Avusturya’nın, 103 yıllık geçmişi, örnek ve güzel bir tecrübeyi bir kalemde silip atarak Müslümanların haklarında kısıtlamalar öngören bir yasal düzenlemeyi kabul etmesi, her daim “bir olumsuzluk olsa da Müslümanların haklarını ellerinden alsak” modundaki Avrupa ülkelerinde de geniş yankı buldu. Avusturya bu yasayla yalnızca Müslümanların haklarını ellerinden almakla kalmadı, yüzyılı aşkın bir süredir Avrupa’daki tüm Müslümanların parmakla gösterip övgüyle söz ettiği olumlu bir örneği/imkanı da Avrupa’nın/Batının elinden aldı, onlara “Avusturya bile yasal düzenleme yaptı” mealinde bu kez tersinden örnek oldu. Onlar da zaten bu fırsatı kaçırmadı, dört bir yandan, birbiri ardına “Bizde de böyle bir yasal düzenleme yapılmalı” sesleri yükselmeye başladı. Bilumum aşırı sağcılar ve İslam düşmanları da boş durmadı, durumdan vazife çıkararak harekete geçti, daha önce gizli saklı yazanlar ağzındaki baklayı çıkardı, daha açık yazma cesareti buldu.
Avrupa’nın en çok satan feminist ve İslam karşıtı dergisi EMMA, Mart sayısında “1979’dan beri özellikle kadınları hedef alan İslami köktenciliğin ölümcül sonuçlarını” ele almış. Dergi, kapağına “Biz aydın ve modern bir İslam istiyoruz” ibaresinin yanı sıra Almanya’da yaşayan ve her fırsatta İslam’ı ve Müslümanları aşağılamakla maruf 19 Müslüman aydının (!) fotoğraflarını iliştirmeyi de ihmal etmemiş. O kişiler arasında gazeteci ve insan hakları savunucusu Serap Çileli, avukat, yazar ve kadın hakları savunucusu Seyran Ateş, Uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, Yeşiller milletvekili Ekin Deligöz, SPD milletvekili Lale Akgün, Merkel’in partisinden milletvekili olan Batı Trakya kökenli Cemile Yusuf, Dortmund’dan Prof. Dr. Ahmet Toprak, oyuncu Nursel Köse ve psikolog Kazım Erdoğan gibi Türkler de yer alıyor. Bu arada bu isimlerin hemen hepsinin yaptıkları İslam’ı, Müslümanları ve Türkleri aşağılayıcı açıklamalar ve yazdığı kitaplarla Almanlardan birçok ödül aldıklarını da kayda geçelim.
Bu 19 aydından (!) biri olan Serap Çileli, İslam ve Müslümanlara ilişkin konularda artık Alman hükümetinin de doğru kişilerle diyalog yolunu seçmesi gerektiğini söylemiş. Ona göre Alman hükümeti, ülkedeki Müslümanların yüzde 80’ini temsil eden çatı kuruluşlarının oluşturduğu Almanya İslam Konseyi’ni muhatap almakla yanlış yapıyormuş.
Çünkü Almanya’daki cami dernekleri şeriatı destekliyor, cinsiyet ayrımcılığı yapıyor ve radikal İslami unsurlarla aralarına yeterince mesafe koymuyormuş. Çileli, “doğru kişiler” derken de derginin kapağını süsleyen türden Müslümanları kastediyor. Zaten Alman hükümeti de daha düne kadar öyle yapıyor, Almanya İslam Konseyi üyelerini bu tipler arasından seçiyordu. Kapaktaki aydın ve demokrat(!) Müslümanlardan biri de Necla Kelek.
Kelek’e göre Müslüman ülkelerde kadınlar özgür değilmiş. İslam ülkelerinde kadınlar evlenene kadar babalarının, evlendikten sonra da kocalarının boyunduruğu altına giriyormuş. O yüzden Müslüman kadınlar olarak özgür Batı ülkelerinde konuşma ve düşüncelerini ortaya koyma şansı bulabiliyorlarmış. Ona göre artık İslam’la ilgili hiç sorulmayanları sormanın, hiç konuşulmayanları konuşmanın vakti gelmiş.
