Diyanet İşleri Başkanlığının aylık olarak yayınlanan dergisinde “sanal dünya” masaya yatırıldı. Dergi için kaleme aldığı “Sanal Dünyada Gerçeklik” yazısında Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, iletişim, medya ve sanal ağlar konusunda dikkat çeken mesajlar verdi.
Başkan Görmez’in yazısından öne çıkanlar şöyle:
Medya, doğruyu yayma imkanı olarak güçlü bir araç
“İnsanın, etrafında olup bitenler hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı fıtridir. Görsel, işitsel ve sosyal medya, elimizin, gözümüzün, kulağımızın erişemediği noktalardan bilgi aktarmakla bu ihtiyacı karşılamaya taliptir. İnsanlık olarak haberleşmenin baş döndürücü imkânlarıyla karşı karşıya olduğumuz bu dönemde bilhassa internet ve sosyal medya, insanlara iletişim için benzeri daha önceki asırlarda görülmemiş bir ortam sunuyor. Aslında iyiye yöneltme, güzeli anlatma ve doğruyu yayma imkânı olarak medya, büyük bir fırsat ve güçlü bir araç olarak karşımızda duruyor. Günün her anında tek tuşla binlerce insana aynı anda selâm vermek, sevinç taşımak, sevgi, hakikat, hikmet, ahlak ve adaleti paylaşmak mümkün oluyor.”
İletişim ahlakında en önemli mesele doğru bilgilendirmedir
“Sosyal medya bugün iyi ve kötü, yararlı ve zararlı yönleriyle, insana kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle, etik problemleriyle en çok tartışılan hususların başında gelmektedir. Anlık bilgi ve haber paylaşımlarında dikkat edilmesi gereken ahlaki ilkelerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. İletişim ahlakında en önemli mesele gerçek, sahih haber ve doğru bilgilendirmedir.”
Yalan, sosyal medya ile kıtaları dolaşabiliyor
Bilgilendirme faaliyeti, insanlar arasındaki ilişkilerin üzerine yaslandığı ahlaki ve nesnel ilkelerden bağımsız olarak asla işletilemez. Her nimetin bir külfeti olduğu unutulmamalıdır. Kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın sınırsız ve ölçüsüz kullanımı, birçok sorunu da hiç şüphesiz beraberinde getirmektedir. Belki de öncelikli problem, sanal bir dünyada, gerçekten kopuk kimliklerle, yeni ve kontrol edilemez bir ilişki ağı geliştirilmesidir. İnsanın “olduğu gibi görünmediği ya da göründüğü gibi olmadığı” bir ortamda gelişen ilişkiler elbette sağlıksız ve güvensiz olmaktadır. Diğer yandan sosyal medyayı kullanan birçok insan, doğruluğuna bakmadan ve gerçek olup olmadığını araştırmadan herhangi bir bilgiyi kolaylıkla paylaşabilmekte, farkında olmadan yalan ve iftiranın yayılmasına aracılık etmektedir. Bu durum toplumun hassasiyetlerini dikkate almayan ve hatta suiistimal etmek isteyen şahıs ve gruplar için mümbit bir zemin oluşturmaktadır. Doğrusu yayılana ve gerçeği ilan edilene kadar, yalan çoktan kıtaları dolaşmış olmaktadır.
Dünya hayatı, sanal bir dünyayla kuşatıldı
Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “oyun ve eğlenceden ibaret olan” dünya hayatı, oyun içinde oyun açan sanal bir dünyayla çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Öyle ki bu yeni oyun ve eğlence marifetiyle kötülüklerin hızı ve etkisi de artmış durumdadır. Teknolojinin ve sosyal bilişim ağlarının her türlü çirkinliği fütursuzca neşretmede kullanılması, insanların şeref ve haysiyetlerinin görmezden gelinmesi, mahremiyetin hiçe sayılması, kişisel, ailevi ve toplumsal tahribatlara yol açmaktadır. Sorumsuzca, sonu düşünülmeden söylenen sözler, nice gerilimlere, huzursuzluklara, buhranlara neden olmaktadır. Gayr-i ahlakî ve gayr-i vicdanî paylaşımlara itibar edenlerin de vebal altında oldukları burada hatırlanmalıdır. Hâlbuki sahih bilgiye erişmek, bir arzu ve ihtiyaçtan öte, dinimizin emridir. “Ey iman edenler! Güvenilir olmayan birisi size bir haber getirdiği zaman, onu araştırınız, araştırmadan almayınız. Aksi takdirde, cahilce ve bilgisizce nice toplumlara kötülükler yaparsınız ve sonunda pişman olursunuz” (Hucurat 49/6) ayeti her türlü ortamdan edinilen bilgiyi süzerek kabullenme gereğine işaret eder.
Görselliğin cazibesine kapılmadan yaşamak…
“İnsan olarak, Müslüman olarak hepimize düşen görev, imajın ve görselliğin cazibesine kendimizi kaptırmadan; manayı maddeye, bâkî olanı fâniye, hakikati yalana esir etmeden yaşayabilmektir. İletişimin de bir ahlakı olduğunu bilmek; sanal olan bir dünyanın içinde dahi haktan, hakikatten ve gerçeklikten ayrılmamak; empati, saygı, nezaket ve hoşgörüden ödün vermemek son derece önemlidir. Gençlerimize bırakacağımız en değerli miras eğitim ise, bu eğitimin bir parçası da ayakları hakikat dünyasına basan, sanal ortamlarda yitip gitmeyen, özgüven ve iç disiplin sahibi, üstün karakterli Müslümanlar yetiştirme eğitimi olmak zorundadır. Hakiki çözüm de ancak budur.”
