İlke mi pragmatizm mi?
Charlie Hebdo’nun son sayısında Hz. Peygamber (sas)’e hakaret içeren karikatürlerin yayınlanmasını değerlendiren Tan şöyle dedi:
“Batı’da ilke mi pragmatizm mi tartışması yapılıyor. Bazıları ilke olarak düşünce özgürlüğünü temel alıyor. Bazıları da pragmatik olarak, toplumun barışını istiyorsak bu tür içerikleri yayınlamayalım diyorlar. Bunu faydasız hatta zararlı buluyorlar. Ben bu tartışmalarda ilke-pragmatizm dengesinin yanlış kurulduğunu düşünüyorum. Yani ilke, ifade hürriyetinin esas olması. Pragmatizm ise idare-i maslahata dayandırılıyor. Halbuki ortada sadece bir ilke yok. İki ilke var. Birinci ilke ifade hürriyeti ise ikinci ilke, inançlara saygı ilkesidir. Yani eğer siz, düşünce özgürlüğünü mutlak bir ilke olarak tek başına koyarsanız, bu da zulüm olur. Hiç kimsenin herkes ya da her şey hakkında istediğini söyleme özgürlüğü olamaz. O halde bu ikisi arasında bir balans olması lazım.”
Cumhuriyet gazetesinde Charlie Hebdo’nun son sayısı ile hakaret içerin karikatürün iki köşe yazısında yayınlanmasını ise Tan şöyle değerlendirdi:
“Türkiye’de yaşayan bir gazetenin hem az önce bahsettiğim iki ilkeyi hem de pragmatizmi göz önünde bulundurması lazım. Pragmatizmi burada olumlu anlamda kullanıyorum. Yani kamu menfaatini kast ediyorum. Yani Türkiye’de yaptığı bu yayının kamusal faydasını bütün yönleriyle değerlendirmesi lazım. Hz. Peygamber’e yönelik o hakareti yapan bir derginin yaptığı saygısızlığa da destek olmamalıdır.”
Charlie Hebdo’ olayının arkasındaki iki çeşit sömürgecilik
İslam dünyasında ve Batı’da Charlie Hebdo saldırısının tek etkene indirgenerek açıklandığını ifade eden Tan, Charlie Hebdo meselesinin, maddenin sömürüsüne yönelen bir zihniyet ile maneviyatın istismarına yönelen başka bir zihniyetin buluşma noktası olduğunu söyledi.
Bazı Müslümanlar’ın olayları değerlendirirken kapıldığı câhiliye zihniyeti
Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırının ardından bazı Müslümanların, saldırıyı gerçekleştirenlere destek mahiyetinde açıklamalar yaptığını da hatırlatan Tan, bunun tam bir cahiliye anlayışı olduğunu söyledi. Tan şöyle konuştu:
“Müslümanların “Müslüman, tabiî ki Müslüman’ı destekler” şeklindeki anlayıştan uzak durması lazım. Tabi ki Müslüman Müslüman’ın kardeşidir ve destekçisidir. Ancak bunu genel prensip yapmak, kardeşin olumsuz tavır, hareket ve düşüncelerini de desteklemek anlamına gelecektir. Aslında bu ne kadar İslamî görünürse görünsün tam anlamıyla bir cahiliye düşüncesidir.”
İslamofobikler ile radikal İslamcılar’ın ortak paydası…
Tan’ın temâs ettiği önemli konulardan biri de “Radikal İslamcı” olarak adlandırılan bazı gruplar ile İslamofobiklerin aynı amaca hizmet etmesi. Tan, konuya dair şunları söyledi:İslamofobiklerle radikal İslamcılar, birbirine karşıt iki uç gibi görünüyorlar. Ama ortak hizmet ettikleri bir şey var. O da, İslam’ın imajını bozmak ve Müslümanları zor durumda bırakmak. İslamofobikler İslam’ı kötü gösteriyor; radikaller de İslam’ı kötü görmek isteyenlere malzeme üretiyor ve elbirliğiyle İslam’ı kötü gösteriyorlar.
Bu tür olaylar karşısında Müslüman entelektüelin kendisinden beklenilen sorumluluğu taşıyamadığını söyleyen Tan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Maalesef entelektüel denilen kesim de oldukça tepkisel. Çok ciddi olayları hemen bir komplo teorisiyle izah etme yoluna gidiliyor. Olayı komplo ile değerlendirmek, Müslüman’ın hiçbir suçu yok demektir. Müslüman entelektüel, angaje olmuş durumda. Kitlesel karakterli oluşumların peşinden gitmeye çalışıyor. Aydın, tek başına kalmayı göze almalı. Bazen toplumun on, on beş sene önünden gidip orada yalnız bekleyebilmeli. Oysa toplumda koro halinde şarkı söyleyen gruplara üye oluyorlar.”
Mülakatın tamamını okumak için lütfen tıklayınız.
PDF olarak kaydetmek için lütfen tıklayınız.