Dijital ortamlarda dinselliğin artışı, akademik çalışmalara da yansıyor. İnternet ve sosyal medyanın din ile etkileşimi konusunda hazırlanan makalelerde, sempozyum bildirilerinde olduğu gibi lisans üstü tezlerde de ilginin arttığı görülüyor.
Bu tezlere bir yenisi daha eklendi.
Didem Gazneli, tüketim toplumu ekseninde yeni medyada dini değerlerin metalaşmasını ele aldı.Çalışma Dr. Öğretim Üyesi Nilgün Sofuoğlu Kılıç'ın danışmanlığında hazırlandı.
Gazneli, “Tüketim Toplumu Bağlamında Türkiye’de Yeni Medyanın Muhafazakârlığın Dönüşümü ve Dini Değerlerin Metalaşması Üzerine Etkisi” başlıklı teziyle kapsamlı bir çalışmayı literatüre kazandırdı.
Gazneli, sosyal medyanın, muhafazakâr bireyleri, modern kodlarla yeniden inşa ettiğine temas etti. Bu dönüşümü tespit edebilmek amacıyla Gazneli, kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan ile geçmişte sahip olduğu değerleri, deneyimleri sonucunda terk eden veya terk etmek zorunda kalan 50 kişi ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdi. Gazneli, elde ettiği bulgulara göre, sosyal medyanın, dini değerler ve bireyin dindarlığı üzerinde etkili olduğunu söyledi.
“Dijital ortamlarda dinsellik talebi yükseliyor”
Gazneli çalışmasında, öncelikle Türkiye’de medya ve din ilişkisinin imkan ve sınırlarını tarihsel olarak aktardı. Diğer yandan radyo, televizyon ve sinemada dinsel, günümüzde dijital mecralara kaydığını belirten Gazneli, “Günümüzde, dinin medya ile olan ilişkisi ve yansımaları yoğun tartışmaların hedefinde yer almaktadır. Bunun sebeplerinden biri de dijital ortamların gündelik yaşantımızın bir parçası haline gelmesi ve bir sonucu olarak, insanların giderek dijital ortamlardan dinsellik talebinde bulunmaları olduğu söylenebilir. Bu anlamda, dijital ortamların maddi temelli yapısı, dinin kutsallığı aleyhine işleyebilmekte ve sonucunda kutsalın postmodern toplumda kendini var etme çabası bir problematiğe dönüşebilmektedir. Ancak, medya ve din ilişkisi, yapısal olarak her ne kadar zıt kutuplu iki alan gibi görülse de, tarih boyunca medya ve din karşılıklı etkileşim içerisinde bulunmuşlardır” değerlendirmesinde bulundu.
Yeni medyada din ve tüketim ilişkisinin iki boyutu
Tezinin devamında yeni medyanın insanlara sunduğu imkânlara bağlı olarak, her şeyin ticaretinin yapılabildiğini söyleyen Gazneli, böylelikle dini ürünlerin satışının yapılabildiği gibi, dinsel olmayan ürünlerin de dini biçimde sergilenerek piyasaya sunulduğunu aktardı. Gazneli şöyle devam etti:
“Böylece, doğrudan dini bir sembol olarak nitelendirilebilecek dua kitabı ve setlerinin satışından, namaz vakitlerinde ezan okuyan bir saate, yani özünde dinsel olmayan ama ona dinsellik katılmış ürünlere rastlamak mümkün olabilmekte ve bu yönde de birey tüketime çekilmektedir. Bu doğrultuda, firmalar, kârlarını arttırmak amacıyla muhafazakâr bireylerin taleplerine uygun ürünleri piyasaya sürmektedirler. Yeni medyada, din ve tüketim ilişkisini, iki boyutuyla incelemek gereklidir. Bunlardan ilki, ürünlerin, yani maddi unsurların tüketimi ve bir diğeri ise, bu bağlamda açığa çıkan sembol ve anlamların (manevi) tüketimidir. Yani, yeni medyadaki tüketimin dini anlam üzerindeki olumsuz etkisi, hem hazcı ve gösterişçi tüketimi yayması ile dinin tüketim ahlakıyla çatışması; hem de kutsalı bir tüketim nesnesine indirgemesiyle, onu değersizleştirmesidir.”