Fotoğraf: Mehmet Öztürk/Diyanet
Başkan Görmez’in yazısından öne çıkanlar şöyle:
Medya, doğruyu yayma imkanı olarak güçlü bir araç
“İnsanın, etrafında olup bitenler hakkında bilgi sahibi olma ihtiyacı fıtridir. Görsel, işitsel ve sosyal medya, elimizin, gözümüzün, kulağımızın erişemediği noktalardan bilgi aktarmakla bu ihtiyacı karşılamaya taliptir. İnsanlık olarak haberleşmenin baş döndürücü imkânlarıyla karşı karşıya olduğumuz bu dönemde bilhassa internet ve sosyal medya, insanlara iletişim için benzeri daha önceki asırlarda görülmemiş bir ortam sunuyor. Aslında iyiye yöneltme, güzeli anlatma ve doğruyu yayma imkânı olarak medya, büyük bir fırsat ve güçlü bir araç olarak karşımızda duruyor. Günün her anında tek tuşla binlerce insana aynı anda selâm vermek, sevinç taşımak, sevgi, hakikat, hikmet, ahlak ve adaleti paylaşmak mümkün oluyor.”
İletişim ahlakında en önemli mesele doğru bilgilendirmedir
“Sosyal medya bugün iyi ve kötü, yararlı ve zararlı yönleriyle, insana kazandırdıkları ve kaybettirdikleriyle, etik problemleriyle en çok tartışılan hususların başında gelmektedir. Anlık bilgi ve haber paylaşımlarında dikkat edilmesi gereken ahlaki ilkelerin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. İletişim ahlakında en önemli mesele gerçek, sahih haber ve doğru bilgilendirmedir.”
Yalan, sosyal medya ile kıtaları dolaşabiliyor
Bilgilendirme faaliyeti, insanlar arasındaki ilişkilerin üzerine yaslandığı ahlaki ve nesnel ilkelerden bağımsız olarak asla işletilemez. Her nimetin bir külfeti olduğu unutulmamalıdır. Kitle iletişim araçları ve sosyal medyanın sınırsız ve ölçüsüz kullanımı, birçok sorunu da hiç şüphesiz beraberinde getirmektedir. Belki de öncelikli problem, sanal bir dünyada, gerçekten kopuk kimliklerle, yeni ve kontrol edilemez bir ilişki ağı geliştirilmesidir. İnsanın “olduğu gibi görünmediği ya da göründüğü gibi olmadığı” bir ortamda gelişen ilişkiler elbette sağlıksız ve güvensiz olmaktadır. Diğer yandan sosyal medyayı kullanan birçok insan, doğruluğuna bakmadan ve gerçek olup olmadığını araştırmadan herhangi bir bilgiyi kolaylıkla paylaşabilmekte, farkında olmadan yalan ve iftiranın yayılmasına aracılık etmektedir. Bu durum toplumun hassasiyetlerini dikkate almayan ve hatta suiistimal etmek isteyen şahıs ve gruplar için mümbit bir zemin oluşturmaktadır. Doğrusu yayılana ve gerçeği ilan edilene kadar, yalan çoktan kıtaları dolaşmış olmaktadır.
Dünya hayatı, sanal bir dünyayla kuşatıldı
Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “oyun ve eğlenceden ibaret olan” dünya hayatı, oyun içinde oyun açan sanal bir dünyayla çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Öyle ki bu yeni oyun ve eğlence marifetiyle kötülüklerin hızı ve etkisi de artmış durumdadır. Teknolojinin ve sosyal bilişim ağlarının her türlü çirkinliği fütursuzca neşretmede kullanılması, insanların şeref ve haysiyetlerinin görmezden gelinmesi, mahremiyetin hiçe sayılması, kişisel, ailevi ve toplumsal tahribatlara yol açmaktadır. Sorumsuzca, sonu düşünülmeden söylenen sözler, nice gerilimlere, huzursuzluklara, buhranlara neden olmaktadır. Gayr-i ahlakî ve gayr-i vicdanî paylaşımlara itibar edenlerin de vebal altında oldukları burada hatırlanmalıdır. Hâlbuki sahih bilgiye erişmek, bir arzu ve ihtiyaçtan öte, dinimizin emridir. “Ey iman edenler! Güvenilir olmayan birisi size bir haber getirdiği zaman, onu araştırınız, araştırmadan almayınız. Aksi takdirde, cahilce ve bilgisizce nice toplumlara kötülükler yaparsınız ve sonunda pişman olursunuz” (Hucurat 49/6) ayeti her türlü ortamdan edinilen bilgiyi süzerek kabullenme gereğine işaret eder.
Görselliğin cazibesine kapılmadan yaşamak…
“İnsan olarak, Müslüman olarak hepimize düşen görev, imajın ve görselliğin cazibesine kendimizi kaptırmadan; manayı maddeye, bâkî olanı fâniye, hakikati yalana esir etmeden yaşayabilmektir. İletişimin de bir ahlakı olduğunu bilmek; sanal olan bir dünyanın içinde dahi haktan, hakikatten ve gerçeklikten ayrılmamak; empati, saygı, nezaket ve hoşgörüden ödün vermemek son derece önemlidir. Gençlerimize bırakacağımız en değerli miras eğitim ise, bu eğitimin bir parçası da ayakları hakikat dünyasına basan, sanal ortamlarda yitip gitmeyen, özgüven ve iç disiplin sahibi, üstün karakterli Müslümanlar yetiştirme eğitimi olmak zorundadır. Hakiki çözüm de ancak budur.”
Fotoğraf: Mehmet Öztürk/Diyanet