Prof. Dr. Ümit Meriç başkanlığındaki oturumda Türkiye’de ve dünyadaki dini temalı televizyon programları, internet siteleri ve sosyal ağlar ele alınarak, medyanın toplamsal hayattaki etkisi tartışıldı. Prof. Dr. Atilla Yayla, Prof. Dr. Kadir Canatan, Feyza Akınerdem, Prof. Dr. Erol Göka ve Prof. Dr. Korkut Tuna bildiri sunduğu oturumdan bazı notlar şöyle:
Atilla Yayla: “Medya dinlere kayıtsız kalamaz”
Medya ve din ilişkisini toplumla ilişkilendirerek ele alan Prof. Dr. Atilla Yayla, “Düşünce işleviyle ve toplumsal hayatla ilgilenen hiçbir düşünce ve kuruluş bu arada medya organları dinlere karşı kayıtsız kalamaz.” dedi.
Dini grupların da medyada temsil edildiğini belirten Yayla, bunun iki amacı olduğu belirtti. Yayla, “Dini grupların medya da görünür olmak istemesinin sebebi dini gruplar medyayı ihmal etmeyi sevmezler, iki amaçla medyada olmak isterler. İlk olarak kendilerinin medyada ve medya organlarından gelecek saldırıya karşı korumak isterler. İkinci olarak hem dinlerini inananlara daha iyi anlatmak hem de inanmayanları ona inanır hale getirmek için medyada yer almaya çalışırlar.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de ise bu zamana kadar dini figürlerin aşağılandığı, dini yayınların sadece tiraj için yapıldığını hatırlatan Yayla, son çeyrek yüzyıl içinde bunun önemli ölçüde değiştiğinin altını çizen. Yayla: “Dine ve dindarlara yönelik kısıtlamalar önemli ölçüde tasfiye edildi. Seküler yayın organlarında dahi dini söylemlere yer verilir oldu. Bu toplumun normalleştiğinin göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu.
Kadir Canatan: “Dini söylemler artık geleneksel dini sınıflar üzerinden değil medya üzerinden ifade ediliyor”
Prof. Dr. Kadir Canatan, medya ve din etkileşimini modernleşme süreci bağlamında ele aldı “Modern toplum soyut bir toplumdur, dolayısıyla soyutlaşan bir toplumda din de soyutlaşıyor. Din kaybolmuyor sadece kılık değiştiriyor.” diyen Canatan dini söylemlerin artık geleneksel dini sınıflar üzerinden değil, medya üzerinden ifade edilmeye başlandığını kaydetti.
Amerika’dan örnekler vererek binlerce din olduğunu, hepsinin de medyası olduğunu belirten Canatan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz batı modernleşmesini esas aldığımız için, dini açıdan yorumladığımız zaman Fransız Devrimi dini siyasetten kovuyor. Sanayi devrimiyle de birlikte toplumsal yapılar çözüldüğü için bir anlamda toplumsal sekülerleşme gerçekleşiyor. Geçmişte din çok üst bir şemsiye iken eğitimi, ekonomiyi, siyaseti belirli mantığa göre yönetirken din sekülerleşince, toplumun bir sektörü haline gelince artık toplum din tarafından değil daha birçok faktörler tarafından yönlendirilen bir kurum haline geldi. Bu şekilde çoğulculuk dediğimiz vaka ortaya çıktı.”
Erol Göka: "Teknomedyatik dünyanın belirleyici özelliği sunîlik"
Prof. Dr. Erol Göka, medya ve din ilişkisini ele alırken “teknomedyatik dünya” kavramından söz etti. “Teknomedyatik dünya, gerçekten tuhaf bir dünya, bilmediğimiz bir şeye batmış gibiyiz. İki yüz sene önceki insanın asla bilmediği bir şeyi yaşıyoruz biz.
Teknomedyatik dünyanın belirleyici özelliği ise ‘Sunîlik’tir” diyen Göka sözlerini şöyle açıkladı:
“Suniliği anlatmaya taklit kelimesi yetmiyor, şeylerin ve ilişkilerin sahicilikle, otantikle bağlarının tamamen kopması ve farklı bir şey ortaya çıkmasıdır. Bütün teknoloji oymuş gibi yapıyor, benzer ama onlardan değil. Suni olan gerçek; ama hakikat değil. Modern teknoloji doğrudan doğruya şeylere ve ilişkilere yaratılışta olmayan nitelikler katıyor. Onlara yapıca farklı bir muhteva veriyor. Hakikat gerçekten kopuyor ve sunilik kendisine özerk bir alan açıyor. Gerçek olarak dünyamıza, hayatlarımıza yerleşiyor.”
“Teknomedyatik dünya, yaşamın tadını değiştirdi”
“Tarım teknolojileri tabiattaki meyvenin tadını nasıl bozduysa, ‘TeknoMedyatik’ dünya da yaşamın tadını değiştirdi. Modern medya insanlar arası iletişime doğrudan teleolojik bir müdahale yapıyor. İletişimin tadını değiştiriyor. Tüm sunilikler gibi o da kendine bir alan açıyor. Bizim ontolojimiz üzerine yeni bir varlık alanı oluşturuluyor. Hakikatin üstüne gerçek inşa ediyorlar.”
