Koronavirüs (Covid-19), ülkemizde olduğu gibi dünyanın farklı noktalarında da etkisini göstermeye devam ediyor.
Çin’de ortaya çıkarak küresel ölçekte bir salgına dönüşen koronavirüs, bireylerin sağlığına olduğu gibi dini hayatına da tesir ediyor.
Peki, medyanın ürettiği koronavirüsle ilgili içerikler dinî hayatı nasıl etkiliyor? Koronavirüse bağlı olarak kullanımında artış görülen dijital mecralar, sanal dünya, dini hayatı hangi yönlere sevk ediyor? Din, çevrimiçi bir gerçekliğe mi dönüşüyor? İnternet kullanımının yükselişi, dini içeriklerin internette çoğalmasını sağlayacak mı?
prof. dr. talip küçükcan ile yaptığımız “Medya, Koronavirüs ve Dini Hayat” konulu röportajda, bu soruların cevaplarını bulabilirsiniz.
İslamvemedya.com: Koronavirüs dünyanın neredeyse tamamında etkisini gösterdi. Dolayısıyla insanlığa tesir etti desek yanlış olmaz. Bu doğal olarak toplumsal hayatı da etkiledi. Ne dersiniz, yeni bir toplumsal yapı mı doğuyor?
Talip Küçükcan: Koronavirüs bundan önceki salgınlardan farklı olarak bütün dünyayı etkisi altına aldı ve daha geniş bir coğrafyada, daha geniş insan kitlesine bulaştı. 1918 İspanya grip salgını çok sayıda insanın hayatına mal olmuş ancak koronavirüs kadar coğrafi yaygınlık kazanmamıştı.
Koronavirüsü önceki salgınlardan ayıran en önemli özellik bu olsa gerek. Diğer yandan yayılma hızının da fazla olduğunu görüyoruz. Zira küreselleşme ile birlikte insan hareketliliğinin arttığına, dünyanın giderek küçüldüğüne, mesafelerin kısalması ve ulaşım imkanlarının artmasına bağlı olarak fiziki temasın daha da yoğunlaştığına tanıklık ediyoruz. Bir başka bakımdan koronavirüs salgınının sağlık başta olmak üzere ekonomi, üretim ve tüketim biçimleri ve alışkanlıkları, çalışma hayatı, hayatın günlük akışı, eğitim, aile, boş zaman aktiviteleri, sosyalleşme ve kamusal alanın kullanımı, medya, iç ve dış siyaset üzerinde derin etkiler yaptığı da gözleniyor. Dini hayat ve kurumlar da etkilenen yapılar arasında yer alıyor.
Koranavirüs salgını, dini yapıları nasıl etkiliyor?
İslamvemedya.com: Nasıl etkileniyor? Bir adaptasyon süreci diyebilir miyiz?
Talip Küçükcan: Sosyal ve fiziki izolasyon, eğitim ve çalışma hayatının okul ve ofislerden eve taşınması, ibadethanelerin geçici bir süre için de olsa topluca ibadete kapalı olması toplumsal ve kurumsal yapılarda bazı değişikliklerin olabileceğine işaret ediyor. Bu anlamda toplum olarak hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan ekonomi, siyaset, eğitim, hukuk, kültür, aile ve din gibi temel yapı ve kurumlarda yeni sosyal gerçekliğe uyum sağlanmasını gerektiren durumlarda bazı değişiklerin ve adaptasyonların yaşanacağı öngörülebilir. Ancak yeni bir toplumsal yapının doğduğunu söylemek için henüz erken. Çünkü toplumsal yapılar uzun bir zaman diliminde oluşur, kökleşir ve tedricen değişir.
“Salgınlarda insanların dini ve manevi kaynakları hayatına yansıtması son derece doğal”
İslamvemedya.com: Toplumsal yapıda başat faktörlerden biri de mutlaka din. Bu bakımdan, Koronavirüs salgınıyla birlikte din faktörüne bağlanma, sığınma diyelim, artar mı bu süreçte ne dersiniz? Dini hayat, bu süreçten nasıl etkilenecek?
