Teknoloji bağımlılığının sonuçlarına dikkat çeken Erdoğan, “Dost meclislerindeki gönül sohbetlerinin yerini artık sosyal medya tartışmaları aldı. Mekke’de Beytullah’ta, Medine’de Mescid-i Nebevi’de dahi insanlar, ibadet, kıraat ve tefekkürle meşgul olmak yerine telefonlarıyla vakit geçiriyor. Hayatımızı kolaylaştırması gereken teknoloji maalesef, giderek bizi hayattan koparıyor.” dedi.
Yeşilay tarafından düzenlenen kongrenin açılış konuşmasını yapan Erdoğan, İslam medeniyetinde teknolojiye verilen önemle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Değişim ve yeniliğin, insan hayatının temel dinamikleri olduğunu belirten Erdoğan, “Her keşif, Allah’ın kullarına lütfettiği merak ve sorgulama duygusunun bir eseridir aslında. Kıyamet gününe kadar insanoğlu merak etmeye, soru sormaya, mevcut birikiminin sınırlarını zorlamaya devam edecektir.” şeklinde konuştu. Erdoğan, diğer taraftan her buluşun, her teknolojik gelişmenin hayatımızda köklü değişikliklere sebep olduğunu da kaydederek, “Elbette bu keşifler umut yanında çeşitli tartışmaları, korkuları, zaman zaman da dirençleri beraberinde getirmiştir. Hatta bazı ülkelerde teknolojiyi toptan reddeden akımlar bile ortaya çıkmıştır. Örneğin dünyanın en büyük bilişim ve teknoloji firmalarının merkezi olan Amerika, aynı zamanda Amiş’ler gibi hayatlarında teknolojiyi belli bir dönemde dondurmuş topluluklara da ev sahipliği yapıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Dünyamız bir telefon markasının yeni bir modeli için saatlerce sıra bekleyen insanlar kadar teknolojisiz bir hayat kurmaya çalışan bireylerin de dünyasıdır. İnsanın olduğu her yerde, bu tür farklı yaklaşımların görülmesi gayet tabidir.” diyen Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
“Teknofobik insanlar değiliz”
“Bize göre buradaki asıl mesele, teknolojiyi nasıl anladığımız, onu hayatınızın neresine yerleştireceğinizdir. Dünyanın ilk rasathanesini kurmuş, ilk şifahanesini inşa etmiş, bir dönem dünyanın en münbit ilim, irfan merkezlerine ev sahipliği yapmış bir ülke olarak, bizim yenilikle sorunumuz yoktur, olamaz. Zira ilim, Çin’de de olsa alınız, diyen, bir başka ifadeyle “Sin’de”de olsa alınız diyen bir peygamberin ümmeti olarak, bizim ilmin ya da bilginin kaynağıyla da herhangi bir sıkıntımız yoktur. Bu açıdan biz modern tabirle, teknofobik insanlar değiliz. Bunu bir defa tespit edelim.
“Bizim için ölçü, teknolojinin fıtrata uygun olup olmasıdır”
Biz teknolojik ve bilimsel gelişmelerin, nereden neşet ettiğine değil, niçin kullanıldığına, hangi gayeyle kullanıldığına, insan hayatında nereye taalluk ettiğine bakarız. Bizim için kıstas, teknolojinin fıtrata uygun olup olmamasıdır. Bizim için ölçü, teknolojinin dünyanın yok edilmesi için değil, imarı ve ihyası yolunda kullanılıyor olmasıdır. Şüphesiz her buluşun arkasında, ona hayat veren bir zihniyet ve dünya algısı vardır.
“Teknolojinin insan hayatının gayesine dönüşmesine müdaade edemeyiz”
Teknolojinin insan hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp, hayatın gayesine dönüşmesine müsaade edemeyiz. Bugün karşılaştığımız en büyük tehlike, insan zihninin ürünü olan teknolojik aygıtların, insanla aynı ontolojik seviyeye çıkarılması, adeta bir canlı bomba gibi kabul edilip muamele görmesidir.
