2019 yılının sonlarında Çin’de ortaya çıkan ve kısa süre içinde diğer ülkelerde de görülmeye başlayan covid 19 vakalarına ilişkin haberler, küresel çapta gündemin ilk sırasındaki yerini muhafaza etmeye devam ediyor. Her ne kadar son günlerde azalan vaka sayılarıyla birlikte normalleşme sinyalleri gelmeye başlasa da, Ülkemizde de manzara henüz dünya genelinden farklı değil. İlk vakaların tespit edildiği 11 Mart haftasından, normalleşme/kontrollü sosyal hayat sürecinin başladığı 11 Mayıs haftasına kadar geçen iki aylık sürede yoğun bir mücadelenin içindeyiz. Bu mücadelenin tartışmasız baş aktörleri ise sağlık çalışanlarımız. Onların gündüzünü gecesine katarak sergiledikleri cefakar çabaları toplum olarak yakından gözlemliyoruz. Hepimiz onların fedakârlıklarını görüyor ve bu fedakârlıklar karşısında duyduğumuz minneti ifade edecek kelime bulmakta zorlanıyoruz. Hakikaten de hayat-memat mücadelesi verdiğimiz bu olağanüstü dönemde ortaya koydukları olağanüstü çabalar her türlü takdiri fazlasıyla hak ediyor.
Sağlık çalışanları öylesine zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar ki, içlerinde ne fırtınaların koptuğunu hiç kimsenin tam olarak bilme şansı yok. Her gün onlarca vatandaşımızın ölümüne ve binlercesinin yeni vaka olarak tanılanmasına ilk elden tanık olmanın meşakkatli yükü onların omuzlarında taşınıyor. Üstelik böylesine ağır bir yükü taşırken bırakın memnuniyetsiz tavır ve davranışlar sergilemeyi, en ufak bir şikâyetlerini bile duymuyoruz. Aksine mesleklerine yüksek bir adanmışlıkla bağlılıklarını sürdürmeye, görevlerini hakkıyla yerine getirmeye, sorumluluklarını ifa etmeye ve bir canın daha derdine deva olabilmek için aşkla şevkle koşuşturmaya devam ediyorlar. Bununla birlikte onlar öylesine zor bir görev yapıyorlar ki, en küçük bir hatada kendilerinin de yeni vakaların istatistiğine eklenmesi işten bile değil. Nitekim olanca dikkatlerine rağmen, içlerinden enfekte olanların ve vefat edenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Arkadaşlarının kendi elleri arasından kayıp gitmesine çaresizce şahitlik etmenin acısı ise yüreklerini dağlıyor.
Sağlık çalışanları, bu zorlu süreçte, psikolojik sağlamlıklarını koruyabilmek için kalplerini acıya karşı kapatıp kendi duygularıyla da savaşmak zorunda kalıyorlar. Çünkü onların her şeye rağmen ayakta kalmaları gerekiyor. Aslında onlar, hasta, hasta yakınları ve meslektaşlarıyla birlikte ortak düşmana karşı elbirliğiyle mücadele ettiklerini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden hayatta tutmayı başardıkları her hastanın sevincine, kaybettiklerinin ise hüznüne derinden ortak oluyorlar. Kendileri uykusuz gecelerin pençesinde yorgun ve bitkin düşseler de, hastalarına moral vermek, onların hayata tutunmasını sağlamak için olağanüstü çaba harcamaya devam ediyorlar. Virüsle mücadele eden bedenlerin kendilerini yeniden inşa edebilmek için onların desteğine ihtiyaç duyduğunu biliyorlar. Üstelik onlar, hastalarının sadece fiziksel desteğe değil, aynı zamanda moral ve motivasyona da ihtiyaçları olduğunun farkındalar. Bu süreçte, en büyük yardımcıları ise, kendileriyle aynı meşakkatli yükü paylaşan meslektaşları. Bu nedenle sağlık çalışanlarının korona günlerinin isimsiz kahramanları olarak anılmayı en çok hak eden meslek grubu olduğu şüphe götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Zira onlar dünyanın üzerine kara bulutlar gibi çöken puslu havanın dağılması için sergilenen canhıraş mücadelenin öncüleri.