Talip Küçükcan: İnsanlar felaketler, kayıplar ve varoluşsal tehditler ile karşılaştığında bunları anlamlandırmak ve açıklamak ister. Çünkü karşılaşılan sarsıcı olaylar ve deneyimler anlamlandırılabilirse bunlarla başaçıkma, olumsuz etkilerini göğüsleme ve bir anlamda maneviyatı güçlendirme yöntemi ile sıkıntıları hafifletme söz konusu olabilir. Bu noktada dini, manevi ve spiritüel duyguları ve dağarcığı güçlü olanlar, karşılaştıkları felaketleri göğüslemede ibadet, dua, teslimiyet ile Allah'a yakınlaşma ve dindaşları ile dayanışma içinde olma yönünde davranışlar sergileyebilir. Din psikologları yaptıkları araştırmalarda dini inanç, dua, ibadet, cemaat ile sosyalleşme ve dayanışmanın stres, gerilim, mutsuzluk ve bazı hastalıklar ile mücadelede etkili olduğunu ifade etmektedir. Pozitivist yaklaşım din-bilim çatışması üzerine kurulduğu için bu iddiayı elbette reddeder; ama yapılan bilimsel araştırmalar dini inanç, ibadet ve dua ile ruhsal sıkıntılarla başaçıkma arasında bir ilişki olduğuna işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında insanların dini referanslara başvurması, bir başka ifade ile dini ve manevi kaynakları hayatına yansıtması son derece doğal.
“Dini hayatın akışında bir kesinti meydana geldi”
Koronavirüs diğer sosyal yapı ve kurumlar gibi dini yapı ve kurumlar ile dini hayatı da görünür biçimde etkiliyor. Öncelikle ibadethanelerin cemaatle ibadet edilen mekanlar olarak bu süreçte geçici de olsa kapandığını görüyoruz. Camiler, kiliseler ve sinagoglar gibi ibadethaneler topluca ibadet edilen dini sosyalleşme mekanları. Aynı zamanda din eğitimi ve öğretimi merkezleri, yardımlaşma ve dayanışma ağlarının canlı olduğu çok önemli toplumsal işlevleri olan mekanlar. Şimdi bu faaliyetler kesintiye uğradı. Cemaatle ibadetin ne zaman başlayacağı da belirsiz. ABD ve İsrail gibi bazı ülkelerde kilise ve sinagogların kapalı olmasına itirazlar yükselmeye başladı ki bu bize dinin bireysel olduğu kadar toplumsal bir olgu olduğunu da gösteriyor. İslam dünyasında da dinin toplumsal boyutu kesintiye uğramış durumda. Camiler topluca ibadete kapalı, bu yaz Kur'an Kursu açılıp öğretim yapılamayacak gibi görünüyor. Ramazan ayında olunmasına rağmen toplu iftarlar yapılamıyor. Bütün bunlar dini hayatı etkileyen unsurlar olarak karşımızda. Bu yıl Hac ibadeti de yapılamayacak. Popüler dindarlık açısından önemli olan türbelere ziyaret yapılamıyor. Dini gruplar bir arada zikir yapamıyor. Dini hayatın akışında bir kesinti meydana geldi.
“Bireysel dindarlıkta artış gözlenebilir”
Bireysel olarak bakıldığında da çok katmanlı bir manzara ile karşılaşmak mümkün. İnsanlar daha çok evlerinde zaman geçiriyor. Okumaya, tefekküre, iç muhasebeye, ibadet ve duaya daha fazla zaman ayırabiliyor. Bu anlamda bireysel dindarlıkta bir artış beklenebilir. Ancak yaşanan salgının bireysel dindarlık üzerindeki etkisinin ölçülebilmesi için bilimsel yöntemler ile bu konunun araştırılması, veri toplanması ve bunlar üzerinden bir değerlendirme yapılması daha sağlıklı olur.
Medya, dini hayatı nasıl etkiler?
İslamvemedya.com: Salgını hepimiz, Çin’de ortaya çıktıktan sonra, doğal olarak öncelikle medyadan öğrendik. Geleneksel medyanın virüs üzerine yaptığı haberler, toplumsal hayatta ne kadar etkili olur peki?
