Çad Büyükelçisi Prof. Dr. Ahmet Kavas ile sömürgeciliğin tarihini, Afrika’nın sömürgecilikle imtihanını ve medyanın sömürgecilikteki rolünü konuştuk. Aynı zamanda Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF)’ın başkan yardımcılığı görevini de yürüten Kavas, sömürgecilik tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğuna değinerek sömürgeciliği Afrika ile sınırlandırmanın, Afrika toplumlarını aşağılama sürecinin devamı anlamına geleceğini söyledi. Kavas, medyanın sömürgecilik tarihinde aktif bir rol oynadığını vurguladı. Afrika’da medyanın misyonerler tarafından etkin bir biçimde kullanıldığını belirten Kavas, Türkiye’deki “muhafazakar” kesimi de Afrika’da özellikle radyo istasyonları kurulması konusunda duyarlı olmaya ve harekete geçmeye çağırdı. “
Sömürgeciliği Afrika'yla sınırlandırmak, bu kıta toplumlarını aşağılama sürecinin devam ettiği anlamına gelir”
İslamvemedya.com: Afrika hakkında önemli çalışmalarınız var. Afrika’ya, siyasal, sosyal, ekonomik olarak sömürgeleştirmenin tarihi diyebilir miyiz?
Ahmet Kavas: İnsanlık tarihinin bilinen dönemleri binlerce yılı içerdiğinden Afrika sömürgeciliği bunun en fazla üç bin yılında menfi anlamda iz bırakmış olup işin garibi bugün bilinen de daha çok bu süreçtir. Sömürülmek adeta Afrika yerlileri ile özdeşleştirilerek diğerleri göz ardı edilmektedir. Oysaki insanlık tarihinin en zor zamanlarını ifade eden sömürgecilik Avrupa'da, Asya'da, hatta en ağır süreci ile Latin Amerika ve Karayip Adalarında etkin olmuştur. Afrikalıların sosyo-kültürel, ekonomik ve dini tüm değerleri yok edilirken ve önemli bir kısmı köleleştirilirken Latin Amerika yerlileri adeta son ferdine kadar katledilen birçok toplumunun tarih sahnesinden silinmesine sahne olmuştur. Asya'da da gerek 16. yüzyıldan itibaren Avrupa sömürgeciliği ile gerekse öncesinde bizzat kıta yerlilerince aynı coğrafyanın insanlarına devamlı uygulanagelmiştir. Bu açılardan bakıldığında da sömürgeciliği Afrika'yla sınırlandırmak öncelikle bu kıta toplumlarını aşağılama sürecinin devam ettiği anlamına gelir.
“Medya 21. yüzyılda gizli sömürgeciliğin en etkin aracı oldu”
İslamvemedya.com: Peki, bahsettiğiniz bu sömürgeleştirme çalışmalarında medyanın etkisi hakkında neler söylenebilir?
Ahmet Kavas: Medya 21. yüzyılda gizli sömürgeciliğin en etkin aracı olarak ezilen yüzlerce milyon insanın acılarının sebeplerini göz önüne sermek yerine sömürenlerin attığı her adımı insanlık adına bir kurtuluş reçetesi olarak sunmaktadır. Bu anlamda güçlü medya kuruluşları modern sömürgeciliği olabildiği kadar dikkatlerden uzak tutarak son derece sıradan ve basit kanundışı yapılanmalarını toplumların gözleri önüne büyük tehlikeler şeklinde sermekte, yeryüzünün neresinde değerli bir kaynak varsa onu yok pahasına ele geçirip servetlerine servet katanları ise dünyanın vazgeçilemez etkin güçleri olarak takdim etmektedir. Sömürülenleri bütün kabahatlerin müsebbibi, sömürenleri ise bir gün onları kurtaracak reçeteleri hazırlayacak kişiler şeklinde takdim etmektedir. Bugün nerede ezilen, üzerinde yaşadığı ülkesinin kaynakları tüketilen toplum varsa onların çektiği sıkıntıları geri kalmalarının tabii sonucu olarak gösteren bir medya gücü var demektir.
"Medyanın menfi etkisini kırmak neredeyse mümkün değildir"
İslamvemedya.com: Sömürgeleştirmenin bugüne yansımaları, iç çatışmalar olarak ortaya çıkıyor. Peki bu çatışmalarda medyayı nasıl bir yere koymak gerekir?