“Yaratılmışların en şereflisi hazreti insan, kendi imal ettiği teknolojik aygıtların esiri haline geliyor”
Son yıllarda baş döndürücü bir halde ilerleyen teknolojinin, bizi böyle bir tehlikeyle yüz yüze bıraktığının sayısız örneğini görüyoruz, biliyoruz. Yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan hazreti insan, giderek var oluş gayesinden uzaklaşıyor. Kendi imal ettiği teknolojik aygıtların esiri, mahkumu, adeta kölesi haline gelen bir insan, tıpkı cahiliye dönemindeki gibi, Yaratıcısına isyan halinde demektir. Burayı anlamlı konuşuyorum, altını çizerek konuşuyorum.
“Öğrencilerin medya ile geçirdikleri süre 6 saatken, ders dışı yayınlara ayırdıkları süre 1 saati bile bulmuyor”
Japonya’da 1 milyondan fazla genç, aşırı teknoloji kullanımıyla ilişkili, sosyal çekilme denilen hastalıktan muzdariptir. 1 milyondan fazla. Araştırmalar, bir çocuğun 14 yaşına gelinceye kadar, televizyonda ortalama olarak, 11 bin cinayet sahnesi izlediğini, çizgi filmlerin % 94’ünün ise şiddet ve cinayet konularına yer verdiğini ortaya koyuyor. Öğrencilerin, bilgisayar, internet, cep telefonu ve televizyon ile geçirdikleri süre, günde ortalama asgari 6 saat. Buna karşılık ders dışı kitap, dergi ve diğer yayınlara ayırdıkları süre ise 1 saati dahi bulmuyor.
“Beytullah’ta insanlar ibadet, kıraat ve tefekkürle meşgul olmak yerine telefonlarıyla vakit geçiriyor”
Dost meclislerindeki gönül sohbetlerinin yerini artık sosyal medya tartışmaları aldı. Mekke’de Beytullah’ta, Medine’de Mescid-i Nebevi’de dahi insanlar, ibadet, kıraat ve tefekkürle meşgul olmak yerine telefonlarıyla vakit geçiriyor. Hayatımızı kolaylaştırması gereken teknoloji maalesef, giderek bizi hayattan koparıyor.
“Teknoloji konusunda eskiye özlemi öne çıkaran bakış açısıyla hiçbir yere varamayız”
Teknoloji bağımlılığıyla mücadele ederken, şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor. Eskiye özlemi öne çıkartan, geçmişi örnek gösteren bakış açısıyla hiçbir yere varamayız. Artık bizim çocukluğumuzun geçtiği dönemlerde yaşamıyoruz. O günleri istesek de geri getiremeyiz. Televizyonun, bilgisayarın ve telefonun olmadığı, sohbetin, muhabbetin, tezekkürün günlük hayatımızın bir parçası olduğu günleri özleyebiliriz. Ama aynı canlılıkta yaşatma imkanı bulamayız. Her gün akşam evlerde, dedelerin, ninelerin, annelerin, babaların, ağabeylerin, ablaların, halaların, teyzelerin, amcaların, dayıların, bir araya geldiği o büyük aile dönemleri de maalesef mazi oldu. Onlar da mazide kaldı. Hasretle özlüyoruz, ama geçti. Zamanı geri döndüremeyeceğimize göre, önümüze bakıp gelecek için yapabileceklerimizin yollarını aramalıyız.
“Çocuklarımıza teknolojiyi bilinçli kullanmanın yollarını göstermeliyiz”
Bakınız Hz. Ali (ra) Efendimiz, ebeveynlere ne tavsiye ediyor. Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin buyuruyor. Evet, bizim de meseleye aynen bu şekilde yaklaşmamız lazım. Çocuklarımızı, beyhude yere teknolojiden uzak tutmaya çalışmak yerine, onlara teknolojiyi bilinçli kullanmanın yollarını göstermeli, onun eğitimini vermeliyiz. Annenin, babanın telefonu, tableti elinden bırakmadığı, televizyon başından ayrılmadığı bir evde, çocuğa teknolojiden uzak dur demek, faydasız bir çaba olur.
“Teknoloji bağımlılığı çözülemez, aşılmaz bir sorun değildir”
Gerçek dünya ile sanal dünyayı ayıramayan çocukların zihinleri, teknolojinin zararına, etkilerine daha çok açıktır. Teknoloji bağımlılığında en riskli kuşak, 12-24 yaş gurubu olduğuna göre, bu konuda okullarımıza, öğretmenlerimize de çok önemli görevler düşüyor. Bu konuda çok geç olmadan, ailesiyle, okuluyla, ilgili tüm kurumlarımızla elbette Yeşilay’ımızla teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmemiz gereken bir döneme girdiğimize inanıyorum. Her bağımlılık gibi, teknoloji bağımlılığı da çözülmez, aşılmaz değildir.
