Pandemi sürecinde çok daha iyi fark ettik ki, umut ve güven duygusu; bizi birbirimize ve birlikte hayata bağlayan en önemli motivasyon kaynağımızdır. Bu atmosferde onu canlı tutmak için bir taraftan ‘fiziksel mesafe’mizin sınırlarını korurken, diğer taraftan aramızdaki makası kapatmak için ‘psiko-sosyal mesafe’mizi daha da yakınlaştırmaya çalışıyoruz. Umut, güven ve bağlılık temelli sevgiyi, saygıyı, adaleti, barışı, yardımlaşma ve dayanışmayı merkeze alarak, ilişkilerimizi sürdürülebilir kılmanın yollarını arıyoruz. Gurur, kibir, enaniyet, kıskançlık ve düşmanlık gibi içimizi karartan ve gönlümüzü bunaltan duygulardan ise uzaklaşmaya çabalıyoruz.
Toplumsal ilişkilerimizin niteliğini, ‘yakınlık’ ve ‘uzaklık’ reseptörlerimiz belirler. Bu ilişkiler üzerinde yükselen toplumsal davranış düzlemini ise, söz konusu reseptörlere yansıyan biçimiyle kişisel algılarımız yönetir. Onlar ilişkilerimizin sıklığını, yoğunluğunu, yönünü, yörüngesini ve geleceğini doğrudan etkileyen anahtar roller üstlenir. Bu rollere ilişkin beklenti düzeylerimize göre, kendimizi yakın hissettiğimiz insanlarla daha da yakınlaşır, aynı ölçüde yakınlık duymadığımız insanlardan ise gittikçe uzaklaşırız. Yakınlaştığımız insanlarla zaman içinde eş, dost, arkadaş, sırdaş ve yoldaş olur; uzaklaştığımız kişilerle ise aramıza ‘mesafe’ koyarız. Bazı durumlarda bu ‘mesafe’, fiziksel olarak yakın olduğumuz ya da istemeyerek de olsa bir arada bulunduğumuz insanlar için de geçerlidir. Çünkü zaman zaman bilinçli tercihlerimiz dışında da bir araya gelebilir, aynı mekanı paylaştığımız insanlarla zorunlu ilişkiler kurabiliriz.
Pandemi, ramazan ve Yeni Mesafe
Her zamankinden farklı olarak bu sene, pandemi sürecine denk gelen Ramazan vesileyle, ilişkilerimizin gidişatına yön veren ‘mesafe’ bilincimizi derinlikli biçimde yeniden gözden geçirme ve güncelleme fırsatı yakaladık. Zira karantina uygulamaları kapsamında çeşitli kısıtlamalarla birlikte sosyal izolasyon, fiziksel mesafe ve sosyal mesafe kavramlarını sıkça duymaya başladık. Halihazırda bu kavramlar, ‘kontrollü sosyal hayat’ın yenilenen ‘normal’ini, buna uygun normlarını, gündelik rutinlerini ve akışkan gündemini tayin etmeye devam ediyor. Bu nedenle, Ramazan ayı boyunca evde ve müsait olmamıza rağmen, Ramazan dışında misafir kabul edemedik. Yakın akraba ve komşularla bile aramıza ‘zorunlu mesafe’ler girdi. Onları uzaktan selamlamakla yetinmek ve sadece gönül meclislerimizde ağırlamak durumunda kaldık.
Geleneksel ‘mesafe kültürü’müz bakımından hiç de alışık olmadığımız bu iklime, yeni tecrübelerle katılmayı ve hafıza kayıtlarımızı oluşturmayı halen sürdürüyoruz. Oysa başından beri kanıksadığımız olağan kültürel rutinlerimiz içerisinde Ramazan, insanlar arası ilişkilerde ‘mesafe’lerin asgariye indirildiği bir zaman dilimine karşılık gelir. Bu kültürde o, kırgınlıkların tamir edildiği, küslerin barıştırıldığı ve olumsuz duyguların yerini olumlu duygulara bıraktığı mistik atmosferiyle bir yakın sosyallikler mevsimidir. İşte bu toplumsal vasatta, Ramazan ile muhatapları arasındaki ilişki, emektar bir trafik denetmeni ile sürücüler arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Ramazan, sürücülere tıpkı trafikte ‘takip mesafesi’ni korumadıklarında kaza risklerinin artması gibi, pandemi günlerinde ‘fiziksel mesafe’ye riayet etmediklerinde salgına yakalanma risklerinin artacağını söyler. Sıklıkla yaptığı denetimlerde, onlara; kendilerini, sevdiklerini ve sosyal çevrelerindeki diğer insanları, yol kazalarından korumaya yönelik tedbirlere titizlikle uymalarını tavsiye eder.
