Medya kuruluşlarının din eğitimi, din hizmetleri ve dini vakıf/derneklerle ilgili dozu farklı olsa da zaman zaman negatif bir dille haber yayınladıkları biliniyor.
“Eğitimin dinselleşmesi”, “irtica”, “eğitimde şeriat” gibi kullanımlar bunun en açık göstergesi.
Son günlerde Almanya Merkezli Deutsche Welle de benzer ifadelerin bulunduğu bir içerik yayınladı.
Peki, İslamî eğitim veya daha geniş anlamda din eğitimiyle ilgili haberlerde olumsuz ifadeler kullanımı, kitleleri nasıl etkiler?Deutsche Welle’nin içeriği nasıl okunabilir?
Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Temel* cevapladı.
İslamvemedya.com: Türkiye’de basının din eğitimi faaliyetlerini aktarma biçiminde geçmişte de bugün de “şeriat”, “irtica” vb. kavramların kullanıldığını biliyoruz. Sizce bu kullanımlar din eğitiminin ‘bir tehdit’ olarak anlaşılmasına neden olur mu?
Mustafa Temel: Türkiye’de basın araçlarında ve siyaset sahnesinde, irtica kavramını İslam ve Müslümanlar ile ilişkilendiren pek çok içeriğe rastlamak mümkündür. Özellikle bu anlatımlarla İslam’a / Müslümanlara rol biçilmiş; İslam dini ve Müslümanlar irtica kavramı ile kategorilendirilmiş; olumsuz bir anlama büründürülmüş ve İslam karşıtı bir söylem kurulmuştur. Daha açık belirtecek olursak, bu anlatımlarla birlikte İslami eğitime yönelik negatif ve nefret söylemine dayandırılan bir söylem inşa edilmiştir. Bu söylem de İslami eğitim üzerinden İslam karşıtlığının zihinlerde güçlenmesine neden olmuştur.
Din eğitiminin “bir tehdit” olarak konumlandırılmasının yanında, medyada Kur’an, Kur’an kursu, imam hatip kavramlarının varlığı/gerekliliği sürekli tartışmaya açılmakta, bu tartışmadan hareketle İslami eğitime yönelik İslamofobik bir dil kullanıldığı görülmektedir. İslami eğitim metotlarının gerici, çağ dışı olduğu, İslami eğitim alan kişilerin ve eğiticilerin radikal (!) ve şiddet eğilimli, yobaz, ilkel kişiler olduğu şeklindeki ön yargıya ve nefret söylemine dayalı içeriklerle sürekli karşılaşmaktayız.
Dolayısıyla uzun yıllardan beri medyada özellikle de İslami hassasiyete sahip kişi, kurum ve toplumsal yapıların/hassasiyetlerin, “irtica edebiyatı” ve “din istismarı olduğu” söylemleri üzerinden tanımlanmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.
İslamvemedya.com: Türkiye’deki kimi medya kuruluşlarınca üretilen bu söylem yanında, birkaç gün önce deutche welle de benzer bir içerik yayınladı ve yeni bir tartışma ortaya çıkardı. Bu içeriği nasıl değerlendirirsiniz?
Mustafa Temel: İlgili yazıda da hafızlık eğitiminin ön plana çıkarılarak, bu eğitimin gerekliliğinin tartışmaya açıldığını, bu eğitim için gerekli olan maddi desteğin ise abartılı bir söylemle tekrarlanarak hedef saptırıldığını ifade etmek mümkün. Bununla birlikte, “küçük yaştaki öğrenciler hafız olarak yetiştirilecek” söylemi ile Batı medyasındaki politik amaçlarla üretilen benzer anlatımların kullanıldığını, İslami eğitimin küçük yaşlarda verilmesinin tehdit edici bir durum olduğu söylemini görebiliyoruz.
Ayrıca, “Bu vakıfların tabiri caizse arka kapıdan okullara sokulması eğitimde dinselleşmenin sonucu” ifadelerinin de dini eğitimin nasıl yorumlandığını göstermesi bakımından önemlidir. İslami eğitimi herhangi bir kurum/vakıf üzerinden tanımlayan, İslami eğitimi cemaat/dernek/ vb. kurumların faaliyetleri ve politikaları ile ilişkilendirip çerçeveleyen, yine diyanet üzerinden, dini vakıflar üzerinden İslam’a, Müslümanlara ve dini hassasiyetlere yönelik ayrımcılığa/kutuplaştırmaya yönelik bir dilin kullanıldığını söyleyebiliriz.
Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de İslam’a/Müslümanlara yönelik İslamofobik görünüm taşıyan negatif anlatımların belirli dönemlerde ve politik süreçlerde etkin olduğunu ifade etmek mümkündür. Ayrıca bu anlatımlar Türkiye’nin tarihsel sürecinde sürekli ortaya çıkan ve farklı dönemlerde benzer tonlamalarla üretilen bir sürekliliğe sahiptir.
İslamvemedya.com: Deutche Welle’ye karşı sosyal medyadaki tepkileri nasıl okumak gerekir? Karşı söylem oluşturmak için sosyal medya etkin kullanılabilir mi?
Mustafa Temel: İslami kavramların/hassasiyetlerin politize edildiği, İslami eğitimin tehditkâr bir forma sahip olduğu yönündeki bu içerikler karşısında hassasiyet ve bu sorunlara ilişkin farkındalık göstermemiz gerekir. Özellikle dezenformasyon içeren veya manipüle amacı taşıyan bu ve benzeri içeriklere karşı eleştirel bir tavır/okuma sergilemek zorundayız.
