Sempozyumun açılışına Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren ve İstanbul Ticaret Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mete Çamdereli katıldı.
Prof. Dr. Çamdereli, sempozyumun açış konuşmasında “medya ve din” etkileşimine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Çamdereli, şunları söyledi:
“İslam’ın medyaya nasıl yansıdığını ele alacağız.”
Sempozyum konuları daha çok İslam dini üzerinden şekillendi. Din konusunun genişliği ister istemez hem sempozyumu düzenleyenleri hem de tebliğ sunmalarını istirham ettiğimiz katılımcıları İslam üzerine yönlendirdi, başka dinlere maalesef bu defalık pek değinilemedi. Tesellimiz en azından ilk sempozyumun, İslam’ın medyaya nasıl yansıdığının tartışılması olacak. Önümüzdeki yıllarda başka dinlere de odaklanılarak geniş katılımlı bir uluslararası medya ve din sempozyumu düzenlemek ve yine üniversitemiz çatısı altında bir medya ve din araştırmaları merkezi kurmak hedeflerimiz arasında.
“Din, medyanın vazgeçilmezi haline geliyor”
Medya ve dinin panoraması neredeyse uçsuz bucaksız bir alana yayılıyor. Medyanın mecra ve teknoloji imkanları genişledikçe dinin de mecrada konumlanması/ konumlandırılması genişliyor. Giderek medya dinden bir cüz, dinin olmazsa olmazı ya da tersine din medyadan bir cüz, medyanın vazgeçilmezi haline geliyor. Gazete, radyo, televizyon, internet, akıllı telefon diyerek gelişen mecrada dinin olumlu temsil kabiliyeti bulunduğu gibi olumsuz temsili de bulunuyor.
“Sosyal medyada, mukaddes değerlere dokunabilecek kimi hesaplar var”
Mukaddes değerlere dokunabilecek kimi hesaplara sosyal ağlarda rastlanabiliyor. Allah, Şeytan, Baş melek gibi kullanıcı isimleriyle kimi paylaşımlarda bulunuluyor. Doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda burada bir tartışmaya girmeden sadece sosyal medyada bir kullanım durumunu ifade etmeye çalışıyorum size. Beri yanda, kullanıcılar çeşitli ayetler, hadisler paylaşıyor. Hatta dualarını sosyal ağlar üzerinden yapıyorlar. İbadetlerini, kutsal topraklara yaptıkları ziyaretleri ve oradaki fotoğraflarını eşzamanlı olarak sosyal ağlar üzerinden paylaşıyorlar.
“Mahrem olduğuna inanılan birçok şeyin artık ortadan kalktığı görülüyor”
Mahrem olduğuna inanılan birçok şeyin artık ortadan kalktığı görülüyor. Sosyal medya özel olanın kolaylıkla ifşa edildiği bir alan haline gelmiştir artık. İbadedin bireysel ya da toplumsal mahremiyeti ortadan kalmış, sosyal medya ile gizlilik yok olmuştur. Kendini teşhir eden inananlar, sosyal medyanın tanıklığına ihtiyaç duymaya başlamışlardır.
“Kur’an’ın dijital versiyonuna, özel kılıflar içinde sakladığımız Mushaflar kadar ihtimam gösteriyor muyuz?”
Sosyal ağlar, dijital iletişim teknolojilerinin sadece bir basamağı. Dine etkisi olan pek çok teknolojik gelişme var. Akıllı telefonlar bunların en önemli örnekleri. Telefonlara yüklenebilen ve bir takım dini kolaylıklar sunduğu söylenen çok çeşitli uygulamalar mevcut. Kıbleyi gösteren programlar, amel defterleri, dijital Kuran bunlardan sadece bazıları. Bir çoğumuzun telefonunda ya da tabletinde bu tür uygulamalar mevcut. Şu sorunun yanıtını aramak gerekiyor: Bu uygulamalar inananların hayat pratiklerini ne kadar etkiliyor? Matbu halini çok önemsediğimiz, evlerimizde özel kılıflar içinde sakladığımız Kuran’ın dijital versiyonuna aynı ihtimamı gösteriyor muyuz mesela?
“Medya, dini bilgi edinme konusunda önemli bir unsur haline geldi.”
