Gençlik, çocukluk ile genç yetişkinliğin sınırında kritik bir geçiş dönemidir. Gençlikte, her iki dönemin temel özellikleri bir arada görülür. Gençlik, geleceğe dair umutların yeşerdiği verimli yatırımların mevsimidir. Bu mevsimde yapılan yatırımların getirileri yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde; nihai sonuçları ise sonsuz hayatta tahsil edilir. Gençlik yılları, tıpkı çocukluk gibi kişinin karakterinde kalıcı izler bırakan dönüm noktaları ile doludur. Bu yıllarda öğrenilen her bilgi, edinilen her tecrübe ve tecrübe edilen her yaşantı sonraki yıllara olumlu ya da olumsuz transferler olarak aktarılır. Gençlik döneminde; fiziksel, duyuşsal, bilişsel ve ruhsal değişimler ardı ardına gelen sancılı süreçlerde yaşanır. Bu yıllar, duygu, düşünce ve davranışlarda anlık değişimlere sahne olur. Gelgitler, gerilimler ve krizler sıkça görülür. Hâsılı, gençlik mevsimi, ‘kararsız kişilik’ tipinin ürettiği puslu/bulanık havanın gölgesinde geçer.
Bu iklimde gençler, bir taraftan içsel istikrar/kararlılık arayışını sürdürürken, diğer taraftan dışsal desteklerle hayata tutunmaya çalışır. Gençlerin kendi içlerinde muhasebeye, dışarıda ise murakabeye ihtiyaçları vardır. Onlar, geçmişi değerlendirip geleceğe aktarmak gibi devredilemez bir zorunluluk ve toplumsal bir sorumluluk ile karşı karşıyadır. Günümüz bilişim ve tüketim toplumunun gençleri, söz konusu görevleri yerine getirmeye çalışırken pek çok engelle yüzleşmek durumunda kalır. Esasen bu yeni toplum tipinin aktörleri, zamanı gençlik yıllarında sabitlemenin, gençleri bu zamana hapsetmenin, toplumsal sistemi onlar üzerinden yeniden kurmanın ve istedikleri gibi yönetmenin arayışı içindedir. Bu nedenle gençler, tüketim kültürünün en önemli hedef kitlesini oluşturur. Bu kültür tarafından tasarlanan ürünler öncelikle onların beğenisine sunulur. Böylece yüksek üretim potansiyeline sahip dinamik bir kitle sadece tüketmeye kodlanmış basit alıcılar topluluğuna dönüştürülmeye çalışılır. Bilişim endüstrisinin imkânlarını kullanan büyük şirketlerin gündemi de, ürünlerini albenisine sundukları bu kitleyi ellerinde tutmanın yeni yollarına ayarlanmıştır. Hâsılı, gençlerin enerjisi, tüketim ve bilişim sektörleri tarafından belirlenen piyasa koşullarında tüketilerek heba edilmeye devam eder.