Pandemi sürecinde Ramazan ile muhatapları arasındaki ilişki; tecrübeli, yetenekli ve ahlaki duyarlılığı yüksek bir sosyal medya fenomeni ile takipçileri arasındaki ilişki gibidir. Her ne kadar ilişki yönetiminde uzman olsa da, bu süreçte onun işyükü eskiye nazaran olağanüstü derecede artmıştır. Ancak o, her zamanki gibi nitelikli bilgilerle takipçilerine rehberlik etmeye, işini büyük bir istek ve ulvî sorumluluk bilinciyle pür dikkat yapmaya devam eder. Beğeni ya da iltifat beklemeksizin takipçilerini doğru bilgilendirmenin, bu işleyişin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilir. Dolayısıyla işin kalitesinden asla ödün vermez. İnsanlardan beklediği kadirşinaslığı göremese de, onlarla arasına ‘mesafe’ koymaz. Çünkü onun işi, takipçilerinden ziyade sahibinin gönlünü yapmak, O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Bununla birlikte kendisini takip edenleri de bu amaca matuf bir ruh iklimine katmak için rehberlik hizmetine mütemadiyen devam eder. Böylece onlara işlerini severek yapmanın önemini kavratmaya çalışır. Bu süreçteki empatik ilişki biçimiyle aralarındaki ‘duygusal mesafe’yi her geçen gün daha da yakınlaştırır. Takipçilerini, mesafelerin asgariye indiği bir dini sosyalleşme ikliminin parçası kılmaya çalışır. Bu süreçte onlara, araya giren fiziksel mesafeye aldırış etmeden, gönüllerini birbirlerine yakınlaştırmalarına ortam oluşturacak önerilerde bulunur. Takipçileriyle, sanal sosyalleşme platformlarında buluşmanın ve uzaktan da olsa insanların gönüllerini almanın, içinden geçtikleri dönemin zorunluluklarından kaynaklandığına ilişkin paylaşımlar yapar.
Virüslerden korunmak ve bulaşma riskini azaltmak için su, sabun, dezenfektan gibi temizlik malzemelerini daha yoğun kullanmalarını tavsiye eder. Temizlik ürünleriyle aralarındaki ‘kullanım mesafesi’ni sıkılaştırmalarını ve onlarla daha sık buluşmalarını söyler. Maske takmanın, kendilerinde ve çevrelerinde muhtemel bulaşma riskini düşüreceğine ilişkin farkındalıklarını artırmaya çalışır. Bu öğütleriyle virüslerden ‘korunma mesafesi’ne yönelik bir toplumsal duyarlılığın gelişimine önayak olur. Bu süreçte, kişisel hijyene dikkat etmenin dışında da ‘mesafe’ güncellemesi yapmanın önemine dikkat çeker. Böylece ‘mesafe’ bilinci gerektiren pek çok alanın varlığını keşfetmelerine yardımcı olur. Sözgelimi, olağanüstü dönemlerde de kin, nefret, düşmanlık ve fitne gibi kötü alışkanlıklarla aralarına ‘mesafe’ koymaları gerektiğini sıkça hatırlatır. Buna mukabil; onlara; sevgi, saygı, merhamet, şefkat, muhabbet, adalet, sadakat ve bağlılık gibi olumlu duygularla ‘mesafe’yi mümkün olduğunca daraltma tavsiyesinde bulunur. Böylece içlerini söz konusu duygularla donatıp zenginleştirmeye ve bu duygularla hemhal olmaya devam etmelerinin gereğini vurgular.