Medya, dini bilgi edinme konusunda önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Mehmet Görmez Hocamızın başkanlığı döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 2014 yılında yapılmış olan Dini Hayat Araştırması var. Bu araştırmaya göre dini bilgi edinme kaynaklarına verilen yanıtlarda medyayı içeren sonuçlar şöyle: deneklerin yüzde 24, 6’ü televizyon, gazete, radyo ve dergilerden; yüzde 23, 2’ü kendi okumalarından (her türlü dini kitap); yüzde 4, 8’ü ise internetten bilgi edinmekte. Dolayısıyla medya aracılığıyla bilgi edinme yollarına baktığımızda aslında oldukça önemli bir sayısal değer ortaya çıkıyor. Bu da medya ve din bağlantısını tartışmamızın önemini yeterince ortaya koyuyor.
“Medya vaizleri neredeyse fetiş nesnesine dönüşüveriyorlar”
Medya ve din ilişkisi deyince, ilk aklımıza gelen genellikle Ramazan ayı ve Ramazan ayında yapılan yayın ve programlar oluyor. Özellikle medyatik vaazlar ramazan aylarında daha etkili hale geliyor. Medya vaizleri de neredeyse fetiş nesnesine dönüşüveriyorlar, dedikleri de neredeyse dinin önüne geçiveriyor. Medyatik vaaz ve nasihatler, gerçek dinin söylemini bulanıklaştırırken, medyanın vaizleri de tapınma nesnesine dönüşme riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Ramazanlarda yüzbinlerce liralık bedeller karşılığında yapılan vaaz ve nasihat programları ayrıca, medyanın, kapitalist çıkarları doğrultusunda dini kullanma biçimini ihsas eder durumdadır.
“Din ve dinsel olgular, popüler kültür ürününe dönüştü”
Din ve dinsel olgular bugün maalesef bir popüler kültür aracı halini almış, bir popüler kültür ürünü haline getirilmiştir. Popüler kültürün bir ürünü olarak din, kendine özgü bir mecrada ve kendi marka değerini haiz pop-ikonlarla sunulur, anlatılır ve anlaşılır durumdadır artık. Medyatik düzeyde eğlenselleşen ve magazinelleşen dinin asıl hedefi örselenmiş, gerçek kıblesi perdelenmiş, en azından bildik geleneğinden koparılmıştır. medyatik sesin de, görüntünün de kıblesini bulmak artık imkansızlaşmıştır. Bunlar sorundur ve çözüme ihtiyaç vardır.
“Medya, dini yayın ve programlarla dinin magazin unsuru haline getirilmesinden hiç vazgeçmemiştir”
Geleneksel medya hazırladığı dini yayın ve programlarla dinin magazinleştirilmesine / eğlenselleştirilmesine yönelik adımlarından hiç vazgeçmemiştir, vazgeçecek gibi de görünmemektedir. Ramazan ayındaki sakız çiğnemek, suya girip girmemek gibi konuları bıkıp usanmadan tartışma konusu haline getiren medya, dini konuların ciddiyetinden uzaktır.
“Toplumun din algısı, medya eliyle düzeysizleştiriliyor.”
Toplumun din algısını bu tür basit tartışmalara indirgeyerek düzeysizleştirir. Medya toplumun din anlayışını böyle belirler, sizin dininiz sakız çiğnemenin orucu bozup bozmayacağını söylemekten ibarettir der. Medyatik din, indirgeyici ve değersizleştirici bir din anlayışı ortaya çıkarır. Medyanın bu sorumsuz tutumu, aynı zamanda toplumun değerlerine de yapılan ciddi bir haksızlık, ağır bir hakarettir.
“Ramazandaki yemek programları, karın tokluğunu değil, yemekten zevk almayı öne çıkarıyor”
Öte yandan Ramazan aylarında hazırlanan iftar için yemek programları tüketimi kamçılayıcıdır. Sadece karın tokluğunu değil, aynı zamanda yemekten zevk almayı öne çıkarır. Oysa geleneksel değerlere bakıldığında iftar için yemek programlarının ortaya koyduğu tablonun son derece gösterişli olduğu açık bir gerçektir. Toplumun dini değerlerinden kimi zaman uzaklaşma kimi zaman o değerleri şekillendirme eğilimi gösteren medyanın Ramazanda yaptığı komik hatalar ise konu edilmeye bile değmez. İftar menüsünde şaraplı yemek tarifi veren gazete ekleri bugün hala belleğimizde canlılığını sürdürmektedir.
“Ticarileşmiş dini ürünlerin reklamları büyük bir sorun oluşturmaktadır.”