Ancak kaderin cilvesine bakın ki, babası laik, aydın ve Kemalist bir cumhuriyetçi olmasına ve kısa bir süre evli kaldığı kocası Batının özgür topraklarında(!) doğup büyümüş bir Alman olmasına rağmen Kelek her ikisinden de baskı, zulüm ve şiddet görmüş. Ancak ona rağmen meseleyi anlayamamış. O anlayamamış ama Almanlar anlamış ve Kelek’e Almanya’ya sağladığı bu önemli katkılardan(!) dolayı birçok ödül vermişler. Bakın Kelek İslam’a ve Müslümanlara nasıl katkı sağlamış: Kelek, 2002'de yazdığı Günlük Yaşamda İslam (İslam im Alltag) adlı kitabında İslam’ın ve camilerin Almanya'da uyumu zorlaştırdığını ifade etmiş.
Tıpkı Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu eski Üyesi ırkçı Thilo Sarrazin gibi. Hatırlanacağı gibi Sarrazin, 2010 yılında "Almanya kendini yok ediyor. Ülkemizi nasıl riske atıyoruz?" adlı bir kitap yazmış ve ülkede aylarca gündem olmuştu. Sarrazin, İslam’a, Müslümanlara ve Türklere hakaretler yağdırdığı bu kitabının tanıtımını işte bu Kelek’le yapmıştı. Tuhaf olan şu ki Sarrazin yoğun tepki ve baskılardan dolayı Alman Merkez Bankası üyeliğinden istifa etmek zorunda kalmış ancak Kelek tam tersine ününe ün katmış, politikacılardan ve medyadan büyük övgüler ve ödüller aldı, “Burada sorumlu bir yurttaş acı gerçekleri dillendiriyor" diyerek, Sarrazin’e ve kitabına övgüler yağdırdı.
O kitapta Sarrazin “Göçmenler, Almanlardan daha düşük zekalı. Almanya giderek aptallaşıyor ve küçülüyor.”, “Türkler, devletin cebinden geçinen, çocuklarının eğitimi ile ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü kız çocukları üreten bir topluluk.” ve “Türkler ancak manav veya dönerci olabilir.” gibi sözler sarfediyordu. Ekürisi Kelek’in kitapları da ondan aşağı kalır değil. Yerimizin darlığı sebebiyle sadece birkaç örnek vermekle yetinelim:
"Muhammed dişi tanrıçalar Allat, Al-Ozza ve Manat’ı lanetledi, sembollerini tahrip etti, dişi korumalarını öldürttü. Dişi tanrıçaların üzerindeki galibiyet, aynı zamanda erkeğin kadın üzerindeki galibiyetiydi. Muhammed kadınlara güvenmiyordu, erkeklerin de içgüdülerini kontrol altında tutabileceğine inanmıyordu Muhammed’e göre erkekler için akılcılık ve özdenetim yoktu, sadece dürtülerin kontrolü ve tatmini vardı." Kelek, Alman devlet televizyonuna yaptığı açıklamada da şeytanın bile aklına gelmeyecek sözler sarf etmekten geri kalmamıştı.
Allah’ın af ve merhametine ve okuyucularımın affına sığınarak alıntılıyorum: "Müslümanların cinselliklerini kontrol etme yeteneği yok, özellikle de erkeklerin. Sürekli cinsellikleri ile meydan okumaya mecburdurlar ve kendilerini boşaltmakla meşgul oluyorlar. Eğer bunu bir kadın ile yapamazlarsa, kadın bulunmazsa, o takdirde bir hayvanla yapıyorlar yahut başka bir yöntem aramaya mecburlar…
Erkek her zaman kadınlarını başka erkeklerden korumakla meşgul oluyor, onlara karşı büyük bir güvensizlik duyuyor. Çünkü onlar sürekli seks düşünürler ve bundan dolayı nerede nefsimi tatmin edebilirim düşüncesi ile günlerini geçirirler." Kelek ayrıca domuz eti yemenin bir Müslüman için sakıncası olmadığını, Müslüman erkeklerin sünnet edilmesinin 'adam yaralama' suçu kabul edilmesi gerektiğini, İslam’ın, kadının özgürlüğünü ve kadınlığını elinden alarak aşk ve cinselliği yok ettiğini ve Hıristiyanlığın, İslam'a göre daha demokrat olduğunu da savunuyor.
