Türkiye’de medya ve din konusundaki ilk sempozyum ve kitapların editörleri arasında yer alan Şener, “Medya sunduğu din algısı ile toplumdaki din algısını da şekillendiriyor bir anlamda. Diyanet İşleri Başkanlığının yaptırdığı Dinî Hayat Araştırması’nda çıkan sonuçlarda dinî bilgiye ulaşma kaynaklarının içinde medya yanılmıyorsam üçüncü sırada yer alıyor, bu çok büyük bir oran. Bu sonuçtan hareketle medyanın dine yer ayırdığını söylemek mümkün; ama doğru bilgiyi verip vermediği konusu tartışmalı ya da doğru bilgiye sahip olup olmadığı.” diye konuştu.
Diyanet Aylık Dergiye verdiği röportajda Şener, medyanın birçok konuda hassas davranması gerektiğini ifade etti.
Bununla birlikte sadece din ve dinî değerler konusunda değil, birçok konuda medyanın hassas davranmadığını kaydeden Şener dikkat çeken bir örneğe temas etti. Bir dizide bir köpeğe “Hüseyin” isminin verildiğini anımsatan Şener şunları söyledi:
“Özellikle Alevilerin büyük tepkisine neden olmuştu bu olay. Bu olayın yaşanmasının nedeni sorumsuzluk ya da hassas davranmamak mı yoksa bilmemek mi? Ben bilmemekten dolayıkaynaklandığını düşünmeyi arzu ederim. Zira sorumsuz davranmak bilmeyi ama yine de yapmayıgetirir, bu da bilinçli olarak insanlara saygısızlık etmek, aşağılamak demektir.”
“Medya, sunduğu din algısı ile toplumdaki din algısını da şekillendiriyor”
Şener, medyanın din ve dini değerler konusundaki sorumsuzluğunun toplumun daha büyük bir kesimini etkilediğini dile getirerek “Bir kere insanlar kendilerine ait olan değerlerin ve yargıların temsillerini medyada görmek istiyorlar, bu çok doğal. Çünkü medyaya yansımayan şey yok sayılan şey anlamına geliyor. Medya tarafından baktığımızda ise şu karşımıza çıkıyor: Medya birçok işlevinin yanında aynı zamanda bir “modernizasyon” aracı olarak da işlev görüyor yani medyanın toplumu şekillendirmek gibi bir rolü de var.Medya sunduğu din algısı ile toplumdaki din algısını da şekillendiriyor bir anlamda.” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Şener’in röportajından bazı notlar:
Dinî oluşumlar da eşik bekçiliği mekanizmasından nasibini alır
“Bir dinî oluşum medyada ne kadar yer almak isterse istesin medya ona izin vermediği sürece orada bulunamaz. Medyada eşik bekçiliği dediğimiz bir mekanizma var, eşikten nelerin ya da kimlerin geçeceğine yani nelerin medyada yer alıp nelerin almayacağına karar veren bir mekanizma bu. Bu mekanizmadan süzülenler medyada yer alabiliyorlar, dinî oluşumlar da aynı mekanizmaya tabiler. Ancak din herkesin ilgisini çekebilen bir şey, medya bu konulara yer vermeyi ama genellikle magazinel olarak, içi boşaltılmış olarak yer vermeyi seviyor. Dinî oluşumlar bu koşullarda yani içi boşaltılmış olarak, illa da ana akım medyada yer almak için belki çaba sarf etmemeliler.”
Medya, dinsel mesaj açısından dezavantaj oluşturur mu?
“Bir kişiye bir mesajı, dinsel ya da başka içerikli, yüz yüze olarak ilettiğinizde ne anladığını anlayabilirsiniz. Eğer yanlış bir anlaşılma varsa buna müdahale edebilir ve doğru bir şeklide mesajınızı aktarmaya çalışabilirsiniz. Yüz yüze iletişimin dışına çıktığınız zaman ise artık alıcı ya da hedef ne anladıysa anlar, bunu kontrol etme imkânınız elinizden kaçar gider. Sizin gönderdiğiniz mesaj artık onun anladığı hâle dönüşür, dönüşmüştür. Buna müdahale edebilme ihtimaliniz artık çok zayıftır, tıpkı kulaktan kulağa yayılır gibi. Yolladığınız mesaj artık sizin değildir, alıcının anladığı mesajdır o. Dolayısıyla din gibi hassas bir konu için medyanın aracılığına başvurmak yayılması için olumlu iken mesajın algılanışı için bir dezavantaj oluşturabilir.”
