2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de, korku filmlerinde İslamî içeriklerin kullanılması bir furya haline geldi.
Genellikle ayet-i kerimelerle başlayan, İslamî kaynaklardan beslendiği söylenen ve tamamen korku üzerine kurgulanmış bu filmler, belli oranlarda izleyiciye de hitap ediyor. 2004 yılından bugüne kadar, İslami motifli 40’a yakın korku filmi yayınlandı ve bu furyanın devam edeceği bekleniyor.
Peki bu filmlerle ne amaçlanıyor? Hangi nedenler, bu filmlerin gösterime sunulmasında etkili oluyor? Sinema sektörünün bu filmlerden beklentisi ne? Doç. Dr. Birsen Banu Okutan, sinemadaki bu furyayı “popüler din” algısıyla açıklıyor.
“Popüler Din” ne anlama geliyor?
“Türk Sinemasında popüler din ve Din Adamı İmajı” başlıklı çalışmasında Doç. Dr. Okutan, sinema filmlerinde yükselen dini olguları inceledi.
Giyecek, yiyecek-içecek, kozmetik ürünleri gibi tüketim maddeleri popülerleşirken, sanat, eğitim, spor, din gibi alanların da popülarize edildiğini söyleyen Okutan, “Popüler Din” kavramını şöyle açıkladı:
“Tanımlama çeşitliliğinin farkında olarak, kabaca diyebiliriz ki, popüler din, formel dine niteliğini veren, sistemleşmiş doktrinleri esas almaktan ziyade, halkın dini anlamlar yüklediği sembollerden oluşan iletişim ve etkileşim şeklidir.”
Medya ve “Popüler Din”
Makalesinde popüler dinin dışavurumunda medyanın etkili olduğunu belirten Okutan şunları söyledi:
“Kitle iletişim araçlarının, tüketici olarak gördüğü, halk için ürettiği “popüler din” çabuk değişen, anı yaşayan kaygan bir zeminde var olmaktadır. Siyasal, ekonomik ve sosyal durumlara göre farklı biçimlerde halka sunulan “din”, kâr sağladığı oranda halkın karşısındadır. Müzik-eğlence programları, spor aktiviteleri gibi halka izletmeye yönelik yapımların amacı ne ise, dini içerikli her sunumun da amacı aynıdır. Popülerleşen müzik, sanat vs. arasına katılan “popüler din” medya marketlerde, geçici bir süre için yer almaktadır. Değiştirme kültürünü yansıtan, “moda” kavramı başlığı altında üretilen dini yayınlar, işlevi bitince yerini başka bir metaya bırakmakta, uygun zaman gelince form değiştirerek yeniden pazarlanmaktadır.”
Popüler dinin üretildiği mecra: İslami motifli korku filmleri
Okutan, İslamî motifli korku filmleri furyasındaki yükselişin nedenini de “popüler din” olgusuyla değerlendirdi. 2000'li yıllara kadar çekilen filmlerde kullanılan “din” olgusunun örtük bir ideoloji aşıladığını, dinin olumlu veya olumsuz olarak sahnelendiğini belirten Okutan, 2000’den sonra durumun değiştiğini vurguladı. Küreselleşme dalgasının, Amerikan sinema sisteminin Türkiye’ye yansımasının, sinemacıları maksimum kar beklentisine endekslediğini bildiren Okutan, “Din de, bu atmosferde “kar beklenilen meta unsurlarından” biri haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Modern toplumlarda popüler dinin, genellikle, “hayat sürecindeki büyük geçiş dönemleri, ölüm, gelecek tahminleri ve kötü talih problemleri” gibi olaylar bağlamında sergilendiğini ifade eden Okutan, Türk sinemasının popüler dine olan ilgisini örneklerle açıkladı:
“2000’li yıllarda, gösterime giren filmlerde, dinin görüntü biçimlerinden biri de, dinin ölüm temalarıyla özdeşleştirilmesidir. “Dabbe” (2006) filmi, “ölüm” ile “dini” metafizik düzlemde birleştiren bir korku filmdir. Filmde, dünyada aniden yayılan intihar vakalarının sırrı araştırılır. Sonunda internet ve cinler aracılığıyla dünyaya ölüm saçan varlığın “dabbetül arz” olduğu anlaşılır. Kıyametin son alameti olan dabbe, insanların şuurlarına girerek, intihar etmelerine neden olmaktadır. Filmin Kuran'daki Neml suresinin 82.ayetinden esinlenerek yapıldığı belirtilmiştir. Film “dini bir öğretiyi” benimsetme veya “dini” ideolojik manada kullanarak, İslami fikirleri empoze etme gibi bir amaç gütmez. Metası “popüler din” olan ticari kaygılarla yapılmış salt bir korku filmidir.”
