İstanbul Ticaret Üniversitesi, İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mete Çamdereli, “Din Ekranda Nasıl Durur” adlı yeni kitabıyla, medya ve din ilişkisinin farklı yönlerini ele alıyor. Medya ve din alanıyla ilgili akademik çalışmalara önemli katkılar sağlayan Prof. Dr. Mete Çamdereli, bu çalışmalara bir yenisini daha ekledi. Yeni Şafak gazetesinin kitap ekinde söz konusu kitapla ilgili değerlendirmelerde bulunan Çamdereli, şunları söyledi:
Medya, dine yer verirken, ona kendi dilini dayatır
Medyanın kendine özgü kuralları vardır. Kendisi için ihtiyaç duyduğu şeyler üretir. Zaman zaman şöhretler, ikonlar, son dönemde fenomenler gibi. Bunlar aslında medyanın kendi içeriklerini güncellemesi bakımından ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Medya kadına, çocuğa, siyasete, kültüre yer verir; dine de yer verir. Ve dine yer verirken de mutlaka kendi dilini ona dayatır. Dolayısıyla o dönüşme sürecini tanımlamak için medyatik din kavramına ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa medyatik din diye bir şey zaten söz konusu olamaz. Ama medyanın kuralları çerçevesinden oluşmuş bir dinsel söylem söz konusuysa o zaman medyatik din diye bir şeyin varlığından söz edebiliriz.
Vaizlikten ikonluğa İ
İletişim kuramcılarının bazı kitaplarında da elektronik vaiz gibi terimler vardır. Türkçede biraz tuhaf duruyor ama alıştık artık. Medyatik vaiz terimine dönüştü. Vaizlikle kalınmadı, daha sonra ikon olma durumuna geldi. Bunun nasıl bir problemi var peki? İnsanları bilgilendiriyor bu insanlar denebilir öncelikle. Öyle yaptıklarından kuşku duymayalım fakat medyanın dili ve söylemi de var. Medyanın dili ve söyleminde haşrolmak var. Reyting kaygıları içinde yok olmak var. Takipçiler var. Ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun o dil ve söylem zaman içinde, söyleyeni de söyleneni de unutturacak şekilde kendi iktidarına oluşturuyor. Medyatik dinsel söylemi sahiplenen her türlü uzmanın, belli zaman sonra kendi kimliklerinin de imha olduğu, medyatikleştiği ve söylediklerinin de yaşanır hale geldiği bir dinden bahsetmeye başladık. Belki kendilerine sorulan sorulara çok iyi niyetli bir takım cevaplar üretiyorlar ama o cevapların zaman içinde dinin kendisi haline gelme riski var. O söylemi yapanların da farkında olmadığı bir risk var.
Dijital çağ, dinsel aidiyeti olan herkesin derdi.
Medyatik vaizlik sisteminden sinemadaki filmlere kadar İslam’ı biraz dışlaştıran, hayatın dışına iten hor gören, küçümseyen, onu tiye alan birtakım görüntülere alışkın nesiller büyüyor. Birçok insan da o filmlerle büyüdü. Dijital ortamda da bu algıyı körükleyen başkaca görüntüler, klipler, “caps”ler elbette var. Kitap, evet İslam’a odaklanıyor, İslam’ın medyatik temsilleri üzerinden ilerliyor, doğrudur ama medyatikleşme, dijitalleşme sorunu İslam’ın ötesine geçmiş bir sorundur artık. Bir haham, bir rahip benzer konuları Hristiyanlık ya da Yahudilik adına size söylüyor olabilir. “Kolumu kesin ama telefonumu elimden almayın” diyebilecek insanların bulunduğunu ifade eden bir haham hatırlıyorum ya da kiliseye gidip internetten İncil okuduğu halde anlaşılmayan ve kiliseden uzaklaştırılan bir rahip örneğini hatırlıyorum. Dijital çağ dinsel aidiyeti olan herkesin derdi. İslamofobya deyince ise sorun bizim açımızdan daha da önem kazanıyor. Artık küresel söylemin hegemonyasında üretilen islamofobik filmler ve ona tabi zihinlerin bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz. İslam’a bir hakaret edilecekse ve bu bir alkış toplayacaksa bu tür filmlerin çoğalmasını görmemek safdillik olur. Röportajın tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.