*Erciyes Üniversitesi Süleyman Çetinsaya İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi
“Eğitimin dinselleşmesi”, “irtica”, “eğitimde şeriat” gibi kullanımlar bunun en açık göstergesi.
Son günlerde Almanya Merkezli Deutsche Welle de benzer ifadelerin bulunduğu bir içerik yayınladı.
Peki, İslamî eğitim veya daha geniş anlamda din eğitimiyle ilgili haberlerde olumsuz ifadeler kullanımı, kitleleri nasıl etkiler?Deutsche Welle’nin içeriği nasıl okunabilir?
Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Temel* cevapladı.
İslamvemedya.com: Türkiye’de basının din eğitimi faaliyetlerini aktarma biçiminde geçmişte de bugün de “şeriat”, “irtica” vb. kavramların kullanıldığını biliyoruz. Sizce bu kullanımlar din eğitiminin ‘bir tehdit’ olarak anlaşılmasına neden olur mu?
Mustafa Temel: Türkiye’de basın araçlarında ve siyaset sahnesinde, irtica kavramını İslam ve Müslümanlar ile ilişkilendiren pek çok içeriğe rastlamak mümkündür. Özellikle bu anlatımlarla İslam’a / Müslümanlara rol biçilmiş; İslam dini ve Müslümanlar irtica kavramı ile kategorilendirilmiş; olumsuz bir anlama büründürülmüş ve İslam karşıtı bir söylem kurulmuştur. Daha açık belirtecek olursak, bu anlatımlarla birlikte İslami eğitime yönelik negatif ve nefret söylemine dayandırılan bir söylem inşa edilmiştir. Bu söylem de İslami eğitim üzerinden İslam karşıtlığının zihinlerde güçlenmesine neden olmuştur.
Din eğitiminin “bir tehdit” olarak konumlandırılmasının yanında, medyada Kur’an, Kur’an kursu, imam hatip kavramlarının varlığı/gerekliliği sürekli tartışmaya açılmakta, bu tartışmadan hareketle İslami eğitime yönelik İslamofobik bir dil kullanıldığı görülmektedir. İslami eğitim metotlarının gerici, çağ dışı olduğu, İslami eğitim alan kişilerin ve eğiticilerin radikal (!) ve şiddet eğilimli, yobaz, ilkel kişiler olduğu şeklindeki ön yargıya ve nefret söylemine dayalı içeriklerle sürekli karşılaşmaktayız.
Dolayısıyla uzun yıllardan beri medyada özellikle de İslami hassasiyete sahip kişi, kurum ve toplumsal yapıların/hassasiyetlerin, “irtica edebiyatı” ve “din istismarı olduğu” söylemleri üzerinden tanımlanmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.
İslamvemedya.com: Türkiye’deki kimi medya kuruluşlarınca üretilen bu söylem yanında, birkaç gün önce deutche welle de benzer bir içerik yayınladı ve yeni bir tartışma ortaya çıkardı. Bu içeriği nasıl değerlendirirsiniz?
Mustafa Temel: İlgili yazıda da hafızlık eğitiminin ön plana çıkarılarak, bu eğitimin gerekliliğinin tartışmaya açıldığını, bu eğitim için gerekli olan maddi desteğin ise abartılı bir söylemle tekrarlanarak hedef saptırıldığını ifade etmek mümkün. Bununla birlikte, “küçük yaştaki öğrenciler hafız olarak yetiştirilecek” söylemi ile Batı medyasındaki politik amaçlarla üretilen benzer anlatımların kullanıldığını, İslami eğitimin küçük yaşlarda verilmesinin tehdit edici bir durum olduğu söylemini görebiliyoruz.
Ayrıca, “Bu vakıfların tabiri caizse arka kapıdan okullara sokulması eğitimde dinselleşmenin sonucu” ifadelerinin de dini eğitimin nasıl yorumlandığını göstermesi bakımından önemlidir. İslami eğitimi herhangi bir kurum/vakıf üzerinden tanımlayan, İslami eğitimi cemaat/dernek/ vb. kurumların faaliyetleri ve politikaları ile ilişkilendirip çerçeveleyen, yine diyanet üzerinden, dini vakıflar üzerinden İslam’a, Müslümanlara ve dini hassasiyetlere yönelik ayrımcılığa/kutuplaştırmaya yönelik bir dilin kullanıldığını söyleyebiliriz.
Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de İslam’a/Müslümanlara yönelik İslamofobik görünüm taşıyan negatif anlatımların belirli dönemlerde ve politik süreçlerde etkin olduğunu ifade etmek mümkündür. Ayrıca bu anlatımlar Türkiye’nin tarihsel sürecinde sürekli ortaya çıkan ve farklı dönemlerde benzer tonlamalarla üretilen bir sürekliliğe sahiptir.
İslamvemedya.com: Deutche Welle’ye karşı sosyal medyadaki tepkileri nasıl okumak gerekir? Karşı söylem oluşturmak için sosyal medya etkin kullanılabilir mi?
Mustafa Temel: İslami kavramların/hassasiyetlerin politize edildiği, İslami eğitimin tehditkâr bir forma sahip olduğu yönündeki bu içerikler karşısında hassasiyet ve bu sorunlara ilişkin farkındalık göstermemiz gerekir. Özellikle dezenformasyon içeren veya manipüle amacı taşıyan bu ve benzeri içeriklere karşı eleştirel bir tavır/okuma sergilemek zorundayız.
*Erciyes Üniversitesi Süleyman Çetinsaya İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi