Teknoloji bağımlılığı, giderek yaygınlaşan ve bireylerin hayatını dönüştüren olgu. Bu dönüşümden insanların “değer algısı” da nasibini alıyor.
Peki, televizyon, bilgisayar, cep telefonu, internet gibi bağımlılıklar, değer algısını nasıl etkiliyor? Bu sorunun cevabını Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. orhan gürsu ile konuştuk.
İslamvemedya.com:Medya, bilişim ve iletişim teknolojilerinin insan psikolojisi üzerindeki etkileri, değerlerin değişmesinde oynadığı rol ve bireylerde oluşturduğu bağımlılık üzerine bir çalışma yaptınız. Bu çalışma hakkında bilgi verebilir misiniz?
Orhan Gürsu: İçinde bulunduğumuz yüzyıl, belki de bireyin en fazla tehdit ve saldırıya maruz kaldığı bir dönem. Hızlı toplumsal değişim, bilimsel ve teknolojik gelişmelerdeki ilerlemeler ve buna bağlı olarak toplumsal yapıdaki hızlı değişmeler, sadece bireyi dönüştürmekle kalmamış, insanların dünya görüşleriyle birlikte değer yargılarını da farklılaştırmıştır, farklılaştırmaktadır. Teknolojik ve ekonomik gelişmeler, kitle iletişim araçları eliyle tüketimin bir “değer” haline getirilmesi aynı zamanda bireylerde değer yoksunluğu, ahlaksızlık, köksüzlük, boşluk, umutsuzluk, inanılacak ve uğruna adanılacak şeylerin eksikliğini de beraberinde getirmektedir.
“Değerler, bir toplumun ideal benliğinin göstergesidir”
Sözünü ettiğiniz çalışmamızda medya, bilişim ve iletişim teknolojilerinin oluşturduğu bağımlılığı; televizyon bağımlılığı, cep telefonu bağımlılığı ve internet bağımlılığı ile sınırlandırarak üç başlıkta ele aldık. Öncelikle değer nedir, onun üzerinde durduk. Tarif edecek olursak, değerlerin toplum tarafından kabul gören ortak düşünce, amaç, ahlaki ilkeler ve inançlar bütünü, kişinin bilincini, duygu ve heyecanlarını yönlendiren güdüler, toplum bireyin iyiliği için oluşturulan birleştirici olgular olduğu söylenebilir. Bu açıdan değerler, bir toplumun ideal benliğinin göstergesi şeklinde değerlendirilebilir. Bu değerlere bağlılık geleneklerin ve kültürün oluşumuna katkı sağlar. Değer güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt edebilme gücünü içeren bir yargılama ölçüsüdür. Dolayısıyla değerlere sahip bir bireyden söz ettiğimizde aynı zamanda onun erdemli, tam bir ahlâki olgunluğa ulaşmış insan olduğundan da söz etmiş oluyoruz.
“Medya, değerlerin değişime ve dönüşüme uğramasında büyük oranda etkili”
Değerlerin en önemli özelliklerinden biri, değerlerin de pek çok şey gibi zaman içerisinde değişime uğramasıdır. Günümüzde bu değişim de büyük oranda medya, iletişim ve bilişim araçları vasıtasıyla gerçekleşiyor. 1950’li yıllardan itibaren kademeli olarak televizyon, sinema ve yazılı basının etkisiyle özellikle batılı toplumlarda mevcut değerlerin değiştiği, yeni değerlerin oluşturulduğu gözlenmektedir. Son yıllarda yaygın olarak kabul gören fikirlerden birisi bu doğrultuda oluşan Amerikan kültürünün gençlerde narsistik ve hedonistik hedefleri ön plana çıkardığı ve buna göre bir kimlik oluşturduğudur.
Televizyon “resmen” uyuşturuyor
İslamvemedya.com: Günümüzde internet ve sosyal ağlar daha çok tercih edilir oldu. Bununla birlikte televizyonun hayatımızdaki etkinliği de yerini koruyor. Televizyon bağımlılığı konusunda neler söylemek istersiniz?