“Sosyal ağlarda sadece tek tıkla paylaşılan duanın gerçeğinin yerini alabilirliği düşüncesi bence tehlikeli”
“Hayatımızın her alanına ve içine derinden işlemiş olan dijital medya araçları ister istemez dinî pratikleri de etkiliyor, daha doğru bir söyleyişle dijital medyadan etkilenen bireyler dinî pratikleri de etkiliyor. Dönüştüren dijital medya etkisinden ziyade bireylerin ya da inananların davranışları. Hiçbir dijital medya dualarımızı kendi üzerinden yapmamızı dayatmaz, bu yolu tercih edenler bireylerdir. Özellikle sosyal ağlarda sıklıkla rastlanan bir tablo sözünü ettiğim dua ritüeli. Oysa dua, inananın Allah’a ya da Tanrı’ya yakarışıdır ve bir aracıya hele ki dijital ortama hiç ihtiyacı yoktur. O zaman şunu sormak gerekiyor: Bireyler neden buna ihtiyaç duyuyor? Sosyal ağlarda başka paylaşımlar yapmaya neden ihtiyaç duyuyorsa bu nedenle ihtiyaç duyuyor yani kendini var etmeye çalışıyor. Gerçek dünyada çizmeye çalıştığı ama çoğu zaman çizemediği profilini dijital dünyada, özellikle sosyal ağlarda baştan inşa etmeye çabalıyor. Sosyal ağlar üzerinden edilen dua aslında bunu görenlere o kişinin aidiyetini gösteriyor, bireyler de bu aidiyeti göstermek amacıyla bu yolu seçiyor. Belki çok masum bir şey. Ancak sosyal ağlarda sadece tek tıkla paylaşılan duanın gerçeğinin yerini alabilirliği düşüncesi bence tehlikeli. Tehlikeli olarak değerlendirdiğim nokta dinî vecibe açısından değil, gerçeklik ve sanal gerçeklik açısından. Paylaşılan dualar ile yani tek tıkla yapılan dualar ile gerçekten dua etmenin aynı olduğu algısı toplumda oluşmaya başlıyorsa bu sorunlu. Çünkü o zaman dinin uygulanışında yaşanan bir dönüşümden ve dolayısıyla toplumsal bir dönüşmeden söz etmek mümkün hâle gelir. Sözünü ettiğim dua örneği sıkça uygulanan bir şey, bu da toplumdaki bireylerin en azından bazılarının bunu kabullendiğini gösterir.”
Diyanet Aylık Dergiye verdiği röportajda Şener, medyanın birçok konuda hassas davranması gerektiğini ifade etti.
Bununla birlikte sadece din ve dinî değerler konusunda değil, birçok konuda medyanın hassas davranmadığını kaydeden Şener dikkat çeken bir örneğe temas etti. Bir dizide bir köpeğe “Hüseyin” isminin verildiğini anımsatan Şener şunları söyledi:
“Özellikle Alevilerin büyük tepkisine neden olmuştu bu olay. Bu olayın yaşanmasının nedeni sorumsuzluk ya da hassas davranmamak mı yoksa bilmemek mi? Ben bilmemekten dolayıkaynaklandığını düşünmeyi arzu ederim. Zira sorumsuz davranmak bilmeyi ama yine de yapmayıgetirir, bu da bilinçli olarak insanlara saygısızlık etmek, aşağılamak demektir.”
“Medya, sunduğu din algısı ile toplumdaki din algısını da şekillendiriyor”
Şener, medyanın din ve dini değerler konusundaki sorumsuzluğunun toplumun daha büyük bir kesimini etkilediğini dile getirerek “Bir kere insanlar kendilerine ait olan değerlerin ve yargıların temsillerini medyada görmek istiyorlar, bu çok doğal. Çünkü medyaya yansımayan şey yok sayılan şey anlamına geliyor. Medya tarafından baktığımızda ise şu karşımıza çıkıyor: Medya birçok işlevinin yanında aynı zamanda bir “modernizasyon” aracı olarak da işlev görüyor yani medyanın toplumu şekillendirmek gibi bir rolü de var.Medya sunduğu din algısı ile toplumdaki din algısını da şekillendiriyor bir anlamda.” şeklinde değerlendirmelerde bulundu.