Medya, dine yer verirken, ona kendi dilini dayatır
Medyanın kendine özgü kuralları vardır. Kendisi için ihtiyaç duyduğu şeyler üretir. Zaman zaman şöhretler, ikonlar, son dönemde fenomenler gibi. Bunlar aslında medyanın kendi içeriklerini güncellemesi bakımından ihtiyaç duyduğu şeylerdir. Medya kadına, çocuğa, siyasete, kültüre yer verir; dine de yer verir. Ve dine yer verirken de mutlaka kendi dilini ona dayatır. Dolayısıyla o dönüşme sürecini tanımlamak için medyatik din kavramına ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa medyatik din diye bir şey zaten söz konusu olamaz. Ama medyanın kuralları çerçevesinden oluşmuş bir dinsel söylem söz konusuysa o zaman medyatik din diye bir şeyin varlığından söz edebiliriz.
Vaizlikten ikonluğa İ
İletişim kuramcılarının bazı kitaplarında da elektronik vaiz gibi terimler vardır. Türkçede biraz tuhaf duruyor ama alıştık artık. Medyatik vaiz terimine dönüştü. Vaizlikle kalınmadı, daha sonra ikon olma durumuna geldi. Bunun nasıl bir problemi var peki? İnsanları bilgilendiriyor bu insanlar denebilir öncelikle. Öyle yaptıklarından kuşku duymayalım fakat medyanın dili ve söylemi de var. Medyanın dili ve söyleminde haşrolmak var. Reyting kaygıları içinde yok olmak var. Takipçiler var. Ne kadar iyi niyetli olunursa olunsun o dil ve söylem zaman içinde, söyleyeni de söyleneni de unutturacak şekilde kendi iktidarına oluşturuyor. Medyatik dinsel söylemi sahiplenen her türlü uzmanın, belli zaman sonra kendi kimliklerinin de imha olduğu, medyatikleştiği ve söylediklerinin de yaşanır hale geldiği bir dinden bahsetmeye başladık. Belki kendilerine sorulan sorulara çok iyi niyetli bir takım cevaplar üretiyorlar ama o cevapların zaman içinde dinin kendisi haline gelme riski var. O söylemi yapanların da farkında olmadığı bir risk var.
Dijital çağ, dinsel aidiyeti olan herkesin derdi.
Medyatik vaizlik sisteminden sinemadaki filmlere kadar İslam’ı biraz dışlaştıran, hayatın dışına iten hor gören, küçümseyen, onu tiye alan birtakım görüntülere alışkın nesiller büyüyor. Birçok insan da o filmlerle büyüdü. Dijital ortamda da bu algıyı körükleyen başkaca görüntüler, klipler, “caps”ler elbette var. Kitap, evet İslam’a odaklanıyor, İslam’ın medyatik temsilleri üzerinden ilerliyor, doğrudur ama medyatikleşme, dijitalleşme sorunu İslam’ın ötesine geçmiş bir sorundur artık. Bir haham, bir rahip benzer konuları Hristiyanlık ya da Yahudilik adına size söylüyor olabilir. “Kolumu kesin ama telefonumu elimden almayın” diyebilecek insanların bulunduğunu ifade eden bir haham hatırlıyorum ya da kiliseye gidip internetten İncil okuduğu halde anlaşılmayan ve kiliseden uzaklaştırılan bir rahip örneğini hatırlıyorum. Dijital çağ dinsel aidiyeti olan herkesin derdi. İslamofobya deyince ise sorun bizim açımızdan daha da önem kazanıyor. Artık küresel söylemin hegemonyasında üretilen islamofobik filmler ve ona tabi zihinlerin bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz. İslam’a bir hakaret edilecekse ve bu bir alkış toplayacaksa bu tür filmlerin çoğalmasını görmemek safdillik olur. Röportajın tamamını kaynağından okumak için lütfen tıklayınız.