Talip Küçükcan: Medyanın daha doğrusu medyaların (gazete, televizyon, dergi, sinema, müzik, bilgisayar oyunları vb.) izleyiciler ve kamuoyu üzerindeki etkileri uzun zamandan beri araştırılan bir konu. Yapılan araştırmalar medyanın şu ya da bu şekilde tutum ve davranışları etkilediğini gösteriyor. Elbette sınırsız bir etki ve biçimlendirme söz konusu değil ama çocuk ve gençlerin hayran oldukları aktörleri rol modeli olarak görüp onları taklit etmelerinden tutun da sık sık gördüğümüz reklamların tüketim tercihlerimizi etkilemesine değin pek çok alanda medyanın bir etkisi olduğu aşikar. Sosyal medyanın da devreye girdiği, bilgi üretimi, paylaşımı ve tüketiminde önemli roller üstlendiği bir toplumsal gerçeklikte elbette medya algıları tutumları, siyasi, kültürel ve dini kurum ve yapıları etkiliyor. Geleneksel medyaya bakıldığında haber ve yorum programlarının bilgilendirici, ama bir o kadar da endişe verici olduğunu görüyoruz. Aşı bulunmadığı sürece sosyal hayatımızın eskisine dönmeyeceği görülüyor. Toplum bunu medya kanalıyla anlamaya ve kabullenmeye başladı.
Din, çevrimiçi bir gerçekliğe mi dönüşüyor?
İslamvemedya.com: Buradan internete geçmek istiyorum izninizle. Sizin de 2005 yılında bir bildiriniz vardı: “Dini Yayıncılıkta İnternet: Sanal Dini Hareketlilik Açısından Yeni Alanlar ve Yeni Stratejiler” başlıklı. İnternet ve din ilişkisini ülkemizde ele alan ilk akademik çalışmalardan biriydi.
Koronavirüs sebebiyle tüm alanlarda olduğu gibi, bir yandan dini içeriklere erişim artarken diğer yandan ibadetlerin internete daha fazla taşındığını görüyoruz. Farklı uçlardan örnek verecek olursak örneğin; Papa Pazar ayinini internetten yaptı; Finlandiya’da Cuma namazı sosyal medyadan kılındı; ülkemizde hafızlık eğitimi sürecinde anlık mesajlaşma uygulamaları kullanılıyor… Online Religion’a doğru yaklaşıyor muyuz?
Talip Küçükcan: Küreselleşme ve yeni teknolojiler ile birlikte gittikçe dijitalleşen bir dünyada yaşamaya başladık. Bu eğilimin yükseleceğini, sizin de işaret ettiğimiz çalışmamızda 20 yıl önce ifade etmiştik. Nihayet gelişmeler de bu yönde oldu. Her kurum kendini yeni duruma göre uyarlamak zorunda. Zira insanların bilgiye ulaşma kaynakları farklılaştı, zenginleşti, yeni alternatifler ortaya çıktı, farklı kurum ve vizyonların rekabeti sanal ve dijital dünyaya taşındı. Zaten yıllar önce sanal vaazlar başladı, sanal dini cemaatler oluştu, inanç ve dinin küreselleşmesi hızlandı, aynı dine mensup müminler arasında iletişim arttı, uzaktan din öğretimi hayata geçirildi. Ama bunların hiçbiri dinin çevrimiçi bir gerçekliğe dönüşmesi anlamına gelmiyor.
İslamvemedya.com: Bu noktayı biraz daha açar mısınız? “Dinin çevrimiçi gerçekliğe dönüşmemesi ne anlama geliyor?