Korona günlerinde sağlıkçılar, hastalığın gönüllere hüzün veren ağır yüküne, ölümün ise kelimeleri kifayetsiz kılan soğuk yüzüne defalarca tanık oluyorlar. Bu durum, ne kadar süreceği ve seyrinin ne olacağı henüz kestirilemeyen söz konusu sürecin en ağır faturasını da maalesef onlara çıkartıyor. Yaşadıkları; kişilikleri üzerinde fiziksel, bilişsel, duyuşsal, psikolojik ve ruhsal açıdan çok ağır yükler, derin tortular ve izler bırakıyor. İşte bu sene Ramazan, böylesine bunaltıcı bir atmosfere denk geldi. Onun gelişi, mikroskopta bile zor fark edilen minicik bir virüsün evlerine hapsettiği milyarlarca insanla birlikte sağlık çalışanlarına da umut ışığı oldu. Ramazan, onlara, bu zorlu süreçte çaresiz ve yalnız olmadıklarını hatırlattı. Bugünlerde Ramazan’la sağlık çalışanları arasındaki ilişki, uzmanlık alanları farklı iki tıbbiyeli meslektaş arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Bu mesleki etkileşimde bilgi ve tecrübeler karşılıklı olarak paylaşılır.
‘Ramazan’, sağlık çalışanı meslektaşına her derdin mutlaka bir dermanı olduğunu, yaşadıkları karşısında ümitsizliğe kapılmadan elinden gelenin en iyisini yapmaya devam etmesini söyler. Ona, bir zamanlar bunalan ve Kendisi’ne içtenlikle yönelen Rahmet Elçisi’ne Yüce Rabb’imizin “(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin şanını yükseltmedik mi? Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Sadece Rabbine yönel ve yalvar.” (İnşirah, 94/1-8) diyerek seslendiğini anlatır. Yine Rahmet Elçisi’nin inkârcılar tarafından yurdundan çıkarıldıktan sonra Medine’ye sığınmak için yola çıktığında kendisine mihmandarlık eden yoldaşı ve sadık dostu Hz. Ebubekir’e “üzülme Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 9/40) diyerek açtığı umut kapısını hatırlatır. Böylece her zorluğun yanında bir kolaylığın olduğunu hafızalara kazımış olur. Ramazan ile sağlıkçılar arasındaki ilişki Lokman Hekim’le oğlu arasındaki sımsıcak diyaloglara konu olan içtenlikli ilişki gibidir. ‘Ramazan’, bir zamanlar Lokman (a.s.)’ın oğluna seslendiği gibi müşfik bir baba edasıyla seslenir meslektaşlarına. Onlara bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa yaptıkları iyiliğin karşılığının, her şeyden haberdar olan Yüce Allah tarafından fazlasıyla verileceğini söyler. Zorluklar karşısında sabretmenin (Lokman, 31/7-8), sadece Allah’tan istemenin (dua) ve elinden geleni yaptıktan sonra sonucunu O’ndan beklemenin erdemini fark ettirir.