Gençlik, madde kadar mana, beden kadar ruh, nefis, akıl, zihin, kalp, gönül, ahlak ve değer zenginliğine sahip çok-boyutlu bir varlık kategorisidir. Bu nedenle o, sadece tüketici hazlara endekslenmiş ve tek boyuta sıkıştırılmış basit bir varlık kategorisine indirgenemez. Aslında gençler, toplumsal hafızanın kuşaklar arası aktarımında, üstlendiği çok önemli rollerle ‘kritik eşiği’ temsil eder. Gençlerin bu aşamadaki temsil kabiliyeti, toplumların gelecekteki kültürel varlığını, istiklal ve istikbalini doğrudan belirler. Dolayısıyla ‘toplumsal değişimin hızı, yoğunluğu, yönü ve yörüngesi gençlerin elindedir’ dense sezadır. İşte 'Ramazan' öğretmen, gençlerin dünyasına böyle bir vasatta seslenir. Onlara enerji ve heyecanlarını nasıl kanalize edebileceklerini, kendilerinin, çevrelerinin ve insanlığın yararına olacak şekilde nasıl kullanabileceklerini anlatır. Derinlerdeki ruhsal gerilimleri ve çatışmaları azaltmanın, varoluşsal kaygıların tetiklediği kronik sorunları aşmanın ve nihayet karanlık dehlizlerle dolu krizlerden sahil-i selamete ulaşmanın yollarını keşfettirir. Gençlere içinde bulundukları zamanın, sağlığın, ailenin, arkadaşların, eldeki imkanların ve yaşanan kutlu ânın kıymetini yeniden fark ettirir. Enerjilerinin sınırsız olmadığını hatırlatarak içlerindeki muhteris duyguların teskin edilmesini ve eğitilmesini sağlar. Hâsılı, bu temrinleriyle onları bireysel, toplumsal ve ruhsal duyarlılığı yüksek bir atmosfere taşır. Gençler, söz konusu güven, sükun ve huzur atmosferinde bedensel varoluşlarının sesini daha az, ruhsal varoluşlarınınkini ise daha çok duymaya, nihayet anlam ve amacı ulvî bir geleceğe adım atmaya başlar.
Bu yeni iklimde Ramazan’la gençler arasındaki ilişki, tecrübeli bir uzun yol kaptanı ile yolcuları arasındaki ilişki gibidir. Ramazan, bu yolculuğun kılavuz kaptanıdır. 'Ramazan' kaptan, genç yolcularını hırçın denizlerin dev dalgalarına karşı korumak ve güvenli bir şekilde sahile/limana ulaştırmakla görevlidir. O, bunun için yoğun çaba harcar. Yolculuğun güvenliğini riske atacak durumlara karşı yolcularını uyarır; kendi aralarında şefkatli, merhametli ve hakkaniyetli davranmalarını ister. Dışarıdan gelmesi muhtemel tehlikelere karşı dikkatli ve uyanık kalmalarını tavsiye eder. Onlara sık sık aynı geminin yolcuları olduklarını hatırlatır. Birbirlerine güvenmelerini, bencil, cimri ve kıskanç olmamalarını, ellerindeki imkanları ihtiyacı olan yolcularla paylaşmalarını salık verir. Böylece onlara içinde bulundukları geminin sorumluluğunun tüm yolculara ait olduğunu, hiç kimsenin diğerlerinden ayrıcalıklı haklara sahip olmadığını fark ettirir. Sorumsuzca hareket edenleri ikaz ederek gemideki diğer yolcuların haklarını korumaya çalışır. Başka yolcuların güvenliğini tehlikeye atacak şekilde geminin dümenini kırıp rotasını değiştirmek isteyenlere ise izin verilmemesini ister. Böylece onların emanet/sorumluluk bilincini yükseltmeye ve her dem canlı tutmaya gayret eder.
Başka bir açıdan Ramazan’la gençler arasındaki ilişki, filozof ve meraklı öğrencileri arasındaki ilişki gibidir. Zira gençlik, hayatın anlam ve amacına ilişkin soruların sıkça tekrarlandığı filozofça bir sorgulama dönemidir. Gençler, yeteneklerinin, ihtiyaç ve isteklerinin sınırlarını yoklamaktan, onları yer yer ihlal etmekten ve yeni keşiflere yelken açmaktan büyük mutluluk duyar. Ramazan, bu ‘zevkli’ keşif yolculuğunda, hikmetli öğütleriyle onlara ihtiyaçlarının sınırlı, isteklerinin ise sınırsız olduğunu fark ettirir. Yeme-içme, sahip olma, tüketim, cinsellik ve benzeri dürtülerin; yerinde, ölçülü ve kontrollü kullanımının hikmetlerini anlatır. Bu dürtülerin dengeli/doğru kullanımının, yaratılıştaki potansiyellerini nasıl ihya edeceğine ilişkin örnekler verir, mütehassıs reçeteler sunar. Hâsılı, sınırları zorlamanın değil, hikmete râm olup onu korumanın ne kadar önemli olduğunu taze zihinlerine nakşeder.