Orhan Gürsu: Evet, gençlerin yarıdan fazlası hala internet, cep telefonu ve dijital oyunlar haricinde geriye kalan zamanlarının büyük çoğunluğunu televizyon karşısında geçiriyor. Televizyonun en sadık izleyicileri ise çocuklar… Araştırmalar, bugün hala çocukların büyük çoğunluğunun boş zamanlarının %80’nini televizyon karşısında geçirdiklerini gösteriyor. Ancak eğlenmek için karşısına geçilen televizyon, o kadarda masum değil. Yapılan araştırmalar, günde 4 saat veya üzeri televizyon izleyen bireylerde olumsuz düşünceler, beynin karmaşık verileri analiz edememesi, tembellik, düşüncenin işleyişinde bozulmaya bağlı olarak doğru karar verme zorlaşması, sağduyunun devre dışı kalması gibi olumsuz sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Araştırmalar, televizyon izlerken EEG’de alfa dalgalarının düştüğünü, yani aktif düşüncenin durduğunu, endorfin salgısının artışı ile birlikte bir tür uyuşmanın ortaya çıktığını göstermektedir. Küçük yaşlardan itibaren çok fazla televizyon izleyen kişilerde hayal etme yeteneğinin de kısıtlandığı belirtilmektedir. Bu durumdaki bireyler kendi hayalleri yerine başkalarının sunduğu hayallerle yaşarlar ve neticede yaratıcılık dumura uğramış olur.
“Madde bağımlılığı ile televizyon bağımlılığı arasında fark yok”
Bilim adamları, televizyonun bu denli bir çekim merkezi olmasının nedenini doğuştan gelen, biyolojik yapımızdaki “yönelme tepkisi”ne bağlıyor. Yönelme refleksi olarak da adlandırılan bu kavram, organizmanın çevresinde ani, sıra dışı bir ses veya görüntü gibi uyaran olduğu zaman kişinin başını çevirerek refleksif bir şekilde dikkatini o uyarıcıya yöneltmesi hali olarak tanımlanıyor. Televizyonda anlık değişen görüntü ve ses uyaranları nedeniyle bir şekilde izleyicinin dikkatinin sürekli ekranda olması sağlanmaktadır. Biyolojik yapımızdan gelen, elimizde olmayan nedenlerden ötürü televizyona adeta bağımlı hale geliriz. Zaten araştırmacılarda madde bağımlılığı kriterlerinin çoğunluğunun televizyon için de geçerli olduğu görüşünü ileri sürmektedirler. Bundan olsa gerek, 1997 yılında Japon televizyonlarında gösterilen Pokemon adlı çizgi filmde sürekli parlak ışıkların yanıp sönmesinden dolayı 700 çocukta anormal fiziki bozuklukların görülmesi üzerine hastaneye kaldırılmış ve çocuklarda epileptik nöbet belirtilerine benzeyen belirtiler tespit edilmiştir.
Gençlerin kimlik karmaşası yaşamasında televizyon ne ölçüde etkili?
Türkiye’de gerçekleştirilen bazı çalışmalarda da televizyonun bireylerin fikirlerini yönlendirmesi nedeniyle toplumda yaşanan ahlaki problemlerin de müsebbibi olduğu görüşlerine yer verilmiştir. Çok fazla televizyon izlemeye bağlı olarak özellikle gençlerin değer yargılarında önemli değişiklerin olduğu, yanlış rol modellerin taklit edilmesinden kaynaklanan şiddet eğilimi, saldırganlık, madde kullanımı, isyan, kimlik karmaşası, gece hayatı, alkol ve sigara kullanımı gibi olumsuzlukların ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Yine de son zamanlarda daha özellikli hale gelen akıllı telefonlar ve internet düşünüldüğünde televizyon kısmen de olsa halen masum görünmektedir.
