İnsanın özgürleşmesinin başlangıcı, otoriteye
gülme ve onunla alay etme yeteneğidir.
Christopher Hitchens
gülme ve onunla alay etme yeteneğidir.
Christopher Hitchens
Mizah, insanın doğal ve önemli ihtiyaçlarından birisidir. Hayatın ciddiyetinden, sıkıcılığından veya zorluklarından kaçmak için kimi zaman da fikirsel daralmalarda farklı bir formda bir çıkış ve ikinci bir lisan görevi görür. Mizah, olay ve olguların yeniden karikatürize edilmesiyle oluşturulur. Toplumsal gerçekliğe gülünç, sıra dışı, eğlenceli, bir dille yaklaşımın adı olan mizahın ana karakteri eleştirel olmasıdır.
Birçok açıdan gülme ve mizah birbirinin yerine kullanılan anlamlar taşır. Gülme, kişinin kontrol edilebilir bir iletişim aracı olarak bedensel bir boşalması iken mizah, kişide oluşan birtakım anlama ve kavrama değişiklikleridir. Mizahta başat özellik özgürleştirici, gerilim giderici olmasıdır.
Mizah, eleştirirken düşündüren, düşündürürken ders veren, ders verirken güldüren yönüyle kıvrak bir zekâ işçiliğine ve derin bir birikime ihtiyaç duyar. Onun için mizah bir yönüyle bilinçaltı faaliyeti, diğer yönüyle de zekâ ile olan yakın ilişkisi, mizahı sıradan bir faaliyet olmaktan çıkarmaktadır. Freud’un, mizahı “bilinçaltı boşalması” olarak değerlendirmesi mizahın zihinsel derinliklerdeki varlığını ifade etmektedir.
Psikologlar, mizahın korku ve kaygıları azaltarak psikolojik rahatlama sağladığını, biyologlar ise hormonal ve metabolik dengeye katkı sağlayarak psikososyal gerginlikleri azalttığını genel olarak ifade ederler.
Bütün bunlar mizahın önemli psikolojik, biyolojik ve zihinsel işlevleri olduğuna işaret ediyor olması açısından önemlidir. Fakat bunlar her zaman olumlu amaçla kullanılmayabiliyor. Birileriyle gülündüğünde yaratılan iyi duyguların yanı sıra, birine gülündüğünde ilk etapta küçümseme, dışlama ve aşağılama havası da yaratabiliyor olması, mizahın etkili siyasi ve sosyal bir eleştiri aracı olarak kullanımını ön plana çıkarmaktadır.
Tüm dünya coğrafyalarında her çağda baskı rejimlerine karşı farklı bir mizahi form gelişmiştir. Mizahın otoriter dayatmalara karşı meydan okuması en etkili yönünü ortaya koymuştur. Otoriter yapıların kurmuş olduğu toplumsal sahne düzeninin, savunmasız yığınlar tarafından bozulmasının en etkili yöntemlerinden biri “mizah” olmuştur. Bu aynı zamanda tüm iktidarlara karşı gerçekleşiyor olması mizahın gerçek bir muhalefet olduğu izlenimini ortaya koymuştur.
Mizah Kime Karşıdır?
Charles Baudelaire, toplumsal kabul ve retlerimizin aynı zamanda bizlerin mizah havuzunu oluşturduğunu söylemektedir. Aslında bu zaviyeden bakılınca mizah, önemli bir birikim sonucu oluşan siyasi tavırlarımızı da şekillendirmekte olduğunu göstermektedir. Mizah temel kabullerimizle kimin yanında veya karşısında olacağımız konusunda da ipucu vermektedir. Batıda ve ülkemizde mizaha atfedilen temel yargılar kısmen farklı olsa da birçok konuda benzeştiğini söylememiz gerekmektedir.
Batıda mizah, toplumsal işlevi ile değerlendirilmekte, güldürürken sorgulamayı hatta yıkıcılığı içermektedir. Mesela bir dönemin sembol söylemlerinden olan, “Anne bak! Kral çıplak“ ifadesinin aslında “sorgulanamaz” koruması içine alınan her şeyin rahatlıkla mizah kılıfı içinde eleştirilebileceğini göstermiştir.