Sanal Sosyallikler ve Değişen Mesafeler
Pandemi sürecinde korku, kaygı, endişe, saldırganlık ve şiddet gibi olumsuz duygularla ‘psikolojik mesafe’lerini olabildiğince açmanın ruhsal sağlıkları üzerindeki iyileştirici etkilerinden bahseder. Kontrolü elden bırakmadan söz konusu yaşantıları, duygu ve düşünce atmosferinden uzak tutmanın yararlarına dikkat çeker. Buna mukabil, olumlu yaşantılarla aralarındaki çemberi daraltmalarını, zamanla aynı çemberin içinde birlikte yaşamaya başlamalarını ve nihayet ‘mesafe’yi ortadan kaldırmalarını salık verir. Böylece onlara; gönüllerini birleştirerek, aynı güvenli iklimde ‘kontrollü bir sosyal hayatı’ güvenle yaşamanın formülünü, çok sayıda örnekle açıklamış olur. Olumlu duygusal yaşantıları denetim odağının merkezine yerleştirmenin ne denli önemli olduğunu fark etmelerini bekler. Ramazan, takipçilerinden, iletişim araçlarında ve sosyal medyada paylaştıkları içeriklerle çevrelerine karamsarlık aşılayan hesapları takibi bırakmalarını ister. Buna mukabil, onlara; kanıta dayalı ve gerçekçi içerikler sunan resmî ve kişisel hesapları ‘takip mesafe’lerinin içinde tutmalarının önemini kavratmaya çalışır.
Sosyal medyayı kullanırken etik ilkeler gözetmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu örnekleriyle anlatır. Bu çerçevede, onlara, kişilik hakları konusunda duyarlı davranmalarını tavsiye eder. Mahremiyete saygının ve gizlilikleri araştırmaktan kaçınmanın, temel insan haklarına ve kul hakkına riayetin gereği olduğunu belirtir. Sanal zorbalıklardan uzak durmalarını, sahte kimlikli hesaplarla kişilik haklarına saldırmaktan kaçınmalarını, nefret dili ve söylemine asla pirim vermemelerini ister. Hâsılı onlara, gerçek dünyadaki kuralların sanal âlemde de geçerli olduğunu çeşitli örnekleriyle aktarır. Yüzyüze ilişkilerde olduğu gibi dijital platformlarda da dedikodu, gıybet, yalan, iftira, riya, istismar, şiddet, ayrımcılık, ötekileştirme, tecessüs ve sahtecilik gibi günahlara/suçlara bulaşmaktan sakınmanın yollarını gösterir. Böylece o, takipçilerine, kendilerini hiç kimsenin görmediğini zannettikleri zamanlarda da yalnız olmadıklarını fark ettirir. Ve nihayet haramların/yasakların puslu atmosferinden uzaklaşma ve helallerin/özgürlüklerin ferahlatıcı iklimine yakınlaşma bilinci kazandırır. Ramazan, çarşı pazarda fırsatçılık yaparak haksız kazanç sağlamaya çalışanlarla da araya ‘mesafe’ koymanın gereğine işaret eder. Buna mukabil, emeğinin karşılığında hakettiği hizmet bedelini talep eden ‘müşteri dostu’ sektör çalışanlarıyla alışverişi devam ettirmenin önemini etkili örneklerle vurgulamaya devam eder. Hâsılı o, takipçilerini, her alanda “bizi aldatan bizden değildir” buyuran Rahmet Elçisi’nin mesajlarına içtenlikle kulak vermeye çağırır.
Günümüzden asırlar önce yaşayan ve literatürde “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı” olarak tanınan meşhur bilim insanı İbn-i Sina (980-1037), “El Kanun Fit Tıb” adlı çalışmasında, salgın hastalıklarla mücadeleye yönelik tavsiyelerde bulunur. Bu kapsamda o, salgın zamanlarında insanlar arası ‘mesafe’nin ölçüsünün diğer zamanlardakinden farklı olması gerektiğini belirtir. Bugün, toplum olarak onun açtığı yoldan yürüyen sağlık çalışanlarının yönlendirmelerine kulak vermeyi ahlaki, insani ve vicdani bir görev ve hayati bir sorumluluk kabul ediyoruz. Dolayısıyla pandemi tehdidinin gölgesinde geçen Ramazan günlerinde de aramıza ‘zorunlu mesafe’ler koymaya devam ediyoruz. Bununla birlikte Ramazan, aramızdaki mesafelerin geçiciliğini ve ‘mesafe’lerimizi eşitleyen tek gerçeğin ölüm olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. O, ölüm geldiğinde, sosyal statü, itibar ve servet ölçütlerine göre belirlenen ‘mesafe’lerin zorunlu olarak ortadan kalktığını fark etmemizi istiyor.