Din adamları ve ölüm tasvirleri
“Diğer yandan, ölümü dinle bağdaştırma geleneğinin tezahürü olarak, din adamlarının da filmlerde ölümü ve cehennemi tasvir etmeleri tanıdıktır. 2007 yılında gösterime giren “Ademin Trenleri” isimli filmde başrol olan imam, Kur’an öğrenmeye gelen küçük çocuklara, günahlarından ötürü cehenneme girecek insanların ölüm ve sonrasında yaşayacaklarını uzun uzadıya anlatmaktadır. Ölümün soğuk yüzü ve cehennem ateşiyle tehdit edilen çocukların korkularına film boyunca atıfta bulunulacaktır. Diğer yandan, “The İmam” filminin kahramanına imam hatip lisesine gittiği için “ölü Yıkayıcısı” denilmiş, bilinçaltına yerleşen bu saplantıdan dolayı imam, kendi kimliğini reddetmiştir. Fakat filmin sonunda “imam”, ölen arkadaşını kendi elleriyle yıkamıştır. Böylece, dini yine “ölümle” birleştirilerek insan algısına sunulmuş ve popülerleştirilmiştir.”
Kâr merkezli dinî anlatı
Çalışmasının sonuç kısmında ise Okutan, şu değerlendirmede bulundu:
Sonuç olarak, Türk sinemasında dini söylemlerin, tarihsel zeminde, siyaset, ekonomi ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenerek şekil değiştirdiğini gözlemliyoruz. Dönemsel farklılıklara rağmen, din, muska yazma, adak adama, büyü yapma gibi metafizik inançlarla bağdaştırılarak popülarize edilmektedir. Din adamı ise “Sinemacılar Döneminde” (1952-1960) gerici, yobaz, fitne çıkaran insanlar olarak sembolize edilirken, Hazretli filmler akımı ile “kutsal şahsiyetler” olarak lanse edilmiştir. 1960-65 yılları arasında Toplumsal Gerçekçi Sinema akımı ile çıkarcı, hileci, tefeci bir imaja sahip olan din adamı profili, Milli Sinema akımı ile değişmiş ve din adamı, milli ve dini menfaatleri düşünen kişiler arasında gösterilmeye başlanmıştır. 2000'1i yıllarda ise popüler din, hayat sürecindeki büyük geçiş dönemlerinde rol oynama, ölüm, gelecek tahminleri, kötü talih problemlerini çözme bağlamında perdeye yansımaktadır. Bu süreçte, eskiden karşımıza çıkan zalim, hilekar din adamının yerini zaafları, sorunları, kompleksleri olan, dini pratiklerle ruhunu dengelemeye çalışan imanlı, sıradan insan tiplemeleri almıştır. Filmleri sosyolojik açıdan incelediğimizde, popüler kültürün bir yan ürünü olan “popüler din” kavramının, iktidar ve sermaye ikilisinden ayrılmadığını görmekteyiz. İstisnaların farkında olarak diyebiliriz ki, “din” günümüzün küreselleşen dünyasında kutsalı anlatmak, mesaj vermek, ideoloji yaymak niyetiyle değil, ticari kaygılarla kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumda yaşanan din, toplumda yaşanan diğer gerçekler gibi sahneye yansımakta, kar getirdiği oranda da biçim değiştirerek tekrar tekrar kullanılmaktadır.”
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız...