Ramazan ile sağlık çalışanları arasındaki ilişki bir manevi destek ve rehberlik (MDR) uzmanı ile danışanı arasındaki ilişki gibidir. MDR uzmanı olarak Ramazan, sağlık çalışanı danışanlarına ‘bir canı kurtarıp hayata bağlamanın tüm canların hayat bağını yeniden kurmak gibi olduğunu’ (Maide, 5/32) hatırlatır. Hastalara, hasta yakınlarına ve meslektaşlarına verdikleri desteğin ne kadar önemli, işlerinin ne kadar ulvî ve kutsal olduğunu fark ettirir. Onlara uzun süren hastalığı sırasında çektiği dayanılmaz acılar karşısında metaneti elden bırakmayan Eyyüp peygamber gibi sabırlı olmalarını tavsiye eder. Bir balığın karnında günlerce sonu belirsiz yolculuklara sürüklenen Yunus peygamber gibi her şeye rağmen umutlu olmanın reçetelerini sunar. Kardeşlerinin kıskançlığı nedeniyle çeşitli sıkıntılara maruz kalan Yusuf peygamber gibi dayanıklı olmalarını öğütler. Yaşadığı ortamın güvensizliğinden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan Musa peygamber gibi her zorluktan bir çıkışın olduğunu hatırlatır. Böylece hayatları boyunca doğruluktan ve iyilikten ayrılmayan peygamberlerin yaşamının, pek çok zorluklarla dolu olduğunu anımsatmış olur.
Rahmet Elçisi’nin, Taif’ten taşlanarak uzaklaştırıldığında, çok sevdiği Mekke’de zulüm ve baskı gördüğünde, küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinde, Hz. Fatma haricindeki tüm çocuklarını, üstelik bazılarını bebek yaştayken ebediyete uğurladığında “Ben bunları hak edecek ne yaptım” diyerek şikâyette bulunmadığını hatırlatır. Yüce Allah’ın seçilmiş kulları olarak peygamberlerin de türlü zorluklara göğüs gerdiklerini örnekleriyle anlatır. Bu olaylar karşısında her insan gibi peygamberlerin de üzüldüğünü, onların da zaman zaman kendilerini çaresiz hissettiğini; ancak yaşanan zorluklar karşısında gösterdikleri sabır, metanet, azim ve kararlılık ile geçmişten günümüze tüm insanlar için manevi bir rehber ve umut ışığı olduklarını fark ettirmeye çalışır. Nihayet Ramazan, ‘peygamberler, başlarına gelen sıkıntılar karşısında isyan ederek bir kenara çekilmeyi değil, sabır ve çalışma ile bu sıkıntılardan kurtulmayı tercih etmişler ve bu çabalarında Yüce Allah tarafından desteklenmişlerdir. Nitekim başlangıçta karanlık görünen tabloyu, sabır, tevekkül ve üstün gayretleriyle hayırlı sonuçlara dönüştürmeyi başarmışlardır’ diyerek, danışanlarının gönüllerini inşiraha kavuşturmuş, yüklerini hafifletmiş ve maneviyatlarını güçlendirmiş olur. Bu örnekleriyle, bize düşenin karşılaşılan sıkıntılarla nasıl baş edeceğine dair çözüm yolları aramak ve bulunan çözümleri kararlılıkla uygulamak olduğunu; Allah’ın insana gücünün üstünde yük/sorumluluk yüklemeyeceğini, zorluk zamanlarında O’na sığınmanın ve sadece O’ndan yardım dilemenin gerekliliğini (Fatiha, 1/4-5; Bakara, 2/286) gönüllere nakşetmiş olur.