Ölümün soğuk yüzüyle yüzleştiğimizde, ölçülerini bir türlü ayarlayamadığımız ve ideal kıvamı tutturmakta zorlandığımız ‘mesafe’lerin bir anda önemini kaybedeceğini hatırlatıyor. Zira o, yaşantılarla bozduğumuz ‘mesafe’ ayarlarımızı yeniden fabrika ayarlarına geri döndürüyor. Bütün mesafelerin kalktığı bu dönüş ânına hazırlıksız yakalanmamak için Yüce Rabb’imizle buluşmamızı kısıtlayan aldatıcı oyalanmalardan bir an önce uzaklaşmamızı tavsiye ediyor. Hayat boyu binbir zahmetle birbirimizden ve O’nun yüce katından uzaklaşma pahasına yakınlaştığımız mal, mülk, şan, şöhret, şehvet ve servet gibi tutkularımızın geçici heveslerden ibaret olduğunu fark etmemizi istiyor. Ve nihayet, son çıkışa gelmeden önce yürüdüğümüz yolu, yolculuğumuzu, diğer yolcularla ve yolun sahibiyle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizin zaruretini hatırlatıyor. Herhalukarda o, tecrübeli bir ilişki koçu olarak, mesafe ayarlarımızı sıfırlama fırsatını değerlendireceğimize ilişkin beklentisini bir kez daha yineliyor. Böylece insanlığın geleceğine ilişkin güvenini tazelemeye ve umudunu canlı tutmaya devam etmek istiyor.
Toplumsal ilişkilerimizin niteliğini, ‘yakınlık’ ve ‘uzaklık’ reseptörlerimiz belirler. Bu ilişkiler üzerinde yükselen toplumsal davranış düzlemini ise, söz konusu reseptörlere yansıyan biçimiyle kişisel algılarımız yönetir. Onlar ilişkilerimizin sıklığını, yoğunluğunu, yönünü, yörüngesini ve geleceğini doğrudan etkileyen anahtar roller üstlenir. Bu rollere ilişkin beklenti düzeylerimize göre, kendimizi yakın hissettiğimiz insanlarla daha da yakınlaşır, aynı ölçüde yakınlık duymadığımız insanlardan ise gittikçe uzaklaşırız. Yakınlaştığımız insanlarla zaman içinde eş, dost, arkadaş, sırdaş ve yoldaş olur; uzaklaştığımız kişilerle ise aramıza ‘mesafe’ koyarız. Bazı durumlarda bu ‘mesafe’, fiziksel olarak yakın olduğumuz ya da istemeyerek de olsa bir arada bulunduğumuz insanlar için de geçerlidir. Çünkü zaman zaman bilinçli tercihlerimiz dışında da bir araya gelebilir, aynı mekanı paylaştığımız insanlarla zorunlu ilişkiler kurabiliriz.
Pandemi, ramazan ve Yeni Mesafe
Her zamankinden farklı olarak bu sene, pandemi sürecine denk gelen Ramazan vesileyle, ilişkilerimizin gidişatına yön veren ‘mesafe’ bilincimizi derinlikli biçimde yeniden gözden geçirme ve güncelleme fırsatı yakaladık. Zira karantina uygulamaları kapsamında çeşitli kısıtlamalarla birlikte sosyal izolasyon, fiziksel mesafe ve sosyal mesafe kavramlarını sıkça duymaya başladık. Halihazırda bu kavramlar, ‘kontrollü sosyal hayat’ın yenilenen ‘normal’ini, buna uygun normlarını, gündelik rutinlerini ve akışkan gündemini tayin etmeye devam ediyor. Bu nedenle, Ramazan ayı boyunca evde ve müsait olmamıza rağmen, Ramazan dışında misafir kabul edemedik. Yakın akraba ve komşularla bile aramıza ‘zorunlu mesafe’ler girdi. Onları uzaktan selamlamakla yetinmek ve sadece gönül meclislerimizde ağırlamak durumunda kaldık.
