Ramazan ayında alevlenen, ‘Sakız orucu bozar mı?’, ‘Ezan erken mi okundu yoksa geç mi okundu?’ gibi konuların etrafında şekillenen medya ve din ilişkisi son zamanlarda iletişim araçlarının çoğalması, tematik kanalların ve radyoların artması ve insanları artan ilgisi sebebiyle daha geniş bir zaman dilimini kaplıyor. Bizim açımızdan meselenin mühim olan kısmı ise dinin medyada bu kadar yer alması ve tartışılmasının insanların inancına ne ölçüde katkı sağladığıdır. Program yapanların, soysal medyada dini tebliğ ettiğini iddia edenlerin ne kadar yetkin daha da önemlisi ne kadar samimi olduklarıdır.
Azınlıkta kalan iyi örnekleri saymazsak özellikle televizyondaki dini tartışmalar var olan sorulara cevap bulmak yerine yeni soru ve şüphelerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Programların seyri bir şov programı formatında karşıt görüşlü kişilerin kabul edilemez bir üslupta ve adeta kavgayı andıran bir şekilde ilerlemekte. Katılımcıların popüleritesine katkı vermekten başka bir işlevi olmayan bu yayınların fayda vermekten çok zararlı olduğu görülmektedir.
Yine özellikle sahur ve iftar kuşağında ortaya çıkan salt menkıbeler üzerinden anlatan abartılı bir üslupta ‘falanca duayı şu sayıda okursanız zengin olursunuz.’, ‘bu duayı şu kadar okursanız kısmetiniz açılır.’gibi sözde reçeteler dağıtan sözde hocalar ilgi görmekte din istismarı prim yapmaktadır.
Twitter ve Facebook gibi sosyal ortamlarda her gün hemen hemen herkes tarafından ayet, hadis, hikmetli söz paylaşılıyor. Derinliği kavranmadan ya da özümsenmeden yapılan bu paylaşımlar sosyal medya çukurunda kaybolup gidiyor. Kiminin popüler olmak kiminin ayrıldığı sevgilisine mesaj vermek kimini ise bir gruba dahil olmak için yaptığı bu paylaşımlar üstünde tefekkür edilmeden okunup kopyala yapıştır metoduyla paylaşıldığı için insanların manevi tekamülüne dikkate değer bir katkı sağlamıyor. Yüz binlerce takipçisi olan Facebook sayfalarında ‘Allah desem kaç kişi beğenir? Peygamber efendimizin Sakal-ı Şerifini paylaşan kaç kişi çıkar?’ tarzında paylaşımlar yapılarak insanların inancı istismar ediliyor. Sayfa takipçileri tarafından binlerce beğeni ve yorum alan, paylaşımı yapılan bu tarz yönlendirmeler istismarcıların ekmeğine yağ sürüyor. Twitter da ise dini tartışmalara giren, dini temsil etmekten aciz iken tebliğ ettiğini iddia eden kişiler üstat Nurettin Topçu’nun "fikirlerin acemi avunucusu usta saldırıcıdan daha fazla zararlıdır.’ sözünü adeta haklı çıkarıyor. Sözde din ve başörtüsü savunucusu kesilen İslami terimler kullanan kızlar onlarca erkeği takip ediyor ve bu erkeler tarafından takip ediliyor. Buralarda sürekli özçekim olarak çekilip paylaşılan fotoğraflarının altına gayri ahlaki yorumlar yapılıyor. Kılınan namazlar, okunan Kuranlar bu ortamlarda alenen paylaşılarak ibadetlerin mahremiyetleri ortadan kalkmış beğeni ve takip öğesi haline gelmiş oluyor.
Yıllarca bir kesinin himayesinde yapılan film ve dizilerle algılarımız yerleştirilmeye çalışılan ‘Ne çıkarsa hacıdan hocadan çıkar, başı kapalıya güven olmaz, sakallıdan sarıklıdan korkacaksın.’ gibi subliminal fikirler hala yeni proje ve yapımlarla işlenilmeye devam ediyor. Tüm kutsallarımızla dalga geçiliyor, İslam dini ile şiddeti bağdaştırılıyor ve bütün bunlara dayanak olarak da gene dinin kendisi kullanılarak İslam itibarsızlaştırılıyor.
Tüm bu olanlar karşısında, bizler bilinçli Müslümanlar olarak acziyeti kabul etmek yerine insanların algılarının neredeyse tamamının medya üzerinde şekillendiği, her türlü bilginin medya yoluyla aktarılabildiği bu çağda gerek geleneksel gerekse dijital medyayı daha verimli kullanmalıyız. Din temalı kanalların ve dini içerikli yayınları maddi beklentilerden uzak İslam’ı doğru anlatma kaygısına dayanan bir temele oturmalıyız. Yeni çekilecek dizi, film, belgesel ve projelerle İslamın evrensel mesajlarını tüm kitlelere aktarmalı yapılan karalama ve itibarsızlaştırma kampanyalarına bu yolla cevap vermeliyiz. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’ın hoşgörüsünü, dünya görüşünü benimsemiş akademisyen, uzman ve program yapılmacılarını ve medya çalışanlarını buralarda istihdam ederek onların etkin bir şekilde çalışmasın zemin hazırlamalıyız.