Koronavirüs salgın sürecinin başından itibaren sağlık çalışanlarının koşullarını iyileştirmeye yönelik çeşitli politikaların geliştirildiğini görüyoruz. Kuşkusuz bu, onların cansiperane gayretleri ve olağanüstü fedakârlıkları karşısında, isabetli ve vefalı bir yaklaşımdır ancak bu haliyle yeterli değildir. Çünkü sağlıkçıların tükenmişlik duygularıyla başa çıkmaya, psikolojik yılmazlıklarını güçlendirmeye, aileleriyle ve toplumla ilişkilerini yeniden iyileştirip normalleştirmeye yönelik desteklere de ihtiyaçları vardır. Bu nedenle onların psiko-sosyal ve manevi açıdan güçlenmelerine imkân verecek yolların açılması gerekir. Bu amaçla, çeşitli bakanlıklar bünyesindeki sosyal destek birimleriyle sağlık bakanlığı bilim kurulunun koordinasyonunda müşterek çalışmaların yapılması gerekir. Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçlar çerçevesinde, ihtiyaç analizleri yapılmalı, ortaya çıkan tablo uzman birimler tarafından titizlikle değerlendirilmeli, kapsamlı sosyal politika ve stratejiler belirlenmelidir. Kitle iletişim araçları, sosyal medya ağları ve multimedya imkanları kullanılarak üretilecek içeriklerle sağlık çalışanlarının fedakarlıkları kamuoyu ile daha çok paylaşılmalıdır. Onların bu süreçteki çabalarının ve emeklerinin ne kadar değerli olduğu her vesileyle ifade edilmeli, bu konuda kamu ve özel sektör imkanları kullanılarak toplum genelinde farkındalıklar oluşturulmaya çalışılmalıdır. Böylece onların gündemdeki yerleri pekiştirilmiş, moral ve motivasyonları yükseltilmiş, içtenlikli teşekkürlerle destekler yinelenmiş ve tüm çalışanlara iyi gelecek kadirşinaslık mesajları yaygınlaştırılmış olacaktır. Sağlık çalışanlarına yönelik her türden destekleyici yatırımın, orta ve uzun vadede toplum ruh sağlığı üzerinde de onarıcı etkilerinin ve pozitif çıktılarının görüleceği unutulmamalıdır. Hâsılı, vefakar milletin cefakar ve fedakar çalışanları için ne yapılsa azdır vesselam.
Sağlık çalışanları öylesine zorluklarla karşı karşıya kalıyorlar ki, içlerinde ne fırtınaların koptuğunu hiç kimsenin tam olarak bilme şansı yok. Her gün onlarca vatandaşımızın ölümüne ve binlercesinin yeni vaka olarak tanılanmasına ilk elden tanık olmanın meşakkatli yükü onların omuzlarında taşınıyor. Üstelik böylesine ağır bir yükü taşırken bırakın memnuniyetsiz tavır ve davranışlar sergilemeyi, en ufak bir şikâyetlerini bile duymuyoruz. Aksine mesleklerine yüksek bir adanmışlıkla bağlılıklarını sürdürmeye, görevlerini hakkıyla yerine getirmeye, sorumluluklarını ifa etmeye ve bir canın daha derdine deva olabilmek için aşkla şevkle koşuşturmaya devam ediyorlar. Bununla birlikte onlar öylesine zor bir görev yapıyorlar ki, en küçük bir hatada kendilerinin de yeni vakaların istatistiğine eklenmesi işten bile değil. Nitekim olanca dikkatlerine rağmen, içlerinden enfekte olanların ve vefat edenlerin sayısı artmaya devam ediyor. Arkadaşlarının kendi elleri arasından kayıp gitmesine çaresizce şahitlik etmenin acısı ise yüreklerini dağlıyor.
Sağlık çalışanları, bu zorlu süreçte, psikolojik sağlamlıklarını koruyabilmek için kalplerini acıya karşı kapatıp kendi duygularıyla da savaşmak zorunda kalıyorlar. Çünkü onların her şeye rağmen ayakta kalmaları gerekiyor. Aslında onlar, hasta, hasta yakınları ve meslektaşlarıyla birlikte ortak düşmana karşı elbirliğiyle mücadele ettiklerini çok iyi biliyorlar. Bu yüzden hayatta tutmayı başardıkları her hastanın sevincine, kaybettiklerinin ise hüznüne derinden ortak oluyorlar. Kendileri uykusuz gecelerin pençesinde yorgun ve bitkin düşseler de, hastalarına moral vermek, onların hayata tutunmasını sağlamak için olağanüstü çaba harcamaya devam ediyorlar. Virüsle mücadele eden bedenlerin kendilerini yeniden inşa edebilmek için onların desteğine ihtiyaç duyduğunu biliyorlar. Üstelik onlar, hastalarının sadece fiziksel desteğe değil, aynı zamanda moral ve motivasyona da ihtiyaçları olduğunun farkındalar. Bu süreçte, en büyük yardımcıları ise, kendileriyle aynı meşakkatli yükü paylaşan meslektaşları. Bu nedenle sağlık çalışanlarının korona günlerinin isimsiz kahramanları olarak anılmayı en çok hak eden meslek grubu olduğu şüphe götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Zira onlar dünyanın üzerine kara bulutlar gibi çöken puslu havanın dağılması için sergilenen canhıraş mücadelenin öncüleri.