Geleneksel ‘mesafe kültürü’müz bakımından hiç de alışık olmadığımız bu iklime, yeni tecrübelerle katılmayı ve hafıza kayıtlarımızı oluşturmayı halen sürdürüyoruz. Oysa başından beri kanıksadığımız olağan kültürel rutinlerimiz içerisinde Ramazan, insanlar arası ilişkilerde ‘mesafe’lerin asgariye indirildiği bir zaman dilimine karşılık gelir. Bu kültürde o, kırgınlıkların tamir edildiği, küslerin barıştırıldığı ve olumsuz duyguların yerini olumlu duygulara bıraktığı mistik atmosferiyle bir yakın sosyallikler mevsimidir. İşte bu toplumsal vasatta, Ramazan ile muhatapları arasındaki ilişki, emektar bir trafik denetmeni ile sürücüler arasındaki ilişkiye benzetilebilir. Ramazan, sürücülere tıpkı trafikte ‘takip mesafesi’ni korumadıklarında kaza risklerinin artması gibi, pandemi günlerinde ‘fiziksel mesafe’ye riayet etmediklerinde salgına yakalanma risklerinin artacağını söyler. Sıklıkla yaptığı denetimlerde, onlara; kendilerini, sevdiklerini ve sosyal çevrelerindeki diğer insanları, yol kazalarından korumaya yönelik tedbirlere titizlikle uymalarını tavsiye eder.
Pandemi sürecinde Ramazan ile muhatapları arasındaki ilişki; tecrübeli, yetenekli ve ahlaki duyarlılığı yüksek bir sosyal medya fenomeni ile takipçileri arasındaki ilişki gibidir. Her ne kadar ilişki yönetiminde uzman olsa da, bu süreçte onun işyükü eskiye nazaran olağanüstü derecede artmıştır. Ancak o, her zamanki gibi nitelikli bilgilerle takipçilerine rehberlik etmeye, işini büyük bir istek ve ulvî sorumluluk bilinciyle pür dikkat yapmaya devam eder. Beğeni ya da iltifat beklemeksizin takipçilerini doğru bilgilendirmenin, bu işleyişin ayrılmaz bir parçası olduğunu bilir. Dolayısıyla işin kalitesinden asla ödün vermez. İnsanlardan beklediği kadirşinaslığı göremese de, onlarla arasına ‘mesafe’ koymaz. Çünkü onun işi, takipçilerinden ziyade sahibinin gönlünü yapmak, O’nun hoşnutluğunu kazanmaya çalışmaktır. Bununla birlikte kendisini takip edenleri de bu amaca matuf bir ruh iklimine katmak için rehberlik hizmetine mütemadiyen devam eder. Böylece onlara işlerini severek yapmanın önemini kavratmaya çalışır. Bu süreçteki empatik ilişki biçimiyle aralarındaki ‘duygusal mesafe’yi her geçen gün daha da yakınlaştırır. Takipçilerini, mesafelerin asgariye indiği bir dini sosyalleşme ikliminin parçası kılmaya çalışır. Bu süreçte onlara, araya giren fiziksel mesafeye aldırış etmeden, gönüllerini birbirlerine yakınlaştırmalarına ortam oluşturacak önerilerde bulunur. Takipçileriyle, sanal sosyalleşme platformlarında buluşmanın ve uzaktan da olsa insanların gönüllerini almanın, içinden geçtikleri dönemin zorunluluklarından kaynaklandığına ilişkin paylaşımlar yapar.