Sosyal Medya ve Tüketim Ekseninde Dindarlık
Gazneli, derinlemesine görüşmeler neticesinde ulaştığı bulguları tezinin sonuç kısmında şu şekilde ifade etti:
İlk olarak; günümüzde, oldukça tartışılan bir konu olarak sosyal medyada muhafazakâr kesimin tüketimi ve bu yönde yapılan paylaşımlar, tüketim ideolojisinin merkeze yerleşmesinin bir sonucu olduğu kadar sosyal medya ve kültürünün muhafazakâr kesimde bulduğu karşılığa da işaret etmektedir. Zira kültür kendisine bağlı alt ögeleri içermekle birlikte genel anlamda bütünsel bir olgudur ve burada sayılan kavramlar büyük ölçüde kültürün parçalarıdır. Bu bağlamda din de kültürün önemli bir parçası olarak, bütünsel olanın değişiminden büyük ölçüde etkilenmektedir. Çünkü kültürün yapısal ögeleri değişirken diğerlerini etkilememesini beklemek yanıltıcı olabilecektir. Dolayısıyla, tüketim, sosyal medya ve din üçlüsünün herhangi birindeki değişimin diğerlerindeki az ya da çok değişimleri tetikleyeceğini öngörmeyi gerektirir. Tüketim kültürünün dünyada etkin olduğu bir paradigmada, din mensuplarının bundan etkilenmemesi, dini yorum ve pratiklerini dönüştürmemesi pek de makul görünmemektedir. Burada tek yönlü bir etkilenmeden değil, aslında karşılıklı bir etkileşimin olduğu görülmektedir. Zira din bağlamlı yeni görünüm ve davranış pratiklerinin doğması aynı zamanda, din bağlamlı yeni sektörlerin doğmasına da yol açmıştır. Dolayısıyla yaşanan değişim yalnızca sosyal medyanın dini etkilemesi şeklinde özetlemek oldukça eksik kalacaktır. Çünkü araştırma sonuçları, söz konusu dönüşümün çok katmanlı olduğunu imlemektedir. Bu doğrultuda, sosyal medyanın muhafazakâr kesim için daha derin anlamlar içerdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Dindar ve fenomen
İkinci olarak çalışmada ortaya konulan bir diğer önemli husus, kadının özgürleşmesi meselesi olup, özgürleşme alanı olarak sosyal medyanın görülmesidir. Görüşmecilerde göze çarpan imaj kaygısı ve tesettür modası gibi sosyal medyada yoğun olarak karşılık bulan olgular, muhafazakâr kadının özgürleşmesi meselesiyle ilintili bir anlamı yansıttığı sonucunu vermektedir. Özgürlük yaklaşımı ile sosyal medyanın, dindar bireyler üzerinde rahatlatıcı bir etkisi olduğu anlaşılmış; bu durumun sosyal medyanın teşhir kültürü ile mahremiyetin parçalanması gibi sonuçları beraberinde getirdiğini tespit edilmiştir. Çalışmada, sadece dijital ortamların yaydığı kültürün bireyleri etkilemediği, bireylerin de davranış ve düşüncelerinin sosyal medya platformlarına yansıdığı ve böylece, karşılıklı bir etkileşimin olduğu gözlemlenmiştir. Zira, muhafazakâr kadının modern yaşam deneyimlerini sosyal medya aracılığı ile gerçekleştirmesi neticesinde, cinsiyet temelli bir değerlendirmede sosyal medya ve tüketime dair bakışın farklılaştığı görülmekte ve erkeğin sosyal medya kültürüne yönelik direnişini açığa çıkartmaktadır. Ancak, bu durum erkeğin sosyal medyanın ya da tüketimin kültürel etkilerinden muaf kaldığı anlamına gelmemekte olup; sosyal medyada kadının Müslüman kimliğinin, geleneksel değerleri tüketen ve dönüştüren özelliği ile yeniden üretimine özgü olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, sosyal medyanın bireyi görünür hale getirmesi, kamusal alanda kendini var etme çabası içerisindeki muhafazakâr kadın için sosyal medyayı erkeğe nazaran daha önemli hale getirmektedir. Bu sebeple, fenomenler de muhafazakâr kadın için görünür olmalarıyla bir değer teşkil etmekte ve kültür aracısı olarak kabul edilmektedirler. Böylece, sosyal medyada tüketimin ve tüketime aracı olanların, muhafazakâr bireyler için basit bir anlamı olmamakta, bir var oluş durumu içermektedir.