İşte bu özellikleriyle mizah, geçmişten günümüze; din, gelenek, töre, toplumsal sistem ve iktidarların yarattığı adaletsizliklere karşı bir duruş sergileyebilmesi, mizahın kime karşı olduğu konusundaki yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de Mizah
Ülkemizin, sosyokültürel toplum yapısı, siyasi ve ekonomik farklılığı nedeniyle batı mizah kültürünün temel ögesi olan “komedi” den farklı bir gülmece anlayışına sahip olmuştur. Sözlü geçmişten günümüze kadar Hacivat, Karagöz, Pişekâr, Meddah, Keloğlan ve fıkralar gibi farklı bir mizah anlayışına ve birikimine sahiptir. Nasrettin Hoca başta olmak üzere Bektaşi ve Temel fıkralarının yaşama karşı alaycı, ibret verici ve öfkeli tutumunu dile getiriyor olmasının yanında geleneksel mizah, halk üzerinde biriken baskıları azaltmış ve aşılmaz görünen ciddi sorunların gülmece formunda yumuşamasına sebep olmuştur. Bu da kamusal alanda sesi kısılan halk yığınlarının gönlünde uzun yıllar bir çıkış yolu olarak kullanılmasına gerekçe olmuştur.
Yirminci yüzyılda, modernleşmenin bütün dini ve geleneksel kalıpları esnetmesiyle yarattığı yabancılaşma mizahın “kara” formunu ön plana çıkarmıştır. Bu formun batılılaşma ve çağdaşlaşma olarak yansıması ilk olarak cumhuriyet tarihiyle beraber “Yeşilçam” film sektöründe kendini göstermiştir. Dini inanç, dindar kişilikler ve toplumun kadim geleneksel değerlerinin mizaha konu edilmesinin aslında gülmeceden öte daha çok ideolojik kaygılarla yapıldığını düşündürmektedir.
Mesela Türkiye’nin Batılılaşma serüveni boyunca beyaz perdeden TV’ye ve güzel sanatların birçok dalında İslam’a ve Müslümanlara dair imgelerin genellikle olumsuz olarak işlenmesi bu anlamda söylenenleri fazlasıyla doğrulamaktadır.
Medya ve Mizah
Mizahın sosyal bir etkileşim ve paylaşım olması, her çağda ve toplumda kendine has ifade alanları bulmasına sebep olmuştur. Antik çağlarda tiyatrolardan, sahnelere ve günümüzde de çeşitli medya kanallarıyla ifade imkânı bulmuştur. Yirminci yüzyıl ile beraber kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla medya, en güçlü etkinlikler arasına girmeyi başarmıştır. Dolayısıyla bu durum mizahın medyadaki gücüne güç katmıştır. Bu güçlü etkisi ile mizah, günümüz eğlence endüstrisinin üretimi olarak biçimlenen hâkim kültür ve sistem anlayışını yeniden üretmek gibi yeni bir görev daha üstlenmesini beraberinde getirmiştir. Mizahın sanatsal ve nükteli yönü ona hareket özgürlüğü verdiği için en söylenmemesi gerekeni söylemesi ve yapılmaması gerekeni yapılabilir kılmasıyla beraber siyasetin kullanışlı bir propaganda aracı olmuştur.
Medya sektörünün, batıdaki emsallerine paralel bir şekilde dini inanç ve geleneklerle alay edici olmasının değerlerle ilgili ciddiyeti bitiren tavrı, her ne kadar eleştiri konusu olsa bile bu alandaki aşırı talebin arzı kamçılaması sonucunda yaygınlığı engel tanımaz bir şekilde hızla artmaktadır. Bu durum, toplumsal değişimin hâkim kültür tarafından şekillendirilmesinde kolaylaştırıcı bir etkide bulunmasına sebep olmaktadır.
