Diyanet Aile Dergisi Ağustos sayısında, medya okuryazarlığı gündemiyle okurlarıyla buluştu. Dergide medya etkileri konusunda makaleler yayınlandı.
Halkla İlişkiler ve İletişim Uzmanı Gülsüm İnal Karapınar’ın “Çizgi Film Deyip Geçme” başlıklı yazısında ise çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkisi vurgulandı.
“Çizgi film kahramanlarının inanç biçimleri, çocuklar tarafından benimseniyor”
Yapılan araştırmalara göre, okul öncesi dönem çocuklarının televizyonda izledikleri programların % 89.9’unun çizgi filmler olduğunu belirten Karapınar, dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu.
Karapınar çizgi filmlerin, çocukların bilişsel fonksiyonları köreltme; şiddete yönlendirme; yanlış beslenme alışkanlığı edindirme; gerçeklikten koparma; dil gelişimini geriletme ve çocuk masumiyetini kaybettirme gibi olumsuz etkileri olduğunu dile getirdi. Karapınar ayrıca, çizgi filmlerin çocukları geleneğe yabancılaştırdığından söz ederek şunları söyledi:
“Çizgi filmlerde kahramanların inanış biçimleri, dinî törenler, kutsal saydıkları şeyler çocuklar tarafından çabucak benimsenmektedir. Çizgi dünyanın tamamen sahte ve kurmaca akışına inanan çocuk, içinde bulunduğu toplumun geleneklerine uyumda zorlanabilmekte yahut geleneğe yabancılaşabilmektedir. Örneğin kız çocuklar tarafından çok sevilen bebekler, uçan atlar, erkek çocuklarının vazgeçilmezi olağanüstü güçlere sahip kahramanlar bambaşka bir dünyadan seslenmektedir. Bu kahramanların düzenli aile ilişkileri yoktur. Seküler yaşam tipinin ve gelenekle bağlarını koparmış bireyselliğin mümessilleridirler. Dinî ve millî değerlerden kopuk bir yaşamın sanal kahramanlarıdırlar”
Baloğlu: “Apartman komşularımız yok; ama sosyal medya dostlarımız var!”
DİB Başkanlık Müşaviri Prof. Dr. Adnan Bülent Baloğlu da, “Komşunun Tuzu” yazısıyla komşuluk ilişkileriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Komşuluğun artık değişime uğradığına ve apartman komşumuzun bile “öteki” değilse bile bir “yabancı” olarak görüldüğüne dikkat çeken Baloğlu “Hiç kimsenin, komşularımızın bile giremeyeceği, iyi tasarlanmış, evlerin içinde can sıkıntısından patlayan, öfkesini televizyondan, bilgisayardan, cep telefonlarından çıkaran hayatlarımız var bizim” dedi.
“Komşumuzun tuzu, şekeri, yağı, soğanı gibi kavramları geride bıraktık. Yaşadığımız mekana anlam katan, hayata rengini veren, değerini hisseden komşularımız modern hayatın koşturmacası ile takas ettik” ifadelerini kullanan Baloğlu, şöyle devam etti:
“Şimdinin trajik karmaşası idrakimizi, algımızı, duygularımızı hasara uğrattı. Bir zamanlar bırakın apartmanı, sokağın bile birbirine bir bağlılık duygusu vardı. Hayatın modern teknolojinin göz kamaştıran icatlarıyla birlikte daha iyiye doğru gittiği yanılsaması, bu harasın en büyük sorumlusudur. Komşularımızı bizden alan süküler modern hayat, etrafımızda kusursuz bir görsel cümbüş duvarı ördü. Fevkalâde geniş bir yelpezade cazip sunumlarıyla markalı tüketim ürünleri ve tabii ki sosyal medya. Bizim apartman komşularımız yok artık; ama sosyal medya dostlarımız var! Sanal dostlarımız var. Bolca mesajı ve sayısız görüntüsü ile arzıendam eden ama gerçek varlığını hissedemediğimiz, elini sıkamadığımız sanal dostlarımız var.”
Çuhadar: “Çocukların etrafına camdan duvarlar örüyoruz”
DİB Radyo ve Televizyon Daire Başkanı Mustafa Çuhadar, “Merhaba Arkadaşlar! Kanalıma Hoşgeldiniz” başlıklı yazısında çocukların video paylaşım sitelerinden nasıl etkilendiklerini yazdı.
