Türkiye “İmam-Hatipli” kavramıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında tanıştı ve “imam-hatipli” kavramı günümüze kadar gündemdeki yerini korudu. Peki, günümüzde milyonlarca kullanıcıya sahip sosyal medyada, imam-hatipliler kendilerini nasıl tanımlıyor? Bu tanımlama, gerçekle örtüşüyor mu? İşte bu soruları, konu hakkında araştırma yapan Doç. Dr. mustafa macit ile konuştuk.
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Macit, islamvemedya.com’a sosyal medyada imam-hatiplilerin nasıl temsil edildiğini aktardı. Bugün “imam-hatiplilik”in kollektif bir kimlik olduğuna değinen Macit, sosyal medyada yapılan "imam-hatipli" tanımlamalarının gerçekle örtüştüğünü bildirdi.
İmam-Hatipliler sosyal medyada nasıl temsil ediliyor?
İslamvemedya: Sosyal medyada imam-hatipliler kendilerini nasıl tanımlıyorlar?
Mustafa Macit: “Bütün bir sosyal medyadan bahsetmek oldukça zor olmakla birlikte, imam hatiplilik üzerine paylaşımların söz konusu olduğu sosyal medyada söylemlerinden imam hatipli oldukları anlaşılan kişiler, kendilerini bireysel, insani, ruhi, ahlaki, dini ve sosyal açıdan oldukça üstün özelliklere/değerlere sahip, bireysel-ulusal ve küresel ölçekli dini, sosyal eylem veya görevleri gerçekleştiren; hem bilişsel, hem de manevi, dini ve sosyal açıdan güçlü, idealist ve aktif; gençler olarak tanımlamaktadırlar.
Bu tanımlamalara göre kendilerinin samimiyet, çalışkanlık, Müslümanlık, dindarlık vb. değerleri; çalışmak, tebliğ etmek, dünyayı ve Türkiye’yi kurtarmak gibi görev ve sorumlulukları vardır.
Bütün bu özelliklerine rağmen ya da bu özelliklerine binaen bazı imam hatipliler aynı zamanda kendilerini engellenen, harcanan, mağdur edilen, kimi zaman kendini suçlu gibi hisseden olarak tanımlamaktadırlar. Bu tanımlamaların perspektifinden imam hatipli kimliğinin bir tarafında mağduriyetin yattığı söylenebilir. Mağduriyet söylemlerinde ise genelde 28 Şubat sürecine ve bu süreçte yaşanan sosyo-politik uygulamalara atıfta bulunulması dikkat çekicidir.”
İmam hatiplilik kollektif kimlik haline gelmiştir
İslamvemedya: Bu tanımlamaların nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Mustafa Macit: “Bu tanımlamaların temel neden veya gerekçelerinden biri içeriden veya dışarıdan aktörlerin gözünde artık bir kolektif kimlik olarak değer görüyor olmaktır. Geldiğimiz noktada Türkiye’de imam hatiplilik yaşanan ilgili sosyo-politik süreçlerle birlikte bir kolektif kimlik haline gelmiştir. Sosyal bilimlerde kolektif kimliklerden bahsederken genelde ırk, etnisite, sınıf ve din temelli kategoriler akla gelir. Ancak bütün bunlar kolektif kimliğin sadece bu kategorilere indirgeneceği anlamına gelmez. Bilindiği üzere “bizlik” veya “aynılık” duygularını güçlendirecek her ortaklık, benzerlik hatta mağduriyet insanlar arasında kolektif kimlik şuuru yaratabilir. Söz gelimi aynı günde doğmuş olduğumuzu bildiğimiz insanlara karşı bile bir yakınlık hissedebiliriz. Bu çerçevede imam hatiplilerin kendilerini herhangi bir şekilde tanımlamalarının arkasındaki nedenlerden biri, işte bu bizlik veya aynılık düşüncesini güdüleyen yakınlık hissidir. Bu bizlik ve aynılık hissedilmeye başlandığı andan itibaren kendi içinde benzerlik ötekinden farklılıkların tanımlanıp garanti altına alınması gerekmektedir. Bu aşamadan sonra artık bir yandan ötekinden farklılaştırıcı özellikler ön plana çıkarılırken diğer yandan ötekinin size bakışını dikkate almak durumundasınız. Bütün bu süreçleri koordine eden temel alan ise kolektif kimliğin ortak tarihi ve hafızasıdır.
