Türkiye’de yaşanan ve Müslümanları derinden yaralayan 28 Şubat süreci, medya ve din ilişkisi bakımından önemli bir zaman dilimini oluşturuyor. Dinî kavram, sembol ve imgelerin medya kuruluşlarında yansıtılma biçimi, bu ilişkinin temel göstergelerini oluşturuyor. Peki, 28 Şubat sürecinde medya, nasıl bir yol izledi ve ne kadar etkili oldu?
Yazdığı kitaplar ve yaptığı belgelere dayalı haberlerle 28 Şubat davasının derinleşmesini sağlayan Gazeteci-Yazar Aslan Değirmenci, “28 Şubat sürecinde medya ve din” ilişkisiyle ilgili sorularımızı cevaplandırdı.
Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) Başkanı Değirmenci, “Gazetecilik adı altında darbecilerin propagandasını yapan ve cuntaya psikolojik harekât desteği veren medya olmasaydı, post-modern darbe başarılı olamazdı. 28 Şubat bu anlamda sadece askeri ve yargı değil bir bakıma medya darbesidir” dedi.
İşte o söyleşi:
"Medyamızda birlik sağlanabilseydi, darbeciler tanklarla milli iradenin üzerinden geçemezdi"
İslamvemedya: 28 Şubat’ta medya bir sınav verdi. Bu sınavı geçenler de oldu, sınavdan kalanlar da... Sınavdan kalanlar, elbette postmodern darbeye alkış tutanlar oldu. Peki bu sınavı geçmek için ne yapılmalıydı?
Aslan Değirmenci: 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde olduğu gibi medyamız darbecilere, vesayetçilere, kayıt dışı siyaset peşinde olanlara karşı yüreklerini birleştirmeliydi. Küresel terör şebekesi FETÖ’nün bütün imkân ve kabiliyetlerini kullanarak denediği kanlı darbe girişimine milletimizle beraber en önde yer alarak direnen ve püskürtülmesine yol açan bu ülkenin ilke sahibi, onurlu basın emekçileridir.
FETÖ’cüler sokaklardan, alanlardan toplanana kadar, kurumlardan virüs temizlenene kadar görev yerlerini ve alanları terk etmeyerek, sancağı bırakmayanlara omuz verenler de şerefli medya mensuplarıdır. Ancak 28 Şubat sürecinde böyle olmadı. Darbeciler tarafından yayın çizgisi belirlenen malum medya, darbeye zemin hazırlamak için sistematik bir şekilde psikolojik harp yürüttü. Cunta, malum basın yayın organlarını her türlü manipülasyon için kullanırken karşı duruş gösteren medyayı linç etti. İşte o gün medyamızda birlik sağlanabilseydi; darbeciler tanklarla milli iradenin üzerinden geçemezdi. Gazetecilik adı altında darbecilerin propagandasını yapan ve cuntaya psikolojik harekât desteği veren medya olmasaydı, post-modern darbe başarılı olamazdı. 28 Şubat bu anlamda sadece askeri ve yargı değil bir bakıma medya darbesidir.
“Malum medya, manşetlerinde İslam’a karşı da bir mücadele veriyordu”
İslamvemedya: 28 Şubatta medyanın İslam’a, Müslümanlara bakışı, bu sınavda ne kadar etkiliydi?
Aslan Değirmenci: Hem önyargı vardı hem de bilinçli bir saldırı. Aksi duruş sergileyenler elbette vardı. Onuru adına mücadele eden gazetecileri bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Darbe karargahının hedef aldığı değerleri bilmeyen, anlamayan, anlamak istemeyen malum medya, manşetlerinde sadece sivil iradeye değil, İslam’a karşı da bir mücadele veriyordu. Topyekun değerlerle dalga geçiliyor, izzetli duruş sergileyenler hedef alınıyordu. BÇG, “Allah” diyeni fişlerken, malum medya cadı avı başlatıyordu. Vesayete aracılık etmek yerine, sivil iradeyle tanışmayı, konuşmayı hatta tartışmayı deneselerdi; sınıfta kalmazlardı. Cehaletleri sınavı geçmelerinin önüne geçti.
28 Şubat’ta medyanın “irtica” söylemi
İslamvemedya: İslam’a ait ilkeler, 28 Şubat’ta nasıl yansıtıldı?
