Oturumda katılımcılar din ve medya ilişkisini iletişimin özü ve medyatikleşme bağlamında ele alarak sorguladı.
Akademisyenler Doç. Dr. Vefa Taşdelen, Yrd. Doç. Dr. Özkan Gözal, Prof. Dr. Selçuk Mülayim’in yanı sıra hikâye ve denemeleriyle tanınan Cemal Şakar ve edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz’in yer aldığı oturumun başkanlığını Talim Terbiye Kurulu Üyesi Dr. İbrahim Demirci yaptı.
Cemal Şakar: “Medya vaizleri resmi dini söylemin taşıyıcısı ve üreticisidir”
Yazar Cemal Şakar “Medya Vaizlerinin Grameri” başlıklı sunumunda “medya vaizlerinin” giyimleri, kuşamları, jestleri, mimikleriyle medyanın imaj gramerine uygun davrandıklarını söyledi.
Ekran karşısında halkı gerçeklikten, zamandan, mekândan kopararak büyülü bir atmosfer yaratan medya vaizlerinin retorik söylemden müzik kullanımına ve –di’li geçmiş zaman kipi kullanımına dek imaj yaratımına hizmet eden unsurları anlatan Cemal Şakar, medya vaizlerinin resmi dini söyleme hizmet ettiğini ifade etti. Şakar şöyle konuştu:
“Gramerde esas olan, resmi dini söyleme uygun davranılmasıdır. Medya vaizleri oradan beslenir ve orayı beslerler. Böylece resmi dini söylemin ayakta tutulmasına ve yaygınlaştırılmasına hizmet ederler. Onların resmi olanla uygunluğu medyanın ise iktidarla uygunluğuyla örtüştüğü için medya dinden, dini duygudan vazgeçemez. Bir yandan iktidarın aygıtı olarak işlevini yerine getirirken hedeflediği reytingi de yakalamış olur.”
Ömer Lekesiz: “Dünyevileştirilen dini semboller asıllarını aşıp geçti”
Edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz “Dini Sembollerin Medyada Savaş Malzemesi Olarak Kullanılması” başlıklı sunumuyla semboller üzerinden medyanın ilahi veya beşeri dinlerin bir savaş alanı haline dönüştüğünü anlatan bir konuşma yaptı.
Lekesiz, din-sembol ilişkisini, sembolün tanımını, modernleşme etkisiyle kutsal-sembol ilişkisindeki dünyevileşmeyi ve yeni içeriğiyle “kutsalı temsil eden” değil “kutsalın nesnesi olan dini sembolleri” üç aşamada inceleyerek dinler arası savaşta yüklendiği işlevi anlattı.
Lekesiz şöyle devam etti:
“Medyanın ilahi veya beşeri dinlerin bir savaş alanı haline gelip gelmediği mümini çok fazla ilgilendirmez. Onu ilgilendiren okuru, izleyicisi olduğu medyanın onun dinini savunup savunmadığı, medyanın inancına olan hizmeti, savunmadaki başarısı ve üstün performansıdır. Dinsizliğin bile kendi içinde bir dünya dinine dönüştüğü günümüzde, dünyevileştirilen dini semboller asıllarının yerine geçmeyi de aşıp medya yoluyla kendileri yeni bir dini değere dönüşmüş olarak kendi başlarına birbirleriyle dövüşüyorlar.”
Vefa Taşdelen: “Dinin medyayla ilişkisi araçsaldır”
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Vefa Taşdelen “Değerler Sorunu Çerçevesinde Din ve Medya İlişkisi” başlıklı sunumuyla dinin medya ile ilişkisinde “yabancılaşma durumuna” dikkat çekerek dinin medyada bir araç haline dönüşme tehlikesine karşı uyardı. Taşdelen şöyle konuştu:
“Dini söylemin medyayla ilişkisi duruma göre yabancılaşma ilişkisi de ortaya çıkarabilmektedir. Medyanın çağrısı ve eğilimlerine uyarak kapsamlı bir ticari faaliyete dönüşebilmektedir. Popüler isimler ortaya çıkarmaları, bu isimlerle medya üzerinden ticari amaca yönelik programlar yapmaları, etik ve estetik boyutu düşük, pedagojik duyarlılıktan yoksun, gözyaşı ve ajitasyonu öne çıkaran bir çabaya da dönüşebilmektedir.”
Özkan Gözal: “Medyatizm çağında yaşıyoruz”
İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr Özkan Gözal “Medyatizm ve İletişimin Özü” başlıklı sunumunda “Medyatizm” olgusunu aktardı. Amerika ve Japonya’da yalnızlığa karşı geliştirilen, oturana sarılan sandalye hizmeti gibi uygulamaları anlatarak medya kültürünü eleştiren Gözal, “Medyatizm çağı, iletişimin özünün ortadan kalktığı, buharlaştığı bir çağ; aşırı iletişim çağında yaşıyoruz” dedi.