“Ekrana yansıyan hayat, gerçeklik olarak algılanıyor”
Üçüncü olarak; çalışma içerisindeki bulgulardan yola çıkarak, görüşmecilerin sosyal medya ile fiziki ortam arasında bir fark görmemesi ve ekrana yansıyan hayatları bir gerçeklik olarak algılamaları dikkat çekmektedir. Bu durum, sosyal medya ve desteklediği tüketim kültürüne daha kolay adapte olunmasına sebebiyet vermektedir. Çalışma, sosyal medyanın sistemin tüketim ideolojisini bireye empoze ettiğini; ancak bu durumun bireyi tam anlamıyla eleştirel bir bilinçten yoksun bırakmadığı sonucuna ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, bilgi akışı ve görsel yoğun platformlarda tüketimin de daha görünür hale geldiği ve görüşmecilerin sistemin gerek değerleri parçalayışı, gerekse ekonomik eşitsizlikleri üreten yapısı karşısında eleştirel bakış açısı geliştirdiği de fark edilmiştir. Dolayısıyla, muhafazakâr bireyin dönüşümü ve sosyal medya kültürünü özümsemesi, görüşmecilerin tümünde benzer şiddette etki yaratmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
“Tüketim üzerinden din araçsallaştırılıyor”
Diğer taraftan, dördüncü olarak, görüşmeciler tarafından helal kavramının sıklıkla kullanılması, çalışmada ayrı bir yer verilmesinin de sebebi olmuştur. Bu anlamda, aşırı tüketim ya da dinen uygun olmadığı düşünülen tüketim pratiklerinin, görüşmeciler tarafından helal kapsamına dahil edilerek, normalleştirildiği ya da üreticiler tarafından tüketimin konusu haline getirildiği anlaşılmıştır. Böylece sosyal medyada tüketim üzerinden dinin araçsallaştırıldığı gözlemlenmiştir. Bu durum neticesinde, gösterişçi ve hazcı tüketimin de görüşmecilerin çoğu tarafından dini açıdan olumsuz algılanmadığı sonucu ortaya çıkmıştır.
Din, piyasa mantığı içerisinde metalaşıyor
Beşinci olarak; görüşmeciler arasında, bayramların, mevlitlerin birer tatil ve eğlence unsuru haline gelmesi ile piyasada bu yönde yeni sektörlerin ortaya çıktığı dikkat çekmiştir. Yeni girişimcilik örnekleri, muhafazakâr kesimdeki dönüşüm ve gelişen talepler doğrultusunda olduğu gibi, aynı zamanda, piyasada olmayan ürünleri geliştirerek, dindar tüketici kitlesine ulaşma amacıyla da gerçekleşmektedir. Helal tereyağı ve helal pasta gibi çalışmada yer alan örnekler, dini anlamların piyasa mantığı içerisinde genişletildiğini; böylece, dini niteliğin geri planda tutularak, metalaşması sonucunu göstermiştir. Bu noktada, sosyal medya başta olmak üzere yeni medya, bireylere yeni iş imkanları sunabilmekte ve önemli bir gelir kaynağı haline gelebilmektedir.