Virüslerden korunmak ve bulaşma riskini azaltmak için su, sabun, dezenfektan gibi temizlik malzemelerini daha yoğun kullanmalarını tavsiye eder. Temizlik ürünleriyle aralarındaki ‘kullanım mesafesi’ni sıkılaştırmalarını ve onlarla daha sık buluşmalarını söyler. Maske takmanın, kendilerinde ve çevrelerinde muhtemel bulaşma riskini düşüreceğine ilişkin farkındalıklarını artırmaya çalışır. Bu öğütleriyle virüslerden ‘korunma mesafesi’ne yönelik bir toplumsal duyarlılığın gelişimine önayak olur. Bu süreçte, kişisel hijyene dikkat etmenin dışında da ‘mesafe’ güncellemesi yapmanın önemine dikkat çeker. Böylece ‘mesafe’ bilinci gerektiren pek çok alanın varlığını keşfetmelerine yardımcı olur. Sözgelimi, olağanüstü dönemlerde de kin, nefret, düşmanlık ve fitne gibi kötü alışkanlıklarla aralarına ‘mesafe’ koymaları gerektiğini sıkça hatırlatır. Buna mukabil; onlara; sevgi, saygı, merhamet, şefkat, muhabbet, adalet, sadakat ve bağlılık gibi olumlu duygularla ‘mesafe’yi mümkün olduğunca daraltma tavsiyesinde bulunur. Böylece içlerini söz konusu duygularla donatıp zenginleştirmeye ve bu duygularla hemhal olmaya devam etmelerinin gereğini vurgular.
Sanal Sosyallikler ve Değişen Mesafeler
Pandemi sürecinde korku, kaygı, endişe, saldırganlık ve şiddet gibi olumsuz duygularla ‘psikolojik mesafe’lerini olabildiğince açmanın ruhsal sağlıkları üzerindeki iyileştirici etkilerinden bahseder. Kontrolü elden bırakmadan söz konusu yaşantıları, duygu ve düşünce atmosferinden uzak tutmanın yararlarına dikkat çeker. Buna mukabil, olumlu yaşantılarla aralarındaki çemberi daraltmalarını, zamanla aynı çemberin içinde birlikte yaşamaya başlamalarını ve nihayet ‘mesafe’yi ortadan kaldırmalarını salık verir. Böylece onlara; gönüllerini birleştirerek, aynı güvenli iklimde ‘kontrollü bir sosyal hayatı’ güvenle yaşamanın formülünü, çok sayıda örnekle açıklamış olur. Olumlu duygusal yaşantıları denetim odağının merkezine yerleştirmenin ne denli önemli olduğunu fark etmelerini bekler. Ramazan, takipçilerinden, iletişim araçlarında ve sosyal medyada paylaştıkları içeriklerle çevrelerine karamsarlık aşılayan hesapları takibi bırakmalarını ister. Buna mukabil, onlara; kanıta dayalı ve gerçekçi içerikler sunan resmî ve kişisel hesapları ‘takip mesafe’lerinin içinde tutmalarının önemini kavratmaya çalışır.
Sosyal medyayı kullanırken etik ilkeler gözetmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu örnekleriyle anlatır. Bu çerçevede, onlara, kişilik hakları konusunda duyarlı davranmalarını tavsiye eder. Mahremiyete saygının ve gizlilikleri araştırmaktan kaçınmanın, temel insan haklarına ve kul hakkına riayetin gereği olduğunu belirtir. Sanal zorbalıklardan uzak durmalarını, sahte kimlikli hesaplarla kişilik haklarına saldırmaktan kaçınmalarını, nefret dili ve söylemine asla pirim vermemelerini ister. Hâsılı onlara, gerçek dünyadaki kuralların sanal âlemde de geçerli olduğunu çeşitli örnekleriyle aktarır. Yüzyüze ilişkilerde olduğu gibi dijital platformlarda da dedikodu, gıybet, yalan, iftira, riya, istismar, şiddet, ayrımcılık, ötekileştirme, tecessüs ve sahtecilik gibi günahlara/suçlara bulaşmaktan sakınmanın yollarını gösterir. Böylece o, takipçilerine, kendilerini hiç kimsenin görmediğini zannettikleri zamanlarda da yalnız olmadıklarını fark ettirir. Ve nihayet haramların/yasakların puslu atmosferinden uzaklaşma ve helallerin/özgürlüklerin ferahlatıcı iklimine yakınlaşma bilinci kazandırır. Ramazan, çarşı pazarda fırsatçılık yaparak haksız kazanç sağlamaya çalışanlarla da araya ‘mesafe’ koymanın gereğine işaret eder. Buna mukabil, emeğinin karşılığında hakettiği hizmet bedelini talep eden ‘müşteri dostu’ sektör çalışanlarıyla alışverişi devam ettirmenin önemini etkili örneklerle vurgulamaya devam eder. Hâsılı o, takipçilerini, her alanda “bizi aldatan bizden değildir” buyuran Rahmet Elçisi’nin mesajlarına içtenlikle kulak vermeye çağırır.