İmam hatipliliğin bir “bizlik”, “aynılık” temsili haline gelmesi, ortak bir tarihi ve hafızasının oluşması, kolektif kimliğin varoluşsal koşulu olan “öteki”nin ortaya çıkmış olması ve ilgili sosyo-politik uygulamaların, hele de bizlik şuurunu güçlendirici ortak mağduriyet ve örselenmelerin bu tanımlamaların tümünü gerekçelendirdiği söylenebilir.
Nihayetinde şöyle veya böyle imam hatip eğitimi bu eğitimi alanlar arasında benzerlik, almayanlardan farklılık üretmiştir. Türkiye’nin geçmişinde İmam hatip liseleri veya bu okulların mezunları siyasi-politik birçok süreçten diğer okullar için söz konusu olmadığı kadar etkilenmiştir. Siyasetle, siyasal aktör ve partilerle imam hatip liseleri ilişkisi hep tartışılmıştır. Hatta imam hatip liseleri siyasetin eğitimi ideolojik aygıt olarak ele alış pratiklerine ve söylemlerine belirgin bir şekilde konu olmuştur. Bu nedenle olsa gerek hem imam hatiplilerin kendilerini tanımlama hem de başka insanların onları tanımlama biçimlerinin gramerinde siyasetin bir ağırlığı hissedilmektedir. Ayrıca 28 Şubat sürecinde imam hatipliler bir yandan ötekileştirilirken diğer yandan kendi kimliklerinin varoluşsal koşulu olan “öteki”ni hiç olmadığı kadar tanımışlardır. Bu nedenle olsa gerek hem “öteki”ni hem de imam hatip kimliğini tanımlarken 28 Şubat sürecine atıf oldukça yaygındır. Bütün bunları ve ilgili gerçeklikleri, süreçleri kolektif hafızanın bileşenleri,kolektif kimlik tanımlamasının veya bu açıdan tanımlanmanın gerekçeleri olarak ele alabiliriz.
“Sosyal medyada imam-hatiplilerin temsili, gerçekle örtüşüyor”
İslamvemedya: Sosyal medyanın, insanların farklı görünme, farklı tanınma gibi bir fonksiyonu icra ettiği görülüyor. Gözlemlerinize dayanarak, sosyal medyada imam-hatipli temsillerinin gerçeği yansıttığını söyleyebilir misiniz?
Mustafa Macit: “Sosyal medyanın, insanların farklı görünme, farklı tanınma gibi bir fonksiyonu icra ettiği fikrine katılıyorum. Bu nedenle sosyal medyadan rastgele seçimlerle elde ettiğimiz bilgilerin ilgili gerçeği tamamen yansıttığını iddia edemeyiz. Ama benim burada yapmış olduğum değerlendirmelerin hemen tamamı sosyal medya üzerine belirli bir örneklemde rastgele değil sistematik bir bilimsel yöntemle elde edilmiş verilerin yorumlanmasına dayalıdır.
Medya gerçeği yansıtır. Ama gerçeğin ta kendisi değildir; her zaman bir anlam fazlalığına sahiptir. Ama yine de medyada resmedilen veya medya üzerinden algılanan, çözümlenen bir toplumsal gerçeklik veya durum fiili toplumsal gerçeklik veya durum ile el ele gider. Bu sosyal medya için de geçerlidir. Bu gerçeği dikkate aldığımız sürece sosyal medyadan sistematik bilimsel yöntemlerle elde edilmiş imam hatipli temsillerinin ve ilgili değerlendirme ve analizlerin fiili gerçeğe denk düştüğünü söyleyebiliriz. Kaldı ki söz konusu temsillerin gerçekliği gündelik gözlemler veya uygulamalı araştırmalar ile test edilmeye her zaman açıktır. Bu nevi gözlem veya araştırmalar ile yanlışlanmadıkları sürece bu temsillerin gerçekliğinden bahsetmek durumundayız.”