Din ve medyanın ticaret ile bütünleşmesi reklam endüstrisi yoluyla da gerçekleşmektedir. Doğası gereği reklam, bir hayat tarzı, bir ürün veya bir hizmet vaad eder. Ticarileşmiş dini ürünlerin reklamları büyük bir soru ve sorun oluşturmaktadır. Bir eşarp markası lüks bir hayat vaad ederken, son derece lüks arabalarda yer alan tesettürlü kadınların cinsel bir objeye dönüştürülmüş olmaları gözden ırak değildir. Beş yıldızlı ve Kabe manzaralı oteller vaad eden hac ve umre turizmine dönük reklamlar, kupon ve çekilişle umre seyahatleri kapitalist sömürünün dini reklam yoluyla araçsallaştırmasına örneklik etmektedir. Dinin reklamsal istismarına, reklamda dinin kullanımı demek masum bir tutum geliştirmek anlamına gelir.
“Dinin dinin reklama ihtiyacı olur mu”
Din bir meta, bir satış nesnesi haline getirilmişse en kaba ifadesiyle ticarileşmiş demektir. Dinin ticarileşmeye, dinin reklama ihtiyacı olur mu? Dinin olsa olsa tebliğ edilmeye ihtiyacı olur. Ama reklamın, dine, ikonları aracılığıyla ürettiği dini ürünlere ihtiyacı vardır. Reklam, dini kolaylıkla istismar etmek isteyebilir. Çünkü medyanın da reklamın da kendine özgü kuralları vardır, ondan asla taviz vermez, veremez, istismar edilmesi gereken din olsa bile.
“Diyanet TV’yi önemsiyoruz.”
Medya ve din ilişkisinde hep olumsuzlukları ortaya koydum. Hiç olumlu yanı yok mu, hiç olumlu bakamaz mıyız diye sorabilirsiniz. Elbette var. Diyanet Tv’yi önemsiyoruz örneğin, bir örneklik olmaya özen gösteren çalışmalarına zaman zaman tanıklık ediyoruz. Belki zorlarsak başka iyi örnekler de buluruz ama sorun, sorunları gidermekse olumsuz tarafını görmek tercih edilmelidir. Temennimiz, tabii ki iyi örneklerin yaygınlaşması.
Prof. Dr. Çamdereli, sempozyumun açış konuşmasında “medya ve din” etkileşimine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
Çamdereli, şunları söyledi:
“İslam’ın medyaya nasıl yansıdığını ele alacağız.”
Sempozyum konuları daha çok İslam dini üzerinden şekillendi. Din konusunun genişliği ister istemez hem sempozyumu düzenleyenleri hem de tebliğ sunmalarını istirham ettiğimiz katılımcıları İslam üzerine yönlendirdi, başka dinlere maalesef bu defalık pek değinilemedi. Tesellimiz en azından ilk sempozyumun, İslam’ın medyaya nasıl yansıdığının tartışılması olacak. Önümüzdeki yıllarda başka dinlere de odaklanılarak geniş katılımlı bir uluslararası medya ve din sempozyumu düzenlemek ve yine üniversitemiz çatısı altında bir medya ve din araştırmaları merkezi kurmak hedeflerimiz arasında.
“Din, medyanın vazgeçilmezi haline geliyor”
Medya ve dinin panoraması neredeyse uçsuz bucaksız bir alana yayılıyor. Medyanın mecra ve teknoloji imkanları genişledikçe dinin de mecrada konumlanması/ konumlandırılması genişliyor. Giderek medya dinden bir cüz, dinin olmazsa olmazı ya da tersine din medyadan bir cüz, medyanın vazgeçilmezi haline geliyor. Gazete, radyo, televizyon, internet, akıllı telefon diyerek gelişen mecrada dinin olumlu temsil kabiliyeti bulunduğu gibi olumsuz temsili de bulunuyor.
“Sosyal medyada, mukaddes değerlere dokunabilecek kimi hesaplar var”
Mukaddes değerlere dokunabilecek kimi hesaplara sosyal ağlarda rastlanabiliyor. Allah, Şeytan, Baş melek gibi kullanıcı isimleriyle kimi paylaşımlarda bulunuluyor. Doğruluğu ya da yanlışlığı konusunda burada bir tartışmaya girmeden sadece sosyal medyada bir kullanım durumunu ifade etmeye çalışıyorum size. Beri yanda, kullanıcılar çeşitli ayetler, hadisler paylaşıyor. Hatta dualarını sosyal ağlar üzerinden yapıyorlar. İbadetlerini, kutsal topraklara yaptıkları ziyaretleri ve oradaki fotoğraflarını eşzamanlı olarak sosyal ağlar üzerinden paylaşıyorlar.