Talip Küçükcan: Yani din, yaradan ile kul arasında kurulan bir ilişki olup bunun hem bireysel hem de toplumsal yansımaları var. Bu anlamda din hayattan kopamaz, dini kurumlar müminlerden soyutlanmış olarak varlığını sürdüremez. Bazı ibadetler (zikir, ayin ve dua gibi) sanal ortama taşınabilir ama dinin tarihsel olarak inşa ettiği mekansal bağlamdan kopuk olduğu için aynı etkiyi yapar mı sorusunu sormak gerekiyor. Bazı dini gruplar ve cemaatler yeni iletişim teknolojileri, medya ve internet imkanlarından uzun zamandır yararlanıyor. Radyo, televizyon kanalları ve uzaktan eğitim-öğretim kanalları ile dijital kamusal mekanlarda dini kurumlar, gruplar, görüşler ve inançlar temsil ediliyor. Türkiye'de Diyanet TV bu örneklerden sayılabilir. Son yıllarda buna sosyal medya da eklendi. Medyalar daha da çeşitlendi. Dini kurumlar, dini liderler, alimler, vaizler ve dini yayınevleri facebook, twitter, youtube ve instagram hesapları açtı. Kendi müntesiplerini, cemaatleri ve kamuoyunu bu kanallar üzerinden de bilgilendirmeye başladılar. İnternet, dijital ve sosyal medya kuşkusuz din hakkında düşünme, dinle ilgili tartışmalara katılma ve din hakkında öğrenme gibi süreçleri etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Dinin öğretilmesi, dini mesajların yayılması açısından internet ve sosyal medya yeni imkanlar sunuyor. Dini kurum, yapı ve gruplar da bu yeni sosyal gerçekliği dikkate alarak faaliyetlerini planlamak, yeni içerik ve yöntemler oluşturmak durumunda.
“Koronavirüs salgınıyla çevrimiçi dini içerikler hızla çoğalacak”
İslamvemedya.com: Son olarak, internete erişimin yaygınlaştığı bu salgın günlerinde, online dini hayat ile gündelik dini hayat arasındaki ilişkiyi sormak isteriz.
Talip Küçükcan: Dini hayatın on-line yani çevrimiçi özelliği, içeriği ve niteliği nedir sorusu ile bu konuyu açıklamaya başlamak lazım. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi sanal ve dijital dünya ile yeni medyalar her yapı ve kuruma olduğu kadar dini yapı ve kurumlara da geniş imkanlar sunuyor. Bugün evinde internet bağlantısı, elinde taşınabilir telefonu olmayan nerdeyse kimse kalmadı. Dini bilgiler aktarma, din öğretimini gerçekleştirme, dinin görüşlerini yayma, dini kaynaklara erişim sağlama açısından yeni bir döneme girildi.
Koronavirüs salgını bu trendi daha da hızlandıracak ve çevrimiçi dini içerikler hızla çoğalacak. Camiye, kiliseye ve sinagoga gidemeyenler çevrimiçi içeriklere daha fazla yönelecek. Hutbe, vaaz, ayin ve zikirler sanal ortam ve dijital mekanlarda vardı; ama daha fazla yer alacak; bunlara erişenlerin sayısı artacak. Din hakkında daha fazla bilgi edinmemiz ve tartışmalara katılmamız mümkün olacak. Ancak çevrimiçi ve dijital mekanlar bir mümin için ne kadar doyurucu, tatminkar ve gerçek ve iletişimsel mekanı ne oranda ikame edebilir?
“Dini hayatın bütün yönleri dijitalleşemez”
Örneğin Ramazan'ın ruhu, topluca iftarlar, camilerde binlerce müminle omuz omuza kılınan teravihlerin; dil, renk, etnisite ve milliyet farkı gözetmeksizin yapılan Kabe tavafı ve Hac ibadetinin manevi hazzını yaşayabilir mi insan sanal ve dijital mekanlarda? Hristiyanlar açısından bakıldığında yeni doğan çocuğun babtizmi veya rahiple yüz yüze yapılan günah çıkarma çevrimiçi ortamda ne kadar mümkün ve manen ne kadar doyurucu? Örnekleri çoğalmak mümkün olmakla birlikte dini hayatın bazı yönlerinin sanallaşması ve dijitalleşmesi mümkün görünmüyor. Ama her halükarda koronavirüs dini kurumların işleyişini, dinin özellikle bilgi boyutu ile ilişkilerimizi etkileyecektir. Ayrıca insanın kendi içine dönmesi, tabiat, çevre ve ailesi, din ve Yaradan ile ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesine vesile olacaktır.