Ahmet Kavas: Eğer bir bölge sömürülecekse medya orası hakkında ciddi sıkıntılar olduğu yönünde haberleri oldukça etkileyici bir üslupla önce ülke gündemlerine, sonra dünya gündemine taşımaktadır. İç çatışmayı körüklemekle kalmayıp onu beynelmilel bir etkileşim olarak yansıtmaktadır. Gerçekleri aydınlatan değil adeta karartan bir rol üstlenip o anın değil gelecek nesillerin kaderlerini tehlikeye atan tarafgir bir tutum izlemektedir. İşin garip tarafı medyanın en büyük savunucusu yine medya olduğu için onun menfi etkisini kırmak neredeyse mümkün değildir.
"Müslümanların % 90'ı radyolardan İslamiyet'i öğreniyor"
İslamvemedya.com: Afrika’da misyonerlerin medyayı kullanarak insanların dini bilgilerini öğrendikleri ve hatta dinlerini değiştirdikleri belirtiliyor. Buna ilişkin gözlemleriniz var mı?
Ahmet Kavas: Bugün Afrika'da medya kaynaklarının hemen hemen tamamına yakını geniş ağları aracılığıyla Hıristiyanlığın yayılması konusunda gayret gösteriyor ve herkese ulaşmaya çalışıyor. Bu çalışmalar Müslüman toplumlarda da bu sürecin kısa sürede, hem de kolay olamayacağını bildikleri için laiklik, liberallik, diyalog eksenli çalışmalar olarak yapılmaktadır. Müslümanların çoğunluk olduğu ülkelerde bile yüzlerce misyoner radyosu var ama Müslümanlar çoğu zaman zar zor bir mahalli radyo ancak kurabiliyorlar. Bununla birlikte sınırlı da olsa Müslümanlar da % 90'nın üzerinde İslamiyet hakkındaki bilgileri genelde radyo yayınlarından almaktadır.
“Misyonerlerin Afrika’da medya yoluyla ulaşmadığı nokta yok”
İslamvemedya.com: Meselenin boyutlarının daha iyi anlaşılması bakımından rakam vermek mümkün mü?
Ahmet Kavas: Bu konuda kim rakam verebilir? En basit anlamıyla yüzlerce radyo, gazete, dergi, onlarca televizyon kanalı misyonerler eliyle yürütülüyor. Ulaşmadıkları nokta yok. Böyle olunca da onların net şu kadar sayıda olduğunu söylemek fazla bir anlam ifade etmese gerek. Neredeyse tüm yerel dillerde Hıristiyanlık propagandası yapılması, İncil'in artık sıradan mahalli dillere tercüme edilip yayılması kendilerine büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Müslümanların radyoları başkentlerinin kenar mahallelerine bile ulaşamazken uzak bölgelerde nasıl dinlenir ve iz bırakır?
“Farklı farklı ‘İslam’lar icat edilip Müslümanlar birbirine kırdırılıyor”
İslamvemedya.com: Bu yayınlarda İslam karşıtlığı var mı? Müslümanlar ötekileştiriliyor mu?
Ahmet Kavas: Öncelikle Müslümanların kendi tarihi ve kültürel değerlerinden zamanla kopuşları büyük bir fırsat olarak görülüp onların ufuklarındaki darlığı keşfediyorlar. Zihinleri neredeyse son bilgisine kadar boşaltıyorlar. Adeta yeni "İslamlar" icat ediyorlar. Dinlerinin en asgari emirleri ile bile birbirleriyle kaynaşacak Müslümanlar adeta birbirlerini nasıl boğazlayacaklarını düşünüyorlar. Müslümanlar sadece Hıristiyanlarca değil bizzat kendi din kardeşlerince bile ötekileştiriliyor.
“Afrika’da misyonerlikle mücadelenin en etkin yolu radyo istasyonu kurmaktan geçiyor”
İslamvemedya.com: Efendim, teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Ahmet Kavas: Bugün Türkiye'de ihtiyaç fazlası muhafazakar kesimin yüzlerce radyosu, hatta herhangi bir dini oluşumun bile çok sayıda radyosu varken hala yenilerini açma planı yapıyorsa, ardından kalkıp misyonerlerden gece gündüz şikayet ediyorsa bu samimiyetsizlik olsa gerektir. Bir asır önce Afrika'da kaç milyon Hıristiyan vardı, bugün kaç yüz milyonluk bir sayıya ulaştılar. Bu, kıtanın fakir Hıristiyanlarının gücü ile değil, bizzat Avrupa ve Amerika'da zengin devletlerin kaynaklarının önemli bir kısmını buralara aktararak oluşmuştur. Aslında birilerini yaptıklarından dolayı tenkitle vakit geçirmek yerine imkanı olanın derhal dünyanın neresinde bir Müslüman toplum varsa ona medya üzerinden hitap edecek düzeni kurması yapılacak en büyük mücadeledir. Ahmet Kavas ile yaptığımız röportajı pdf olarak kaydetmek için lütfen tıklayınız
Sömürgeciliği Afrika'yla sınırlandırmak, bu kıta toplumlarını aşağılama sürecinin devam ettiği anlamına gelir”
İslamvemedya.com: Afrika hakkında önemli çalışmalarınız var. Afrika’ya, siyasal, sosyal, ekonomik olarak sömürgeleştirmenin tarihi diyebilir miyiz?