Aslan Değirmenci: İrtica olarak. Darbeciler kendisini böyle meşrulaştırıyordu. Ama bu süreç sadece irticayla ilişkilendirilen İslami kesimlerle dindar kitleler için değil, toplumun tüm kesimleri için bir özgürlük kaybı, baskı ve insan hakları ihlalleri üretti. “İrtica ile mücadele” misyonu, kişi ve kurumların denetimden bağımsızlık ve bir tür dokunulmazlık kazanmak için benimsedikleri bir misyon hâline gelmeye başladı. Medya, üniversiteler ve yargı organları sözde “irtica tehlikesi” konusunda brifinglere, binlerce insan fişlemelere tabi tutuldu, binlerce kamu personeli soruşturma geçirdi, yüzlerce kişi “irticai örgüt” üyeliğinden yargılandı, cezaevlerine konuldu, yüzlerce kamu personeli memuriyetten atıldı, iş kurmaları ve iş sahibi olmaları engellendi, haksız ve hukuksuz uygulamaların taşındığı yargı mercileri, taraflı ve yönlendirilmiş kararlarla haksızlıkları onayladı. Başlarını açan veya peruk takan kadınların birçoğu da cezalandırılmaktan veya işlerini kaybetmekten kurtulamadı. İnancı gereği yaşamayı tercih eden, tecrit edildi.
28 Şubat süreci ve İslamofobi İslamvemedya: İslamofobi genellikle, Batı için kullanılıyor. 28 Şubatı, İslamofobi ile ilişkilendirmek mümkün mü?
Aslan Değirmenci: İslamofobi, kelime anlamı olarak "İslam korkusu" demektir. Tam anlamıyla 28 Şubat’ta İslam’dan korktukları için darbe yaptıklarını söylememiz doğru olmaz. Onlar İslam’dan korkmadı, İslam’ın birleştiren ve özgürleştiren değerlerinden korktu. Birleşen halkları yönetmek zordur. Özgürleşen toplumu esaret altına almak ise imkansızdır! Onlar yönetecekleri, esaret altına alacakları bir yığın istiyorlardı. Başardılar mı? Elbette hayır. Zulüm ile abad olamadılar. Çok zarar verdiler ancak kaybeden onlar oldu.
“Sağduyulu medya, direndi ve zulmü deşifre etti”
İslamvemedya: Peki, dinî medya diyebileceğimiz kuruluşlar, 28 Şubat’ta neler yaptı, güçlü bir kamuoyu oluşturabildi mi?
Aslan Değirmenci: Sağduyulu medya desek daha doğru… Direndiler. Zulmü deşifre ettiler. Bedel ödediler. Ancak güçleri kısıtlıydı. Güçlerinin kısıtlı oluşuna aldırmadan, onurlu bir mücadele verdiler. Kamuoyu oluşturmak için güç gerekiyor. Bir de bilişim bugün olduğu kadar ileri değildi. Dijital çağın en çok tercih edilen mecrası olan sosyal ağlar aktif değildi. Çığlıklarını, haklılıklarını duyuramadılar. Altını çizerek söylüyorum; tüm zorluklara, baskılara, fişlemelere, gözaltı ve tutuklamalara rağmen doğru bildiklerini yazmaktan geri durmadılar.
Yazdığı kitaplar ve yaptığı belgelere dayalı haberlerle 28 Şubat davasının derinleşmesini sağlayan Gazeteci-Yazar Aslan Değirmenci, “28 Şubat sürecinde medya ve din” ilişkisiyle ilgili sorularımızı cevaplandırdı.
Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) Başkanı Değirmenci, “Gazetecilik adı altında darbecilerin propagandasını yapan ve cuntaya psikolojik harekât desteği veren medya olmasaydı, post-modern darbe başarılı olamazdı. 28 Şubat bu anlamda sadece askeri ve yargı değil bir bakıma medya darbesidir” dedi.
İşte o söyleşi:
"Medyamızda birlik sağlanabilseydi, darbeciler tanklarla milli iradenin üzerinden geçemezdi"
İslamvemedya: 28 Şubat’ta medya bir sınav verdi. Bu sınavı geçenler de oldu, sınavdan kalanlar da... Sınavdan kalanlar, elbette postmodern darbeye alkış tutanlar oldu. Peki bu sınavı geçmek için ne yapılmalıydı?
Aslan Değirmenci: 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminde olduğu gibi medyamız darbecilere, vesayetçilere, kayıt dışı siyaset peşinde olanlara karşı yüreklerini birleştirmeliydi. Küresel terör şebekesi FETÖ’nün bütün imkân ve kabiliyetlerini kullanarak denediği kanlı darbe girişimine milletimizle beraber en önde yer alarak direnen ve püskürtülmesine yol açan bu ülkenin ilke sahibi, onurlu basın emekçileridir.
FETÖ’cüler sokaklardan, alanlardan toplanana kadar, kurumlardan virüs temizlenene kadar görev yerlerini ve alanları terk etmeyerek, sancağı bırakmayanlara omuz verenler de şerefli medya mensuplarıdır. Ancak 28 Şubat sürecinde böyle olmadı. Darbeciler tarafından yayın çizgisi belirlenen malum medya, darbeye zemin hazırlamak için sistematik bir şekilde psikolojik harp yürüttü. Cunta, malum basın yayın organlarını her türlü manipülasyon için kullanırken karşı duruş gösteren medyayı linç etti. İşte o gün medyamızda birlik sağlanabilseydi; darbeciler tanklarla milli iradenin üzerinden geçemezdi. Gazetecilik adı altında darbecilerin propagandasını yapan ve cuntaya psikolojik harekât desteği veren medya olmasaydı, post-modern darbe başarılı olamazdı. 28 Şubat bu anlamda sadece askeri ve yargı değil bir bakıma medya darbesidir.