Çin’de ortaya çıkarak küresel ölçekte bir salgına dönüşen koronavirüs, bireylerin sağlığına olduğu gibi dini hayatına da tesir ediyor.
Peki, medyanın ürettiği koronavirüsle ilgili içerikler dinî hayatı nasıl etkiliyor? Koronavirüse bağlı olarak kullanımında artış görülen dijital mecralar, sanal dünya, dini hayatı hangi yönlere sevk ediyor? Din, çevrimiçi bir gerçekliğe mi dönüşüyor? İnternet kullanımının yükselişi, dini içeriklerin internette çoğalmasını sağlayacak mı?
prof. dr. talip küçükcan ile yaptığımız “Medya, Koronavirüs ve Dini Hayat” konulu röportajda, bu soruların cevaplarını bulabilirsiniz.
İslamvemedya.com: Koronavirüs dünyanın neredeyse tamamında etkisini gösterdi. Dolayısıyla insanlığa tesir etti desek yanlış olmaz. Bu doğal olarak toplumsal hayatı da etkiledi. Ne dersiniz, yeni bir toplumsal yapı mı doğuyor?
Talip Küçükcan: Koronavirüs bundan önceki salgınlardan farklı olarak bütün dünyayı etkisi altına aldı ve daha geniş bir coğrafyada, daha geniş insan kitlesine bulaştı. 1918 İspanya grip salgını çok sayıda insanın hayatına mal olmuş ancak koronavirüs kadar coğrafi yaygınlık kazanmamıştı.
Koronavirüsü önceki salgınlardan ayıran en önemli özellik bu olsa gerek. Diğer yandan yayılma hızının da fazla olduğunu görüyoruz. Zira küreselleşme ile birlikte insan hareketliliğinin arttığına, dünyanın giderek küçüldüğüne, mesafelerin kısalması ve ulaşım imkanlarının artmasına bağlı olarak fiziki temasın daha da yoğunlaştığına tanıklık ediyoruz. Bir başka bakımdan koronavirüs salgınının sağlık başta olmak üzere ekonomi, üretim ve tüketim biçimleri ve alışkanlıkları, çalışma hayatı, hayatın günlük akışı, eğitim, aile, boş zaman aktiviteleri, sosyalleşme ve kamusal alanın kullanımı, medya, iç ve dış siyaset üzerinde derin etkiler yaptığı da gözleniyor. Dini hayat ve kurumlar da etkilenen yapılar arasında yer alıyor.
Koranavirüs salgını, dini yapıları nasıl etkiliyor?
İslamvemedya.com: Nasıl etkileniyor? Bir adaptasyon süreci diyebilir miyiz?
Talip Küçükcan: Sosyal ve fiziki izolasyon, eğitim ve çalışma hayatının okul ve ofislerden eve taşınması, ibadethanelerin geçici bir süre için de olsa topluca ibadete kapalı olması toplumsal ve kurumsal yapılarda bazı değişikliklerin olabileceğine işaret ediyor. Bu anlamda toplum olarak hayatımızı devam ettirmemizi sağlayan ekonomi, siyaset, eğitim, hukuk, kültür, aile ve din gibi temel yapı ve kurumlarda yeni sosyal gerçekliğe uyum sağlanmasını gerektiren durumlarda bazı değişiklerin ve adaptasyonların yaşanacağı öngörülebilir. Ancak yeni bir toplumsal yapının doğduğunu söylemek için henüz erken. Çünkü toplumsal yapılar uzun bir zaman diliminde oluşur, kökleşir ve tedricen değişir.
“Salgınlarda insanların dini ve manevi kaynakları hayatına yansıtması son derece doğal”
İslamvemedya.com: Toplumsal yapıda başat faktörlerden biri de mutlaka din. Bu bakımdan, Koronavirüs salgınıyla birlikte din faktörüne bağlanma, sığınma diyelim, artar mı bu süreçte ne dersiniz? Dini hayat, bu süreçten nasıl etkilenecek?