“Yeni medya ve tüketim ilişkisinde din ve dindarlık problemli hale geliyor”
Altıncı olarak; sosyal medya başta olmak üzere, genelde yeni medya, insanların davranış ve düşüncelerini etkilemekte, onlara farklı deneyimler sunmaktır. Ancak sosyal medya, muhafazakâr kesimin gerek kültürel, gerek ideolojik dönüşümündeki başlıca etken değil; dönüşümü hızlandırıcı bir araçtır. Bu yönüyle, dijital ortamların gücü, günümüzde ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarını da etkileyerek, görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşmaktadır. Her kesimden insanın içerisinde yer aldığı sosyal medya, bugün, dindar bireyler için de önemli alanlar haline gelmiştir. Ancak, sosyal medyanın sadece hayatı kolaylaştıran bir araç olarak ele alınması, eksik bir bakış açısı oluşturmaktadır. Teknolojinin dayandığı ekonomik işleyiş içerisinde birey, sisteme daha bağımlı hale gelirken; sahip olunan değerler de bu sistem içerisinde tüketilmektedir. Dolayısıyla yeni medya ve tüketim ilişkinde din ve dindarlık, tam da bu noktada problemli bir hale gelmektedir. Böylece, bireysel olarak sosyal medyaya ilişkin daha eleştirel bir tavır geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Aynı zamanda, sosyal medyaya yansıyan her şeyin bir gerçeklik olmadığı düşüncesini de dikkate alarak, sosyal medya kullanıma yönelmek gerekir. Bu noktada, sadece muhafazakâr kesimin değil, genele dair medya-okuryazarlığı uygulamalarının geliştirilmesi ve sosyal medyanın olumsuz sonuçlarına ilişkin bilgilendirme yapılması gerekli gözükmektedir. Tüketim kültürünün, kendilerini dindar/muhafazakâr olarak nitelendiren kesimde de giderek daha fazla benimsenmesi ve bu yönde dini değerlerin göz ardı edilmesi ile ortaya çıkan tablo, genel anlamda tüketime yönelik bir bilincin eksikliğini göstermektedir.
Haber: Miraç Yinanç
Tezden yapılan alıntılar, yazarından izin alınarak eklenmiştir. Çalışmaya, YÖK Tez Merkezi’nden 638680 Tez Numarasıyla ulaşmak mümkündür.
Bu tezlere bir yenisi daha eklendi.
Didem Gazneli, tüketim toplumu ekseninde yeni medyada dini değerlerin metalaşmasını ele aldı.Çalışma Dr. Öğretim Üyesi Nilgün Sofuoğlu Kılıç'ın danışmanlığında hazırlandı.
Gazneli, “Tüketim Toplumu Bağlamında Türkiye’de Yeni Medyanın Muhafazakârlığın Dönüşümü ve Dini Değerlerin Metalaşması Üzerine Etkisi” başlıklı teziyle kapsamlı bir çalışmayı literatüre kazandırdı.
Gazneli, sosyal medyanın, muhafazakâr bireyleri, modern kodlarla yeniden inşa ettiğine temas etti. Bu dönüşümü tespit edebilmek amacıyla Gazneli, kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan ile geçmişte sahip olduğu değerleri, deneyimleri sonucunda terk eden veya terk etmek zorunda kalan 50 kişi ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdi. Gazneli, elde ettiği bulgulara göre, sosyal medyanın, dini değerler ve bireyin dindarlığı üzerinde etkili olduğunu söyledi.
“Dijital ortamlarda dinsellik talebi yükseliyor”
Gazneli çalışmasında, öncelikle Türkiye’de medya ve din ilişkisinin imkan ve sınırlarını tarihsel olarak aktardı. Diğer yandan radyo, televizyon ve sinemada dinsel, günümüzde dijital mecralara kaydığını belirten Gazneli, “Günümüzde, dinin medya ile olan ilişkisi ve yansımaları yoğun tartışmaların hedefinde yer almaktadır. Bunun sebeplerinden biri de dijital ortamların gündelik yaşantımızın bir parçası haline gelmesi ve bir sonucu olarak, insanların giderek dijital ortamlardan dinsellik talebinde bulunmaları olduğu söylenebilir. Bu anlamda, dijital ortamların maddi temelli yapısı, dinin kutsallığı aleyhine işleyebilmekte ve sonucunda kutsalın postmodern toplumda kendini var etme çabası bir problematiğe dönüşebilmektedir. Ancak, medya ve din ilişkisi, yapısal olarak her ne kadar zıt kutuplu iki alan gibi görülse de, tarih boyunca medya ve din karşılıklı etkileşim içerisinde bulunmuşlardır” değerlendirmesinde bulundu.
