İbn Haldun Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Serdar Demirel, “Sinema ve Din” konusunu kaleme aldı.
Üniversitesinin “Açık Medeniyet” gazetesindeki yazısında Prof. Dr. Demirel, sinemanın öneminden söz ederek “Günümüzde dizilerin çoğunluğunun toplumsal değerleri nasıl hedef aldığını itiraf etmeyen yok. Bütün bunlar doğru. Ama bunlar kadar bir doğru da, sinemasız bir dünyanın bugün mümkün olmadığıdır. Sinema, dünyanın her tarafında çok etkin. Eleştirilecek bütün yönlerine rağmen bugünün dünyasında Müslümanlar sinemaya müstağni kalamazlar” dedi.
Demirel şunları kaydetti:
“Camianın çok sevdiği, mülayim ve iyi bir hadis akademisyeni büyüğüm üniversitedeki odama telaşla girmiş, sitemkâr eleştirilerini birbiri ardına yüzüme sıralamıştı. Çok şaşırmıştım. Sebebi de, az önce üniversitenin ilan panosunda gördüğü “Uluslararası Sinemave Din Sempozyumu” başlıklı afişte katılımcılar arasında benim de ismimin olduğunu görmesiydi.
“Bir hadis hocası olarak bu sana yakışmaz. Sinemanın meşrulaştırılacağı bir sempozyumda ne işin var?” diyordu.
Bahsettiğim sempozyum, 22-23 Mayıs 2015 tarihinde Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Nebraska Omaha Üniversitesi ve Ensar Vakfı Değerler Eğitimi Merkezinin iş birliği ile İstanbul’da tertip edilmiş olan sempozyumdu. Dünyanın dört bir tarafından katılımcılar vardı. Biz de “Hadislerin İnşa Ettiği Kültür / Medeniyet veSinema” başlıklı bir çalışmayla katkı sunmuştuk. Çok sevdiğim ve hürmet ettiğim hocaya, “Asılbizim orada yer almamız gerekiyor. ‘Nasıl birsinema?’ sorusuna kendi kök değerlerimize bağlıkalarak cevap üretmemiz dünyanın gerçeklerine gözkapatmamızdan daha evladır!” demiştim.
Hocayı ve öyle düşünenleri çok iyi anladığımı sanıyorum. Çünkü mahremiyeti deşifre ve teşhir etmeye yönelik bir faaliyet alanı Müslümanca olamazdı. Mesele bununla da sınırlı değildi. Sinema çoğu yerde Batı dünya görüşünü yayma acenteliği yapmaktaydı. Gerçekleri çarpıtan bir görev üstleniyordu. Hele de ismi bende mahfuz hocanın ve onun gibi düşünen mütedeyyin toplum büyüklerinin hafızasında Yeşilçam’ın ülke gerçeklerini tahrif eden ve “kendinden nefret etme” içerikli senaryolarla kurgulanmış filmlerinin menfi çağrışımları vardı.
Üç kez beyaz perdeye aktarılmış olan Halide Edip’in “Vurun Kahpeye” romanı mesela. Bu filmde aydın öğretmen Aliye, şeytan karakterli, padişah yanlısı Hacı Fettah ve taraftarları tarafından önce taciz sonra da linç edilir. Seyircilere yobaz dindarların bu ülkenin aydınlanması önünde engel oldukları fikri aşılanır. Toplumun fotoğrafını çeken bir faaliyetten ziyade ideolojik saplantılı subjektif bir resim yapma faaliyetinden bahsediyoruz.
Günümüzde ise dizilerin çoğunluğunun toplumsal değerleri nasıl hedef aldığını itiraf etmeyen yok. Bütün bunlar doğru. Ama bunlar kadar bir doğru da, sinemasız bir dünyanın bugün mümkün olmadığıdır. Sinema, dünyanın her tarafında çok etkin. Eleştirilecek bütün yönlerine rağmen bugünün dünyasında Müslümanlar sinemaya müstağni kalamazlar. Bunun için, “Nasıl bir sinema?” sorusuna kendi paradigmamıza bağlı kalarak cevap vermemiz gerekmektedir.
Sinemanın etkisini Fas’ta da gördüm, Endonezya’da da. Kore ve Japonya’da da gördüm, Rusya’da da. Sadece Hollywood etkisinden değil, Bollywood ve Kore sinemasının etkisinden de söz ediyoruz. Geçenlerde Süleymaniye Yerleşkesi Dârulhadis’teydim. Güvenlik görevlileri gelerek, kapının önünde iki hanımın bir şeyler sorduğunu, kendilerinin İngilizce bilmedikleri için cevap veremediklerini söylediler.
Gittim yanlarına ve nasıl yardım edebileceğimi sordum. İki Rus Hanım… Hürrem Sultan’ın türbesini ziyaret etmeye geldiklerini ve türbenin nerede olduğunu sordular. Bizim güvenlik görevlileri çok anlamsız buldukları bu talebe istihza ile gülümsemeye başladılar. Biraz konuşunca olay anlaşıldı. Rusyalı hanımlar “Muhteşem Yüzyıl” dizisini izleyip etkilenmişlerdi. Bu etkinin sürüklemesiyle İstanbul’da Hürrem Sultan’ın türbesini arıyorlardı. Bizim için “Muhteşem Yüzyıl”, oryantalizmin Doğu perspektifinin Doğu’nun evlatlarına ne kadar derinden nüfuz ettiğini gösteren bir dizidir. Ama aynı zamanda sinemanın etkisini ve hayatın boşluk kabul etmeyeceği gerçeğini de göstermektedir. Hocamızın da ıskaladığı buydu.”