Modern hayatın hızlı koşturmaları arasında ezilen, bitkin düşen insanların medya ekranlarında derin düşünce ve ciddiyeti değil daha çok hızlı akan spot gülmeceler ile kendini avutmaya/unutmaya yönelik program arayışları, TV ekranlarında komedi içerikli film ve skeçlere yönelik ilgiyi artırmıştır. Son zamanlarda artan mizah/komedi programları bir yandan modern insanın gülme ihtiyacını karşılarken, bir diğer yandan da dini ve ahlaki değerler, medya ekranlarının gülmece görüntüleri arasında ciddiyetlerini kaybetmekledirler.
Mizahta diğer dikkat çekici bir tarafı da cinsellik üzerinden yapılan yoğun saldırılar olmaktadır. Özellikle dini inanca ve kültüre aykırı görülen “cinsiyetsizleştirme” gibi batılı paradigmanın temel politikalarının başında “eşcinselliği” yaygınlaştırma gelmektedir. Bu da eşcinselliği komediyle sempatik hale getirerek karşı dirençleri bastırmak için sahnenin karşı konulmaz büyülü gücü “mizah” kullanılarak yapılmaktadır. Bu yapılananların geri planlarına bakıldığında bütün bunların aslında toplumun taleplerinden çok batılı toplumun ideolojik olarak benimsediği dini inançtan ve yerel kültürden arındırılmış haz merkezli modern bir toplum inşa etme gayesinden başka bir şey olmadığı görülmektedir.
Yeni Nesil Medya ve Mizah
Yeni nesil iletişim teknolojileriyle beraber cep telefonlarının yaygın kullanımı ile herkesin aynı zamanda içerik üreticisi olması mizahı dijital alanın vazgeçilmezi kılmıştır. Yeni medya teknolojilerinin gündelik kullanımının artması, bireyin mizahı sosyal iletişim platformlarında bir gerçeklik olarak kabullenmesini dolayısıyla bu da mizahın aktüelleşmesine olanak sağlamaktadır. Fotoğraf altına yazı ve yorumlarla üretilen “caps” ler, “Youtube” gibi video paylaşım ağlarında “fenomen” kişilerin videoları ve “Tiktok” adıyla milyarları bulan abone sayılarıyla hızla artan kısa gülmece kliplerinin özellikle taklit etme ve özenti yeteneği yüksek genç kızları etkisi altına almaktadır. Ahlaki değerleri ve mahremiyeti hiçe sayan bu paylaşımların yapıldığı sosyal medya ağları ve benzeri pek çok internet adresinde üretilen mizah, gündelik hayata nüfuz etmekle beraber tüm toplumsal ve dini değerleri karşısına almak suretiyle sıradanlaştırıp değersizleştirmektedir.
İslamofobi ve Mizah
Batılıların Haçlı savaşlarından beri İslam’a ve Müslümanlara karşı hazımsızlığının çok eskilere dayandığını söylemek mümkündür. Mesela 14. Yüzyılda Dante tarafından yazılan, İtalyan edebiyatının en meşhur epik şiiri kabul edilen “İlahi Komedya ‘da” Dante, ölüm sonrasında sırasıyla; Cehennem, Araf ve Cennette geçen seyahati, alaylı bir üslupla anlatırken İslam peygamberini de cehennemde tasvir eder.
Bir diğer örnek, seksenli yılların sonunda Hint asıllı İngiliz Salman Rüşdi'nin yazdığı “Şeytan Ayetleri” adlı romanı da İslam’ın temel değerleri ile alay etmek amaçlı yazılan kitapların başında gelmektedir.
Bu tartışılmaz, sorgulanmaz ve inancın konusu olan şeylerin gülmece içeresinde anlatımı, İslam’a karşı öfke tarihinin Avrupa’da kültür-sanat maskesi altında sunulmasının çok eskilere dayandığını göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Geçmişi çok eskilere dayanan İslam karşıtlığı, son yüzyılda kendini “İslamofobi” etiketiyle göstermeye başlamıştır. Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” ve Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” diye şekil bulan ideolojik tespitlerin ardından “11 Eylül” ile güç kazanan İslam karşıtlığı ötekinden nefrete dayalı siyasi söylem ve faaliyetlerin gelişmesini güçlendirirken özelde İslam’a karşı devlet politikalarının ve stratejilerinin buna göre uyarlanmasıyla dünyada “İslamofobi” faaliyetleri tüm alanlarda hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.