Talip Küçükcan: İnsanlar felaketler, kayıplar ve varoluşsal tehditler ile karşılaştığında bunları anlamlandırmak ve açıklamak ister. Çünkü karşılaşılan sarsıcı olaylar ve deneyimler anlamlandırılabilirse bunlarla başaçıkma, olumsuz etkilerini göğüsleme ve bir anlamda maneviyatı güçlendirme yöntemi ile sıkıntıları hafifletme söz konusu olabilir. Bu noktada dini, manevi ve spiritüel duyguları ve dağarcığı güçlü olanlar, karşılaştıkları felaketleri göğüslemede ibadet, dua, teslimiyet ile Allah'a yakınlaşma ve dindaşları ile dayanışma içinde olma yönünde davranışlar sergileyebilir. Din psikologları yaptıkları araştırmalarda dini inanç, dua, ibadet, cemaat ile sosyalleşme ve dayanışmanın stres, gerilim, mutsuzluk ve bazı hastalıklar ile mücadelede etkili olduğunu ifade etmektedir. Pozitivist yaklaşım din-bilim çatışması üzerine kurulduğu için bu iddiayı elbette reddeder; ama yapılan bilimsel araştırmalar dini inanç, ibadet ve dua ile ruhsal sıkıntılarla başaçıkma arasında bir ilişki olduğuna işaret ediyor. Bu açıdan bakıldığında insanların dini referanslara başvurması, bir başka ifade ile dini ve manevi kaynakları hayatına yansıtması son derece doğal.
“Dini hayatın akışında bir kesinti meydana geldi”
Koronavirüs diğer sosyal yapı ve kurumlar gibi dini yapı ve kurumlar ile dini hayatı da görünür biçimde etkiliyor. Öncelikle ibadethanelerin cemaatle ibadet edilen mekanlar olarak bu süreçte geçici de olsa kapandığını görüyoruz. Camiler, kiliseler ve sinagoglar gibi ibadethaneler topluca ibadet edilen dini sosyalleşme mekanları. Aynı zamanda din eğitimi ve öğretimi merkezleri, yardımlaşma ve dayanışma ağlarının canlı olduğu çok önemli toplumsal işlevleri olan mekanlar. Şimdi bu faaliyetler kesintiye uğradı. Cemaatle ibadetin ne zaman başlayacağı da belirsiz. ABD ve İsrail gibi bazı ülkelerde kilise ve sinagogların kapalı olmasına itirazlar yükselmeye başladı ki bu bize dinin bireysel olduğu kadar toplumsal bir olgu olduğunu da gösteriyor. İslam dünyasında da dinin toplumsal boyutu kesintiye uğramış durumda. Camiler topluca ibadete kapalı, bu yaz Kur'an Kursu açılıp öğretim yapılamayacak gibi görünüyor. Ramazan ayında olunmasına rağmen toplu iftarlar yapılamıyor. Bütün bunlar dini hayatı etkileyen unsurlar olarak karşımızda. Bu yıl Hac ibadeti de yapılamayacak. Popüler dindarlık açısından önemli olan türbelere ziyaret yapılamıyor. Dini gruplar bir arada zikir yapamıyor. Dini hayatın akışında bir kesinti meydana geldi.
“Bireysel dindarlıkta artış gözlenebilir”
Bireysel olarak bakıldığında da çok katmanlı bir manzara ile karşılaşmak mümkün. İnsanlar daha çok evlerinde zaman geçiriyor. Okumaya, tefekküre, iç muhasebeye, ibadet ve duaya daha fazla zaman ayırabiliyor. Bu anlamda bireysel dindarlıkta bir artış beklenebilir. Ancak yaşanan salgının bireysel dindarlık üzerindeki etkisinin ölçülebilmesi için bilimsel yöntemler ile bu konunun araştırılması, veri toplanması ve bunlar üzerinden bir değerlendirme yapılması daha sağlıklı olur.
Medya, dini hayatı nasıl etkiler?
İslamvemedya.com: Salgını hepimiz, Çin’de ortaya çıktıktan sonra, doğal olarak öncelikle medyadan öğrendik. Geleneksel medyanın virüs üzerine yaptığı haberler, toplumsal hayatta ne kadar etkili olur peki?
