yetkileri yoktur. Onların bütün yetkileri, vekalet sözleşmesine bağlıdır.
Vekalet, insanlar arasında gerçekleşen bir akit/sözleşme olduğuna göre, hayır kuruluşlarının çok açık sözleşme metinleri hazırlamaları güzel olmaz mıydı? İnsanlar vekalet verirken neye onay verdiklerini ayrıntılı şekilde bilseler ve o kuruluş da neleri yapmayı taahhüt ettiğini adım adım bütün detaylarıyla beyan etse ve hesap verebilir olmayı öne çıkarsa güzel olmaz mı?
Bazıları, 'biz internet sayfamızda bilgi veriyoruz' diyorlar. Ama benim kastettiğim sadece bilgi verilmesi değildir. Kurumsal taahhüt açısından meseleye bakılması gerekir. Kurban hakkındaki genel bilgileri herkes verebilir fakat belli bir şeyi yapmayı taahhüt edip etmemek ayrı bir meseledir. Sırf kitaplarda yazılan bilgileri ki, bu bilgilerin çoğu da ayrıntılı ve güncel değildir, bunları aktarmak taahhüt etmek anlamına gelmez. Taahhüt ve sözleşme, kuruluş ile vatandaşın üzerinde karşılıklı anlaşma sağladığı belli hususların bulunmasını gerektirir. Böyle bir anlaşma ıslak imzalı bir metin şeklinde düzenlenebileceği gibi, elektronik ortamdaki bir onaylamadan ibaret de olabilir. Fakat şartları belli olmayacak şekilde bir vekalet gerçekleştirilmesi, hatta vekalet olup olmadığı bile netleştirilmeyen meçhul bir işlem yapılması, sıhhatli bir iş değildir.
Hani mesela, online olarak vekaletin verildiği ve ödemenin yapıldığı sayfada "vekalet şartlarını kabul ediyorum" butonu olsa ve oraya tıklandığında tüm şartlar açık açık görülüp okunsa ve sonra para yatırma gerçekleşse... Böylece kuruluşun neyi taahhüt ettiği ve vatandaşın da neye onay verdiği net olarak belirlenmiş olacaktır ki, bu epey bir şeffaflık demektir. Benzer bir işlem vezneden para yatırırken veya büroya gelip vekalet verirken de yapılabilir.
Bilinmektedir ki, yardım kuruluşlarının bu tür faaliyetleri hakkında günün birinde medyada bir haber yayınlanıp "şöyle şöyle yapıyorlarmış!" diye bir şayia koptuğunda halkta büyük bir güven kaybı yaşanmaktadır ve tüm "hayri hizmetler" yara almaktadır.
2009 yılında ülkemizde savcılık tarafından başlatılan kurban yolsuzluğu soruşturmasının yankılarını bir hatırlayalım. Neler gündeme gelmişti? Bu soruşturmada ilgili kuruluşların yetkililerinden bazılarına yöneltilen suçlamaların bir kısmı şöyleydi: yolsuzluk, dolandırıcılık, iyi niyeti süistimal, güveni kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik... Bu yetkililerden bir çoğu mahkum da oldu.
Tüm bu olanların ve benzerlerinin tekrarlanmaması için hayır kuruluşlarının "kurban organizasyonlarında şeffaf sözleşme" dönemini başlatmalarını öneriyorum. Bu, onlara duyulan güveni daha da arttıracak, hizmetlerine güç verecektir. Bazı kimseler, böyle organizasyonlarda açık sözleşme yoksa da zımnen kabul vardır, bunun örfü oluşmuştur ve hâlin delaletiyle bütün şartlarda anlaşma sağlanmıştır diyebiliyor. Bu yorumlara katılmak mümkün değildir. Eğer öyle olsaydı 'yukarıda değinilen kurban yolsuzluğu bağlamındaki işlere vatandaşların onayı vardı, herkes bu suiistimallere razıydı' dememiz gerekirdi. Henüz bu konuda örf oluşmamıştır. Anılan yolsuzluklar ve başka bazı sebepler bu konuda sağlam bir örf oluşmasına engel olmuştur. Çağımız, şeffaflığın arandığı bir çağdır, güven ve itibarın zayıfladığı bir çağdır.
Ayrıca konunun önemini kavramak isteyenler, aşağıdaki farazi soruları bir düşünsünler. Bu sorular halkımıza yöneltildiğinde insanların ne cevaplar verebileceğini ve ilgili kuruluş hakkında nasıl bir zan besleyebileceklerini bir düşünsünler:
1) Parandan artanın, bir TV kanalına aktarılacağını öğrenseydin kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
2) Kesilen kurbanların etlerini, kendi kurumlarının çalışanları arasında paylaştırdıklarını, kendi komşularına ve akrabalarına hatta zenginlerin evlerine dağıttıklarını bilsen, o kuruluşa kurban parası yatırır mıydın?
3) 100-200 TL'ye (yurtdışında bazı yerlerde 30, 50, 60 Euro'ya) satın alınabilen kurban için senden 300-500 TL aldıklarını bilseydin...?
4) Kurban etlerini fakirlere dağıtmayıp sattıklarını ve parasını başka işlere harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
5) Hayır paraları neden reklamda harcanır? Kurban parası diye topladıkları paranın yüzde 10'a yakınını reklamlara harcadıklarını bilseydin, kurbanını o kuruluşa kestirir miydin?
Son söz: illaki şeffaf sözleşme !
* Bu yazı, Dr. Bilal Esen'in blogundan iktibas edilmiştir.