“Malum medya, manşetlerinde İslam’a karşı da bir mücadele veriyordu”
İslamvemedya: 28 Şubatta medyanın İslam’a, Müslümanlara bakışı, bu sınavda ne kadar etkiliydi?
Aslan Değirmenci: Hem önyargı vardı hem de bilinçli bir saldırı. Aksi duruş sergileyenler elbette vardı. Onuru adına mücadele eden gazetecileri bu değerlendirmenin dışında tutuyorum. Darbe karargahının hedef aldığı değerleri bilmeyen, anlamayan, anlamak istemeyen malum medya, manşetlerinde sadece sivil iradeye değil, İslam’a karşı da bir mücadele veriyordu. Topyekun değerlerle dalga geçiliyor, izzetli duruş sergileyenler hedef alınıyordu. BÇG, “Allah” diyeni fişlerken, malum medya cadı avı başlatıyordu. Vesayete aracılık etmek yerine, sivil iradeyle tanışmayı, konuşmayı hatta tartışmayı deneselerdi; sınıfta kalmazlardı. Cehaletleri sınavı geçmelerinin önüne geçti.
28 Şubat’ta medyanın “irtica” söylemi
İslamvemedya: İslam’a ait ilkeler, 28 Şubat’ta nasıl yansıtıldı?
Aslan Değirmenci: İrtica olarak. Darbeciler kendisini böyle meşrulaştırıyordu. Ama bu süreç sadece irticayla ilişkilendirilen İslami kesimlerle dindar kitleler için değil, toplumun tüm kesimleri için bir özgürlük kaybı, baskı ve insan hakları ihlalleri üretti. “İrtica ile mücadele” misyonu, kişi ve kurumların denetimden bağımsızlık ve bir tür dokunulmazlık kazanmak için benimsedikleri bir misyon hâline gelmeye başladı. Medya, üniversiteler ve yargı organları sözde “irtica tehlikesi” konusunda brifinglere, binlerce insan fişlemelere tabi tutuldu, binlerce kamu personeli soruşturma geçirdi, yüzlerce kişi “irticai örgüt” üyeliğinden yargılandı, cezaevlerine konuldu, yüzlerce kamu personeli memuriyetten atıldı, iş kurmaları ve iş sahibi olmaları engellendi, haksız ve hukuksuz uygulamaların taşındığı yargı mercileri, taraflı ve yönlendirilmiş kararlarla haksızlıkları onayladı. Başlarını açan veya peruk takan kadınların birçoğu da cezalandırılmaktan veya işlerini kaybetmekten kurtulamadı. İnancı gereği yaşamayı tercih eden, tecrit edildi.
28 Şubat süreci ve İslamofobi İslamvemedya: İslamofobi genellikle, Batı için kullanılıyor. 28 Şubatı, İslamofobi ile ilişkilendirmek mümkün mü?
Aslan Değirmenci: İslamofobi, kelime anlamı olarak "İslam korkusu" demektir. Tam anlamıyla 28 Şubat’ta İslam’dan korktukları için darbe yaptıklarını söylememiz doğru olmaz. Onlar İslam’dan korkmadı, İslam’ın birleştiren ve özgürleştiren değerlerinden korktu. Birleşen halkları yönetmek zordur. Özgürleşen toplumu esaret altına almak ise imkansızdır! Onlar yönetecekleri, esaret altına alacakları bir yığın istiyorlardı. Başardılar mı? Elbette hayır. Zulüm ile abad olamadılar. Çok zarar verdiler ancak kaybeden onlar oldu.
“Sağduyulu medya, direndi ve zulmü deşifre etti”
İslamvemedya: Peki, dinî medya diyebileceğimiz kuruluşlar, 28 Şubat’ta neler yaptı, güçlü bir kamuoyu oluşturabildi mi?
Aslan Değirmenci: Sağduyulu medya desek daha doğru… Direndiler. Zulmü deşifre ettiler. Bedel ödediler. Ancak güçleri kısıtlıydı. Güçlerinin kısıtlı oluşuna aldırmadan, onurlu bir mücadele verdiler. Kamuoyu oluşturmak için güç gerekiyor. Bir de bilişim bugün olduğu kadar ileri değildi. Dijital çağın en çok tercih edilen mecrası olan sosyal ağlar aktif değildi. Çığlıklarını, haklılıklarını duyuramadılar. Altını çizerek söylüyorum; tüm zorluklara, baskılara, fişlemelere, gözaltı ve tutuklamalara rağmen doğru bildiklerini yazmaktan geri durmadılar.