Ramazan, maddi-manevi temizlik/detoks mevsimidir. Bugünlerde salgın hastalıktan korunmaya yönelik kısıtlamalarla beraber gelmiş; cami ve mescitlerde getirilen coşkulu tekbirler, yerini alınması zorunlu tedbirlere bırakmış olsa da, onun manevi iklimini içimizde teneffüs etmeye ve yaşatmaya devam ediyoruz. Ramazan’da, içimizdekiler kadar dışımızdakileri de yeniden gözden geçirme, detaylı bir bahar temizliği yapma, yenilenme ve tazelenme fırsatı buluyoruz. Çünkü o; temizlenme ve arınma mevsimidir.
Ramazan’da, öncelikle içimize yolculuk yapma, siretimizi/seyr-i sülukumuzu yeniden gözden geçirme imkanına kavuşuruz. Ramazan, aynı zamanda, içe dönüş yolculuğumuza hem eşlik hem de rehberlik eden güvenilir yol arkadaşımızdır. Onunla birlikte eski defterleri karıştırır; acı-tatlı hatıralarla yüzleşiriz. Bazen iftardan sahura, bazen sahurdan sehere, bazen de gün boyu süren sohbetlere yelken açarız. Birlikte kah hüzünlenir kah seviniriz. Uzun uzun hasbihal eder, dertleşir, halleşiriz. Bu samimi sohbetlerde, Ramazan’ın bizi bizden çok düşünen ‘gerçek bir dost’ olduğunu daha iyi fark ederiz. İçimizi ona her zamankinden fazla açar; onun söylediklerine kulak kesilir, itimat eder, güveniriz. Gün geçtikçe onunla samimi/candan dost oluruz.
Peki, ‘can dost’umuz Ramazan bize nelerden söz eder, hangi tavsiyelerde bulunur? Aslında o, tek bir şeyden bahseder ve mesajı çok nettir: ‘içi-dışı, özü-sözü bir ve dosdoğru olmak’. Bilindiği üzere insan, iyiliğe de kötülüğe de eşit mesafede ve meyilde yaratılmıştır. Ancak onun, ‘hayat sarkacı’nın güçlü salınımları karşısında ‘iyi’ olanı seçerek ideal dengeyi yakalaması zordur. Yaşamın rutin akışını bozan durumlarla karşılaştığında psikolojik dayanıklılığını korumaya çabalaması gerekir. Çünkü kontrol edemediği yaşantıları, davranışlarının kontrolünü elinden almaya, onları yönlendirmeye ve kendisine bağlamaya başlar. Böylece insan, iradesi dışında gerçekleşen bağlılıklarının esiri olur. Sözgelimi alkol, sigara, servet, şehvet, şöhret, statü ve teknoloji gibi konulara düşkünlüğü, zamanla bu alanlara yönelik güçlü bağımlılıkları da beraberinde getirir.
İnsan, bağımlılıklarından kurtulmak için gerçek bağlantı noktasıyla olan bağlılığını yeniden hatırlamaya ihtiyaç duyar. Çünkü bağımlılıklarını yeniden bilinçli/kontrollü bağlılığa, başka bir deyişle ‘içe/öze dönüş’e taşımanın yolu bu farkındalıktan geçer. Nisyan ile malul olan insanın hatırlama süreci, içindeki azalan enerjisini yükseltmeye çalışmasıyla başlar. Çünkü onun maneviyatını takviyeye, kendisini şarj ve deşarj etmeye ihtiyacı vardır. Bu aşamada Ramazan, insanın ana bağlantı noktasıyla (Yüce Yaratıcısıyla) yeniden irtibat kurmasını kolaylaştıran güçlü bir vasıta işlevi görür. O, aynı zamanda, ana kaynaktan gelen manevi akımı kontrol ederek voltajının nasıl ayarlanacağını da öğretir. Çünkü varlık modu farklı iki kaynak arasındaki bağlantının, bazen yüksek gerilim yaratma ve bağlantıları işlevsiz kılma ihtimali ve riski vardır. Böylece Ramazan, iç-dış, yaşam-ölüm ve dünya-ahiret dengesinin önemini ve nasıl sağlanacağını da uygulamalı olarak göstermiş olur.