Yeşilay tarafından düzenlenen kongrenin açılış konuşmasını yapan Erdoğan, İslam medeniyetinde teknolojiye verilen önemle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Değişim ve yeniliğin, insan hayatının temel dinamikleri olduğunu belirten Erdoğan, “Her keşif, Allah’ın kullarına lütfettiği merak ve sorgulama duygusunun bir eseridir aslında. Kıyamet gününe kadar insanoğlu merak etmeye, soru sormaya, mevcut birikiminin sınırlarını zorlamaya devam edecektir.” şeklinde konuştu. Erdoğan, diğer taraftan her buluşun, her teknolojik gelişmenin hayatımızda köklü değişikliklere sebep olduğunu da kaydederek, “Elbette bu keşifler umut yanında çeşitli tartışmaları, korkuları, zaman zaman da dirençleri beraberinde getirmiştir. Hatta bazı ülkelerde teknolojiyi toptan reddeden akımlar bile ortaya çıkmıştır. Örneğin dünyanın en büyük bilişim ve teknoloji firmalarının merkezi olan Amerika, aynı zamanda Amiş’ler gibi hayatlarında teknolojiyi belli bir dönemde dondurmuş topluluklara da ev sahipliği yapıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Dünyamız bir telefon markasının yeni bir modeli için saatlerce sıra bekleyen insanlar kadar teknolojisiz bir hayat kurmaya çalışan bireylerin de dünyasıdır. İnsanın olduğu her yerde, bu tür farklı yaklaşımların görülmesi gayet tabidir.” diyen Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
“Teknofobik insanlar değiliz”
“Bize göre buradaki asıl mesele, teknolojiyi nasıl anladığımız, onu hayatınızın neresine yerleştireceğinizdir. Dünyanın ilk rasathanesini kurmuş, ilk şifahanesini inşa etmiş, bir dönem dünyanın en münbit ilim, irfan merkezlerine ev sahipliği yapmış bir ülke olarak, bizim yenilikle sorunumuz yoktur, olamaz. Zira ilim, Çin’de de olsa alınız, diyen, bir başka ifadeyle “Sin’de”de olsa alınız diyen bir peygamberin ümmeti olarak, bizim ilmin ya da bilginin kaynağıyla da herhangi bir sıkıntımız yoktur. Bu açıdan biz modern tabirle, teknofobik insanlar değiliz. Bunu bir defa tespit edelim.
“Bizim için ölçü, teknolojinin fıtrata uygun olup olmasıdır”
Biz teknolojik ve bilimsel gelişmelerin, nereden neşet ettiğine değil, niçin kullanıldığına, hangi gayeyle kullanıldığına, insan hayatında nereye taalluk ettiğine bakarız. Bizim için kıstas, teknolojinin fıtrata uygun olup olmamasıdır. Bizim için ölçü, teknolojinin dünyanın yok edilmesi için değil, imarı ve ihyası yolunda kullanılıyor olmasıdır. Şüphesiz her buluşun arkasında, ona hayat veren bir zihniyet ve dünya algısı vardır.
“Teknolojinin insan hayatının gayesine dönüşmesine müdaade edemeyiz”
Teknolojinin insan hayatını kolaylaştıran bir araç olmaktan çıkıp, hayatın gayesine dönüşmesine müsaade edemeyiz. Bugün karşılaştığımız en büyük tehlike, insan zihninin ürünü olan teknolojik aygıtların, insanla aynı ontolojik seviyeye çıkarılması, adeta bir canlı bomba gibi kabul edilip muamele görmesidir.
“Yaratılmışların en şereflisi hazreti insan, kendi imal ettiği teknolojik aygıtların esiri haline geliyor”
Son yıllarda baş döndürücü bir halde ilerleyen teknolojinin, bizi böyle bir tehlikeyle yüz yüze bıraktığının sayısız örneğini görüyoruz, biliyoruz. Yaratılmışların en şereflisi, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan hazreti insan, giderek var oluş gayesinden uzaklaşıyor. Kendi imal ettiği teknolojik aygıtların esiri, mahkumu, adeta kölesi haline gelen bir insan, tıpkı cahiliye dönemindeki gibi, Yaratıcısına isyan halinde demektir. Burayı anlamlı konuşuyorum, altını çizerek konuşuyorum.