Gözal sözlerini şöyle sürdürdü:
“Medya ve din derken büyük oranda gelişen medya araçları vasıtasıyla dini nasıl daha iyi insanlara sunabiliriz düşüncesinden ziyade, tebliğin öncelikli amacı zihinlerimizi ve hayatlarımızı mümkün mertebe medyatizmin etkilerinden uzak kılmaya ve bunu selamet meselesi saymaya matuf. Medyatizmin ürettiği suni ve iğreti ilişkilere karşı, sohbet kültürünü diriltmek diri tutmak, geliştirmektir. İnsan insana dolaysız ilişkiyi öne çıkarmak ve yaygınlaştırmak anlamına gelir.”
Selçuk Mülayim: “Tarzlar ve modalar bizi kurtarabilir mi?”
Sanat tarihçisi Prof. Dr. Selçuk Mülayim “Gelenek ve Moda İkileminde İnanç Simgeleri” başlıklı sunumuyla uzun tarih katmanlarında geçerli olan sanat geleneğini inanç sistemleri ile bağlantısı içerisinde değerlendiren bir konuşma yaptı.
Mülayim, modernite ile birlikte bu bağın zayıflayarak koptuğunu ve geleneğin yerini modanın aldığını söyledi. Modayı “Endüstrileşmiş şehir kültüründe ortaya çıkmış, inanç sistemiyle bağlantısı kopmuş, zayıflamış bambaşka bir olgudur” olarak tanımlayan Mülayim şöyle devam etti:
“İnandığımız eski geleneksel düzenin simgeleri içi boşalmış olarak kenarda kalıyor. Duanın yerini büyü, tılsım, astroloji, fal alıyor, yeni fetişlerimiz doğuyor. Eskiden inandıklarımız büsbütün yok olmuyor ama deforme oluyor. Bazen de abartılı biçimler içinde gizlice batıla dönüşüyor. İnancımızı yeniden toparlamak isterken yeni fetişlerimiz, yeni ritüellerimiz, kozmik taşlar, trans, yoga, meditasyon şeklinde su yüzüne çıkıyor. Bu tür bağımlılıklar insanı negatif toplumsal unsurlardan anlık uzaklaştıran kaçış teknikleridir. Batıl inançlar zayıflayan ruhların dini olmaya çok yatkındır.”
Haber: Medine Çepnioğlu Fotoğraf: Galip Berk Saraç
Akademisyenler Doç. Dr. Vefa Taşdelen, Yrd. Doç. Dr. Özkan Gözal, Prof. Dr. Selçuk Mülayim’in yanı sıra hikâye ve denemeleriyle tanınan Cemal Şakar ve edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz’in yer aldığı oturumun başkanlığını Talim Terbiye Kurulu Üyesi Dr. İbrahim Demirci yaptı.
Cemal Şakar: “Medya vaizleri resmi dini söylemin taşıyıcısı ve üreticisidir”
Yazar Cemal Şakar “Medya Vaizlerinin Grameri” başlıklı sunumunda “medya vaizlerinin” giyimleri, kuşamları, jestleri, mimikleriyle medyanın imaj gramerine uygun davrandıklarını söyledi.
Ekran karşısında halkı gerçeklikten, zamandan, mekândan kopararak büyülü bir atmosfer yaratan medya vaizlerinin retorik söylemden müzik kullanımına ve –di’li geçmiş zaman kipi kullanımına dek imaj yaratımına hizmet eden unsurları anlatan Cemal Şakar, medya vaizlerinin resmi dini söyleme hizmet ettiğini ifade etti. Şakar şöyle konuştu:
“Gramerde esas olan, resmi dini söyleme uygun davranılmasıdır. Medya vaizleri oradan beslenir ve orayı beslerler. Böylece resmi dini söylemin ayakta tutulmasına ve yaygınlaştırılmasına hizmet ederler. Onların resmi olanla uygunluğu medyanın ise iktidarla uygunluğuyla örtüştüğü için medya dinden, dini duygudan vazgeçemez. Bir yandan iktidarın aygıtı olarak işlevini yerine getirirken hedeflediği reytingi de yakalamış olur.”
Ömer Lekesiz: “Dünyevileştirilen dini semboller asıllarını aşıp geçti”
Edebiyat eleştirmeni Ömer Lekesiz “Dini Sembollerin Medyada Savaş Malzemesi Olarak Kullanılması” başlıklı sunumuyla semboller üzerinden medyanın ilahi veya beşeri dinlerin bir savaş alanı haline dönüştüğünü anlatan bir konuşma yaptı.
Lekesiz, din-sembol ilişkisini, sembolün tanımını, modernleşme etkisiyle kutsal-sembol ilişkisindeki dünyevileşmeyi ve yeni içeriğiyle “kutsalı temsil eden” değil “kutsalın nesnesi olan dini sembolleri” üç aşamada inceleyerek dinler arası savaşta yüklendiği işlevi anlattı.