Korona günlerinde sağlıkçılar, hastalığın gönüllere hüzün veren ağır yüküne, ölümün ise kelimeleri kifayetsiz kılan soğuk yüzüne defalarca tanık oluyorlar. Bu durum, ne kadar süreceği ve seyrinin ne olacağı henüz kestirilemeyen söz konusu sürecin en ağır faturasını da maalesef onlara çıkartıyor. Yaşadıkları; kişilikleri üzerinde fiziksel, bilişsel, duyuşsal, psikolojik ve ruhsal açıdan çok ağır yükler, derin tortular ve izler bırakıyor. İşte bu sene Ramazan, böylesine bunaltıcı bir atmosfere denk geldi. Onun gelişi, mikroskopta bile zor fark edilen minicik bir virüsün evlerine hapsettiği milyarlarca insanla birlikte sağlık çalışanlarına da umut ışığı oldu. Ramazan, onlara, bu zorlu süreçte çaresiz ve yalnız olmadıklarını hatırlattı. Bugünlerde Ramazan’la sağlık çalışanları arasındaki ilişki, uzmanlık alanları farklı iki tıbbiyeli meslektaş arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Bu mesleki etkileşimde bilgi ve tecrübeler karşılıklı olarak paylaşılır.
‘Ramazan’, sağlık çalışanı meslektaşına her derdin mutlaka bir dermanı olduğunu, yaşadıkları karşısında ümitsizliğe kapılmadan elinden gelenin en iyisini yapmaya devam etmesini söyler. Ona, bir zamanlar bunalan ve Kendisi’ne içtenlikle yönelen Rahmet Elçisi’ne Yüce Rabb’imizin “(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi? Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? Senin şanını yükseltmedik mi? Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince hemen diğerine koyul. Sadece Rabbine yönel ve yalvar.” (İnşirah, 94/1-8) diyerek seslendiğini anlatır. Yine Rahmet Elçisi’nin inkârcılar tarafından yurdundan çıkarıldıktan sonra Medine’ye sığınmak için yola çıktığında kendisine mihmandarlık eden yoldaşı ve sadık dostu Hz. Ebubekir’e “üzülme Allah bizimle beraberdir” (Tevbe, 9/40) diyerek açtığı umut kapısını hatırlatır. Böylece her zorluğun yanında bir kolaylığın olduğunu hafızalara kazımış olur. Ramazan ile sağlıkçılar arasındaki ilişki Lokman Hekim’le oğlu arasındaki sımsıcak diyaloglara konu olan içtenlikli ilişki gibidir. ‘Ramazan’, bir zamanlar Lokman (a.s.)’ın oğluna seslendiği gibi müşfik bir baba edasıyla seslenir meslektaşlarına. Onlara bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa yaptıkları iyiliğin karşılığının, her şeyden haberdar olan Yüce Allah tarafından fazlasıyla verileceğini söyler. Zorluklar karşısında sabretmenin (Lokman, 31/7-8), sadece Allah’tan istemenin (dua) ve elinden geleni yaptıktan sonra sonucunu O’ndan beklemenin erdemini fark ettirir.