Avrupa’nın en çok satan feminist ve İslam karşıtı dergisi EMMA, Mart sayısında “1979’dan beri özellikle kadınları hedef alan İslami köktenciliğin ölümcül sonuçlarını” ele almış. Dergi, kapağına “Biz aydın ve modern bir İslam istiyoruz” ibaresinin yanı sıra Almanya’da yaşayan ve her fırsatta İslam’ı ve Müslümanları aşağılamakla maruf 19 Müslüman aydının (!) fotoğraflarını iliştirmeyi de ihmal etmemiş. O kişiler arasında gazeteci ve insan hakları savunucusu Serap Çileli, avukat, yazar ve kadın hakları savunucusu Seyran Ateş, Uyumdan sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, Yeşiller milletvekili Ekin Deligöz, SPD milletvekili Lale Akgün, Merkel’in partisinden milletvekili olan Batı Trakya kökenli Cemile Yusuf, Dortmund’dan Prof. Dr. Ahmet Toprak, oyuncu Nursel Köse ve psikolog Kazım Erdoğan gibi Türkler de yer alıyor. Bu arada bu isimlerin hemen hepsinin yaptıkları İslam’ı, Müslümanları ve Türkleri aşağılayıcı açıklamalar ve yazdığı kitaplarla Almanlardan birçok ödül aldıklarını da kayda geçelim.
Bu 19 aydından (!) biri olan Serap Çileli, İslam ve Müslümanlara ilişkin konularda artık Alman hükümetinin de doğru kişilerle diyalog yolunu seçmesi gerektiğini söylemiş. Ona göre Alman hükümeti, ülkedeki Müslümanların yüzde 80’ini temsil eden çatı kuruluşlarının oluşturduğu Almanya İslam Konseyi’ni muhatap almakla yanlış yapıyormuş.
Çünkü Almanya’daki cami dernekleri şeriatı destekliyor, cinsiyet ayrımcılığı yapıyor ve radikal İslami unsurlarla aralarına yeterince mesafe koymuyormuş. Çileli, “doğru kişiler” derken de derginin kapağını süsleyen türden Müslümanları kastediyor. Zaten Alman hükümeti de daha düne kadar öyle yapıyor, Almanya İslam Konseyi üyelerini bu tipler arasından seçiyordu. Kapaktaki aydın ve demokrat(!) Müslümanlardan biri de Necla Kelek.
Kelek’e göre Müslüman ülkelerde kadınlar özgür değilmiş. İslam ülkelerinde kadınlar evlenene kadar babalarının, evlendikten sonra da kocalarının boyunduruğu altına giriyormuş. O yüzden Müslüman kadınlar olarak özgür Batı ülkelerinde konuşma ve düşüncelerini ortaya koyma şansı bulabiliyorlarmış. Ona göre artık İslam’la ilgili hiç sorulmayanları sormanın, hiç konuşulmayanları konuşmanın vakti gelmiş.