Cep telefonu bağımlılığının yeni yüzü: Nomofobi
İslamvemedya.com: Çalışmanızda ulaştığınız en ciddi, en önemli bulgular da cep telefonu kullanımına ilişkin diye tahmin ediyorum. Cep telefonuna ulaşamama, onu kullanamama korkusu diye nevzuhur bir fobiden bile söz ediliyor artık…
Orhan Gürsu:Cep telefonu kullanımı, artık ergenlerin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Son dönemlerde gerçekleştirilen araştırmalarda problemli cep telefonu kullanımının özellikle ergenlik döneminde önemli bir halk sağlığı sorunu haline geldiği görülmektedir. Bazı çalışmalarda problemli, bağımlı cep telefonu kullanım oranı % 6,3 olarak gösterilmiştir. Problemli cep telefonu kullanımının kompulsif alış-veriş yapma gibi davranışsal bağımlılıklarla benzerlik taşıdığı ifade edilmektedir. 2013 yılı Mart ayında yapılan bir çalışmada her on üniversite öğrencisinden birinin telefonuna bağımlı olduğu bilgisine yer verilmiştir. Amerika’daki 2000 üniversite öğrencisi üzerinde yapılan bu çalışmada öğrencilerin % 85’inin cep telefonlarını sürekli açıp kontrol ettikleri, % 75’inin ise yatarken bile cep telefonlarını yanlarında bulundurduklarını ortaya koymuştur. Aynı çalışmada kızların erkeklere göre cep telefonu kullanımının daha yüksek olduğu bilgisine yer verilmiştir. Problemli cep telefonu kullanımı özellikle erken ergenlik döneminde daha yaygın bulunmuştur. Nomofobi olarak adlandırılan cep telefonuna erişememe, kullanamama korkusu, özellikle sosyal paylaşım sitelerine bağlanmak isteyen ergenlerin günlük yaşamlarını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Nomofobi terimi ilk olarak 2008 yılında İngiltere’de kullanılmıştır. İngiltere’deki gençlerin % 66’sının problemli cep telefonu kullanıcıları olduğu tespitinden sonra nomofobi terimi yaygınlaşmıştır.
“İşlevi dışında cep telefonu kullanmak psikolojik hastalıklara davetiye çıkarıyor”
İslamvemedya.com: Cep telefonuyla ilgili ilginç bir durum da insanların, artık cep telefonlarını sadece iletişim aygıtı olarak kullanmamaları…
Orhan Gürsu: Evet, aslında günümüz gençliğinde cep telefonunun bağımlılık düzeyine ulaştığının bir diğer göstergesi de gençlerin büyük çoğunluğunun gece yataklarına uzandıklarında bile cep telefonunu bırakmak istememeleri. Ancak bu durum, gençlerin ruhsal sağlıkları üzerinde olumsuz etkiler bırakabiliyor. Örneğin Japonya’daki bir çalışmada gece cep telefonu kullanımı ile olumsuz ruh sağlığı, intihar duyguları ve kendine zarar verme arasında olumlu bir ilişki tespit edilmişti.
Problemli cep telefonu kullanımının fizyolojik ve psikolojik sorunların çözümünü güçleştirdiği hatta bu sorunlara neden olduğu da belirtilmektedir. Örneğin Tayvan’da yaklaşık 11.000’in üzerinde ergenlik dönemindeki gençlerle gerçekleştirilen bir çalışmada problemli cep telefonu kullanımı ile düşük benlik saygısı, saldırganlık, uykusuzluk, okuldan kaçma, sigara içme, suç işleme oranında artış, alkol ve madde kullanımı arasında pozitif bir ilişki tespit edilmiştir. Bir diğer çalışmada amacı dışında cep telefonu kullanımı ile video oyunları, kumar, pornografi bağımlılığı ve sosyal paylaşım sitelerini yoğun kullanma arasında doğrudan bir ilişki tespit edilmiştir Son olarak Türkiye’deki duruma baktığımızda, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yürütülen bir çalışmada kentsel bölgelerde cep telefonu sahibi olan kişilerin oranı, % 92,8; kırsal bölgelerde % 58; gençlerde ise bu oranın % 90,5 olduğu tespit edilmiştir. Bu veriler doğrultusunda her geçen gün cep telefonunun yaygınlaştığını, işlevi dışında cep telefonu kullanmanın psikolojik hastalıklara davetiye çıkardığını ifade edebiliriz.
Kendine güvende hissetme ile cep telefonu arasındaki ilişki…
İslamvemedya.com: Cep telefonunun bu kadar yaygın bir bağımlılık olmasının en temel nedeni de internetin cebe girmesi diyebiliriz. Peki internet bağımlılığında durum nasıl?