Lekesiz şöyle devam etti:
“Medyanın ilahi veya beşeri dinlerin bir savaş alanı haline gelip gelmediği mümini çok fazla ilgilendirmez. Onu ilgilendiren okuru, izleyicisi olduğu medyanın onun dinini savunup savunmadığı, medyanın inancına olan hizmeti, savunmadaki başarısı ve üstün performansıdır. Dinsizliğin bile kendi içinde bir dünya dinine dönüştüğü günümüzde, dünyevileştirilen dini semboller asıllarının yerine geçmeyi de aşıp medya yoluyla kendileri yeni bir dini değere dönüşmüş olarak kendi başlarına birbirleriyle dövüşüyorlar.”
Vefa Taşdelen: “Dinin medyayla ilişkisi araçsaldır”
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Vefa Taşdelen “Değerler Sorunu Çerçevesinde Din ve Medya İlişkisi” başlıklı sunumuyla dinin medya ile ilişkisinde “yabancılaşma durumuna” dikkat çekerek dinin medyada bir araç haline dönüşme tehlikesine karşı uyardı. Taşdelen şöyle konuştu:
“Dini söylemin medyayla ilişkisi duruma göre yabancılaşma ilişkisi de ortaya çıkarabilmektedir. Medyanın çağrısı ve eğilimlerine uyarak kapsamlı bir ticari faaliyete dönüşebilmektedir. Popüler isimler ortaya çıkarmaları, bu isimlerle medya üzerinden ticari amaca yönelik programlar yapmaları, etik ve estetik boyutu düşük, pedagojik duyarlılıktan yoksun, gözyaşı ve ajitasyonu öne çıkaran bir çabaya da dönüşebilmektedir.”
Özkan Gözal: “Medyatizm çağında yaşıyoruz”
İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr Özkan Gözal “Medyatizm ve İletişimin Özü” başlıklı sunumunda “Medyatizm” olgusunu aktardı. Amerika ve Japonya’da yalnızlığa karşı geliştirilen, oturana sarılan sandalye hizmeti gibi uygulamaları anlatarak medya kültürünü eleştiren Gözal, “Medyatizm çağı, iletişimin özünün ortadan kalktığı, buharlaştığı bir çağ; aşırı iletişim çağında yaşıyoruz” dedi.
Gözal sözlerini şöyle sürdürdü:
“Medya ve din derken büyük oranda gelişen medya araçları vasıtasıyla dini nasıl daha iyi insanlara sunabiliriz düşüncesinden ziyade, tebliğin öncelikli amacı zihinlerimizi ve hayatlarımızı mümkün mertebe medyatizmin etkilerinden uzak kılmaya ve bunu selamet meselesi saymaya matuf. Medyatizmin ürettiği suni ve iğreti ilişkilere karşı, sohbet kültürünü diriltmek diri tutmak, geliştirmektir. İnsan insana dolaysız ilişkiyi öne çıkarmak ve yaygınlaştırmak anlamına gelir.”
Selçuk Mülayim: “Tarzlar ve modalar bizi kurtarabilir mi?”
Sanat tarihçisi Prof. Dr. Selçuk Mülayim “Gelenek ve Moda İkileminde İnanç Simgeleri” başlıklı sunumuyla uzun tarih katmanlarında geçerli olan sanat geleneğini inanç sistemleri ile bağlantısı içerisinde değerlendiren bir konuşma yaptı.
Mülayim, modernite ile birlikte bu bağın zayıflayarak koptuğunu ve geleneğin yerini modanın aldığını söyledi. Modayı “Endüstrileşmiş şehir kültüründe ortaya çıkmış, inanç sistemiyle bağlantısı kopmuş, zayıflamış bambaşka bir olgudur” olarak tanımlayan Mülayim şöyle devam etti:
“İnandığımız eski geleneksel düzenin simgeleri içi boşalmış olarak kenarda kalıyor. Duanın yerini büyü, tılsım, astroloji, fal alıyor, yeni fetişlerimiz doğuyor. Eskiden inandıklarımız büsbütün yok olmuyor ama deforme oluyor. Bazen de abartılı biçimler içinde gizlice batıla dönüşüyor. İnancımızı yeniden toparlamak isterken yeni fetişlerimiz, yeni ritüellerimiz, kozmik taşlar, trans, yoga, meditasyon şeklinde su yüzüne çıkıyor. Bu tür bağımlılıklar insanı negatif toplumsal unsurlardan anlık uzaklaştıran kaçış teknikleridir. Batıl inançlar zayıflayan ruhların dini olmaya çok yatkındır.”
Haber: Medine Çepnioğlu Fotoğraf: Galip Berk Saraç