Ramazan’ın öğütlerine kulak verenler, bir aya yayılan bu mistik tecrübe atmosferinde ruhlarını örseleyen soru(n)lara ilişkin pratik cevapların gizli olduğunu kavramakta zorlanmaz. Böylece sınırlı bedensel hazlara odaklı sonlu bir dünyadan, sınırsız hazların kılavuzladığı sonsuz ve huzurlu bir yaşama geçişin kapısı aralanmış olur. Ancak burası, yeni bir dünyanın eşiğidir. Buradan içeri girip yeni keşiflere özgürce kanat çırpmak da, beden kafesine geri dönüp yeniden tutsak olmak da mümkündür. Bu kapının anahtarı ise, sadece gençlerin elindedir. Bu yüzden gençlerle Ramazan iklimini buluşturmak ve Ramazan duyarlılığını hayatın her alanında sürekli kılmak için özverili, özenli, içtenlikli ve mütemadiyen güncellenen çabalara ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, medya bilişim ağında Ramazan’ı gençlerin duyuşsal, bilişsel ve toplumsal gündemine taşıyacak metaforik yönü güçlü içerikler tasarlanmalıdır. Bu maksatla, öncelikle gençlerin gündemini tespite yönelik geniş katılımlı araştırmalar yapılmalıdır. Söz konusu araştırmalar kapsamında, her düşünceden gençlerle birebir temaslar kurulmalıdır. Bu temaslarda asla kısıtlayıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, tahkir ve tezyif edici bir dil/üslup kullanılmamalıdır. Aksine onların bireysel tercihlerine, dini, ahlaki ve toplumsal yönelimlerine içtenlikle kulak verilmeli, içlerinde esen ılık rüzgarların yönü ve kopan fırtınaların şiddeti anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Elde edilen veriler sahici bir dille ve titizlikle kayda geçirilmeli, sorumluluk sahibi yetişkinlerin akıl defterlerine itina ile not edilmelidir. Bu notlar ışığında, işin uzmanları tarafından kılı kırk yararcasına hassas ve dikkatli analizler yapılmalıdır. Sonuçta üretilecek yeni iletişim diline eklemlenen içerikler; kaynağını kültürümüzün derinliklerinde yatan selim akıl, hikmet, marifet ve gönül ikliminin kadim sentezinden almalıdır. Ancak bunu yaparken bireysel farklılıkların yanı sıra, dönemin ruhu, kamusal duyarlılıklarımız ve toplumsal gerçekliğimiz de asla ihmal edilmemelidir. Bu hususlar dikkate alındığında Ramazan’ın rahmet esintileriyle gençlerin fırtınalı dünyası birbirine daha da yakınlaştırılmış, aralarındaki sıcak murakabe ve mukabeleler başlatılmış olur. Gençlerin ruhu; hilkat, rikkat, şefkat, merhamet ve muhabbet desenleriyle örülür. Böylece onların ‘kritik eşiği’ atlayıp sonsuza açılan kutlu Ramazan kapısından geçmeleri kolaylaştırılmış olur. Hepsi ve hâsılı, kutlu Ramazan iksirinden içip ikliminden istifade ederek gençliğini ‘ebedi hayat’ ödülüne refîk kılanlara ve nihayet Refik-i Âlâ ile buluşmayı hak edecek şekilde değerlendirenlere ne mutlu!
