Medyayı takip eden bireylerin bir kısmı, medyada sunulan içerikler hakkında yeterince bilgi sahibidirler. Bu bilgilerini medya aracılığıyla pekiştirir; gerektiği durumlarda, bu bilgilerini kullanmaktan geri durmazlar. İkinci grup, medya içeriklerine tamamen güvenip enformasyonu içselleştirmek yerine, “Medyada şöyle şöyle içerikler var; ancak ben bunun güvenilir, sınanmış bir bilgi olduğu kanaatinde değilim. Bunu araştırmak gerekiyor” diyenlerdir. Üçüncü grubunsa, bilgileri medyanın sunduklarıyla sınırlıdır. Bu gruplar için, medyanın aktardığı enformasyon, herhangi bir süzgece tabi olmaksızın, bireylerin düşünce dünyasında ve ardından günlük hayatta yerini bulur. Bu, medyanın sunduğu içeriği doğru-yanlış, tam-eksik, hatalı-hatasız ayrımına tabi tutmadan, savunma şeklinde ortaya çıkar.
Bugün medya içerikleri, sahiplik yapısı, ekonomi, profesyonel ideoloji, günlük rutinler, kültür, reklam gelirleri gibi unsurlar çerçevesinde hazırlanmaktadır. Bütün bunları göz ardı ederek, medyaya tamamıyla güvenmek hatalı sonuçlar doğurabilir. Sorun ülke gündemine ilişkin konuları, kültürel ve toplumsal gelişmeleri değerlendirmede olduğu gibi dini konuları değerlendirmede de söz konusudur. Medyada sunulan dini konu ve kavramları, önemsedemen takip etmek problemli sonuçlar doğurabilir.
Söz gelimi, İslam’ın ilkelerine uygunluğu tartışılmayacak kadar açık olan görüntüleri “dikkate almadan” izlemek, beraberinde “normalleşme”yi getirebilir. Salonlarımızın, odalarımızın içine kadar müstehcen içerikli görüntüler girdiği halde bunları "önemsemeden" izlemek, ileride “n’olcak canım” şeklinde bilinçten yoksun bir cümleye dönüşebilir. Bu durum, sosyal medyada daha net görülebilecektir. Bir kişinin söylediği söz, süzgeçten geçirilmeden binlerce kişi tarafından okunmakta ve paylaşılmakta, bir anlamda içselleştirilmektedir. İnsanların ailesine, namus ve haysiyetine, şahsiyetine ağır hakaretler edilen sayfalar milyonlarca kişi tarafından “keyifle” takip edilmektedir.
Bunun gibi, İslam dinini karalamaya gayret gösteren, oryantalistleri aratmayan yorumlara yer veren, Müslümanları cahiller birliği olarak lanse etmeye çalışan, İslam’ın emir ve yasaklarıyla adeta dalga geçen onlarca internet sayfası, insanların “ceplerinde” taşınmaktadır. Bu tür içerikleri benimsemenin vebali ortada.
Bununla birlikte, bu tür içeriklere, tepki göstermek de bir vecibedir. Bu tepki, resmî kurum ve kuruluşlara yapılacak şikayetler aracılığıyla olduğu gibi, medya konusunda yaptırım gücüne sahip meslek kuruluşlarına yapılacak bildirimlerle de sağlanabilir. Bireysel olarak izlememe, takip etmeme ve bunu, ilgili medya kuruluşlarına bildirmekle de mümkündür. İslam’ın hüküm ve kaidelerine, kutsal değerlerine uygun olmayan, saldırı barındıran bir içeriğe karşı, sessiz kalınmaması gerektiği açıklıkla ortaya konulmalıdır. İşte o zaman, medyayı doğru okuma imkanı doğar. Aksi hal, Müslümanlara zarar verir kanaatindeyim.
Bugün medya içerikleri, sahiplik yapısı, ekonomi, profesyonel ideoloji, günlük rutinler, kültür, reklam gelirleri gibi unsurlar çerçevesinde hazırlanmaktadır. Bütün bunları göz ardı ederek, medyaya tamamıyla güvenmek hatalı sonuçlar doğurabilir. Sorun ülke gündemine ilişkin konuları, kültürel ve toplumsal gelişmeleri değerlendirmede olduğu gibi dini konuları değerlendirmede de söz konusudur. Medyada sunulan dini konu ve kavramları, önemsedemen takip etmek problemli sonuçlar doğurabilir.
Söz gelimi, İslam’ın ilkelerine uygunluğu tartışılmayacak kadar açık olan görüntüleri “dikkate almadan” izlemek, beraberinde “normalleşme”yi getirebilir. Salonlarımızın, odalarımızın içine kadar müstehcen içerikli görüntüler girdiği halde bunları "önemsemeden" izlemek, ileride “n’olcak canım” şeklinde bilinçten yoksun bir cümleye dönüşebilir. Bu durum, sosyal medyada daha net görülebilecektir. Bir kişinin söylediği söz, süzgeçten geçirilmeden binlerce kişi tarafından okunmakta ve paylaşılmakta, bir anlamda içselleştirilmektedir. İnsanların ailesine, namus ve haysiyetine, şahsiyetine ağır hakaretler edilen sayfalar milyonlarca kişi tarafından “keyifle” takip edilmektedir.
Bunun gibi, İslam dinini karalamaya gayret gösteren, oryantalistleri aratmayan yorumlara yer veren, Müslümanları cahiller birliği olarak lanse etmeye çalışan, İslam’ın emir ve yasaklarıyla adeta dalga geçen onlarca internet sayfası, insanların “ceplerinde” taşınmaktadır. Bu tür içerikleri benimsemenin vebali ortada.
Bununla birlikte, bu tür içeriklere, tepki göstermek de bir vecibedir. Bu tepki, resmî kurum ve kuruluşlara yapılacak şikayetler aracılığıyla olduğu gibi, medya konusunda yaptırım gücüne sahip meslek kuruluşlarına yapılacak bildirimlerle de sağlanabilir. Bireysel olarak izlememe, takip etmeme ve bunu, ilgili medya kuruluşlarına bildirmekle de mümkündür. İslam’ın hüküm ve kaidelerine, kutsal değerlerine uygun olmayan, saldırı barındıran bir içeriğe karşı, sessiz kalınmaması gerektiği açıklıkla ortaya konulmalıdır. İşte o zaman, medyayı doğru okuma imkanı doğar. Aksi hal, Müslümanlara zarar verir kanaatindeyim.