“Mahrem olduğuna inanılan birçok şeyin artık ortadan kalktığı görülüyor”
Mahrem olduğuna inanılan birçok şeyin artık ortadan kalktığı görülüyor. Sosyal medya özel olanın kolaylıkla ifşa edildiği bir alan haline gelmiştir artık. İbadedin bireysel ya da toplumsal mahremiyeti ortadan kalmış, sosyal medya ile gizlilik yok olmuştur. Kendini teşhir eden inananlar, sosyal medyanın tanıklığına ihtiyaç duymaya başlamışlardır.

“Kur’an’ın dijital versiyonuna, özel kılıflar içinde sakladığımız Mushaflar kadar ihtimam gösteriyor muyuz?”
Sosyal ağlar, dijital iletişim teknolojilerinin sadece bir basamağı. Dine etkisi olan pek çok teknolojik gelişme var. Akıllı telefonlar bunların en önemli örnekleri. Telefonlara yüklenebilen ve bir takım dini kolaylıklar sunduğu söylenen çok çeşitli uygulamalar mevcut. Kıbleyi gösteren programlar, amel defterleri, dijital Kuran bunlardan sadece bazıları. Bir çoğumuzun telefonunda ya da tabletinde bu tür uygulamalar mevcut. Şu sorunun yanıtını aramak gerekiyor: Bu uygulamalar inananların hayat pratiklerini ne kadar etkiliyor? Matbu halini çok önemsediğimiz, evlerimizde özel kılıflar içinde sakladığımız Kuran’ın dijital versiyonuna aynı ihtimamı gösteriyor muyuz mesela?
“Medya, dini bilgi edinme konusunda önemli bir unsur haline geldi.”
Medya, dini bilgi edinme konusunda önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sayın Mehmet Görmez Hocamızın başkanlığı döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 2014 yılında yapılmış olan Dini Hayat Araştırması var. Bu araştırmaya göre dini bilgi edinme kaynaklarına verilen yanıtlarda medyayı içeren sonuçlar şöyle: deneklerin yüzde 24, 6’ü televizyon, gazete, radyo ve dergilerden; yüzde 23, 2’ü kendi okumalarından (her türlü dini kitap); yüzde 4, 8’ü ise internetten bilgi edinmekte. Dolayısıyla medya aracılığıyla bilgi edinme yollarına baktığımızda aslında oldukça önemli bir sayısal değer ortaya çıkıyor. Bu da medya ve din bağlantısını tartışmamızın önemini yeterince ortaya koyuyor.
“Medya vaizleri neredeyse fetiş nesnesine dönüşüveriyorlar”
Medya ve din ilişkisi deyince, ilk aklımıza gelen genellikle Ramazan ayı ve Ramazan ayında yapılan yayın ve programlar oluyor. Özellikle medyatik vaazlar ramazan aylarında daha etkili hale geliyor. Medya vaizleri de neredeyse fetiş nesnesine dönüşüveriyorlar, dedikleri de neredeyse dinin önüne geçiveriyor. Medyatik vaaz ve nasihatler, gerçek dinin söylemini bulanıklaştırırken, medyanın vaizleri de tapınma nesnesine dönüşme riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Ramazanlarda yüzbinlerce liralık bedeller karşılığında yapılan vaaz ve nasihat programları ayrıca, medyanın, kapitalist çıkarları doğrultusunda dini kullanma biçimini ihsas eder durumdadır.

“Din ve dinsel olgular, popüler kültür ürününe dönüştü”
Din ve dinsel olgular bugün maalesef bir popüler kültür aracı halini almış, bir popüler kültür ürünü haline getirilmiştir. Popüler kültürün bir ürünü olarak din, kendine özgü bir mecrada ve kendi marka değerini haiz pop-ikonlarla sunulur, anlatılır ve anlaşılır durumdadır artık. Medyatik düzeyde eğlenselleşen ve magazinelleşen dinin asıl hedefi örselenmiş, gerçek kıblesi perdelenmiş, en azından bildik geleneğinden koparılmıştır. medyatik sesin de, görüntünün de kıblesini bulmak artık imkansızlaşmıştır. Bunlar sorundur ve çözüme ihtiyaç vardır.