Bu iklimde gençler, bir taraftan içsel istikrar/kararlılık arayışını sürdürürken, diğer taraftan dışsal desteklerle hayata tutunmaya çalışır. Gençlerin kendi içlerinde muhasebeye, dışarıda ise murakabeye ihtiyaçları vardır. Onlar, geçmişi değerlendirip geleceğe aktarmak gibi devredilemez bir zorunluluk ve toplumsal bir sorumluluk ile karşı karşıyadır. Günümüz bilişim ve tüketim toplumunun gençleri, söz konusu görevleri yerine getirmeye çalışırken pek çok engelle yüzleşmek durumunda kalır. Esasen bu yeni toplum tipinin aktörleri, zamanı gençlik yıllarında sabitlemenin, gençleri bu zamana hapsetmenin, toplumsal sistemi onlar üzerinden yeniden kurmanın ve istedikleri gibi yönetmenin arayışı içindedir. Bu nedenle gençler, tüketim kültürünün en önemli hedef kitlesini oluşturur. Bu kültür tarafından tasarlanan ürünler öncelikle onların beğenisine sunulur. Böylece yüksek üretim potansiyeline sahip dinamik bir kitle sadece tüketmeye kodlanmış basit alıcılar topluluğuna dönüştürülmeye çalışılır. Bilişim endüstrisinin imkânlarını kullanan büyük şirketlerin gündemi de, ürünlerini albenisine sundukları bu kitleyi ellerinde tutmanın yeni yollarına ayarlanmıştır. Hâsılı, gençlerin enerjisi, tüketim ve bilişim sektörleri tarafından belirlenen piyasa koşullarında tüketilerek heba edilmeye devam eder.
Gençlik, madde kadar mana, beden kadar ruh, nefis, akıl, zihin, kalp, gönül, ahlak ve değer zenginliğine sahip çok-boyutlu bir varlık kategorisidir. Bu nedenle o, sadece tüketici hazlara endekslenmiş ve tek boyuta sıkıştırılmış basit bir varlık kategorisine indirgenemez. Aslında gençler, toplumsal hafızanın kuşaklar arası aktarımında, üstlendiği çok önemli rollerle ‘kritik eşiği’ temsil eder. Gençlerin bu aşamadaki temsil kabiliyeti, toplumların gelecekteki kültürel varlığını, istiklal ve istikbalini doğrudan belirler. Dolayısıyla ‘toplumsal değişimin hızı, yoğunluğu, yönü ve yörüngesi gençlerin elindedir’ dense sezadır. İşte 'Ramazan' öğretmen, gençlerin dünyasına böyle bir vasatta seslenir. Onlara enerji ve heyecanlarını nasıl kanalize edebileceklerini, kendilerinin, çevrelerinin ve insanlığın yararına olacak şekilde nasıl kullanabileceklerini anlatır. Derinlerdeki ruhsal gerilimleri ve çatışmaları azaltmanın, varoluşsal kaygıların tetiklediği kronik sorunları aşmanın ve nihayet karanlık dehlizlerle dolu krizlerden sahil-i selamete ulaşmanın yollarını keşfettirir. Gençlere içinde bulundukları zamanın, sağlığın, ailenin, arkadaşların, eldeki imkanların ve yaşanan kutlu ânın kıymetini yeniden fark ettirir. Enerjilerinin sınırsız olmadığını hatırlatarak içlerindeki muhteris duyguların teskin edilmesini ve eğitilmesini sağlar. Hâsılı, bu temrinleriyle onları bireysel, toplumsal ve ruhsal duyarlılığı yüksek bir atmosfere taşır. Gençler, söz konusu güven, sükun ve huzur atmosferinde bedensel varoluşlarının sesini daha az, ruhsal varoluşlarınınkini ise daha çok duymaya, nihayet anlam ve amacı ulvî bir geleceğe adım atmaya başlar.