İnsanın içsel yaşantılarını ve Yaratıcısıyla ilişkilerini düzenlemesine mihmandarlık eden Ramazan’ın ikinci görevi, yakın çevre ilişkilerini düzenlemektir. Bilindiği gibi insan, bir aile ortamında hayata gözlerini açar; kimlik ve kişiliği büyük ölçüde burada şekillenir. Aile, kişinin ölümüne kadar geçen sürede hayat çizgisinin yönünü ve ana hatlarını belirleyen etkilerin de kaynağıdır. Ailenin, kişinin değerleriyle buluşmasında, onların içselleştirilmesinde ve sonraki kuşaklara aktarılmasında öncü rolü vardır. Ramazan, dünya ile ilk bağlantımızı kurduğumuz, bizi besleyip büyüten ve ilişkilerimizi yöneten aile ocağımızın ateşini yeniden harlandırır. Aile üyelerinin birbirine karşı hak ve sorumluluklarını hatırlatarak ilişkilerini karşılıklı olarak düzenler. İlişkilerde aksayan ve tamir edilmesi gereken hususların, karşılıklı değerlilik ve sorumluluk duygusuyla nasıl imar edilebileceğini gösterir. Böylece anne-baba, dede-torun, yaşlı-genç, çoluk-çocuk, akran-kardeş, konu-komşu ve hısım-akraba ilişkilerinde güvenli bağlantılar tazelenmiş; iftar ve sahur sofralarında içtenlikli buluşmalar gerçekleşmiş olur.
Aile içi ilişkilerimizi düzene koyan Ramazan’ın üçüncü görevi, toplumsal ilişkilerimizi gözden geçirmemizi sağlamaktır. Her ne kadar karakterimizin yönünü önemli ölçüde aile değerlerimiz belirlese de, hayatımız sadece aileden ibaret değildir. Ramazan, aile gibi arkadaşlık, dostluk, meslektaşlık ve vatandaşlık ilişkilerimizin de ne kadar biricik olduğunu anlatır. Bu ilişkilerin de tıpkı aile bireyleriyle kurduğumuz ilişkiler gibi karşılıklı sorumluluk bilinciyle yürütülmesinin önemini fark ettirir. Unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz dostlarımızı yeniden hatırlatır; meslektaşlarımızla ilişkilerimizi sıkılaştırır ve vatandaşlık bilincimizi tazeler. Ramazan, güçlü manevi iklimiyle toplum olarak aynı geminin, kaderi ve kederi ortak yolcuları olduğumuzu derinden hissettirir. Böylece zorlukları elbirliğiyle aşacağımıza olan inancımız ve toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmeye yönelik kararlılığımız artmış olur. İhtiyaç sahiplerini düşünmeye, elimizdeki imkanları onlarla koşulsuzca paylaşmaya her zamankinden daha istekli hale geliriz. Toplumsal nifak tohumlarının yerini, gönüllüler kervanının gözü ve gönlü tok Müslümanları tarafından saçılan infak tohumları alır.
Ramazan eğriliklerimizi yeniden doğrultma imkanı sunar. Bu sayede çocukluktan itibaren edindiğimiz hatalı alışkanlıklardan vaz geçer, olumsuz duygu ve düşüncelerden uzaklaşır; yaşantıların bıraktığı izleri ve biriktirdiği tortuları temizleriz. Göğsümüzü daraltan ve gönlümüzü karartan hatalarımızdan (günahlardan) pişmanlık duyarak dönme (tövbe etme) fırsatı buluruz. Böylece bu yolculukta en çok güvendiğimiz arkadaşımız olan ‘can dost’umuza içimizi dökmüş, ağırlıklarımızdan kurtularak hafiflemiş, ferahlamış ve arınmış oluruz. Nihayet iyiliklerimiz birbirine bulaşır; bolluk, bereket iklimi herkese ve her yere ulaşır. Kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık, haset ve fesat duyguları yerini kardeşlik, dostluk, güven, sevgi, paylaşım ve huzur atmosferine bırakır. Bizi birbirimize ve birlikte kendisine bağlayan Yüce Rabbimize yeniden sımsıkı sarılırız. Hasılı, yol arkadaşımız bize, ebediyet yolcusu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmış olur.