Şener’in röportajından bazı notlar:
Dinî oluşumlar da eşik bekçiliği mekanizmasından nasibini alır
“Bir dinî oluşum medyada ne kadar yer almak isterse istesin medya ona izin vermediği sürece orada bulunamaz. Medyada eşik bekçiliği dediğimiz bir mekanizma var, eşikten nelerin ya da kimlerin geçeceğine yani nelerin medyada yer alıp nelerin almayacağına karar veren bir mekanizma bu. Bu mekanizmadan süzülenler medyada yer alabiliyorlar, dinî oluşumlar da aynı mekanizmaya tabiler. Ancak din herkesin ilgisini çekebilen bir şey, medya bu konulara yer vermeyi ama genellikle magazinel olarak, içi boşaltılmış olarak yer vermeyi seviyor. Dinî oluşumlar bu koşullarda yani içi boşaltılmış olarak, illa da ana akım medyada yer almak için belki çaba sarf etmemeliler.”
Medya, dinsel mesaj açısından dezavantaj oluşturur mu?
“Bir kişiye bir mesajı, dinsel ya da başka içerikli, yüz yüze olarak ilettiğinizde ne anladığını anlayabilirsiniz. Eğer yanlış bir anlaşılma varsa buna müdahale edebilir ve doğru bir şeklide mesajınızı aktarmaya çalışabilirsiniz. Yüz yüze iletişimin dışına çıktığınız zaman ise artık alıcı ya da hedef ne anladıysa anlar, bunu kontrol etme imkânınız elinizden kaçar gider. Sizin gönderdiğiniz mesaj artık onun anladığı hâle dönüşür, dönüşmüştür. Buna müdahale edebilme ihtimaliniz artık çok zayıftır, tıpkı kulaktan kulağa yayılır gibi. Yolladığınız mesaj artık sizin değildir, alıcının anladığı mesajdır o. Dolayısıyla din gibi hassas bir konu için medyanın aracılığına başvurmak yayılması için olumlu iken mesajın algılanışı için bir dezavantaj oluşturabilir.”
“Sosyal ağlarda sadece tek tıkla paylaşılan duanın gerçeğinin yerini alabilirliği düşüncesi bence tehlikeli”
“Hayatımızın her alanına ve içine derinden işlemiş olan dijital medya araçları ister istemez dinî pratikleri de etkiliyor, daha doğru bir söyleyişle dijital medyadan etkilenen bireyler dinî pratikleri de etkiliyor. Dönüştüren dijital medya etkisinden ziyade bireylerin ya da inananların davranışları. Hiçbir dijital medya dualarımızı kendi üzerinden yapmamızı dayatmaz, bu yolu tercih edenler bireylerdir. Özellikle sosyal ağlarda sıklıkla rastlanan bir tablo sözünü ettiğim dua ritüeli. Oysa dua, inananın Allah’a ya da Tanrı’ya yakarışıdır ve bir aracıya hele ki dijital ortama hiç ihtiyacı yoktur. O zaman şunu sormak gerekiyor: Bireyler neden buna ihtiyaç duyuyor? Sosyal ağlarda başka paylaşımlar yapmaya neden ihtiyaç duyuyorsa bu nedenle ihtiyaç duyuyor yani kendini var etmeye çalışıyor. Gerçek dünyada çizmeye çalıştığı ama çoğu zaman çizemediği profilini dijital dünyada, özellikle sosyal ağlarda baştan inşa etmeye çabalıyor. Sosyal ağlar üzerinden edilen dua aslında bunu görenlere o kişinin aidiyetini gösteriyor, bireyler de bu aidiyeti göstermek amacıyla bu yolu seçiyor. Belki çok masum bir şey. Ancak sosyal ağlarda sadece tek tıkla paylaşılan duanın gerçeğinin yerini alabilirliği düşüncesi bence tehlikeli. Tehlikeli olarak değerlendirdiğim nokta dinî vecibe açısından değil, gerçeklik ve sanal gerçeklik açısından. Paylaşılan dualar ile yani tek tıkla yapılan dualar ile gerçekten dua etmenin aynı olduğu algısı toplumda oluşmaya başlıyorsa bu sorunlu. Çünkü o zaman dinin uygulanışında yaşanan bir dönüşümden ve dolayısıyla toplumsal bir dönüşmeden söz etmek mümkün hâle gelir. Sözünü ettiğim dua örneği sıkça uygulanan bir şey, bu da toplumdaki bireylerin en azından bazılarının bunu kabullendiğini gösterir.”