Bu yeni iklimde Ramazan’la gençler arasındaki ilişki, tecrübeli bir uzun yol kaptanı ile yolcuları arasındaki ilişki gibidir. Ramazan, bu yolculuğun kılavuz kaptanıdır. 'Ramazan' kaptan, genç yolcularını hırçın denizlerin dev dalgalarına karşı korumak ve güvenli bir şekilde sahile/limana ulaştırmakla görevlidir. O, bunun için yoğun çaba harcar. Yolculuğun güvenliğini riske atacak durumlara karşı yolcularını uyarır; kendi aralarında şefkatli, merhametli ve hakkaniyetli davranmalarını ister. Dışarıdan gelmesi muhtemel tehlikelere karşı dikkatli ve uyanık kalmalarını tavsiye eder. Onlara sık sık aynı geminin yolcuları olduklarını hatırlatır. Birbirlerine güvenmelerini, bencil, cimri ve kıskanç olmamalarını, ellerindeki imkanları ihtiyacı olan yolcularla paylaşmalarını salık verir. Böylece onlara içinde bulundukları geminin sorumluluğunun tüm yolculara ait olduğunu, hiç kimsenin diğerlerinden ayrıcalıklı haklara sahip olmadığını fark ettirir. Sorumsuzca hareket edenleri ikaz ederek gemideki diğer yolcuların haklarını korumaya çalışır. Başka yolcuların güvenliğini tehlikeye atacak şekilde geminin dümenini kırıp rotasını değiştirmek isteyenlere ise izin verilmemesini ister. Böylece onların emanet/sorumluluk bilincini yükseltmeye ve her dem canlı tutmaya gayret eder.
Başka bir açıdan Ramazan’la gençler arasındaki ilişki, filozof ve meraklı öğrencileri arasındaki ilişki gibidir. Zira gençlik, hayatın anlam ve amacına ilişkin soruların sıkça tekrarlandığı filozofça bir sorgulama dönemidir. Gençler, yeteneklerinin, ihtiyaç ve isteklerinin sınırlarını yoklamaktan, onları yer yer ihlal etmekten ve yeni keşiflere yelken açmaktan büyük mutluluk duyar. Ramazan, bu ‘zevkli’ keşif yolculuğunda, hikmetli öğütleriyle onlara ihtiyaçlarının sınırlı, isteklerinin ise sınırsız olduğunu fark ettirir. Yeme-içme, sahip olma, tüketim, cinsellik ve benzeri dürtülerin; yerinde, ölçülü ve kontrollü kullanımının hikmetlerini anlatır. Bu dürtülerin dengeli/doğru kullanımının, yaratılıştaki potansiyellerini nasıl ihya edeceğine ilişkin örnekler verir, mütehassıs reçeteler sunar. Hâsılı, sınırları zorlamanın değil, hikmete râm olup onu korumanın ne kadar önemli olduğunu taze zihinlerine nakşeder.
Ramazan’ın öğütlerine kulak verenler, bir aya yayılan bu mistik tecrübe atmosferinde ruhlarını örseleyen soru(n)lara ilişkin pratik cevapların gizli olduğunu kavramakta zorlanmaz. Böylece sınırlı bedensel hazlara odaklı sonlu bir dünyadan, sınırsız hazların kılavuzladığı sonsuz ve huzurlu bir yaşama geçişin kapısı aralanmış olur. Ancak burası, yeni bir dünyanın eşiğidir. Buradan içeri girip yeni keşiflere özgürce kanat çırpmak da, beden kafesine geri dönüp yeniden tutsak olmak da mümkündür. Bu kapının anahtarı ise, sadece gençlerin elindedir. Bu yüzden gençlerle Ramazan iklimini buluşturmak ve Ramazan duyarlılığını hayatın her alanında sürekli kılmak için özverili, özenli, içtenlikli ve mütemadiyen güncellenen çabalara ihtiyaç vardır. Bu çerçevede, medya bilişim ağında Ramazan’ı gençlerin duyuşsal, bilişsel ve toplumsal gündemine taşıyacak metaforik yönü güçlü içerikler tasarlanmalıdır. Bu maksatla, öncelikle gençlerin gündemini tespite yönelik geniş katılımlı araştırmalar yapılmalıdır. Söz konusu araştırmalar kapsamında, her düşünceden gençlerle birebir temaslar kurulmalıdır. Bu temaslarda asla kısıtlayıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, tahkir ve tezyif edici bir dil/üslup kullanılmamalıdır. Aksine onların bireysel tercihlerine, dini, ahlaki ve toplumsal yönelimlerine içtenlikle kulak verilmeli, içlerinde esen ılık rüzgarların yönü ve kopan fırtınaların şiddeti anlaşılmaya çalışılmalıdır.