Yeni medyada din ve tüketim ilişkisinin iki boyutu
Tezinin devamında yeni medyanın insanlara sunduğu imkânlara bağlı olarak, her şeyin ticaretinin yapılabildiğini söyleyen Gazneli, böylelikle dini ürünlerin satışının yapılabildiği gibi, dinsel olmayan ürünlerin de dini biçimde sergilenerek piyasaya sunulduğunu aktardı. Gazneli şöyle devam etti:
“Böylece, doğrudan dini bir sembol olarak nitelendirilebilecek dua kitabı ve setlerinin satışından, namaz vakitlerinde ezan okuyan bir saate, yani özünde dinsel olmayan ama ona dinsellik katılmış ürünlere rastlamak mümkün olabilmekte ve bu yönde de birey tüketime çekilmektedir. Bu doğrultuda, firmalar, kârlarını arttırmak amacıyla muhafazakâr bireylerin taleplerine uygun ürünleri piyasaya sürmektedirler. Yeni medyada, din ve tüketim ilişkisini, iki boyutuyla incelemek gereklidir. Bunlardan ilki, ürünlerin, yani maddi unsurların tüketimi ve bir diğeri ise, bu bağlamda açığa çıkan sembol ve anlamların (manevi) tüketimidir. Yani, yeni medyadaki tüketimin dini anlam üzerindeki olumsuz etkisi, hem hazcı ve gösterişçi tüketimi yayması ile dinin tüketim ahlakıyla çatışması; hem de kutsalı bir tüketim nesnesine indirgemesiyle, onu değersizleştirmesidir.”
Sosyal Medya ve Tüketim Ekseninde Dindarlık
Gazneli, derinlemesine görüşmeler neticesinde ulaştığı bulguları tezinin sonuç kısmında şu şekilde ifade etti:
İlk olarak; günümüzde, oldukça tartışılan bir konu olarak sosyal medyada muhafazakâr kesimin tüketimi ve bu yönde yapılan paylaşımlar, tüketim ideolojisinin merkeze yerleşmesinin bir sonucu olduğu kadar sosyal medya ve kültürünün muhafazakâr kesimde bulduğu karşılığa da işaret etmektedir. Zira kültür kendisine bağlı alt ögeleri içermekle birlikte genel anlamda bütünsel bir olgudur ve burada sayılan kavramlar büyük ölçüde kültürün parçalarıdır. Bu bağlamda din de kültürün önemli bir parçası olarak, bütünsel olanın değişiminden büyük ölçüde etkilenmektedir. Çünkü kültürün yapısal ögeleri değişirken diğerlerini etkilememesini beklemek yanıltıcı olabilecektir. Dolayısıyla, tüketim, sosyal medya ve din üçlüsünün herhangi birindeki değişimin diğerlerindeki az ya da çok değişimleri tetikleyeceğini öngörmeyi gerektirir. Tüketim kültürünün dünyada etkin olduğu bir paradigmada, din mensuplarının bundan etkilenmemesi, dini yorum ve pratiklerini dönüştürmemesi pek de makul görünmemektedir. Burada tek yönlü bir etkilenmeden değil, aslında karşılıklı bir etkileşimin olduğu görülmektedir. Zira din bağlamlı yeni görünüm ve davranış pratiklerinin doğması aynı zamanda, din bağlamlı yeni sektörlerin doğmasına da yol açmıştır. Dolayısıyla yaşanan değişim yalnızca sosyal medyanın dini etkilemesi şeklinde özetlemek oldukça eksik kalacaktır. Çünkü araştırma sonuçları, söz konusu dönüşümün çok katmanlı olduğunu imlemektedir. Bu doğrultuda, sosyal medyanın muhafazakâr kesim için daha derin anlamlar içerdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Dindar ve fenomen