“Çocuk youtuberların” artık sofralarda bile konuşulduğuna temas eden Çuhadar, “Hangi çocuğun, hangi oyuncağı annesiyle ve babasıyla nasıl oynadığı üzerinde sohbetlerimiz var. Yani sanal dünya ile kurduğu bağ, gerçek dünyamızda karşılığını buldu. Biz de sanal dünyaya ayak uydurduk” dedi.
Çuhadar, sosyal medya nedeniyle mahremiyet algısının da değiştiğini dile getirdi. “Evlerimiz mahremimizdir. Aile birlikteliğinin yaşandığı, aile bilincinin sürekli tazelendiği, yaşam tarzımızın biçimlendiği mekanlardır. Evlerimizin etrafını duvarlarla, penceremizi perdeyle örtmemiz sadece hava koşullarıyla değil, mahremiyet algımızla da doğrudan ilgilidir” diyen Çuhadar şöyle devam etti:
“Ancak unutmayalım! Çocuklarımızın video paylaşım sitelerini koyduğumuz her videosuyla; sosyal medya sitelerine koyduğumuz her fotoğrafıyla aslında onların etraflarına camdan duvarlar örüyoruz. Sosyal medyanın veya video paylaşım sitelerinin dezavantajlarından biri, çocuk mahremiyetinin ihlal edilmesidir.”
“Çocukların mahremiyet algısını, internet belirleyecek”
“Çocuklarımız video paylaşım siteleriyle tanıştıktan ve olumsuz örneklerle karşılaştıktan sonra da bu camdan duvarları yıkmaya, yerine kalın, yalıtımlı duvarlar örmeye kalkıyoruz. Burada da öyle zannediyorum ki geç kalıyoruz. Paul Virilio’nun güzel bir sözü var, diyor ki: “Dünyanın sonu su baskınlarıyla değil, ses ve görüntü dalgalarıyla gelecektir belki de”. Çocuklarımızın mahremiyet algısını da bizler değil, internet ve dijital platformlar belirleyecek gibi görünüyor.
Halkla İlişkiler ve İletişim Uzmanı Gülsüm İnal Karapınar’ın “Çizgi Film Deyip Geçme” başlıklı yazısında ise çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkisi vurgulandı.
“Çizgi film kahramanlarının inanç biçimleri, çocuklar tarafından benimseniyor”
Yapılan araştırmalara göre, okul öncesi dönem çocuklarının televizyonda izledikleri programların % 89.9’unun çizgi filmler olduğunu belirten Karapınar, dikkat çeken bir değerlendirmede bulundu.
Karapınar çizgi filmlerin, çocukların bilişsel fonksiyonları köreltme; şiddete yönlendirme; yanlış beslenme alışkanlığı edindirme; gerçeklikten koparma; dil gelişimini geriletme ve çocuk masumiyetini kaybettirme gibi olumsuz etkileri olduğunu dile getirdi. Karapınar ayrıca, çizgi filmlerin çocukları geleneğe yabancılaştırdığından söz ederek şunları söyledi:
“Çizgi filmlerde kahramanların inanış biçimleri, dinî törenler, kutsal saydıkları şeyler çocuklar tarafından çabucak benimsenmektedir. Çizgi dünyanın tamamen sahte ve kurmaca akışına inanan çocuk, içinde bulunduğu toplumun geleneklerine uyumda zorlanabilmekte yahut geleneğe yabancılaşabilmektedir. Örneğin kız çocuklar tarafından çok sevilen bebekler, uçan atlar, erkek çocuklarının vazgeçilmezi olağanüstü güçlere sahip kahramanlar bambaşka bir dünyadan seslenmektedir. Bu kahramanların düzenli aile ilişkileri yoktur. Seküler yaşam tipinin ve gelenekle bağlarını koparmış bireyselliğin mümessilleridirler. Dinî ve millî değerlerden kopuk bir yaşamın sanal kahramanlarıdırlar”
Baloğlu: “Apartman komşularımız yok; ama sosyal medya dostlarımız var!”
