Hümeyra Şahin: “Medya, dinî konuları bile sansasyonel biçimde sunuyor” Hümeyra Şahin, medyanın dinî olanı bile sansasyonel biçimde sunduğunu ifade ederek, “1400 yıldır hayatının bütün detaylarını en azından bilgi düzeyinde bildiğimiz Hz. Peygamber’in hayatına dahi böyle bir merak unsuru üzerinden ve sansasyonel bir bilgi açlığı içinde yaklaşan bir aygıt var karşımızda dolayısıyla medyayı hiçbir zaman normal bir bilgi ile doyuramazsınız. Yeni bir şey vermek durumundasınız ya da sansasyonel malzeme vermek durumundasınız.” şeklinde konuştu. Medyayı eleştirirken insan unsurunun gözden kaçırılmaması gerektiğine değinen Şahin, “İnsan unsuru üzerinden medyaya baktığımızda aslında medya ve etkileri konusunda yaptığımız tüm eleştirilerin muhatabı yine kendimiziz. Yapımcısından, senaristine, yazarından, çizerine hatta seyircisine kadar hepimiz medyanın bir parçasıyız. Ve buradaki ilkesizlikten biz sorumluyuz.” dedi.
Ayşe Böhürler: “Televizyon, dini anlatırken de popülerin peşindedir” Ayşe Böhürler, 20 yıllık dini program yapımcılık geçmişi olduğunu belirterek dini programlardan halkın beklentisine yönelik değerlendirmelerde bulundu. “Halkın soruları ve beklentileri, beğenileri en önemlisi de izlenme oranları bir vaka olarak ele alındığında izleyici bizden sofistike, felsefi programlar yapmamızı istemiyor” diyen Böhürler, şöyle devam etti: “İzleyiciden gelen soruların ortalaması fal baktırmak günah mıdır? Dövme yapsam ne olur? Kocamı aldattım ne yapmam lazım? gibi sorularla çok karşılaşıyoruz. İzleyicinin talebi buyken piyasada arz talep dengesi içinde oluşuyor, bu şekilde ilerleyebiliyor.” İletişim aracı olarak tanımladığımız televizyonun eğitici olmaktan ziyade eğlendirici ve vakit geçirici araç olduğunun altını çizen Böhürler, ‘Televizyon her zaman popüler olanın peşindedir, dini olarak da popüler olanın peşindedir. İyi programcılara, yapımcılara, metin yazarlarına ihtiyacımız olduğunu, gençlere yönelik formatta içerikler üretmemiz gerektiğini ve 50 sene boyunca Mickey Mouse’un çocuklar üzerinde nasıl bir din bilinci oluşturduğunu araştırılması gerekir.” şeklinde konuştu. Muhsin Mete: “Ramazan programlarında yanlış bir Müslümanlık algısı oluşturulmaktadır.” Muhsin Mete, medya ve din ilişkisinin en dikkat çekici göstergesinin Ramazan yayınları olduğunu vurguladı. Medyanın dine karşı tutumunda Ramazan programlarının net bir resim çizdiğini belirten Mete, “Bu fotoğrafta göze çarpan husus, yayınların bir kısmının gönülsüz, içtenliksiz yapılıyor olması, böyle olmayanlarında de önemli ölçüde zamanın ruhunu yansıtmayan, alışılmışın dışına çıkmayan yayınlar olması. Farklı gibi görünen iki yayın anlayışı da fikirsiz, derinliksiz ve ruhsuz bir medya gerçekliğinin birer versiyonu olmanın dışına çıkamamaktadır. Niteliğin yerini nicelik almaktadır. Amaç daha çok seyirci veya okuyucu kazanmak olmaktadır. Dünyevi çıkarlar din üzerinden elde edilmeğe çalışılarak din gerçekliği de bilerek veya bilmeyerek çarpıtılmakta, yanlış bir Müslümanlık anlayışı yaygınlaştırmaktadır.” diye konuştu. Zamanın ruhunu yansıtmayan ramazan yayınlarının yapıldığını söyleyen Mete, sunumunu şöyle sürdürdü: “Dinin hayatımızın tanzim eden yönünü güçlendirmiyorlar, hem de olması gereken bir din algısını oluşturuyorlar. Sağlıklı bir din algısı oluşturma çabası içerisinde olmamakla inançlı kesime yeni bir ufuk kazandırılamadığı gibi din ile bağı kopmuş ya da azalmış olanlara da farklı bir pencere açma şansı yitirilmektedir. Asıl kayıp burada başlar.” Haber: Medine Çepnioğlu Fotoğraf: Buse Pehlivan