Genellikle ayet-i kerimelerle başlayan, İslamî kaynaklardan beslendiği söylenen ve tamamen korku üzerine kurgulanmış bu filmler, belli oranlarda izleyiciye de hitap ediyor. 2004 yılından bugüne kadar, İslami motifli 40’a yakın korku filmi yayınlandı ve bu furyanın devam edeceği bekleniyor.
Peki bu filmlerle ne amaçlanıyor? Hangi nedenler, bu filmlerin gösterime sunulmasında etkili oluyor? Sinema sektörünün bu filmlerden beklentisi ne? Doç. Dr. Birsen Banu Okutan, sinemadaki bu furyayı “popüler din” algısıyla açıklıyor.
“Popüler Din” ne anlama geliyor?
“Türk Sinemasında popüler din ve Din Adamı İmajı” başlıklı çalışmasında Doç. Dr. Okutan, sinema filmlerinde yükselen dini olguları inceledi.
Giyecek, yiyecek-içecek, kozmetik ürünleri gibi tüketim maddeleri popülerleşirken, sanat, eğitim, spor, din gibi alanların da popülarize edildiğini söyleyen Okutan, “Popüler Din” kavramını şöyle açıkladı:
“Tanımlama çeşitliliğinin farkında olarak, kabaca diyebiliriz ki, popüler din, formel dine niteliğini veren, sistemleşmiş doktrinleri esas almaktan ziyade, halkın dini anlamlar yüklediği sembollerden oluşan iletişim ve etkileşim şeklidir.”
Medya ve “Popüler Din”
Makalesinde popüler dinin dışavurumunda medyanın etkili olduğunu belirten Okutan şunları söyledi:
“Kitle iletişim araçlarının, tüketici olarak gördüğü, halk için ürettiği “popüler din” çabuk değişen, anı yaşayan kaygan bir zeminde var olmaktadır. Siyasal, ekonomik ve sosyal durumlara göre farklı biçimlerde halka sunulan “din”, kâr sağladığı oranda halkın karşısındadır. Müzik-eğlence programları, spor aktiviteleri gibi halka izletmeye yönelik yapımların amacı ne ise, dini içerikli her sunumun da amacı aynıdır. Popülerleşen müzik, sanat vs. arasına katılan “popüler din” medya marketlerde, geçici bir süre için yer almaktadır. Değiştirme kültürünü yansıtan, “moda” kavramı başlığı altında üretilen dini yayınlar, işlevi bitince yerini başka bir metaya bırakmakta, uygun zaman gelince form değiştirerek yeniden pazarlanmaktadır.”
Popüler dinin üretildiği mecra: İslami motifli korku filmleri
Okutan, İslamî motifli korku filmleri furyasındaki yükselişin nedenini de “popüler din” olgusuyla değerlendirdi. 2000'li yıllara kadar çekilen filmlerde kullanılan “din” olgusunun örtük bir ideoloji aşıladığını, dinin olumlu veya olumsuz olarak sahnelendiğini belirten Okutan, 2000’den sonra durumun değiştiğini vurguladı. Küreselleşme dalgasının, Amerikan sinema sisteminin Türkiye’ye yansımasının, sinemacıları maksimum kar beklentisine endekslediğini bildiren Okutan, “Din de, bu atmosferde “kar beklenilen meta unsurlarından” biri haline gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Modern toplumlarda popüler dinin, genellikle, “hayat sürecindeki büyük geçiş dönemleri, ölüm, gelecek tahminleri ve kötü talih problemleri” gibi olaylar bağlamında sergilendiğini ifade eden Okutan, Türk sinemasının popüler dine olan ilgisini örneklerle açıkladı:
“2000’li yıllarda, gösterime giren filmlerde, dinin görüntü biçimlerinden biri de, dinin ölüm temalarıyla özdeşleştirilmesidir. “Dabbe” (2006) filmi, “ölüm” ile “dini” metafizik düzlemde birleştiren bir korku filmdir. Filmde, dünyada aniden yayılan intihar vakalarının sırrı araştırılır. Sonunda internet ve cinler aracılığıyla dünyaya ölüm saçan varlığın “dabbetül arz” olduğu anlaşılır. Kıyametin son alameti olan dabbe, insanların şuurlarına girerek, intihar etmelerine neden olmaktadır. Filmin Kuran'daki Neml suresinin 82.ayetinden esinlenerek yapıldığı belirtilmiştir. Film “dini bir öğretiyi” benimsetme veya “dini” ideolojik manada kullanarak, İslami fikirleri empoze etme gibi bir amaç gütmez. Metası “popüler din” olan ticari kaygılarla yapılmış salt bir korku filmidir.”