DİB Başkanlık Müşaviri Prof. Dr. Adnan Bülent Baloğlu da, “Komşunun Tuzu” yazısıyla komşuluk ilişkileriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Komşuluğun artık değişime uğradığına ve apartman komşumuzun bile “öteki” değilse bile bir “yabancı” olarak görüldüğüne dikkat çeken Baloğlu “Hiç kimsenin, komşularımızın bile giremeyeceği, iyi tasarlanmış, evlerin içinde can sıkıntısından patlayan, öfkesini televizyondan, bilgisayardan, cep telefonlarından çıkaran hayatlarımız var bizim” dedi.
“Komşumuzun tuzu, şekeri, yağı, soğanı gibi kavramları geride bıraktık. Yaşadığımız mekana anlam katan, hayata rengini veren, değerini hisseden komşularımız modern hayatın koşturmacası ile takas ettik” ifadelerini kullanan Baloğlu, şöyle devam etti:
“Şimdinin trajik karmaşası idrakimizi, algımızı, duygularımızı hasara uğrattı. Bir zamanlar bırakın apartmanı, sokağın bile birbirine bir bağlılık duygusu vardı. Hayatın modern teknolojinin göz kamaştıran icatlarıyla birlikte daha iyiye doğru gittiği yanılsaması, bu harasın en büyük sorumlusudur. Komşularımızı bizden alan süküler modern hayat, etrafımızda kusursuz bir görsel cümbüş duvarı ördü. Fevkalâde geniş bir yelpezade cazip sunumlarıyla markalı tüketim ürünleri ve tabii ki sosyal medya. Bizim apartman komşularımız yok artık; ama sosyal medya dostlarımız var! Sanal dostlarımız var. Bolca mesajı ve sayısız görüntüsü ile arzıendam eden ama gerçek varlığını hissedemediğimiz, elini sıkamadığımız sanal dostlarımız var.”
Çuhadar: “Çocukların etrafına camdan duvarlar örüyoruz”
DİB Radyo ve Televizyon Daire Başkanı Mustafa Çuhadar, “Merhaba Arkadaşlar! Kanalıma Hoşgeldiniz” başlıklı yazısında çocukların video paylaşım sitelerinden nasıl etkilendiklerini yazdı.
“Çocuk youtuberların” artık sofralarda bile konuşulduğuna temas eden Çuhadar, “Hangi çocuğun, hangi oyuncağı annesiyle ve babasıyla nasıl oynadığı üzerinde sohbetlerimiz var. Yani sanal dünya ile kurduğu bağ, gerçek dünyamızda karşılığını buldu. Biz de sanal dünyaya ayak uydurduk” dedi.
Çuhadar, sosyal medya nedeniyle mahremiyet algısının da değiştiğini dile getirdi. “Evlerimiz mahremimizdir. Aile birlikteliğinin yaşandığı, aile bilincinin sürekli tazelendiği, yaşam tarzımızın biçimlendiği mekanlardır. Evlerimizin etrafını duvarlarla, penceremizi perdeyle örtmemiz sadece hava koşullarıyla değil, mahremiyet algımızla da doğrudan ilgilidir” diyen Çuhadar şöyle devam etti:
“Ancak unutmayalım! Çocuklarımızın video paylaşım sitelerini koyduğumuz her videosuyla; sosyal medya sitelerine koyduğumuz her fotoğrafıyla aslında onların etraflarına camdan duvarlar örüyoruz. Sosyal medyanın veya video paylaşım sitelerinin dezavantajlarından biri, çocuk mahremiyetinin ihlal edilmesidir.”
“Çocukların mahremiyet algısını, internet belirleyecek”
“Çocuklarımız video paylaşım siteleriyle tanıştıktan ve olumsuz örneklerle karşılaştıktan sonra da bu camdan duvarları yıkmaya, yerine kalın, yalıtımlı duvarlar örmeye kalkıyoruz. Burada da öyle zannediyorum ki geç kalıyoruz. Paul Virilio’nun güzel bir sözü var, diyor ki: “Dünyanın sonu su baskınlarıyla değil, ses ve görüntü dalgalarıyla gelecektir belki de”. Çocuklarımızın mahremiyet algısını da bizler değil, internet ve dijital platformlar belirleyecek gibi görünüyor.