Talip Küçükcan: Medyanın daha doğrusu medyaların (gazete, televizyon, dergi, sinema, müzik, bilgisayar oyunları vb.) izleyiciler ve kamuoyu üzerindeki etkileri uzun zamandan beri araştırılan bir konu. Yapılan araştırmalar medyanın şu ya da bu şekilde tutum ve davranışları etkilediğini gösteriyor. Elbette sınırsız bir etki ve biçimlendirme söz konusu değil ama çocuk ve gençlerin hayran oldukları aktörleri rol modeli olarak görüp onları taklit etmelerinden tutun da sık sık gördüğümüz reklamların tüketim tercihlerimizi etkilemesine değin pek çok alanda medyanın bir etkisi olduğu aşikar. Sosyal medyanın da devreye girdiği, bilgi üretimi, paylaşımı ve tüketiminde önemli roller üstlendiği bir toplumsal gerçeklikte elbette medya algıları tutumları, siyasi, kültürel ve dini kurum ve yapıları etkiliyor. Geleneksel medyaya bakıldığında haber ve yorum programlarının bilgilendirici, ama bir o kadar da endişe verici olduğunu görüyoruz. Aşı bulunmadığı sürece sosyal hayatımızın eskisine dönmeyeceği görülüyor. Toplum bunu medya kanalıyla anlamaya ve kabullenmeye başladı.
Din, çevrimiçi bir gerçekliğe mi dönüşüyor?
İslamvemedya.com: Buradan internete geçmek istiyorum izninizle. Sizin de 2005 yılında bir bildiriniz vardı: “Dini Yayıncılıkta İnternet: Sanal Dini Hareketlilik Açısından Yeni Alanlar ve Yeni Stratejiler” başlıklı. İnternet ve din ilişkisini ülkemizde ele alan ilk akademik çalışmalardan biriydi.
Koronavirüs sebebiyle tüm alanlarda olduğu gibi, bir yandan dini içeriklere erişim artarken diğer yandan ibadetlerin internete daha fazla taşındığını görüyoruz. Farklı uçlardan örnek verecek olursak örneğin; Papa Pazar ayinini internetten yaptı; Finlandiya’da Cuma namazı sosyal medyadan kılındı; ülkemizde hafızlık eğitimi sürecinde anlık mesajlaşma uygulamaları kullanılıyor… Online Religion’a doğru yaklaşıyor muyuz?
Talip Küçükcan: Küreselleşme ve yeni teknolojiler ile birlikte gittikçe dijitalleşen bir dünyada yaşamaya başladık. Bu eğilimin yükseleceğini, sizin de işaret ettiğimiz çalışmamızda 20 yıl önce ifade etmiştik. Nihayet gelişmeler de bu yönde oldu. Her kurum kendini yeni duruma göre uyarlamak zorunda. Zira insanların bilgiye ulaşma kaynakları farklılaştı, zenginleşti, yeni alternatifler ortaya çıktı, farklı kurum ve vizyonların rekabeti sanal ve dijital dünyaya taşındı. Zaten yıllar önce sanal vaazlar başladı, sanal dini cemaatler oluştu, inanç ve dinin küreselleşmesi hızlandı, aynı dine mensup müminler arasında iletişim arttı, uzaktan din öğretimi hayata geçirildi. Ama bunların hiçbiri dinin çevrimiçi bir gerçekliğe dönüşmesi anlamına gelmiyor.
İslamvemedya.com: Bu noktayı biraz daha açar mısınız? “Dinin çevrimiçi gerçekliğe dönüşmemesi ne anlama geliyor?