“Öğrencilerin medya ile geçirdikleri süre 6 saatken, ders dışı yayınlara ayırdıkları süre 1 saati bile bulmuyor”
Japonya’da 1 milyondan fazla genç, aşırı teknoloji kullanımıyla ilişkili, sosyal çekilme denilen hastalıktan muzdariptir. 1 milyondan fazla. Araştırmalar, bir çocuğun 14 yaşına gelinceye kadar, televizyonda ortalama olarak, 11 bin cinayet sahnesi izlediğini, çizgi filmlerin % 94’ünün ise şiddet ve cinayet konularına yer verdiğini ortaya koyuyor. Öğrencilerin, bilgisayar, internet, cep telefonu ve televizyon ile geçirdikleri süre, günde ortalama asgari 6 saat. Buna karşılık ders dışı kitap, dergi ve diğer yayınlara ayırdıkları süre ise 1 saati dahi bulmuyor.
“Beytullah’ta insanlar ibadet, kıraat ve tefekkürle meşgul olmak yerine telefonlarıyla vakit geçiriyor”
Dost meclislerindeki gönül sohbetlerinin yerini artık sosyal medya tartışmaları aldı. Mekke’de Beytullah’ta, Medine’de Mescid-i Nebevi’de dahi insanlar, ibadet, kıraat ve tefekkürle meşgul olmak yerine telefonlarıyla vakit geçiriyor. Hayatımızı kolaylaştırması gereken teknoloji maalesef, giderek bizi hayattan koparıyor.
“Teknoloji konusunda eskiye özlemi öne çıkaran bakış açısıyla hiçbir yere varamayız”
Teknoloji bağımlılığıyla mücadele ederken, şu noktanın asla gözden kaçırılmaması gerekiyor. Eskiye özlemi öne çıkartan, geçmişi örnek gösteren bakış açısıyla hiçbir yere varamayız. Artık bizim çocukluğumuzun geçtiği dönemlerde yaşamıyoruz. O günleri istesek de geri getiremeyiz. Televizyonun, bilgisayarın ve telefonun olmadığı, sohbetin, muhabbetin, tezekkürün günlük hayatımızın bir parçası olduğu günleri özleyebiliriz. Ama aynı canlılıkta yaşatma imkanı bulamayız. Her gün akşam evlerde, dedelerin, ninelerin, annelerin, babaların, ağabeylerin, ablaların, halaların, teyzelerin, amcaların, dayıların, bir araya geldiği o büyük aile dönemleri de maalesef mazi oldu. Onlar da mazide kaldı. Hasretle özlüyoruz, ama geçti. Zamanı geri döndüremeyeceğimize göre, önümüze bakıp gelecek için yapabileceklerimizin yollarını aramalıyız.
“Çocuklarımıza teknolojiyi bilinçli kullanmanın yollarını göstermeliyiz”
Bakınız Hz. Ali (ra) Efendimiz, ebeveynlere ne tavsiye ediyor. Çocuklarınızı kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre yetiştirin buyuruyor. Evet, bizim de meseleye aynen bu şekilde yaklaşmamız lazım. Çocuklarımızı, beyhude yere teknolojiden uzak tutmaya çalışmak yerine, onlara teknolojiyi bilinçli kullanmanın yollarını göstermeli, onun eğitimini vermeliyiz. Annenin, babanın telefonu, tableti elinden bırakmadığı, televizyon başından ayrılmadığı bir evde, çocuğa teknolojiden uzak dur demek, faydasız bir çaba olur.
“Teknoloji bağımlılığı çözülemez, aşılmaz bir sorun değildir”
Gerçek dünya ile sanal dünyayı ayıramayan çocukların zihinleri, teknolojinin zararına, etkilerine daha çok açıktır. Teknoloji bağımlılığında en riskli kuşak, 12-24 yaş gurubu olduğuna göre, bu konuda okullarımıza, öğretmenlerimize de çok önemli görevler düşüyor. Bu konuda çok geç olmadan, ailesiyle, okuluyla, ilgili tüm kurumlarımızla elbette Yeşilay’ımızla teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmemiz gereken bir döneme girdiğimize inanıyorum. Her bağımlılık gibi, teknoloji bağımlılığı da çözülmez, aşılmaz değildir.