İkinci olarak çalışmada ortaya konulan bir diğer önemli husus, kadının özgürleşmesi meselesi olup, özgürleşme alanı olarak sosyal medyanın görülmesidir. Görüşmecilerde göze çarpan imaj kaygısı ve tesettür modası gibi sosyal medyada yoğun olarak karşılık bulan olgular, muhafazakâr kadının özgürleşmesi meselesiyle ilintili bir anlamı yansıttığı sonucunu vermektedir. Özgürlük yaklaşımı ile sosyal medyanın, dindar bireyler üzerinde rahatlatıcı bir etkisi olduğu anlaşılmış; bu durumun sosyal medyanın teşhir kültürü ile mahremiyetin parçalanması gibi sonuçları beraberinde getirdiğini tespit edilmiştir. Çalışmada, sadece dijital ortamların yaydığı kültürün bireyleri etkilemediği, bireylerin de davranış ve düşüncelerinin sosyal medya platformlarına yansıdığı ve böylece, karşılıklı bir etkileşimin olduğu gözlemlenmiştir. Zira, muhafazakâr kadının modern yaşam deneyimlerini sosyal medya aracılığı ile gerçekleştirmesi neticesinde, cinsiyet temelli bir değerlendirmede sosyal medya ve tüketime dair bakışın farklılaştığı görülmekte ve erkeğin sosyal medya kültürüne yönelik direnişini açığa çıkartmaktadır. Ancak, bu durum erkeğin sosyal medyanın ya da tüketimin kültürel etkilerinden muaf kaldığı anlamına gelmemekte olup; sosyal medyada kadının Müslüman kimliğinin, geleneksel değerleri tüketen ve dönüştüren özelliği ile yeniden üretimine özgü olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, sosyal medyanın bireyi görünür hale getirmesi, kamusal alanda kendini var etme çabası içerisindeki muhafazakâr kadın için sosyal medyayı erkeğe nazaran daha önemli hale getirmektedir. Bu sebeple, fenomenler de muhafazakâr kadın için görünür olmalarıyla bir değer teşkil etmekte ve kültür aracısı olarak kabul edilmektedirler. Böylece, sosyal medyada tüketimin ve tüketime aracı olanların, muhafazakâr bireyler için basit bir anlamı olmamakta, bir var oluş durumu içermektedir.
“Ekrana yansıyan hayat, gerçeklik olarak algılanıyor”
Üçüncü olarak; çalışma içerisindeki bulgulardan yola çıkarak, görüşmecilerin sosyal medya ile fiziki ortam arasında bir fark görmemesi ve ekrana yansıyan hayatları bir gerçeklik olarak algılamaları dikkat çekmektedir. Bu durum, sosyal medya ve desteklediği tüketim kültürüne daha kolay adapte olunmasına sebebiyet vermektedir. Çalışma, sosyal medyanın sistemin tüketim ideolojisini bireye empoze ettiğini; ancak bu durumun bireyi tam anlamıyla eleştirel bir bilinçten yoksun bırakmadığı sonucuna ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, bilgi akışı ve görsel yoğun platformlarda tüketimin de daha görünür hale geldiği ve görüşmecilerin sistemin gerek değerleri parçalayışı, gerekse ekonomik eşitsizlikleri üreten yapısı karşısında eleştirel bakış açısı geliştirdiği de fark edilmiştir. Dolayısıyla, muhafazakâr bireyin dönüşümü ve sosyal medya kültürünü özümsemesi, görüşmecilerin tümünde benzer şiddette etki yaratmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
“Tüketim üzerinden din araçsallaştırılıyor”
Diğer taraftan, dördüncü olarak, görüşmeciler tarafından helal kavramının sıklıkla kullanılması, çalışmada ayrı bir yer verilmesinin de sebebi olmuştur. Bu anlamda, aşırı tüketim ya da dinen uygun olmadığı düşünülen tüketim pratiklerinin, görüşmeciler tarafından helal kapsamına dahil edilerek, normalleştirildiği ya da üreticiler tarafından tüketimin konusu haline getirildiği anlaşılmıştır. Böylece sosyal medyada tüketim üzerinden dinin araçsallaştırıldığı gözlemlenmiştir. Bu durum neticesinde, gösterişçi ve hazcı tüketimin de görüşmecilerin çoğu tarafından dini açıdan olumsuz algılanmadığı sonucu ortaya çıkmıştır.