Özellikle gelişme çağındaki çocuklarımıza medyanın faydalarını, zararlarını ve medyayı nasıl faydalı bir şekilde kullanmaları gerektiğini çok iyi bir şekilde anlatmalıyız. Dini istismar eden kişi ve kurumlara karşı hassasiyet ve farkındalık kazanmalarını sağlamalıyız. Dinin medyada daha sağlık bir şekilde ifade edilmesi, ele alınması din ve medya ilişkisinin sağlam bir temele oturması için en önemli görevin bizlere düştüğü unutulmamalıdır. Yapılan çalışmalar sırf dini içerikli olduğu için değil iyi niyet ve doğru bir üslupla yapıldığı için izlenmeli ve değerlendirilmelidir.
Azınlıkta kalan iyi örnekleri saymazsak özellikle televizyondaki dini tartışmalar var olan sorulara cevap bulmak yerine yeni soru ve şüphelerin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Programların seyri bir şov programı formatında karşıt görüşlü kişilerin kabul edilemez bir üslupta ve adeta kavgayı andıran bir şekilde ilerlemekte. Katılımcıların popüleritesine katkı vermekten başka bir işlevi olmayan bu yayınların fayda vermekten çok zararlı olduğu görülmektedir.
Yine özellikle sahur ve iftar kuşağında ortaya çıkan salt menkıbeler üzerinden anlatan abartılı bir üslupta ‘falanca duayı şu sayıda okursanız zengin olursunuz.’, ‘bu duayı şu kadar okursanız kısmetiniz açılır.’gibi sözde reçeteler dağıtan sözde hocalar ilgi görmekte din istismarı prim yapmaktadır.
Twitter ve Facebook gibi sosyal ortamlarda her gün hemen hemen herkes tarafından ayet, hadis, hikmetli söz paylaşılıyor. Derinliği kavranmadan ya da özümsenmeden yapılan bu paylaşımlar sosyal medya çukurunda kaybolup gidiyor. Kiminin popüler olmak kiminin ayrıldığı sevgilisine mesaj vermek kimini ise bir gruba dahil olmak için yaptığı bu paylaşımlar üstünde tefekkür edilmeden okunup kopyala yapıştır metoduyla paylaşıldığı için insanların manevi tekamülüne dikkate değer bir katkı sağlamıyor. Yüz binlerce takipçisi olan Facebook sayfalarında ‘Allah desem kaç kişi beğenir? Peygamber efendimizin Sakal-ı Şerifini paylaşan kaç kişi çıkar?’ tarzında paylaşımlar yapılarak insanların inancı istismar ediliyor. Sayfa takipçileri tarafından binlerce beğeni ve yorum alan, paylaşımı yapılan bu tarz yönlendirmeler istismarcıların ekmeğine yağ sürüyor. Twitter da ise dini tartışmalara giren, dini temsil etmekten aciz iken tebliğ ettiğini iddia eden kişiler üstat Nurettin Topçu’nun "fikirlerin acemi avunucusu usta saldırıcıdan daha fazla zararlıdır.’ sözünü adeta haklı çıkarıyor. Sözde din ve başörtüsü savunucusu kesilen İslami terimler kullanan kızlar onlarca erkeği takip ediyor ve bu erkeler tarafından takip ediliyor. Buralarda sürekli özçekim olarak çekilip paylaşılan fotoğraflarının altına gayri ahlaki yorumlar yapılıyor. Kılınan namazlar, okunan Kuranlar bu ortamlarda alenen paylaşılarak ibadetlerin mahremiyetleri ortadan kalkmış beğeni ve takip öğesi haline gelmiş oluyor.
Yıllarca bir kesinin himayesinde yapılan film ve dizilerle algılarımız yerleştirilmeye çalışılan ‘Ne çıkarsa hacıdan hocadan çıkar, başı kapalıya güven olmaz, sakallıdan sarıklıdan korkacaksın.’ gibi subliminal fikirler hala yeni proje ve yapımlarla işlenilmeye devam ediyor. Tüm kutsallarımızla dalga geçiliyor, İslam dini ile şiddeti bağdaştırılıyor ve bütün bunlara dayanak olarak da gene dinin kendisi kullanılarak İslam itibarsızlaştırılıyor.
Tüm bu olanlar karşısında, bizler bilinçli Müslümanlar olarak acziyeti kabul etmek yerine insanların algılarının neredeyse tamamının medya üzerinde şekillendiği, her türlü bilginin medya yoluyla aktarılabildiği bu çağda gerek geleneksel gerekse dijital medyayı daha verimli kullanmalıyız. Din temalı kanalların ve dini içerikli yayınları maddi beklentilerden uzak İslam’ı doğru anlatma kaygısına dayanan bir temele oturmalıyız. Yeni çekilecek dizi, film, belgesel ve projelerle İslamın evrensel mesajlarını tüm kitlelere aktarmalı yapılan karalama ve itibarsızlaştırma kampanyalarına bu yolla cevap vermeliyiz. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’ın hoşgörüsünü, dünya görüşünü benimsemiş akademisyen, uzman ve program yapılmacılarını ve medya çalışanlarını buralarda istihdam ederek onların etkin bir şekilde çalışmasın zemin hazırlamalıyız.
Özellikle gelişme çağındaki çocuklarımıza medyanın faydalarını, zararlarını ve medyayı nasıl faydalı bir şekilde kullanmaları gerektiğini çok iyi bir şekilde anlatmalıyız. Dini istismar eden kişi ve kurumlara karşı hassasiyet ve farkındalık kazanmalarını sağlamalıyız. Dinin medyada daha sağlık bir şekilde ifade edilmesi, ele alınması din ve medya ilişkisinin sağlam bir temele oturması için en önemli görevin bizlere düştüğü unutulmamalıdır. Yapılan çalışmalar sırf dini içerikli olduğu için değil iyi niyet ve doğru bir üslupla yapıldığı için izlenmeli ve değerlendirilmelidir.