Orhan Gürsu:İnternet kullanımının son zamanlarda giderek artıyor olması, kullanım yaşının çocukluk dönemlerine kadar düşmesine neden oldu. Araştırmalar, 11-15 yaş grubundaki ergenlerin % 90’ının kendilerine ait bir cep telefonuna sahip olduğunu gösteriyor. Kız ergenler erkek ergenlere göre daha fazla bir şekilde telefon yanlarında olduğunda kendilerini güvende hissettiklerini belirtmişlerdir. Burada dikkat çekici nokta ise çocuk ergenlerin cep telefonu kullanma nedeni olarak kendilerini güvende hissetme kavramını kullanmış olmaları. Bir araştırmada 8-18 yaş grubundaki çocuk ve ergenlerin günlük ortalama sekiz saatlerini internet ortamında geçirdikleri tespit edilmiştir. İnternetin çocuk ve gençler arasında bu kadar yaygın olmasının nedeni olarak çocukların kendilerini güvende hissetmemeleri, ailelerin çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenmediği görüşü öne çıkmaktadır. Buna göre sağlıklı bir ilgi ve güven ortamına sahip olamayan çocuklar bir anlamda bir kaçış tepkisi olarak interneti tercih etmektedirler, denebilir.
Ergenlerin sadece % 1’i interneti ders ve araştırma için kullanıyor
İslamvemedya.com: Genellikle olumsuz bir görünüm var. Bununla birlikte internet ders ve araştırma yapma, ödev hazırlama gibi kullanımlar açısından da uygun görünmüyor mu?
Orhan Gürsu: Teknoloji hayatımızı kolaylaştırıyor düşüncesinden olsa gerek bugün evlerin büyük çoğunluğunda internet erişiminin mevcut olduğunu görüyoruz. Ve beklenenin aksine ergenlerin sadece % 1’i interneti ders ve araştırma için kullanmaktadır. Geriye kalanlar interneti sanal sohbet, mesajlaşma, oyun vb. için kullanmaktadırlar. Sorun şu ki internette sörf denilen rastgele bir gezintinin bile oldukça olumsuz sonuçları olabilmektedir. Örneğin, 10-17 yaşları arası ergenleri kapsayan ulusal bir araştırmada ergenlerin % 25’inin internette istemeden pornografi görüntüleriyle karşılaştıkları tespit edilmiştir. Gençlere duygusal tepkileri sorulduğunda ise % 24’ü istismara uğramalarından dolayı kendilerini iyi hissetmediklerini, mutsuz olduklarını, % 21 ise utanç ve stres içinde kaldıklarını belirtmiştir.
“Gençlerin hayatındaki en önemli şey, telefon ve tablet”
İnternet ve bilişim ürünlerinin zararlarının bilinmesine karşın günümüz insanının henüz bu durumdan çok fazla muzdarip olduğunu da söyleyemiyoruz. Şöyle ki, on yaş ve üzeri çocuk ve ergenlere hayatınızdaki en önemli şey nedir, diye sorulduğunda ilginç bir şekilde “akıllı telefonum, dizüstü bilgisayarım ve tabletim” cevapları verilmiştir. Bu sonuçlar gençlerin bu yeni iletişim teknolojilerini soludukları hava gibi vazgeçilmez gördüklerini ortaya koyuyor.
Patolojik internet kullanımı
İnternet bağımlılığı kavramı önemlidir, çünkü giderek artan bir sayıda insanın bu bağımlılığa duçar olduğu gözlenmektedir. Bu nedenden dolayı son on yıl içinde patolojik internet kullanımı kavramı önemli kabul görmüştür.Hatta bir anket çalışması internet kullanmaya yeni başlamış kullanıcıların % 25’inin ilk altı ay içerisinde bağımlı hale gelebildiklerini göstermektedir. İnternet bağımlılığı önemlidir, çünkü bu bağımlılık artık evde, okulda, iş yerinde hülasa hayatımızın her alanına nüfuz edebilmekte, akademik hayatta veya işle ilgili sorun oluşturabilmekte, birçok fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır. İnternetin tıpkı kumar gibi bağımlılık oluşturduğu, sağlık sorunları, depresif eğilimler ve uykusuzluğa neden olduğu belirtilmektedir. İnterneti fazla veya olumsuz kullananlarda; sosyal uyum bozulması, riskli cinsel yönelimler, zaman kavramının yitimi, kızgınlık, yalan söyleme, yoksunluk belirtileri, öz değer düşüklüğü, yalıtılma, sıkıntı, kaygı, dürtüsellik iş başarısı ve akademik başarıda düşüklük, olumsuz ruh hali, mutsuzluk, duygu durum bozuklukları, aile içi çatışmalar, okul başarısızlığı, yeme bozukluğu, bağımlı kişilik, sosyal uyum güçlüğü gibi belirtilerin görüldüğü aktarılmıştır. Üstelik çalışmaların çoğunda cinsiyetler arasında farklılığın giderek azaldığını da belirtmek gerekiyor. Hatta bazı çalışmalarda kız çocuklarının bağımlılık puanlarının daha yüksek çıktığını da söylemek mümkündür.