Ramazan’da, öncelikle içimize yolculuk yapma, siretimizi/seyr-i sülukumuzu yeniden gözden geçirme imkanına kavuşuruz. Ramazan, aynı zamanda, içe dönüş yolculuğumuza hem eşlik hem de rehberlik eden güvenilir yol arkadaşımızdır. Onunla birlikte eski defterleri karıştırır; acı-tatlı hatıralarla yüzleşiriz. Bazen iftardan sahura, bazen sahurdan sehere, bazen de gün boyu süren sohbetlere yelken açarız. Birlikte kah hüzünlenir kah seviniriz. Uzun uzun hasbihal eder, dertleşir, halleşiriz. Bu samimi sohbetlerde, Ramazan’ın bizi bizden çok düşünen ‘gerçek bir dost’ olduğunu daha iyi fark ederiz. İçimizi ona her zamankinden fazla açar; onun söylediklerine kulak kesilir, itimat eder, güveniriz. Gün geçtikçe onunla samimi/candan dost oluruz.
Peki, ‘can dost’umuz Ramazan bize nelerden söz eder, hangi tavsiyelerde bulunur? Aslında o, tek bir şeyden bahseder ve mesajı çok nettir: ‘içi-dışı, özü-sözü bir ve dosdoğru olmak’. Bilindiği üzere insan, iyiliğe de kötülüğe de eşit mesafede ve meyilde yaratılmıştır. Ancak onun, ‘hayat sarkacı’nın güçlü salınımları karşısında ‘iyi’ olanı seçerek ideal dengeyi yakalaması zordur. Yaşamın rutin akışını bozan durumlarla karşılaştığında psikolojik dayanıklılığını korumaya çabalaması gerekir. Çünkü kontrol edemediği yaşantıları, davranışlarının kontrolünü elinden almaya, onları yönlendirmeye ve kendisine bağlamaya başlar. Böylece insan, iradesi dışında gerçekleşen bağlılıklarının esiri olur. Sözgelimi alkol, sigara, servet, şehvet, şöhret, statü ve teknoloji gibi konulara düşkünlüğü, zamanla bu alanlara yönelik güçlü bağımlılıkları da beraberinde getirir.
İnsan, bağımlılıklarından kurtulmak için gerçek bağlantı noktasıyla olan bağlılığını yeniden hatırlamaya ihtiyaç duyar. Çünkü bağımlılıklarını yeniden bilinçli/kontrollü bağlılığa, başka bir deyişle ‘içe/öze dönüş’e taşımanın yolu bu farkındalıktan geçer. Nisyan ile malul olan insanın hatırlama süreci, içindeki azalan enerjisini yükseltmeye çalışmasıyla başlar. Çünkü onun maneviyatını takviyeye, kendisini şarj ve deşarj etmeye ihtiyacı vardır. Bu aşamada Ramazan, insanın ana bağlantı noktasıyla (Yüce Yaratıcısıyla) yeniden irtibat kurmasını kolaylaştıran güçlü bir vasıta işlevi görür. O, aynı zamanda, ana kaynaktan gelen manevi akımı kontrol ederek voltajının nasıl ayarlanacağını da öğretir. Çünkü varlık modu farklı iki kaynak arasındaki bağlantının, bazen yüksek gerilim yaratma ve bağlantıları işlevsiz kılma ihtimali ve riski vardır. Böylece Ramazan, iç-dış, yaşam-ölüm ve dünya-ahiret dengesinin önemini ve nasıl sağlanacağını da uygulamalı olarak göstermiş olur.