Elde edilen veriler sahici bir dille ve titizlikle kayda geçirilmeli, sorumluluk sahibi yetişkinlerin akıl defterlerine itina ile not edilmelidir. Bu notlar ışığında, işin uzmanları tarafından kılı kırk yararcasına hassas ve dikkatli analizler yapılmalıdır. Sonuçta üretilecek yeni iletişim diline eklemlenen içerikler; kaynağını kültürümüzün derinliklerinde yatan selim akıl, hikmet, marifet ve gönül ikliminin kadim sentezinden almalıdır. Ancak bunu yaparken bireysel farklılıkların yanı sıra, dönemin ruhu, kamusal duyarlılıklarımız ve toplumsal gerçekliğimiz de asla ihmal edilmemelidir. Bu hususlar dikkate alındığında Ramazan’ın rahmet esintileriyle gençlerin fırtınalı dünyası birbirine daha da yakınlaştırılmış, aralarındaki sıcak murakabe ve mukabeleler başlatılmış olur. Gençlerin ruhu; hilkat, rikkat, şefkat, merhamet ve muhabbet desenleriyle örülür. Böylece onların ‘kritik eşiği’ atlayıp sonsuza açılan kutlu Ramazan kapısından geçmeleri kolaylaştırılmış olur. Hepsi ve hâsılı, kutlu Ramazan iksirinden içip ikliminden istifade ederek gençliğini ‘ebedi hayat’ ödülüne refîk kılanlara ve nihayet Refik-i Âlâ ile buluşmayı hak edecek şekilde değerlendirenlere ne mutlu!
Gençleri anlama adına oldukça anlamlı ve dikkate alınması gereken çok güzel yorumlar içeriyor.Her cümlesi itina ile değetlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.Elinize emeğinize sağlık değetli hocam
Muhterem Hocam, bu Ramazan yazılarınız şahsım adına bende kalbimde müthiş ürpertiler ile yeni bir çığır açtı. İnşallah Ramazan'dan sonra da milletimiz ve ümmetimiz, insanlık ailesi için bu güzel aydınlatıcı yazılarınızın devamı gelir ve belki daha önceki yıllarda da yazdıysanız affedin farkında olamadığım için bilemiyorum bu Ramazan'dan sonra daha nice ramazanlar da bu güzel yazılarınızı bir gelenek olarak devam ettirirsiniz.Allah sizden razı olsun selam ve saygılarımla...
Karanlıklarda bir mum yakan Bilge insanlarara; çocuğuyla genci ile yetişkini ve yaşlısıyla her daim ihtiyaç vardır. Hele ki Tüketimin ve Bilişimin insanı çepeçevre sardığı bir vasatta... Biz bu yazıda bir Bilge'nin yol göstericiliğini gördük her satırda. Ramazan'ın manevi iklimine yaslanarak. Toplum, size ve sizin gibilere müteşekkirdir, daim olun, ışığınız hiç sönmesin.
Değerli hocam bu mübarek Ramazan ayı içerisinde bizi güzel düşüncelerinizle ve yorumlarınızla aydınlattığınız için sizden allah razı olsun.Böyle güzel yorumlarınızın devamı dileğiyle saygılarımı sunarım hocam.
Hocam emeğinize sağlık cok güzel istifade ettik. Rabbim nice Ramazanlara sağlık ve huzurla kavusturmak temennisiyle... Selam ve hurmetlerimi sunarim...
Hocamızın eline ve kalemine sağlık. Ramazan'ı bir başka boyutu ile idrak etmemizi sağladı.
Elinize kaleminize kuvvet.Sayın Hocam!