Kültür iktidarını elinde bulunduran batı, medya üzerinden güncel konularda kamuoyunun yönlendirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Görsel medya ve özellikle karikatür dergilerinde yer alan dinî imgeler, mizah yoluyla kitleleri oldukça etkisi altına alabilmektedir. Bu imgeler zaman zaman bir yandan düşünce özgürlüğü altında dergilerde yer alırken diğer taraftan da dini simge ve sembollere yönelik hakaret ve aşağılama içeriyor olsa da gülmece amacı giydirildiğinden ciddi bir tepki verilebilmesi sinsice engellenmektedir.
Çeşitli çizgi mizah dergilerinde dinin temel esasları ve peygambere karşı yapılan alayvari çizgiler özellikle son olarak “Charlie Hebdo’nun” yaptığı ve Hz. Peygamber (sav)’e yönelik hakaretler içeren karikatürler Müslüman dünyadan oldukça tepki çekmişti. Charlie Hebdo olayı aynı zamanda karikatürler yoluyla da İslamofobik söylemin batıda münferit bir saldırıdan çok süregelen hâkim bir kanaat olduğunu göstermesi açısından önem taşımaktadır.
Dünya genelinde bakıldığında İslam karşıtlığının, gerek klasik gerekse de yeni medya ile beraber kültür-sanat ve sinema-dizi sektörlerinde şiddetini artırarak devam etmekte olduğu görülmektedir. İslamofobinin özellikle çizgi film ve bilgisayar oyunlarında yaygınlaşmaya başlaması bu işin özellikle yeni kimlik kazanan genç benlikleri hedef alan sistematik küresel bir program dâhilinde ve bilinçli olarak yapıldığını göstermektedir.
AB ülkelerinde devlet kurumları tarafından yaptırılan İslam’a ve Müslümanlara karşı ciddi bir kamuoyu baskısı oluşturan sözde bilimsel araştırma sonuçları yayınlanmaktadır. Bu araştırmalardan olan ve İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonucunda; “Müslümanların potansiyel bir terörist olduğu” açıkça medya sitelerinde ifşa edilmektedir. Bu durum ötekine karşı tahammülsüzlüğün ulaştığı noktayı görmemiz açısından oldukça önemlidir.
Bu dalgaya kapılan yerli işbirlikçi medya kuruluşları da hâkim olan bu algıya komedi programlarıyla elinden gelen tüm katkıları pervasızca sunmaktan geri durmamaktadır. Ülkemizde de küresel medyanın baskısı ile “İslamofobi” nin yaygınlık kazanması ilk olarak mizah dergilerinde ortaya çıkmaktadır. Mizah dergilerinin İslam’a ilişkin bu olumsuz imgeleri nasıl oluşturduğu ve beslediği ile ilgili yapılan bir araştırmada;
Türkiye’de, 1910-2010 arasında yayımlanan mizah dergilerinden rastgele seçilenlerle günümüzde en çok satan mizah dergilerinden yaklaşık 35.500 karikatür içerik analizi ve göstergebilimsel çözümlemeyle incelenmiştir. Elde edilen bulgular İslam veya Müslümanların Batı’daki İslamofobik imgelere benzer bir biçimde sunulduğunu göstermektedir. İslamofobik klişeler genellikle Müslüman bireylerin giyim ve davranışları üzerinden oluşturulmuş ve genellikle Müslüman figürü yobazlık, terörizm, sahtekârlık ve sapıklıkla ilişkilendirilmiştir.