“Medya, dini yayın ve programlarla dinin magazin unsuru haline getirilmesinden hiç vazgeçmemiştir”
Geleneksel medya hazırladığı dini yayın ve programlarla dinin magazinleştirilmesine / eğlenselleştirilmesine yönelik adımlarından hiç vazgeçmemiştir, vazgeçecek gibi de görünmemektedir. Ramazan ayındaki sakız çiğnemek, suya girip girmemek gibi konuları bıkıp usanmadan tartışma konusu haline getiren medya, dini konuların ciddiyetinden uzaktır.
“Toplumun din algısı, medya eliyle düzeysizleştiriliyor.”
Toplumun din algısını bu tür basit tartışmalara indirgeyerek düzeysizleştirir. Medya toplumun din anlayışını böyle belirler, sizin dininiz sakız çiğnemenin orucu bozup bozmayacağını söylemekten ibarettir der. Medyatik din, indirgeyici ve değersizleştirici bir din anlayışı ortaya çıkarır. Medyanın bu sorumsuz tutumu, aynı zamanda toplumun değerlerine de yapılan ciddi bir haksızlık, ağır bir hakarettir.
“Ramazandaki yemek programları, karın tokluğunu değil, yemekten zevk almayı öne çıkarıyor”
Öte yandan Ramazan aylarında hazırlanan iftar için yemek programları tüketimi kamçılayıcıdır. Sadece karın tokluğunu değil, aynı zamanda yemekten zevk almayı öne çıkarır. Oysa geleneksel değerlere bakıldığında iftar için yemek programlarının ortaya koyduğu tablonun son derece gösterişli olduğu açık bir gerçektir. Toplumun dini değerlerinden kimi zaman uzaklaşma kimi zaman o değerleri şekillendirme eğilimi gösteren medyanın Ramazanda yaptığı komik hatalar ise konu edilmeye bile değmez. İftar menüsünde şaraplı yemek tarifi veren gazete ekleri bugün hala belleğimizde canlılığını sürdürmektedir.
“Ticarileşmiş dini ürünlerin reklamları büyük bir sorun oluşturmaktadır.”
Din ve medyanın ticaret ile bütünleşmesi reklam endüstrisi yoluyla da gerçekleşmektedir. Doğası gereği reklam, bir hayat tarzı, bir ürün veya bir hizmet vaad eder. Ticarileşmiş dini ürünlerin reklamları büyük bir soru ve sorun oluşturmaktadır. Bir eşarp markası lüks bir hayat vaad ederken, son derece lüks arabalarda yer alan tesettürlü kadınların cinsel bir objeye dönüştürülmüş olmaları gözden ırak değildir. Beş yıldızlı ve Kabe manzaralı oteller vaad eden hac ve umre turizmine dönük reklamlar, kupon ve çekilişle umre seyahatleri kapitalist sömürünün dini reklam yoluyla araçsallaştırmasına örneklik etmektedir. Dinin reklamsal istismarına, reklamda dinin kullanımı demek masum bir tutum geliştirmek anlamına gelir.
“Dinin dinin reklama ihtiyacı olur mu”
Din bir meta, bir satış nesnesi haline getirilmişse en kaba ifadesiyle ticarileşmiş demektir. Dinin ticarileşmeye, dinin reklama ihtiyacı olur mu? Dinin olsa olsa tebliğ edilmeye ihtiyacı olur. Ama reklamın, dine, ikonları aracılığıyla ürettiği dini ürünlere ihtiyacı vardır. Reklam, dini kolaylıkla istismar etmek isteyebilir. Çünkü medyanın da reklamın da kendine özgü kuralları vardır, ondan asla taviz vermez, veremez, istismar edilmesi gereken din olsa bile.
“Diyanet TV’yi önemsiyoruz.”
Medya ve din ilişkisinde hep olumsuzlukları ortaya koydum. Hiç olumlu yanı yok mu, hiç olumlu bakamaz mıyız diye sorabilirsiniz. Elbette var. Diyanet Tv’yi önemsiyoruz örneğin, bir örneklik olmaya özen gösteren çalışmalarına zaman zaman tanıklık ediyoruz. Belki zorlarsak başka iyi örnekler de buluruz ama sorun, sorunları gidermekse olumsuz tarafını görmek tercih edilmelidir. Temennimiz, tabii ki iyi örneklerin yaygınlaşması.