Yaratılışın dikey boyutu olan ‘Zaman’ın teknik olarak muhtaç olduğu tanımlama takvimdir. Tarih boyunca toplumlar sosyo-ekonomik hayatlarını sürdürebilmeleri için takvimler ihdas etmişlerdir. Ayın hareketlerine ve güneşin hareketlerine göre düzenlenen takvim başlangıçları ise bazı toplumlardan dinden refere edilerek bazı toplumlar için ise önemli toplumsal olaylar temel alınarak düzenlenmiştir.
Günümüzde her ne kadar Miladi, Hicri, Rumi, 12 Hayvanlı takvim, Şinto, Kıpti takvimi, Habeşi takvimi gibi birçok takvim hâlihazırda kullanılıyor olsa da küresel dünyanın iki önemli kutbu olan Miladi Takvim ve Hicri Takvim öne çıkmaktadır.
Romalılar, M.Ö. VIII. yüzyılda kullandığı 10 aylık takvimi, hayatın başladığı Mart ayını başlangıç kabul etmiştir. Daha sonra eksik günlerden dolayı Ocak ve Şubat ayını eklemişlerdir. Şubat son ay olduğu için eksik güne sahiptir. Yüzyıllar sonra M.Ö. 40’lı yıllarda Julius Caesar düzenleme yaparak Jülyen Takvimini ortaya koymuştur. Yıl başlangıcını Ocak ayı yapmıştır. Sezar’dan sonra tahtın sahibi olan Augustus, Sezar’ın ismi verilen July (Temmuz)’dan mülhem yılın altıncı ayı demek olan Sextilis ayının adını değiştirerek August (Ağustos) yapmıştır. Sezar’dan hiçbir eksiğinin olmadığını düşünen Augustus, gün sayısını da Sezar’ın ayına eşleyerek August ayını da 31’e tamamlamıştır. Sonrasında ortaya çıkan uyumsuzluklar neticesinde Papa VIII. Gregorius başkanlığında düzenlenen toplantıda çeşitli düzenlemeler yapılmış ve Gregoryan Takvimi ortaya çıkmıştır.
Hz. İsa’nın doğumunun başlangıç kabul edildiği Miladi Takvimden sonra Hicri takvim ise İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul etmiştir.
II. Halife Hz. Ömer döneminde devlet işlerinde ve toplumsal işlerdeki aksaklıklardan dolayı belirlenme zarureti doğan takvim, başlangıcı Hicret esas alınarak çözüme kavuşturulmuştur.
Öteki Yılbaşı…
Roş Aşana, Yahudi geleneğinde Tişri ayın ilk günü ve yılın başlangıcıdır.
Hristiyanlar 1 Ocak’ı yılbaşı kabul edip 25 Aralık Noel’i yılbaşına birleştirmişlerdir.
Sümerler baharın ve hayatın başlangıcı olan 21 Mart’ı yılın başlangıcı seçmişlerdir.
Müslümanlar Hicret’i başlangıç kabul etmişlerdir.
Sözün hülasası her kavim toplum kendi takvimine kendi kültürlerinden refere bir başlangıç belirlemişlerdir.
Zamanın kaydını tutanlar, takvim bilimciler ya da vakanüvisler, her bir başlangıcı ve tarihin seyrini kayıt altına alırken dini ve kültürel köşe taşlarının toplumsal etkilerini bizlere aktarmış oluyorlar.
Günümüze geldiğimizde bütün bu tarihi yekûn, öteki yılbaşı veya alternatif yılbaşı söylemleriyle basite indirgenmiştir.
Tarihin zorunlu bıraktığı başlangıçlar daha çok dini bir gard almaya, çatışmaya evrilmiştir. Bu çatışmalar farklı kültürleri bünyesinde barındıran ülkeler için ise toplumsal çatışmaya dönüşmüştür.
Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamada yılbaşı kutlamalarının dini ritüelden ziyade zamanımızda daha çok kültürel olduğundan dem vurmuştu.
“Eski Romalılarda yılbaşı olarak kutlanan ve Orta Çağdan itibaren Hıristiyan toplumlarca da yılbaşı olarak kabul edilmiş olan 1 Ocak tarihi, XIX-XX. yüzyıllardan itibaren (şüphesiz batının kültürel etkisiyle) dünyanın birçok halkı tarafından benimsenmiştir. Bugün dünya genelinde yılbaşı kutlamaları, dinsel bir bağlamdan öte kültürel bir anlam ifade etmekte; insanlar yeni yıla yönelik iyilik, bereket, refah, huzur ve barış beklentilerini yeni yıl kutlamalarında dile getirmektedirler. Dolayısıyla yeni yıl kutlamaları; tıpkı içinde farklı ekonomik ve sosyal amaçları da barındıran anneler-babalar günü, işçi bayramı, doğum günü kutlamaları gibi evrensel kültürün bir parçası olarak üretilen ve geliştirilen, sonuçta bütün insanlığa mal olan olumlu bir davranış biçimi olarak görülmelidir. Ancak bu kutlamaları dinsel ve kültürel değerlerimize aykırı birtakım âdet ve geleneklerle birlikte düzenlemek, kutlamalar esnasında kamuoyunu rahatsız edici ya da dinimizin emir ve yasaklarına, genel ahlâka ve toplumsal kurallara aykırı davranışlarda bulunmak kesinlikle doğru değildir.”
Son on yıllarda televizyonlu hayata geçtiğimizde yılbaşı geceleri farklı bir eğlence kültürünü evlere taşımaya başladı. Tarihi olan yılbaşları toplumsal bir hale bürünerek evlerde eğlence kültürünü oluşturdu. Yeni bir yılın başlangıcı kutlanırken ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi.
Yahudi geleneği, Hristiyan geleneği tartışmalarından ‘senin yılbaşın’ ‘benim yılbaşım’ olayına gelindi. Farklı milletler kendi takvimlerinde ısrarcı olurken Miladi takvim kullanan Müslümanlar Hicri takvime göre ibadetlerini sürdürmeye devam etti.
Sosyal medyada yılbaşı rekabeti…
Televizyonlu yıllardan internetli yıllara geçtiğimizde dünya herkes için çok daha yakın bir hal aldı. Bu da internet mecralarında, sosyal ağlarda yılbaşı kutlamalarını dijital ortama taşıdı. Süren tartışmalar herkesin kendi yılbaşını pekiştirdi. Alternatif kutlamalar birbirini izledi. Bunun yanında konvansiyonel medya ve hegemonik yeni medya küresel güçlerin ticari malzemesi olarak yılbaşı kutlamalarını da hanelerine ekledi.
Her ay 24 binden fazla markanın sosyal medya performansını ölçümleyen SocialBrands, 1-31 Aralık döneminde sosyal medyanın en başarılı markalarını açıkladı. Sosyal medya marka endeksi SocialBrands, 24 binden fazla markanın sosyal medyada gösterdikleri performansı istatistiksel olarak inceleyerek, sosyal medya paylaşımlarının verilerini de ortaya koymuş oldu. Bir yıla oranla sağlanan artış, sosyal medyada yılbaşının markalar nezdindeki ticari önemi de gözler önüne serilmiş oldu.
Markalar sosyal medyada kıyasıya yılbaşı kutlamaları paylaşımlarında bulunurken hicri yılbaşında da durum çok farklı değildi. Ticari paylaşımların yanı sıra sosyal medya hocalarının takipçi veya üye sayısı artırmak için paylaştıkları ‘hicri yılbaşı için özel dua’ gibi paylaşımlar da sosyal medya için kimin yılbaşısı olduğunun bir önemi olmadığını gösteriyor.
Sosyal medya beslendiği dini diri tutmak zorunda…
Sermaye için dini referansların önemi bulunmazken medya için de dini referanslar aynı gayeyi paylaştığı küresel güçler gibi önem arz etmemekteydi. Nitekim ortada çarpıcı bir gerçek vardı. O da, daha çok sosyal medyada yılbaşı ayrıştırmalarının bir yönlendirme aracı olarak halka pompalanmasıydı.
Hicri yılbaşında sosyal medya ağlarından dua paylaşımlarının yanı sıra çeşitli ticari paylaşımlar yine Hicri yılbaşını bir malzeme olarak görmesindendi.
Durum medya için dinden bağımsızken toplum nazarında bir dinler savaşına dönüşen ve öteki yılbaşı ve
alternatif yılbaşı söylemlerini bizlere taşıyan yine aynı medya idi.
Medyanın dini referanslı toplumsal olaylardaki etki gücü kabul edilmelidir ki en yüksek tarafgirlik alanıdır. Ve medya bu dinden beslendiği kaynakları da diri tutmak zorundadır. Bu da şu gerçeği gözler önüne sermektedir; medyanın dinden beslenmesi devam edecekken sahih dini bilgi kaynakları tedris edilmezse, perdelenerek sosyal medya dininden öğrenilecek ve dini bilgiler aynı din mensuplarını dahi çatışmaya sokacaktır.
Ahmet Turan Latif Yıldız
Kaynaklar
www.aklatakilanlar.com
www.hürriyet.com 30.12.2003
www. Socialbrandsturkey.org
www.milliyet.com 10.01.2018
Günümüzde her ne kadar Miladi, Hicri, Rumi, 12 Hayvanlı takvim, Şinto, Kıpti takvimi, Habeşi takvimi gibi birçok takvim hâlihazırda kullanılıyor olsa da küresel dünyanın iki önemli kutbu olan Miladi Takvim ve Hicri Takvim öne çıkmaktadır.
Romalılar, M.Ö. VIII. yüzyılda kullandığı 10 aylık takvimi, hayatın başladığı Mart ayını başlangıç kabul etmiştir. Daha sonra eksik günlerden dolayı Ocak ve Şubat ayını eklemişlerdir. Şubat son ay olduğu için eksik güne sahiptir. Yüzyıllar sonra M.Ö. 40’lı yıllarda Julius Caesar düzenleme yaparak Jülyen Takvimini ortaya koymuştur. Yıl başlangıcını Ocak ayı yapmıştır. Sezar’dan sonra tahtın sahibi olan Augustus, Sezar’ın ismi verilen July (Temmuz)’dan mülhem yılın altıncı ayı demek olan Sextilis ayının adını değiştirerek August (Ağustos) yapmıştır. Sezar’dan hiçbir eksiğinin olmadığını düşünen Augustus, gün sayısını da Sezar’ın ayına eşleyerek August ayını da 31’e tamamlamıştır. Sonrasında ortaya çıkan uyumsuzluklar neticesinde Papa VIII. Gregorius başkanlığında düzenlenen toplantıda çeşitli düzenlemeler yapılmış ve Gregoryan Takvimi ortaya çıkmıştır.
Hz. İsa’nın doğumunun başlangıç kabul edildiği Miladi Takvimden sonra Hicri takvim ise İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini başlangıç kabul etmiştir.
II. Halife Hz. Ömer döneminde devlet işlerinde ve toplumsal işlerdeki aksaklıklardan dolayı belirlenme zarureti doğan takvim, başlangıcı Hicret esas alınarak çözüme kavuşturulmuştur.
Öteki Yılbaşı…
Roş Aşana, Yahudi geleneğinde Tişri ayın ilk günü ve yılın başlangıcıdır.
Hristiyanlar 1 Ocak’ı yılbaşı kabul edip 25 Aralık Noel’i yılbaşına birleştirmişlerdir.
Sümerler baharın ve hayatın başlangıcı olan 21 Mart’ı yılın başlangıcı seçmişlerdir.
Müslümanlar Hicret’i başlangıç kabul etmişlerdir.
Sözün hülasası her kavim toplum kendi takvimine kendi kültürlerinden refere bir başlangıç belirlemişlerdir.
Zamanın kaydını tutanlar, takvim bilimciler ya da vakanüvisler, her bir başlangıcı ve tarihin seyrini kayıt altına alırken dini ve kültürel köşe taşlarının toplumsal etkilerini bizlere aktarmış oluyorlar.
Günümüze geldiğimizde bütün bu tarihi yekûn, öteki yılbaşı veya alternatif yılbaşı söylemleriyle basite indirgenmiştir.
Tarihin zorunlu bıraktığı başlangıçlar daha çok dini bir gard almaya, çatışmaya evrilmiştir. Bu çatışmalar farklı kültürleri bünyesinde barındıran ülkeler için ise toplumsal çatışmaya dönüşmüştür.
Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamada yılbaşı kutlamalarının dini ritüelden ziyade zamanımızda daha çok kültürel olduğundan dem vurmuştu.
“Eski Romalılarda yılbaşı olarak kutlanan ve Orta Çağdan itibaren Hıristiyan toplumlarca da yılbaşı olarak kabul edilmiş olan 1 Ocak tarihi, XIX-XX. yüzyıllardan itibaren (şüphesiz batının kültürel etkisiyle) dünyanın birçok halkı tarafından benimsenmiştir. Bugün dünya genelinde yılbaşı kutlamaları, dinsel bir bağlamdan öte kültürel bir anlam ifade etmekte; insanlar yeni yıla yönelik iyilik, bereket, refah, huzur ve barış beklentilerini yeni yıl kutlamalarında dile getirmektedirler. Dolayısıyla yeni yıl kutlamaları; tıpkı içinde farklı ekonomik ve sosyal amaçları da barındıran anneler-babalar günü, işçi bayramı, doğum günü kutlamaları gibi evrensel kültürün bir parçası olarak üretilen ve geliştirilen, sonuçta bütün insanlığa mal olan olumlu bir davranış biçimi olarak görülmelidir. Ancak bu kutlamaları dinsel ve kültürel değerlerimize aykırı birtakım âdet ve geleneklerle birlikte düzenlemek, kutlamalar esnasında kamuoyunu rahatsız edici ya da dinimizin emir ve yasaklarına, genel ahlâka ve toplumsal kurallara aykırı davranışlarda bulunmak kesinlikle doğru değildir.”