Din adamları ve ölüm tasvirleri
“Diğer yandan, ölümü dinle bağdaştırma geleneğinin tezahürü olarak, din adamlarının da filmlerde ölümü ve cehennemi tasvir etmeleri tanıdıktır. 2007 yılında gösterime giren “Ademin Trenleri” isimli filmde başrol olan imam, Kur’an öğrenmeye gelen küçük çocuklara, günahlarından ötürü cehenneme girecek insanların ölüm ve sonrasında yaşayacaklarını uzun uzadıya anlatmaktadır. Ölümün soğuk yüzü ve cehennem ateşiyle tehdit edilen çocukların korkularına film boyunca atıfta bulunulacaktır. Diğer yandan, “The İmam” filminin kahramanına imam hatip lisesine gittiği için “ölü Yıkayıcısı” denilmiş, bilinçaltına yerleşen bu saplantıdan dolayı imam, kendi kimliğini reddetmiştir. Fakat filmin sonunda “imam”, ölen arkadaşını kendi elleriyle yıkamıştır. Böylece, dini yine “ölümle” birleştirilerek insan algısına sunulmuş ve popülerleştirilmiştir.”
Kâr merkezli dinî anlatı
Çalışmasının sonuç kısmında ise Okutan, şu değerlendirmede bulundu:
Sonuç olarak, Türk sinemasında dini söylemlerin, tarihsel zeminde, siyaset, ekonomi ve sosyo-kültürel olaylardan etkilenerek şekil değiştirdiğini gözlemliyoruz. Dönemsel farklılıklara rağmen, din, muska yazma, adak adama, büyü yapma gibi metafizik inançlarla bağdaştırılarak popülarize edilmektedir. Din adamı ise “Sinemacılar Döneminde” (1952-1960) gerici, yobaz, fitne çıkaran insanlar olarak sembolize edilirken, Hazretli filmler akımı ile “kutsal şahsiyetler” olarak lanse edilmiştir. 1960-65 yılları arasında Toplumsal Gerçekçi Sinema akımı ile çıkarcı, hileci, tefeci bir imaja sahip olan din adamı profili, Milli Sinema akımı ile değişmiş ve din adamı, milli ve dini menfaatleri düşünen kişiler arasında gösterilmeye başlanmıştır. 2000'1i yıllarda ise popüler din, hayat sürecindeki büyük geçiş dönemlerinde rol oynama, ölüm, gelecek tahminleri, kötü talih problemlerini çözme bağlamında perdeye yansımaktadır. Bu süreçte, eskiden karşımıza çıkan zalim, hilekar din adamının yerini zaafları, sorunları, kompleksleri olan, dini pratiklerle ruhunu dengelemeye çalışan imanlı, sıradan insan tiplemeleri almıştır. Filmleri sosyolojik açıdan incelediğimizde, popüler kültürün bir yan ürünü olan “popüler din” kavramının, iktidar ve sermaye ikilisinden ayrılmadığını görmekteyiz. İstisnaların farkında olarak diyebiliriz ki, “din” günümüzün küreselleşen dünyasında kutsalı anlatmak, mesaj vermek, ideoloji yaymak niyetiyle değil, ticari kaygılarla kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumda yaşanan din, toplumda yaşanan diğer gerçekler gibi sahneye yansımakta, kar getirdiği oranda da biçim değiştirerek tekrar tekrar kullanılmaktadır.”
Makalenin tamamını okumak için lütfen tıklayınız...