Haber: Nuray Gönülşen Fotoğraf: Selim Arıkan
Atilla Yayla: “Medya dinlere kayıtsız kalamaz”
Medya ve din ilişkisini toplumla ilişkilendirerek ele alan Prof. Dr. Atilla Yayla, “Düşünce işleviyle ve toplumsal hayatla ilgilenen hiçbir düşünce ve kuruluş bu arada medya organları dinlere karşı kayıtsız kalamaz.” dedi.
Dini grupların da medyada temsil edildiğini belirten Yayla, bunun iki amacı olduğu belirtti. Yayla, “Dini grupların medya da görünür olmak istemesinin sebebi dini gruplar medyayı ihmal etmeyi sevmezler, iki amaçla medyada olmak isterler. İlk olarak kendilerinin medyada ve medya organlarından gelecek saldırıya karşı korumak isterler. İkinci olarak hem dinlerini inananlara daha iyi anlatmak hem de inanmayanları ona inanır hale getirmek için medyada yer almaya çalışırlar.” şeklinde konuştu.

Türkiye’de ise bu zamana kadar dini figürlerin aşağılandığı, dini yayınların sadece tiraj için yapıldığını hatırlatan Yayla, son çeyrek yüzyıl içinde bunun önemli ölçüde değiştiğinin altını çizen. Yayla: “Dine ve dindarlara yönelik kısıtlamalar önemli ölçüde tasfiye edildi. Seküler yayın organlarında dahi dini söylemlere yer verilir oldu. Bu toplumun normalleştiğinin göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Kadir Canatan: “Dini söylemler artık geleneksel dini sınıflar üzerinden değil medya üzerinden ifade ediliyor”
Prof. Dr. Kadir Canatan, medya ve din etkileşimini modernleşme süreci bağlamında ele aldı “Modern toplum soyut bir toplumdur, dolayısıyla soyutlaşan bir toplumda din de soyutlaşıyor. Din kaybolmuyor sadece kılık değiştiriyor.” diyen Canatan dini söylemlerin artık geleneksel dini sınıflar üzerinden değil, medya üzerinden ifade edilmeye başlandığını kaydetti.
Amerika’dan örnekler vererek binlerce din olduğunu, hepsinin de medyası olduğunu belirten Canatan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz batı modernleşmesini esas aldığımız için, dini açıdan yorumladığımız zaman Fransız Devrimi dini siyasetten kovuyor. Sanayi devrimiyle de birlikte toplumsal yapılar çözüldüğü için bir anlamda toplumsal sekülerleşme gerçekleşiyor. Geçmişte din çok üst bir şemsiye iken eğitimi, ekonomiyi, siyaseti belirli mantığa göre yönetirken din sekülerleşince, toplumun bir sektörü haline gelince artık toplum din tarafından değil daha birçok faktörler tarafından yönlendirilen bir kurum haline geldi. Bu şekilde çoğulculuk dediğimiz vaka ortaya çıktı.”

Erol Göka: "Teknomedyatik dünyanın belirleyici özelliği sunîlik"
Prof. Dr. Erol Göka, medya ve din ilişkisini ele alırken “teknomedyatik dünya” kavramından söz etti. “Teknomedyatik dünya, gerçekten tuhaf bir dünya, bilmediğimiz bir şeye batmış gibiyiz. İki yüz sene önceki insanın asla bilmediği bir şeyi yaşıyoruz biz.
Teknomedyatik dünyanın belirleyici özelliği ise ‘Sunîlik’tir” diyen Göka sözlerini şöyle açıkladı:
“Suniliği anlatmaya taklit kelimesi yetmiyor, şeylerin ve ilişkilerin sahicilikle, otantikle bağlarının tamamen kopması ve farklı bir şey ortaya çıkmasıdır. Bütün teknoloji oymuş gibi yapıyor, benzer ama onlardan değil. Suni olan gerçek; ama hakikat değil. Modern teknoloji doğrudan doğruya şeylere ve ilişkilere yaratılışta olmayan nitelikler katıyor. Onlara yapıca farklı bir muhteva veriyor. Hakikat gerçekten kopuyor ve sunilik kendisine özerk bir alan açıyor. Gerçek olarak dünyamıza, hayatlarımıza yerleşiyor.”
“Teknomedyatik dünya, yaşamın tadını değiştirdi”
“Tarım teknolojileri tabiattaki meyvenin tadını nasıl bozduysa, ‘TeknoMedyatik’ dünya da yaşamın tadını değiştirdi. Modern medya insanlar arası iletişime doğrudan teleolojik bir müdahale yapıyor. İletişimin tadını değiştiriyor. Tüm sunilikler gibi o da kendine bir alan açıyor. Bizim ontolojimiz üzerine yeni bir varlık alanı oluşturuluyor. Hakikatin üstüne gerçek inşa ediyorlar.”
Haber: Nuray Gönülşen Fotoğraf: Selim Arıkan