Talip Küçükcan: Yani din, yaradan ile kul arasında kurulan bir ilişki olup bunun hem bireysel hem de toplumsal yansımaları var. Bu anlamda din hayattan kopamaz, dini kurumlar müminlerden soyutlanmış olarak varlığını sürdüremez. Bazı ibadetler (zikir, ayin ve dua gibi) sanal ortama taşınabilir ama dinin tarihsel olarak inşa ettiği mekansal bağlamdan kopuk olduğu için aynı etkiyi yapar mı sorusunu sormak gerekiyor. Bazı dini gruplar ve cemaatler yeni iletişim teknolojileri, medya ve internet imkanlarından uzun zamandır yararlanıyor. Radyo, televizyon kanalları ve uzaktan eğitim-öğretim kanalları ile dijital kamusal mekanlarda dini kurumlar, gruplar, görüşler ve inançlar temsil ediliyor. Türkiye'de Diyanet TV bu örneklerden sayılabilir. Son yıllarda buna sosyal medya da eklendi. Medyalar daha da çeşitlendi. Dini kurumlar, dini liderler, alimler, vaizler ve dini yayınevleri facebook, twitter, youtube ve instagram hesapları açtı. Kendi müntesiplerini, cemaatleri ve kamuoyunu bu kanallar üzerinden de bilgilendirmeye başladılar. İnternet, dijital ve sosyal medya kuşkusuz din hakkında düşünme, dinle ilgili tartışmalara katılma ve din hakkında öğrenme gibi süreçleri etkiledi ve etkilemeye devam edecek. Dinin öğretilmesi, dini mesajların yayılması açısından internet ve sosyal medya yeni imkanlar sunuyor. Dini kurum, yapı ve gruplar da bu yeni sosyal gerçekliği dikkate alarak faaliyetlerini planlamak, yeni içerik ve yöntemler oluşturmak durumunda.
“Koronavirüs salgınıyla çevrimiçi dini içerikler hızla çoğalacak”
İslamvemedya.com: Son olarak, internete erişimin yaygınlaştığı bu salgın günlerinde, online dini hayat ile gündelik dini hayat arasındaki ilişkiyi sormak isteriz.
Talip Küçükcan: Dini hayatın on-line yani çevrimiçi özelliği, içeriği ve niteliği nedir sorusu ile bu konuyu açıklamaya başlamak lazım. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi sanal ve dijital dünya ile yeni medyalar her yapı ve kuruma olduğu kadar dini yapı ve kurumlara da geniş imkanlar sunuyor. Bugün evinde internet bağlantısı, elinde taşınabilir telefonu olmayan nerdeyse kimse kalmadı. Dini bilgiler aktarma, din öğretimini gerçekleştirme, dinin görüşlerini yayma, dini kaynaklara erişim sağlama açısından yeni bir döneme girildi.
Koronavirüs salgını bu trendi daha da hızlandıracak ve çevrimiçi dini içerikler hızla çoğalacak. Camiye, kiliseye ve sinagoga gidemeyenler çevrimiçi içeriklere daha fazla yönelecek. Hutbe, vaaz, ayin ve zikirler sanal ortam ve dijital mekanlarda vardı; ama daha fazla yer alacak; bunlara erişenlerin sayısı artacak. Din hakkında daha fazla bilgi edinmemiz ve tartışmalara katılmamız mümkün olacak. Ancak çevrimiçi ve dijital mekanlar bir mümin için ne kadar doyurucu, tatminkar ve gerçek ve iletişimsel mekanı ne oranda ikame edebilir?
“Dini hayatın bütün yönleri dijitalleşemez”
Örneğin Ramazan'ın ruhu, topluca iftarlar, camilerde binlerce müminle omuz omuza kılınan teravihlerin; dil, renk, etnisite ve milliyet farkı gözetmeksizin yapılan Kabe tavafı ve Hac ibadetinin manevi hazzını yaşayabilir mi insan sanal ve dijital mekanlarda? Hristiyanlar açısından bakıldığında yeni doğan çocuğun babtizmi veya rahiple yüz yüze yapılan günah çıkarma çevrimiçi ortamda ne kadar mümkün ve manen ne kadar doyurucu? Örnekleri çoğalmak mümkün olmakla birlikte dini hayatın bazı yönlerinin sanallaşması ve dijitalleşmesi mümkün görünmüyor. Ama her halükarda koronavirüs dini kurumların işleyişini, dinin özellikle bilgi boyutu ile ilişkilerimizi etkileyecektir. Ayrıca insanın kendi içine dönmesi, tabiat, çevre ve ailesi, din ve Yaradan ile ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesine vesile olacaktır.