Ülkemizde batılı siyasi paradigmaları aynı şekilde benimsemiş bazı yerli belediyelerin İslamofobik söylemleriyle dikkat çeken slogan ve söylemleri yine medyada afişe olmaktadır. Mesela sözde “çocuk gelinlere” dikkat çekmek bahanesiyle kullanılan karikatürlerde peygamberimize hakarette bulunması İslamofobik faaliyetlerin ülkemizde de siyasi propaganda aracı olarak kullanılmaya başladığının işaretlerini taşımaktadır.
İslamofobinin içerde ve dışarda her alanda özellikle yeni medya araçlarıyla şiddetini artırması, İslamofobiyi hâkim küresel medyada ideolojik bir silaha çevirmiştir. İslamofobinin medyadaki hızlı yükselişi Müslümanları hedef haline getirmektedir. Medyanın İslamofobik tarzı, dindar insanları her zaman bir suçlanma/savunma pozisyonunda kalmaya mecbur bırakmaktadır. Müslüman kimliği, potansiyel suçlu, terörist, barbar ve saldırgan olarak üretilmeye çalışılması, batıda her şeye rağmen hızla yayılan İslam’ın bilinçli olarak engellenmesi bir yana özellikle Avrupa ülkelerinde İslamofobinin ürettiği nefret, Müslümanlara ve ibadethanelerine karşı artan şiddet ve terörist saldırılarıyla kendini göstermeye başlamıştır.
Mizahın, hülasa eleştirel olması iyi karşılanırken, eleştiri yapılıyor zehabıyla iftira, kişileri ve değerleri alaya alan, çarpıtan, aşağılayan, ahlaki sınırları zorlaması yanında ideolojik çatışmalara ve kamplaşmalara meze edilmesi bu konuda yapılması gereken temel eleştirilerin başında gelmektedir.
Nihayetinde geçmişten günümüze mizahın her dönem çeşitli ideolojilere nasıl hizmet ettiğini örneklemeleriyle izah ederken var olan bu durumun hepimize vicdani sorumluluk dışında aynı zamanda siyasi bir sorumluluk da yüklendiğini fazlasıyla anlamış bulunmaktayız. Onun için tüm insanlara Allah tarafından gönderilmiş son din olan İslam’ın bir şiddet dini değil, barış ve kardeşlik dini olduğunu medya araçlarını kullanarak, alternatif yayın ve programlarla tüm dünyaya duyurmak bizler için keyfiyetten öte bir zorunluluk halini almıştır.
Sonuçta medya araçlarıyla mizah kullanılarak etkisi ve şiddeti arttırılan İslamofobinin gerek yerli gerekse uluslararası propaganda faaliyetlerinin yaşamımızın temeli olan inanç ve kültürel değerleri aşındırması, insanları barış içinde farklılıklarıyla bir araya getirecek sağlam zeminleri ortadan kaldırmasına sebebiyet vermektedir. Bu da yeni nesillere güvenli bir gelecek bırakmak için her ne kadar doku uyuşmazlığı yaşasak bile bu mecralarda ciddi bir etkinliğimizin olması gerektiği gerçeği karşımızda kale gibi aşılmayı beklemektedir.
Kaynaklar
Morreal J., Gülmeyi Ciddiye Almak, İris Mizah Kültürü, (Ç: Kubilay Aysevener, Şenay Soyer), İstanbul 1997, s.5.
Freud S., Şakalar ve Bilinçdışı ile İlişkileri, 1905, İstanbul, s.33.
Kalın İ., Esposito J.L.,Bir Korku ve Nefret Söylemi Olarak İslamofobi, İnsan Y., 2018, İstanbul, s.74.
Akıner N., Mencet M.S., Türkiye’de İslamofobi: Mizah Dergilerinde İslam’ın Temsili, (Önsöz) 2016,cilt:11, sayı:2
https://www.yenisafak.com/eslesmemis/hdpden-diyarbakirda-peygambere-hakaret-skandali-2323500 (Erişim Tarihi: 22.05.2021)
Sosyal hayatın kuşatan meselelerin işlendiği Kaliteli bir eser .. Cahit ÇEKMEN beyi kutluyorum
Teşekkür ederim.