İnternetteki tehlike
İslamvemedya.com: Peki, internet hangi ihtiyaç için kullanılıyor.
Orhan Gürsu: Üzerinde durulması gereken soru da budur: insanlar interneti en çok hangi ihtiyaçları için kullanıyorlar ki bir süre sonra bağımlılık gelişiyor? Bu sorunun cevabını bulmak için insanlara anket vb. uyguladığınızda muhtemelen gerçek nedeni açıkça ifade etmeyeceklerdir. Bu anlamda uygulanan anket çalışmalarının yeterli olmadığını belirtebiliriz. Oysa arama motorları verileri istenilen bilgiye kolayca ulaşmamızı sağlar. Bu verilerden Türkiye için geçerli bilgileri sunmak, diğer ülkeleri anlamamız için ipucu niteliğindedir. TBMM Araştırma Komisyonunun yayımladığı verilere göre müstehcen (örneğin; porno) arama terimi için gösterilen bölgesel ilgide Türkiye, Ermenistan ve Arnavutluk'tan sonra % 69'luk bir oranla tüm dünyada üçüncü sırada yer almaktadır.
“Cinsel bağımlılık, internet bağımlılığı içinde en yüksek potansiyele sahip bağımlılık türü”
Dijital kökenli bağımlılıklar arasında, online pornografi, siber seks, web kameralarında cinsellik gibi unsurlar vardır. Ve psikoaktif, keyif verici maddeler ile saydığımız bu bağımlılıklar arasında bir fark yoktur. Her iki tür bağımlılık da bize keyif verir ve bizi uyuşturur. Bu nedenle psikolog, terapist veya danışmanların bu bağımlılığı tedavi etmeleri oldukça zordur. Bu sonuçların da işaret ettiği gibi erotik, cinsel bağımlılık, internet bağımlılığı içerisinde en yüksek potansiyele sahip bir bağımlılık türüdür. Çünkü dürtüselliğin ve tutkunun en yoğun kullanıldığı yerler buralardır.
Bir diğer soru ise gerek internet ve gerekse görsel diğer medyada kullanılan cinsellik öğeleri insanları neden bu kadar etkilemektedir? 2012 yılında yapılan bir çalışmada bilim adamları, sorunun beynimizdeki ödül merkezi, zevk alma bölgesi ile ilgili olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Onlara göre dopamin arzuyu, isteği tetikler ve adrenalin gibi diğer nörokimyasalların artışına, uyarılmasına neden olarak haz duygusunu tetikler. İnternet kullanımı ve bağımlılık sürecinde ödül sisteminin devreye girerek organizma uyarılarak harekete geçirilir. Bir anlamda insanın doğuştan getirdiği, beyinde yer alan haz mekanizmasının elinde olmayarak tetiklenmesi söz konusudur. Bu nedenle beynin haz merkezinin, ödül sisteminin normalüstü (supernormal stimuli) bir şekilde uyarılması nasıl gerçekleştiğinin iyi anlaşılması gerekmektedir.
Bağımlılıkların kökeninde ne yatıyor?
islamvemedya.com: İnternete ya da telefona bu derece bağımlı olmalarının sebebi nedir, bunun kökeninde ne yatıyor?