Günümüzden asırlar önce yaşayan ve literatürde “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı” olarak tanınan meşhur bilim insanı İbn-i Sina (980-1037), “El Kanun Fit Tıb” adlı çalışmasında, salgın hastalıklarla mücadeleye yönelik tavsiyelerde bulunur. Bu kapsamda o, salgın zamanlarında insanlar arası ‘mesafe’nin ölçüsünün diğer zamanlardakinden farklı olması gerektiğini belirtir. Bugün, toplum olarak onun açtığı yoldan yürüyen sağlık çalışanlarının yönlendirmelerine kulak vermeyi ahlaki, insani ve vicdani bir görev ve hayati bir sorumluluk kabul ediyoruz. Dolayısıyla pandemi tehdidinin gölgesinde geçen Ramazan günlerinde de aramıza ‘zorunlu mesafe’ler koymaya devam ediyoruz. Bununla birlikte Ramazan, aramızdaki mesafelerin geçiciliğini ve ‘mesafe’lerimizi eşitleyen tek gerçeğin ölüm olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. O, ölüm geldiğinde, sosyal statü, itibar ve servet ölçütlerine göre belirlenen ‘mesafe’lerin zorunlu olarak ortadan kalktığını fark etmemizi istiyor.
Ölümün soğuk yüzüyle yüzleştiğimizde, ölçülerini bir türlü ayarlayamadığımız ve ideal kıvamı tutturmakta zorlandığımız ‘mesafe’lerin bir anda önemini kaybedeceğini hatırlatıyor. Zira o, yaşantılarla bozduğumuz ‘mesafe’ ayarlarımızı yeniden fabrika ayarlarına geri döndürüyor. Bütün mesafelerin kalktığı bu dönüş ânına hazırlıksız yakalanmamak için Yüce Rabb’imizle buluşmamızı kısıtlayan aldatıcı oyalanmalardan bir an önce uzaklaşmamızı tavsiye ediyor. Hayat boyu binbir zahmetle birbirimizden ve O’nun yüce katından uzaklaşma pahasına yakınlaştığımız mal, mülk, şan, şöhret, şehvet ve servet gibi tutkularımızın geçici heveslerden ibaret olduğunu fark etmemizi istiyor. Ve nihayet, son çıkışa gelmeden önce yürüdüğümüz yolu, yolculuğumuzu, diğer yolcularla ve yolun sahibiyle ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmemizin zaruretini hatırlatıyor. Herhalukarda o, tecrübeli bir ilişki koçu olarak, mesafe ayarlarımızı sıfırlama fırsatını değerlendireceğimize ilişkin beklentisini bir kez daha yineliyor. Böylece insanlığın geleceğine ilişkin güvenini tazelemeye ve umudunu canlı tutmaya devam etmek istiyor.
Bayram arefesinde pek çok değeri yeniden gözden geçirmeyi hatırlatan bir yazı okuduk, teşekkür ediyoruz değerli hocam.
Saygıdeğer hocam; gönüllerimizdeki sosyal mesafeyi kaldıran, gönül telimize dokunan güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler...
Hocam ölümün mesafe ile ilintisini ne kadar güzel dökmüşsünüz kelimelerle cümlelere.Bilinçlenmeye vesile olan yazılarınızı takibe devam.Elinize sağlık.Bu bayram şerefesinde kendimizi Çek etmemizde çok anlamlı oldu.Saygılarımls.Şükrü Akan
Pandemi ile insan davranışlarının değişimini içeren ve takvaya giden yolun faziletine sosyolojik bir değini yapan hocamızın kalemine sağlık
İçinde bulunduğumuz durumu ve hayatın gerçeklerini anlatan güzel bir yazı olmuş, Rabbim ilminizi artırsın kıymetli hocam.
Harikalar diyarında gezer gibiydik. Teşekkürler Hocam☺️☺️☺️
Kaleminize sağlık yine çok güzel bir yazıyı daha keyifle okuduk.Allah bu güzel günleri "kalb-i selim" ile tamamlamayı da nasip etsin inşallah hepimize . Saygı ve sevgi dualarla iyi ki varsınız