Son on yıllarda televizyonlu hayata geçtiğimizde yılbaşı geceleri farklı bir eğlence kültürünü evlere taşımaya başladı. Tarihi olan yılbaşları toplumsal bir hale bürünerek evlerde eğlence kültürünü oluşturdu. Yeni bir yılın başlangıcı kutlanırken ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi.
Yahudi geleneği, Hristiyan geleneği tartışmalarından ‘senin yılbaşın’ ‘benim yılbaşım’ olayına gelindi. Farklı milletler kendi takvimlerinde ısrarcı olurken Miladi takvim kullanan Müslümanlar Hicri takvime göre ibadetlerini sürdürmeye devam etti.
Sosyal medyada yılbaşı rekabeti…
Televizyonlu yıllardan internetli yıllara geçtiğimizde dünya herkes için çok daha yakın bir hal aldı. Bu da internet mecralarında, sosyal ağlarda yılbaşı kutlamalarını dijital ortama taşıdı. Süren tartışmalar herkesin kendi yılbaşını pekiştirdi. Alternatif kutlamalar birbirini izledi. Bunun yanında konvansiyonel medya ve hegemonik yeni medya küresel güçlerin ticari malzemesi olarak yılbaşı kutlamalarını da hanelerine ekledi.
Her ay 24 binden fazla markanın sosyal medya performansını ölçümleyen SocialBrands, 1-31 Aralık döneminde sosyal medyanın en başarılı markalarını açıkladı. Sosyal medya marka endeksi SocialBrands, 24 binden fazla markanın sosyal medyada gösterdikleri performansı istatistiksel olarak inceleyerek, sosyal medya paylaşımlarının verilerini de ortaya koymuş oldu. Bir yıla oranla sağlanan artış, sosyal medyada yılbaşının markalar nezdindeki ticari önemi de gözler önüne serilmiş oldu.
Markalar sosyal medyada kıyasıya yılbaşı kutlamaları paylaşımlarında bulunurken hicri yılbaşında da durum çok farklı değildi. Ticari paylaşımların yanı sıra sosyal medya hocalarının takipçi veya üye sayısı artırmak için paylaştıkları ‘hicri yılbaşı için özel dua’ gibi paylaşımlar da sosyal medya için kimin yılbaşısı olduğunun bir önemi olmadığını gösteriyor.
Sosyal medya beslendiği dini diri tutmak zorunda…
Sermaye için dini referansların önemi bulunmazken medya için de dini referanslar aynı gayeyi paylaştığı küresel güçler gibi önem arz etmemekteydi. Nitekim ortada çarpıcı bir gerçek vardı. O da, daha çok sosyal medyada yılbaşı ayrıştırmalarının bir yönlendirme aracı olarak halka pompalanmasıydı.
Hicri yılbaşında sosyal medya ağlarından dua paylaşımlarının yanı sıra çeşitli ticari paylaşımlar yine Hicri yılbaşını bir malzeme olarak görmesindendi.
Durum medya için dinden bağımsızken toplum nazarında bir dinler savaşına dönüşen ve öteki yılbaşı ve
alternatif yılbaşı söylemlerini bizlere taşıyan yine aynı medya idi.
Medyanın dini referanslı toplumsal olaylardaki etki gücü kabul edilmelidir ki en yüksek tarafgirlik alanıdır. Ve medya bu dinden beslendiği kaynakları da diri tutmak zorundadır. Bu da şu gerçeği gözler önüne sermektedir; medyanın dinden beslenmesi devam edecekken sahih dini bilgi kaynakları tedris edilmezse, perdelenerek sosyal medya dininden öğrenilecek ve dini bilgiler aynı din mensuplarını dahi çatışmaya sokacaktır.
Ahmet Turan Latif Yıldız
Kaynaklar
www.aklatakilanlar.com
www.hürriyet.com 30.12.2003
www. Socialbrandsturkey.org
www.milliyet.com 10.01.2018