Din, piyasa mantığı içerisinde metalaşıyor
Beşinci olarak; görüşmeciler arasında, bayramların, mevlitlerin birer tatil ve eğlence unsuru haline gelmesi ile piyasada bu yönde yeni sektörlerin ortaya çıktığı dikkat çekmiştir. Yeni girişimcilik örnekleri, muhafazakâr kesimdeki dönüşüm ve gelişen talepler doğrultusunda olduğu gibi, aynı zamanda, piyasada olmayan ürünleri geliştirerek, dindar tüketici kitlesine ulaşma amacıyla da gerçekleşmektedir. Helal tereyağı ve helal pasta gibi çalışmada yer alan örnekler, dini anlamların piyasa mantığı içerisinde genişletildiğini; böylece, dini niteliğin geri planda tutularak, metalaşması sonucunu göstermiştir. Bu noktada, sosyal medya başta olmak üzere yeni medya, bireylere yeni iş imkanları sunabilmekte ve önemli bir gelir kaynağı haline gelebilmektedir.
“Yeni medya ve tüketim ilişkisinde din ve dindarlık problemli hale geliyor”
Altıncı olarak; sosyal medya başta olmak üzere, genelde yeni medya, insanların davranış ve düşüncelerini etkilemekte, onlara farklı deneyimler sunmaktır. Ancak sosyal medya, muhafazakâr kesimin gerek kültürel, gerek ideolojik dönüşümündeki başlıca etken değil; dönüşümü hızlandırıcı bir araçtır. Bu yönüyle, dijital ortamların gücü, günümüzde ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarını da etkileyerek, görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşmaktadır. Her kesimden insanın içerisinde yer aldığı sosyal medya, bugün, dindar bireyler için de önemli alanlar haline gelmiştir. Ancak, sosyal medyanın sadece hayatı kolaylaştıran bir araç olarak ele alınması, eksik bir bakış açısı oluşturmaktadır. Teknolojinin dayandığı ekonomik işleyiş içerisinde birey, sisteme daha bağımlı hale gelirken; sahip olunan değerler de bu sistem içerisinde tüketilmektedir. Dolayısıyla yeni medya ve tüketim ilişkinde din ve dindarlık, tam da bu noktada problemli bir hale gelmektedir. Böylece, bireysel olarak sosyal medyaya ilişkin daha eleştirel bir tavır geliştirilmesi önem kazanmaktadır. Aynı zamanda, sosyal medyaya yansıyan her şeyin bir gerçeklik olmadığı düşüncesini de dikkate alarak, sosyal medya kullanıma yönelmek gerekir. Bu noktada, sadece muhafazakâr kesimin değil, genele dair medya-okuryazarlığı uygulamalarının geliştirilmesi ve sosyal medyanın olumsuz sonuçlarına ilişkin bilgilendirme yapılması gerekli gözükmektedir. Tüketim kültürünün, kendilerini dindar/muhafazakâr olarak nitelendiren kesimde de giderek daha fazla benimsenmesi ve bu yönde dini değerlerin göz ardı edilmesi ile ortaya çıkan tablo, genel anlamda tüketime yönelik bir bilincin eksikliğini göstermektedir.
Haber: Miraç Yinanç
Tezden yapılan alıntılar, yazarından izin alınarak eklenmiştir. Çalışmaya, YÖK Tez Merkezi’nden 638680 Tez Numarasıyla ulaşmak mümkündür.