Ahmet Kavas: İnsanlık tarihinin bilinen dönemleri binlerce yılı içerdiğinden Afrika sömürgeciliği bunun en fazla üç bin yılında menfi anlamda iz bırakmış olup işin garibi bugün bilinen de daha çok bu süreçtir. Sömürülmek adeta Afrika yerlileri ile özdeşleştirilerek diğerleri göz ardı edilmektedir. Oysaki insanlık tarihinin en zor zamanlarını ifade eden sömürgecilik Avrupa'da, Asya'da, hatta en ağır süreci ile Latin Amerika ve Karayip Adalarında etkin olmuştur. Afrikalıların sosyo-kültürel, ekonomik ve dini tüm değerleri yok edilirken ve önemli bir kısmı köleleştirilirken Latin Amerika yerlileri adeta son ferdine kadar katledilen birçok toplumunun tarih sahnesinden silinmesine sahne olmuştur. Asya'da da gerek 16. yüzyıldan itibaren Avrupa sömürgeciliği ile gerekse öncesinde bizzat kıta yerlilerince aynı coğrafyanın insanlarına devamlı uygulanagelmiştir. Bu açılardan bakıldığında da sömürgeciliği Afrika'yla sınırlandırmak öncelikle bu kıta toplumlarını aşağılama sürecinin devam ettiği anlamına gelir.
“Medya 21. yüzyılda gizli sömürgeciliğin en etkin aracı oldu”
İslamvemedya.com: Peki, bahsettiğiniz bu sömürgeleştirme çalışmalarında medyanın etkisi hakkında neler söylenebilir?
Ahmet Kavas: Medya 21. yüzyılda gizli sömürgeciliğin en etkin aracı olarak ezilen yüzlerce milyon insanın acılarının sebeplerini göz önüne sermek yerine sömürenlerin attığı her adımı insanlık adına bir kurtuluş reçetesi olarak sunmaktadır. Bu anlamda güçlü medya kuruluşları modern sömürgeciliği olabildiği kadar dikkatlerden uzak tutarak son derece sıradan ve basit kanundışı yapılanmalarını toplumların gözleri önüne büyük tehlikeler şeklinde sermekte, yeryüzünün neresinde değerli bir kaynak varsa onu yok pahasına ele geçirip servetlerine servet katanları ise dünyanın vazgeçilemez etkin güçleri olarak takdim etmektedir. Sömürülenleri bütün kabahatlerin müsebbibi, sömürenleri ise bir gün onları kurtaracak reçeteleri hazırlayacak kişiler şeklinde takdim etmektedir. Bugün nerede ezilen, üzerinde yaşadığı ülkesinin kaynakları tüketilen toplum varsa onların çektiği sıkıntıları geri kalmalarının tabii sonucu olarak gösteren bir medya gücü var demektir.
"Medyanın menfi etkisini kırmak neredeyse mümkün değildir"
İslamvemedya.com: Sömürgeleştirmenin bugüne yansımaları, iç çatışmalar olarak ortaya çıkıyor. Peki bu çatışmalarda medyayı nasıl bir yere koymak gerekir?
Ahmet Kavas: Eğer bir bölge sömürülecekse medya orası hakkında ciddi sıkıntılar olduğu yönünde haberleri oldukça etkileyici bir üslupla önce ülke gündemlerine, sonra dünya gündemine taşımaktadır. İç çatışmayı körüklemekle kalmayıp onu beynelmilel bir etkileşim olarak yansıtmaktadır. Gerçekleri aydınlatan değil adeta karartan bir rol üstlenip o anın değil gelecek nesillerin kaderlerini tehlikeye atan tarafgir bir tutum izlemektedir. İşin garip tarafı medyanın en büyük savunucusu yine medya olduğu için onun menfi etkisini kırmak neredeyse mümkün değildir.