İnsanın içsel yaşantılarını ve Yaratıcısıyla ilişkilerini düzenlemesine mihmandarlık eden Ramazan’ın ikinci görevi, yakın çevre ilişkilerini düzenlemektir. Bilindiği gibi insan, bir aile ortamında hayata gözlerini açar; kimlik ve kişiliği büyük ölçüde burada şekillenir. Aile, kişinin ölümüne kadar geçen sürede hayat çizgisinin yönünü ve ana hatlarını belirleyen etkilerin de kaynağıdır. Ailenin, kişinin değerleriyle buluşmasında, onların içselleştirilmesinde ve sonraki kuşaklara aktarılmasında öncü rolü vardır. Ramazan, dünya ile ilk bağlantımızı kurduğumuz, bizi besleyip büyüten ve ilişkilerimizi yöneten aile ocağımızın ateşini yeniden harlandırır. Aile üyelerinin birbirine karşı hak ve sorumluluklarını hatırlatarak ilişkilerini karşılıklı olarak düzenler. İlişkilerde aksayan ve tamir edilmesi gereken hususların, karşılıklı değerlilik ve sorumluluk duygusuyla nasıl imar edilebileceğini gösterir. Böylece anne-baba, dede-torun, yaşlı-genç, çoluk-çocuk, akran-kardeş, konu-komşu ve hısım-akraba ilişkilerinde güvenli bağlantılar tazelenmiş; iftar ve sahur sofralarında içtenlikli buluşmalar gerçekleşmiş olur.
Aile içi ilişkilerimizi düzene koyan Ramazan’ın üçüncü görevi, toplumsal ilişkilerimizi gözden geçirmemizi sağlamaktır. Her ne kadar karakterimizin yönünü önemli ölçüde aile değerlerimiz belirlese de, hayatımız sadece aileden ibaret değildir. Ramazan, aile gibi arkadaşlık, dostluk, meslektaşlık ve vatandaşlık ilişkilerimizin de ne kadar biricik olduğunu anlatır. Bu ilişkilerin de tıpkı aile bireyleriyle kurduğumuz ilişkiler gibi karşılıklı sorumluluk bilinciyle yürütülmesinin önemini fark ettirir. Unuttuğumuz ya da ihmal ettiğimiz dostlarımızı yeniden hatırlatır; meslektaşlarımızla ilişkilerimizi sıkılaştırır ve vatandaşlık bilincimizi tazeler. Ramazan, güçlü manevi iklimiyle toplum olarak aynı geminin, kaderi ve kederi ortak yolcuları olduğumuzu derinden hissettirir. Böylece zorlukları elbirliğiyle aşacağımıza olan inancımız ve toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmeye yönelik kararlılığımız artmış olur. İhtiyaç sahiplerini düşünmeye, elimizdeki imkanları onlarla koşulsuzca paylaşmaya her zamankinden daha istekli hale geliriz. Toplumsal nifak tohumlarının yerini, gönüllüler kervanının gözü ve gönlü tok Müslümanları tarafından saçılan infak tohumları alır.
Ramazan eğriliklerimizi yeniden doğrultma imkanı sunar. Bu sayede çocukluktan itibaren edindiğimiz hatalı alışkanlıklardan vaz geçer, olumsuz duygu ve düşüncelerden uzaklaşır; yaşantıların bıraktığı izleri ve biriktirdiği tortuları temizleriz. Göğsümüzü daraltan ve gönlümüzü karartan hatalarımızdan (günahlardan) pişmanlık duyarak dönme (tövbe etme) fırsatı buluruz. Böylece bu yolculukta en çok güvendiğimiz arkadaşımız olan ‘can dost’umuza içimizi dökmüş, ağırlıklarımızdan kurtularak hafiflemiş, ferahlamış ve arınmış oluruz. Nihayet iyiliklerimiz birbirine bulaşır; bolluk, bereket iklimi herkese ve her yere ulaşır. Kin, nefret, düşmanlık, kıskançlık, haset ve fesat duyguları yerini kardeşlik, dostluk, güven, sevgi, paylaşım ve huzur atmosferine bırakır. Bizi birbirimize ve birlikte kendisine bağlayan Yüce Rabbimize yeniden sımsıkı sarılırız. Hasılı, yol arkadaşımız bize, ebediyet yolcusu olduğumuzu bir kez daha hatırlatmış olur.
Ne mutlu gerçek dostu olanlara ve onların kıymetini bilenlere!
Ağzınıza, yüreğinize sağlık sayın hocam. Saygılar.
Müstefid olduk kıymetli hocam.