Anadolu Gençlik dergisinin son sayısında yayınlanan mülakatta Kaplan, dikkat çeken bir konuya temas etti. Müslümanların sinemayla, hakikatin ilahi sesini ve nebevi nefesini duyurabileceğini anlatan Kaplan şöyle konuştu: “Mü’min kişi, kuru bir ritüel yapmaz ibadetinde. Kendinden geçerek kendine gelir; kendine gelerek kendinden geçer ve hakikat yolculuğunu aşkla, vecdle, ihlasla gerçekleştirir. Bugün Müslümanlar dün hat sanatında, minyatürde, ebruda, mimaride olduğu gibi sinemada da hakikatin ilahi sesini ve nebevi nefesini bütün insanlığa duyurabilecek yegâne insanlardır.”
Sinemada görselliğin çok belirleyici olmasının Müslümanların zihninde “sinema mümkün müdür, değil midir” sorusunu oluşturduğunu hatırlatan Kaplan, şöyle konuştu:
“Sinemanın görsel zekayı kullanıyor olması, film dilinin görselliğe dayanıyor olması sonucunu doğurur mu? Hayır. Sinema göstermeye dayanan bir sanat türüdür. Gösterme de sesle, türlü soyutlama biçimleriyle gerçekleştirilir. Sadece bunu söylemiş olayım. Yani burada asıl şey soyutlama becerisidir. Burada şöyle bir şey söyleyeyim, bu yakıcı sorunu açıklığa kavuşturacak: Sinemanın görselliği, Müslümanın elinde bir seyir haline dönüşebilir. Müslümanlar henüz sinemayı kullanmadılar. Müslümanlar sinemayı kullandıkları zaman, sinemanın imkânlarını sonuna kadar keşif edebileceğimizi, zaaflarını nasıl devre dışı bırakabileceğimizi biz bütün insanlığa gösterebileceğiz.”
Müslüman sanatçının eseri, ibadetidir
“Müslüman sanatçının eseri, Müslüman sanatçının ibadetidir. Müslüman âlimin eseri, Müslüman âlimin ibadetidir” diyerek Müslümanların sinema filmi yapması gerektiğine işaret Kaplan şöyle devam etti:
“Film yapacağız dolayısıyla bir estetik teorisi geliştireceğiz. Bir fikir geliştirceğiz, tefekkür geliştireceğiz, bir ilim geliştireceğiz. Bütün bunlar aynı kaynaktan beslenecek ve birbirine bakacak, birbirini besleyerek varoluşa kışkırtacak birbirini”