Orhan Gürsu: Normalüstü uyarıcı, herhangi bir uyarıcının aşırı şeklidir. Normal bir uyarıcıya oranla daha yoğun ve harekete geçirme etkisi daha güçlüdür. Bir bilim adamı bunu şöyle açıklıyor: Beynimizdeki mezolimbik sistem; içgüdü, dürtü ve duygulanımla ilgili işlevlerin olduğu bölgedir. Doğuştan getirdiğimiz ve temel ihtiyaçlarımız olan yeme, içme ve cinsellik gibi faaliyetler bu bölge için ihtiyacın giderilmesinden dolayı bir tür ödül işlevi görmektedir. Ancak bu ödül etkisini normal, doğal olanın dışında yapay ilaç, elektrikli veya kimyasal uyarıcılar kullanılarak da doğrudan aktive edebiliriz. Aynı şekilde ışık, renk, ses gibi görsel ve işitsel uyaranlarla doğal olmayan bir duyusal yükleme yapılıp tolerans oluşturularak kişi bağımlı hale getirilebilir. Bu uyaranların haber niteliği normalüstü bir haberleşme ihtiyacına işaret eder. Dolayısıyla bu haber fazlası uyarıcı organizmada hazzın uyanmasına neden olur. Bu açıdan baktığımızda dış dünyada mezolimbik sistemi uyaran, dopamin ve endorfin salgılanmasına neden olan çok fazla sayıda uyarıcının olduğunu görüyoruz.
“Değer, ahlak ve inanç eksenli çalışmalara ihtiyaç var”
İslamvemedya.com: Sonuç olarak neler söylenebilir?
Orhan Gürsu:Bir toplumda değerlerin sürdürülebilmesinin, yerleşebilmesinin en önemli yollarından birisi çocuk ve gençlerin bu değerler manzumesi ile yetiştirilmesi, eğitim sürecinde öğretimden de önce değerlerin işlenmesi olacaktır. Aynı zamanda nesiller boyu devraldığımız değerlerimizin korunması, yerinde ve doğru bir ahlak anlayışının kazandırılması, değerler ve ahlakı kuşatan dini eğitimin ön plana çıkarılmasıyla gerçekleşebilecektir. Özellikle ergenlik döneminin en temel gereksinimlerinden biri olan kimlik kazanımı sürecinde çocuk ve gençlerimizin sağlıksız/problemli internet, cep telefonu kullanımları kimlik arayışlarının olumsuz bir şekilde sonuçlanmasına neden olabilecektir. Doğal olarak televizyon, cep telefonları, tabletler, olumsuz internet siteleri, yazılı ve görsel medyada sunulan mesaj, görüntü ve cinselliğin geleceğimizin teminatı olan çocuk ve gençlerin ahlak ve değer dünyalarında ciddi tahribata yol açabileceği ön görülmektedir.
Ne var ki insanlığın bu kadar tehdit altında olmasına rağmen alınan ciddi bir tedbirde söz konusu değildir. Dünya ölçeğinde henüz hiçbir hükümetin normalüstü olan ve insanı bağımlılığa sürükleyen etkenlerle ilgili köklü bir çalışmalarının, tedbirlerinin olmadığını görmekte üzücüdür. Bu doğrultuda bireysel olarak alınabilecek tedbirler ise elbette mümkündür. Ebeveynlerin çocuklarının denetiminde hassas olmaları, internette geçirdikleri zaman dilimini sınırlandırmaları ve en önemlisi internet ve cep telefonunu hangi amaç için kullandıklarını takip etmeleri önem kazanmaktadır. Cinsel uyarıcıların ve kadın bedeninin istismar edilip tüketim malzemesi olarak sunulmasının önüne geçebilmek için sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları ve yöneticilerin işbirliğine ihtiyaç duyulmaktadır. Değer, ahlak ve inanç eksenli rehberlik çalışmaları, eğitsel çalışmalara eğitim sürecinde daha fazla yer verilmesi gerekmektedir. Zamanı internet, televizyon, cep telefonu ile geçirmeye alternatif olarak spor, yürüyüş, seyahat, sanat faaliyetleri, yardım çalışmaları, gönüllü çalışmalar gibi etkinliklerle değerlendirmek bağımlılıktan bir nebze de olsa uzaklaşmayı sağlayacaktır. Ancak bütün bu tedbirlerin ötesinde dünya çapında cinsellik ve bağımlılıklara karşı hükümetler tarafından alınacak yasal tedbirlere ihtiyaç duyulmaktadır.