Ramazan ile sağlık çalışanları arasındaki ilişki bir manevi destek ve rehberlik (MDR) uzmanı ile danışanı arasındaki ilişki gibidir. MDR uzmanı olarak Ramazan, sağlık çalışanı danışanlarına ‘bir canı kurtarıp hayata bağlamanın tüm canların hayat bağını yeniden kurmak gibi olduğunu’ (Maide, 5/32) hatırlatır. Hastalara, hasta yakınlarına ve meslektaşlarına verdikleri desteğin ne kadar önemli, işlerinin ne kadar ulvî ve kutsal olduğunu fark ettirir. Onlara uzun süren hastalığı sırasında çektiği dayanılmaz acılar karşısında metaneti elden bırakmayan Eyyüp peygamber gibi sabırlı olmalarını tavsiye eder. Bir balığın karnında günlerce sonu belirsiz yolculuklara sürüklenen Yunus peygamber gibi her şeye rağmen umutlu olmanın reçetelerini sunar. Kardeşlerinin kıskançlığı nedeniyle çeşitli sıkıntılara maruz kalan Yusuf peygamber gibi dayanıklı olmalarını öğütler. Yaşadığı ortamın güvensizliğinden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan Musa peygamber gibi her zorluktan bir çıkışın olduğunu hatırlatır. Böylece hayatları boyunca doğruluktan ve iyilikten ayrılmayan peygamberlerin yaşamının, pek çok zorluklarla dolu olduğunu anımsatmış olur.
Rahmet Elçisi’nin, Taif’ten taşlanarak uzaklaştırıldığında, çok sevdiği Mekke’de zulüm ve baskı gördüğünde, küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinde, Hz. Fatma haricindeki tüm çocuklarını, üstelik bazılarını bebek yaştayken ebediyete uğurladığında “Ben bunları hak edecek ne yaptım” diyerek şikâyette bulunmadığını hatırlatır. Yüce Allah’ın seçilmiş kulları olarak peygamberlerin de türlü zorluklara göğüs gerdiklerini örnekleriyle anlatır. Bu olaylar karşısında her insan gibi peygamberlerin de üzüldüğünü, onların da zaman zaman kendilerini çaresiz hissettiğini; ancak yaşanan zorluklar karşısında gösterdikleri sabır, metanet, azim ve kararlılık ile geçmişten günümüze tüm insanlar için manevi bir rehber ve umut ışığı olduklarını fark ettirmeye çalışır. Nihayet Ramazan, ‘peygamberler, başlarına gelen sıkıntılar karşısında isyan ederek bir kenara çekilmeyi değil, sabır ve çalışma ile bu sıkıntılardan kurtulmayı tercih etmişler ve bu çabalarında Yüce Allah tarafından desteklenmişlerdir. Nitekim başlangıçta karanlık görünen tabloyu, sabır, tevekkül ve üstün gayretleriyle hayırlı sonuçlara dönüştürmeyi başarmışlardır’ diyerek, danışanlarının gönüllerini inşiraha kavuşturmuş, yüklerini hafifletmiş ve maneviyatlarını güçlendirmiş olur. Bu örnekleriyle, bize düşenin karşılaşılan sıkıntılarla nasıl baş edeceğine dair çözüm yolları aramak ve bulunan çözümleri kararlılıkla uygulamak olduğunu; Allah’ın insana gücünün üstünde yük/sorumluluk yüklemeyeceğini, zorluk zamanlarında O’na sığınmanın ve sadece O’ndan yardım dilemenin gerekliliğini (Fatiha, 1/4-5; Bakara, 2/286) gönüllere nakşetmiş olur.