"Müslümanların % 90'ı radyolardan İslamiyet'i öğreniyor"
İslamvemedya.com: Afrika’da misyonerlerin medyayı kullanarak insanların dini bilgilerini öğrendikleri ve hatta dinlerini değiştirdikleri belirtiliyor. Buna ilişkin gözlemleriniz var mı?
Ahmet Kavas: Bugün Afrika'da medya kaynaklarının hemen hemen tamamına yakını geniş ağları aracılığıyla Hıristiyanlığın yayılması konusunda gayret gösteriyor ve herkese ulaşmaya çalışıyor. Bu çalışmalar Müslüman toplumlarda da bu sürecin kısa sürede, hem de kolay olamayacağını bildikleri için laiklik, liberallik, diyalog eksenli çalışmalar olarak yapılmaktadır. Müslümanların çoğunluk olduğu ülkelerde bile yüzlerce misyoner radyosu var ama Müslümanlar çoğu zaman zar zor bir mahalli radyo ancak kurabiliyorlar. Bununla birlikte sınırlı da olsa Müslümanlar da % 90'nın üzerinde İslamiyet hakkındaki bilgileri genelde radyo yayınlarından almaktadır.
“Misyonerlerin Afrika’da medya yoluyla ulaşmadığı nokta yok”
İslamvemedya.com: Meselenin boyutlarının daha iyi anlaşılması bakımından rakam vermek mümkün mü?
Ahmet Kavas: Bu konuda kim rakam verebilir? En basit anlamıyla yüzlerce radyo, gazete, dergi, onlarca televizyon kanalı misyonerler eliyle yürütülüyor. Ulaşmadıkları nokta yok. Böyle olunca da onların net şu kadar sayıda olduğunu söylemek fazla bir anlam ifade etmese gerek. Neredeyse tüm yerel dillerde Hıristiyanlık propagandası yapılması, İncil'in artık sıradan mahalli dillere tercüme edilip yayılması kendilerine büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Müslümanların radyoları başkentlerinin kenar mahallelerine bile ulaşamazken uzak bölgelerde nasıl dinlenir ve iz bırakır?
“Farklı farklı ‘İslam’lar icat edilip Müslümanlar birbirine kırdırılıyor”
İslamvemedya.com: Bu yayınlarda İslam karşıtlığı var mı? Müslümanlar ötekileştiriliyor mu?
Ahmet Kavas: Öncelikle Müslümanların kendi tarihi ve kültürel değerlerinden zamanla kopuşları büyük bir fırsat olarak görülüp onların ufuklarındaki darlığı keşfediyorlar. Zihinleri neredeyse son bilgisine kadar boşaltıyorlar. Adeta yeni "İslamlar" icat ediyorlar. Dinlerinin en asgari emirleri ile bile birbirleriyle kaynaşacak Müslümanlar adeta birbirlerini nasıl boğazlayacaklarını düşünüyorlar. Müslümanlar sadece Hıristiyanlarca değil bizzat kendi din kardeşlerince bile ötekileştiriliyor.
“Afrika’da misyonerlikle mücadelenin en etkin yolu radyo istasyonu kurmaktan geçiyor”
İslamvemedya.com: Efendim, teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Ahmet Kavas: Bugün Türkiye'de ihtiyaç fazlası muhafazakar kesimin yüzlerce radyosu, hatta herhangi bir dini oluşumun bile çok sayıda radyosu varken hala yenilerini açma planı yapıyorsa, ardından kalkıp misyonerlerden gece gündüz şikayet ediyorsa bu samimiyetsizlik olsa gerektir. Bir asır önce Afrika'da kaç milyon Hıristiyan vardı, bugün kaç yüz milyonluk bir sayıya ulaştılar. Bu, kıtanın fakir Hıristiyanlarının gücü ile değil, bizzat Avrupa ve Amerika'da zengin devletlerin kaynaklarının önemli bir kısmını buralara aktararak oluşmuştur. Aslında birilerini yaptıklarından dolayı tenkitle vakit geçirmek yerine imkanı olanın derhal dünyanın neresinde bir Müslüman toplum varsa ona medya üzerinden hitap edecek düzeni kurması yapılacak en büyük mücadeledir. Ahmet Kavas ile yaptığımız röportajı pdf olarak kaydetmek için lütfen tıklayınız