Ancak kaderin cilvesine bakın ki, babası laik, aydın ve Kemalist bir cumhuriyetçi olmasına ve kısa bir süre evli kaldığı kocası Batının özgür topraklarında(!) doğup büyümüş bir Alman olmasına rağmen Kelek her ikisinden de baskı, zulüm ve şiddet görmüş. Ancak ona rağmen meseleyi anlayamamış. O anlayamamış ama Almanlar anlamış ve Kelek’e Almanya’ya sağladığı bu önemli katkılardan(!) dolayı birçok ödül vermişler. Bakın Kelek İslam’a ve Müslümanlara nasıl katkı sağlamış: Kelek, 2002'de yazdığı Günlük Yaşamda İslam (İslam im Alltag) adlı kitabında İslam’ın ve camilerin Almanya'da uyumu zorlaştırdığını ifade etmiş.
Tıpkı Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu eski Üyesi ırkçı Thilo Sarrazin gibi. Hatırlanacağı gibi Sarrazin, 2010 yılında "Almanya kendini yok ediyor. Ülkemizi nasıl riske atıyoruz?" adlı bir kitap yazmış ve ülkede aylarca gündem olmuştu. Sarrazin, İslam’a, Müslümanlara ve Türklere hakaretler yağdırdığı bu kitabının tanıtımını işte bu Kelek’le yapmıştı. Tuhaf olan şu ki Sarrazin yoğun tepki ve baskılardan dolayı Alman Merkez Bankası üyeliğinden istifa etmek zorunda kalmış ancak Kelek tam tersine ününe ün katmış, politikacılardan ve medyadan büyük övgüler ve ödüller aldı, “Burada sorumlu bir yurttaş acı gerçekleri dillendiriyor" diyerek, Sarrazin’e ve kitabına övgüler yağdırdı.
O kitapta Sarrazin “Göçmenler, Almanlardan daha düşük zekalı. Almanya giderek aptallaşıyor ve küçülüyor.”, “Türkler, devletin cebinden geçinen, çocuklarının eğitimi ile ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü kız çocukları üreten bir topluluk.” ve “Türkler ancak manav veya dönerci olabilir.” gibi sözler sarfediyordu. Ekürisi Kelek’in kitapları da ondan aşağı kalır değil. Yerimizin darlığı sebebiyle sadece birkaç örnek vermekle yetinelim:
"Muhammed dişi tanrıçalar Allat, Al-Ozza ve Manat’ı lanetledi, sembollerini tahrip etti, dişi korumalarını öldürttü. Dişi tanrıçaların üzerindeki galibiyet, aynı zamanda erkeğin kadın üzerindeki galibiyetiydi. Muhammed kadınlara güvenmiyordu, erkeklerin de içgüdülerini kontrol altında tutabileceğine inanmıyordu Muhammed’e göre erkekler için akılcılık ve özdenetim yoktu, sadece dürtülerin kontrolü ve tatmini vardı." Kelek, Alman devlet televizyonuna yaptığı açıklamada da şeytanın bile aklına gelmeyecek sözler sarf etmekten geri kalmamıştı.
Allah’ın af ve merhametine ve okuyucularımın affına sığınarak alıntılıyorum: "Müslümanların cinselliklerini kontrol etme yeteneği yok, özellikle de erkeklerin. Sürekli cinsellikleri ile meydan okumaya mecburdurlar ve kendilerini boşaltmakla meşgul oluyorlar. Eğer bunu bir kadın ile yapamazlarsa, kadın bulunmazsa, o takdirde bir hayvanla yapıyorlar yahut başka bir yöntem aramaya mecburlar…
Erkek her zaman kadınlarını başka erkeklerden korumakla meşgul oluyor, onlara karşı büyük bir güvensizlik duyuyor. Çünkü onlar sürekli seks düşünürler ve bundan dolayı nerede nefsimi tatmin edebilirim düşüncesi ile günlerini geçirirler." Kelek ayrıca domuz eti yemenin bir Müslüman için sakıncası olmadığını, Müslüman erkeklerin sünnet edilmesinin 'adam yaralama' suçu kabul edilmesi gerektiğini, İslam’ın, kadının özgürlüğünü ve kadınlığını elinden alarak aşk ve cinselliği yok ettiğini ve Hıristiyanlığın, İslam'a göre daha demokrat olduğunu da savunuyor.