Koronavirüs salgın sürecinin başından itibaren sağlık çalışanlarının koşullarını iyileştirmeye yönelik çeşitli politikaların geliştirildiğini görüyoruz. Kuşkusuz bu, onların cansiperane gayretleri ve olağanüstü fedakârlıkları karşısında, isabetli ve vefalı bir yaklaşımdır ancak bu haliyle yeterli değildir. Çünkü sağlıkçıların tükenmişlik duygularıyla başa çıkmaya, psikolojik yılmazlıklarını güçlendirmeye, aileleriyle ve toplumla ilişkilerini yeniden iyileştirip normalleştirmeye yönelik desteklere de ihtiyaçları vardır. Bu nedenle onların psiko-sosyal ve manevi açıdan güçlenmelerine imkân verecek yolların açılması gerekir. Bu amaçla, çeşitli bakanlıklar bünyesindeki sosyal destek birimleriyle sağlık bakanlığı bilim kurulunun koordinasyonunda müşterek çalışmaların yapılması gerekir. Bu çalışmalardan elde edilecek sonuçlar çerçevesinde, ihtiyaç analizleri yapılmalı, ortaya çıkan tablo uzman birimler tarafından titizlikle değerlendirilmeli, kapsamlı sosyal politika ve stratejiler belirlenmelidir. Kitle iletişim araçları, sosyal medya ağları ve multimedya imkanları kullanılarak üretilecek içeriklerle sağlık çalışanlarının fedakarlıkları kamuoyu ile daha çok paylaşılmalıdır. Onların bu süreçteki çabalarının ve emeklerinin ne kadar değerli olduğu her vesileyle ifade edilmeli, bu konuda kamu ve özel sektör imkanları kullanılarak toplum genelinde farkındalıklar oluşturulmaya çalışılmalıdır. Böylece onların gündemdeki yerleri pekiştirilmiş, moral ve motivasyonları yükseltilmiş, içtenlikli teşekkürlerle destekler yinelenmiş ve tüm çalışanlara iyi gelecek kadirşinaslık mesajları yaygınlaştırılmış olacaktır. Sağlık çalışanlarına yönelik her türden destekleyici yatırımın, orta ve uzun vadede toplum ruh sağlığı üzerinde de onarıcı etkilerinin ve pozitif çıktılarının görüleceği unutulmamalıdır. Hâsılı, vefakar milletin cefakar ve fedakar çalışanları için ne yapılsa azdır vesselam.
Bu güzel yazıdan ziyadesi ile istifa ettik hocam.Allah razı olsun.
Yoldan taş, diken, kemik gibi şeylerin kaldırılıp atılması bile inancımızda "sadaka" ile değerlendiriliyorsa, yaratılmışların en şereflisi olan insanın hayatına ve sağlığına katkısı ve yardımı olanların sevabının büyüklüğü tasavvur dahi edilemez. Bu mühim konunun, değerli hocamızın satırlarında hayat bulmasının da en az onların katkısı kadar değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü biliyoruz ki, marifet iltifata tabidir ve bu Marifetin hakkını veren değerli hocamızdan Allah razı olsun.
Değerli Hocam, bu yazınız gerçekten zor günler dediğimiz bu süreç içerisinde sağlık çalışanlarının tümüne emeklerinin karşılığı olan çalışmalarının ne kadar önemli ve değerli olduğunu hissettirmek ile birlikte güzel bir teşekkür buketi olmuş.Toplum olarak da yüreğimizi yaralayan şiddet ve özellikle de sağlık çalışanlarına karşı şiddeti önlemek üzere çalışan, okuyan yazan herkesede çabalarının değerli olduğu bilinci kazandırmaya yönelik farkındalık, duyarlılık eğitim semineri. Allah sizden razı olsun.Selam ve saygılarımla
Aynen hocam söylediklerinize canı yürekten katılıyorum.Sağlık çalışanlarımızın bu fedakarlığı hiçbir şekilde hakları ödenemez onlara en önemli olan sağlığımızı borçluyuz.Sağlık çalışanlarımıza allah sağlık ve uzun ömürler versin.Hocam sizin de kaleminize sağlık yorumlarınızla bizi her geçen gün daha ileriye ve güzel bakış açılarına sevk ediyorsunuz.Sonsuz saygılarımı sunarım.
Bu zor günlerde sağlık çalışanları için ferahlatıcı bir yazı. Eline, gönlüne sağlık.
Emeğinize sağlık hocam değindiğiniz her nokta düşündürücü ve yol gösterici
Sayın hocam tam zamanında harika bir yazı kaleme almışsınız. Düşüncelerimizin ve duygularımızın tercümanı bir yazı. Kaleminize gönlünüze sağlık. Güzel yazılarınızın devamını bekliyoruz.